21 Mayıs 2013 Salı

çilek kokusu



aşkı akla getiren kokudur. "şüphesiz o kokudur ki insanı baştan çıkartan."
insanın içinde bahar rüzgarı estiren özellikle kıpkırmızı olmuş parmaklardan alınması tercih edilen bir küçük mucize.
yeşil yaprağından tutup kocaman bir çilek ısırığının ardından ortaya çıkan buram buram güzellik kokusudur ki, kusursuzdur.
 
Çilek kokusu, yazın en masum hatırasıdır.
Bir çocukluk sabahında, rüzgârla savrulan neşedir.
Aşkın en taze hâli, henüz söylenmemiş bir “seni seviyorum” gibi.
Çilek kokusu, geçmişin bir kıyısında unutulmuş gülümsemeyi hatırlatır.
Birinin varlığına duyulan özlemi, onun yokluğunda bile hissedilen sıcaklığı taşır.
Ve bazen, bir sokak köşesinde ansızın duyulan çilek kokusu,
İnsanı yıllar öncesine götürür—bir bakışa, bir gülüşe, bir yaz akşamına.
 
 Çilek kokusu, duyuların en aldatıcı olanı olan koku aracılığıyla geçmişin en derin kıvrımlarına sızan bir hatırlatmadır. Bu koku, yalnızca bir meyvenin aroması değil; aynı zamanda çocukluğun, yazın, bekleyişin ve arzunun sembolik izdüşümüdür. İnsan, çilek kokusunu duyduğunda yalnızca bir tat değil; bir zaman dilimini, bir duyguyu, bir kaybı hatırlar. Çünkü koku, belleğin en sessiz ama en güçlü dilidir—ve çilek, bu dilin en nazik hecesidir.

Çilek kokusu, doğanın estetikle kurduğu ilişkiyi temsil eder. O koku, toprağın sabrıyla, güneşin cömertliğiyle ve zamanın ritmiyle şekillenir. Bu yüzden çilek kokusu, yalnızca bir duyusal haz değil; bir varoluşsal tanıklıktır. Her koklayış, doğanın döngüsüne bir selamdır; çünkü çilek, mevsimliktir—ve mevsim, insanın geçiciliğini hatırlatır. Bu geçicilik, bir eksiklik değil; bir anlamdır. Ve çilek kokusu, bu anlamın en kırılgan metaforudur.

Çilek kokusu, arzunun da dilidir. Tatlılığıyla baştan çıkarır, geçiciliğiyle hüzün verir. Aşk gibi, çilek de önce kokusuyla gelir; sonra tadıyla kalır. Ama o tat, ne kadar yoğun olursa olsun, kokunun vaat ettiği hayalin gerisinde kalır. Çünkü koku, dokunulamaz olanın çağrısıdır. İnsan, çilek kokusunu duyduğunda arzular; ama bu arzu, bir sahiplenme değil, bir özlemdir. Ve özlem, varlığın en derin çatlağında yankılanır.

Sonuçta çilek kokusu, duyuların değil; duyguların işaretidir. O koku, bir bahçeyi değil; bir anıyı taşır. Bir yaz akşamını, bir gülümsemeyi, bir vedayı. İnsan, çilek kokusunu duyduğunda yaşadığını değil; yaşamak istediğini hatırlar. Bu hatırlayış, bir nostalji değil; bir varoluş biçimidir. Çünkü bazı kokular, zamanın ötesinden gelir—ve çilek kokusu, bu ötesizliğin en zarif tanığıdır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder