18 Ekim 2016 Salı

Stephen Hawking

Şu an bir tekerlekli sandalyede yaşayan ve dış dünya ile iletişimini sadece özel bir bilgisayar ile yapabilen ve çağımızın en büyük yaşayan fizikçilerinden biri olarak kabul edilen stephen hawking'in hayatı bir ibret hikayesi. lütfen okuyun....

1942 yılında Oxford kentinde doğan Stephen Hawking University College'da Trinity College'da öğrenim gördü. Daha sonra Caius College'da öğretim görevlisi oldu.1960'larım başında tedavisi olmayan amyotrofik lateral skleroz hastalığına yakalandı.

Buna rağmen çalışmalarına devam etti.Görelilik kuramı ile kuvantum mekaniğinden yararlanarak kara deliklerin özelliklerini kuramsal olarak ortaya koydu.

Çalışmaları klasik termodinamiğin ile kuvantum mekaniğin yasaları arasındaki ilişkiyi ortaya koyduğu için önemlidir. Fiziğe katkılarından dolayı birçok ödül kazanan Hawking 1979 yılında Isaac Newton için kurulan Lucas Kürsüsüne getirilmiştir.

Stephen Hawking... Einstein’den bu yana dünyaya gelen en parlak teorik fizikçi olarak kabul edilen matematik profesörü.

21 yaşındayken Charcot (ALS) hastalığı tanısı kondu. Motor nöronların zamanla yüzde seksenini öldürerek sinir sistemini felç eden; ancak beynin zihinsel faaliyetlerine dokunmayan bu hastalık, Hawking’i tekerlekli sandalyede yaşamaya mahkum etti.

Ünlü bilim adamı, 1985 yılından bu yana sesini de yitirmiş olduğu için, koltuğuna yerleştirilmiş, yazıları sese dönüştürebilen bilgisayarı sayesinde insanlarla iletişim kurabiliyor. Kuantum fiziği ve kara deliklerle ilgili iddialarıyla, bugün yaşayan bilim adamları arasında dünyada en çok tanınan isim, Hawking. Kitapları, 40 dile çevrildi; evrenle ilgili çılgın teorik bilgilerini popüler hale getirmek için gereken maddi bağımsızlığı sağlayacak ve Cambridge Üniversitesi’ndeki uygulamalı matematik ve teorik fizik laboratuvarını geliştirecek kadar da sattı.

Hastalığıyla gizemli bir kişilik oluşturan Hawking, kıyamet habercisi gibi. Son kitabı “Ceviz Kabuğundaki Evren”de, dünyanın büyük bir felakatle karşı karşıya kalabileceğini belirterek uzayda insan kolonileri kurulmasını gündeme getirmiş, bu önerisiyle de ilahiyat profesörü Y. Nuri Öztürk tarafından “Dabbetü’l–Arz” yani kıyameti haber veren yaratık olarak nitelendirilmişti. Bir fenomen haline gelen ve milyonlarca satan “Zamanın Kısa Tarihi” kitabı, Hawking’e asıl şöhreti getirmişti. İlk kitabının yayımlanmasından bu yana gerçekleşen önemli buluşların ardındaki sırrı açığa çıkaran “Ceviz Kabuğundaki Evren”, “Zamanın Kısa Tarihi”nin bir devamı sayılabilir.

Yeni kitabıyla yazar, bizleri çoğu kez gerçeklerin kurmacadan daha şaşırtıcı olduğu teorik fiziğin en üst noktalarına çıkarıyor ve evrenin temel ilkelerine dair anlaşılır yorumlarda bulunuyor.

Görelilik kuramından zaman yolculuğuna, süper kütle çekiminden süpersimetriye, kuantum teorisinden M-Kuramı’na ve bütünsel beyin algılanımına kadar evrenin bilinen en kışkırtıcı sırlarına kapı aralayan kitap, Einstein’in “Genel Görelelik Kuramı” ile Richard Feynman’ın çoklu geçmiş düşüncesini birleştirerek evrende olup bitenleri tanımlayabilecek eksiksiz ve tek bir teori geliştirmeye çalışıyor.

Okur, kitabı bir bilimsel eser olarak algılayabileceği gibi, rahatlıkla bir bilim–kurgu romanı gibi de değerlendirebilir. Hawking’in “karmaşık önermeleri günlük yaşamdan çekip aldığı analojilerle resmetme becerisi” buna imkan tanıyor çünkü.

STEPHEN HAWKING DEN BAZI SÖZLER
1.“İnsanoğlu, evren tarihinin sadece küçük bir dönemi boyunca varlığını sürdürüyor. Karşılaşacağımız yabancı bir yaşam formu, bize göre çok daha ilkel veya çok daha gelişmiş olabilir.”
2.“Embriyoların insan vücudu dışında büyütülmesiyle daha büyük beyinler ve daha gelişmiş bir zeka sağlayacaktır.”
3.“Sıradan bir solucanın beyni, günümüzde bilgi-işlem gücü açısından bilgisayarlarımızı geride bırakıyor.”
4.“Evrenin genişleme hızı o kadar kritik bir noktadadır ki, Big Bang'ten sonraki birinci saniyede bu oran eğer yüz bin milyon kere milyonda bir daha küçük olsaydı evren şimdiki durumuna gelmeden içine çökerdi.”
5."Görelilik kuramı mutlak zamanı çöpe attı. Bir çift ikizi düşünelim. Diyelim ki ikizlerden biri dağın tepesinde yaşasın, ötekisi deniz yüzeyinde. İlk ikiz (yani dağın tepesinde yaşayan) ikincisinden daha çabuk yaşlanacaktır. Yani yeniden karşılaştıklarında öbüründen daha yaşlı olacaktır." (Stephen Hawking, Zamanın Kısa Tarihi, s.54)
6."Gen mühendisliginin iyi bir iş olduğunu söylemiyorum. Ancak gelecekte, beğenelim beğenmeyelim, (gelecek yüzyıl ya da bin yılda değilse bile) önümüzdeki milyonlarca yıl içinde muhtemelen genetik olarak geliştirilmiş insanlar olacaktır"
7."Gelecek yüzyılda kendimizi yok etmezsek, gezegenlere ve yakın yıldızlara gidebileceğiz"
8."İnsandan daha gelişkin çok üstün canlı türleri varsa niye diğer gökadalara yayılmadılar... Veya bizi ziyaret etmeyip de bizi kendi halimize bırakıp başımıza açtığımız dertlere yanmamızı seyredilenler olabilir mi ?.. Daha düşük düzey bir yasam sekline bu denli hürmetkar olabileceklerinden şüphe ederim."
9."Böyle giderse 2600 yılında dünyada tüm insanlar omuz omuza sıkışık duracaklar"
10."Günümüzdeki insanlara benzeyen tiplerin yer aldığı Uzay Yolu gibi bilim kurgu filmlere inanmıyorum. İnsanların üzerinde genetik mühendisliğin yasaklanması isteniyor. Ama ben bunun yasaklanabileceğine ihtimal vermiyorum. Ekonomik nedenlerle, hayvanlar ve bitkilerin genleriyle oynanmasına izin verilecek. Ve bir gün biri, insanların genleriyle de oynayacak. Eğer totaliter bir dünyada yaşamıyorsak, bir yerlerde birileri, insanları yeniden yaratarak geliştirmeyi denemesi kaçınılmazdır..."

Stephen Hawkingin Bazı kitapları
• The Large Scale Structure of Spacetime, 1973
• General Relativity: An Einstein Centenary Survey, 1979
• Superspace and Supergravity, 1981
• A brief history of time (zamanın kısa tarihi: dünya çapında en çok yankı uyandıran ve en çok tanınan kitabı)
• Black Holes and Baby Universes and Other Essays

17 Ekim 2016 Pazartesi

böyle bir sevmek


Ne kadınlar sevdim zaten yoktular
yağmur giyerlerdi sonbaharla bir
azıcık okşasam sanki çocuktular
bıraksam korkudan gözleri sislenir
ne kadınlar sevdim zaten yoktular
böyle bir sevmek görülmemiştir.

Hayır sanmayın ki beni unuttular
hala ara sıra mektupları gelir
gerçek değildiler birer umuttular
eski bir şarkı belki bir şiir
ne kadınlar sevdim zaten yoktular
böyle bir sevmek görülmemiştir.

Yalnızlıklarımda elimden tuttular
uzak fısıltıları içimi ürpertir
sanki gökyüzünde bir buluttular
nereye kayboldular şimdi kim bilir
ne kadınlar sevdim zaten yoktular
böyle bir sevmek görülmemiştir.

ATİLLA İLHAN

16 Ekim 2016 Pazar

sri lanka


Sinhaliler biriyle karşılaştıkları ya da birbirinden ayrıldıkları zaman ayubowan, yani “çok yaşa” derler. Sri Lanka her zaman yeşil, tropik bir ada. Bengal  Körfezi’nin başında. Yaklaşık 65.000 kilometrekarelik bir alanı kaplayan bu küçük ülke, kıyısında büyük palmiye ağaçları bulunan çok güzel bir kumsalla çevrili. Sri Lanka’da bütün yıl boyunca mevsim hep yaz. Ortalama sıcaklık 25 derece ve mevsime göre küçük oynamalar gösteriyor. Yıl ortasında, muson rüzgârları güneybatıdan adaya doğru esmeye başlayınca ülkenin kuzeyi birkaç derece ısınıyor; yıl sonuna doğru rüzgar kuzeybatıdan esmeye başladığında da bunun tersi oluyor. Bu rüzgar verimli topraklarla kaplı adaya gerekli yağmuru getiriyor. Böylece çiçekler bütün yıl boyunca açıyor, ağaçlar hep meyve veriyor. Hayvan ve bitkilerle ilgilenmek isteyenler de buradan en rahat çalışma olanağını bulabiliyorlar. Özellikle adanın doğu kıyısındaki Trincomale, Nilaveli ve Kalkudah’da insan kendini saran bu huzuru daha çok hissediyor. Benzer bir durum batı ve güney kıyılarındaki Negombo, Mount Lavinia, Beruwela ve Hikkaduwa için de söz konusu. Yer yer yer çok büyük dalgaların görüldüğü bu kıyılarda kazıklar üstünde avlanan balıkçıları izleme olanağı da var. Dağcılar 2.825 m yükseklikteki Pirturutalaga’nın doruğuna tırmanan yolda aradıkları “huzuru” bulabilirler. Gece çıkılması gereken bu kutsal dağın doruğuna giden yol oldukça dik. Dağın bir adı da “Adem Doruğu”. Bunun nedeni burada çok büyük bir ayak izinin bulunması. Efsaneye göre Adem bir yıl burada ayakta durarak, yitirdiği Cennetin yasını tutmuş. Ülkedeki görkemli saraylar, tapınaklar, parklar ve dagoba’lar, bugün de dinsel yaşamı etkileyen ve gelenekleri canlı tutan bir ileri kültürün yansımaları. Anuradhapura, Polannaruwa, Sighiria ve Mihintale gibi kentleri görenler Sinhaliler’in yüzyıllardır adalarına neden “güzel, parıldayan Lanka” dediklerini daha iyi anlıyorlar. Adem Doruğuna çıkan, Buda’nın kutsal dişinin bulunduğu tapınağa giren, Dambulla’daki mağara tapınaklarının içinde dolaşan ya da Mihintale’deki yeryüzünün en eski doğal koruma alanında (İÖ 3. Yüzyıldan bu yana) yaratılışın nefesini hissedenler bizim teknolojik dünyamızın her şey olmadığını görüyorlar.
Ey tanrıların efendisi, Lanka’da, benim dinim yayılacak. Bu nedenle kral oğlu Vijaya’yı, onu izleyenleri ve Lanka’yı koru. ( Buda’nın ada vakayinamesinde yer alan sözleri)

8 Ekim 2016 Cumartesi

zürafa kadınlar


Birmanya’da kadınların sürdürdüğü bir gelenek var; boyunlarının, taktıkları halkalarla gerilmesini, uzamasını sağlamak. Zürafa kadınların miniminnacık olduklarını görmek bizi bir hayli şaşırtıyor. Bu küçük kadınların adımları da küçücük; ayak bileklerine geçirdikleri halkalar yürümelerini engelliyor. Küçük eller de gümüş bilekliklerin hakimiyeti altındaymış izlenimini veriyor. Ve son olarak, 25 cm uzunluğundaki boyunda yer alan tek bir halka. Zürafa kadın olmak, çocukluktan itibaren hareket imkanını kısıtlayan bir cehennem azabını mı yoksa soylu bir ayrıcalık kazandıran bu özgürlüğün verdiği hazzı mı getirir beraberinde? Paris’teki Guimet Müzesi’nin Uzakdoğu Kütüphanesi’ndeki araştırmamızın sonucunda, zürafa kadınların varlığının, ilk kez 19.yüzyılın sonlarına doğru İngiliz etnologlar tarafından saptandığını öğrenmiştik. Bu halkların kökenine indikçe, o döneme ait topladığımız bilgilerde farklılıklar olduğu gördük. Bugün de halkların kökeni belirli bir sebebe dayandırılamıyor. Bir rivayete göre halkalar, zina suçu işlemiş kadınlar için; bi diğerini göre; tarlada çalışan kadınlar, boyunlarını olası kaplan saldırılarından korumak için takıyorlarmış. Halkaların takılma gerekçeleri bu kadarla kalmıyor; bir söylentiye göre erkekler, eşlerinin başka bir erkek tarafından beğenilip, akıllarının çelinmesini engellemek için onları bilinçli olarak çirkinleştirmek istiyor; ya da yine erkekler, bu defa, zenginliklerini göstermek amacıyla eşlerinin boyunlarına halka geçiriyorlar. Halkaların incelttiği baldırlar, daralttığı yüzler, düşük omuzlar ve bozulan köprücük kemikleri... Sakatlıklara  yol açan bütün bu deformasyonların zürafa kadınları durgun, mutsuz, hastalıklı tembel kıldığını düşünüyoruz, ister istemez. Oysa gerçekler hiç de öyle değil: Yılmadan tarlalarda boy gösterdiklerini, meyve topladıklarını, çeltik yetiştirdiklerini, dikiş diktiklerini ve dans ettiklerini öğrenmek bizi bir kez daha hayrete düşürüyor. Dikkatimizi çeken bir başka şey de, ateşin üstünde sürekli kaynayan, içine çeşitli otların atıldığı çorba. Yemeklerini hep birlikte değil, adeta gizlenircesine tek başına yiyorlar. Yanlarına yaklaşınca nefeslerinden yayılan sarımsak ve zencefil kokusunu duyuyoruz; pembe dişetleri neredeyse boş.

6 Ekim 2016 Perşembe

TAGLIATELLE CON PROSCIUTTO E RUCOLA (Rokalı, Parma Jambonlu Tagliatelle)


Malzemeler:
100 gr. küp kesilmiş parma jambonu,
2 adet roka,
1 soyulmuş domates,
100 gr parmesan,
80 gr. zeytinyağı,
80 gr. tereyağı.
Hazırlanışı:
Daha önceki tarife bakarak hamuru hazırlayın. Merdane ile açarak 30 cm uzunluğunda, 1 cm genişliğinde şeritler halinde kesin. Kaynayan tuzlu suyun içinde 5 dakika haşlayın. Zeytinyağını tavaya koyun ve sarımsakları ekleyin. Parma jambonu tavada 2-3 dakika çevirin. Tavaya ince ince doğradığınız rokayı ilave edin ve tagliatelleyi de tavaya koyarak iyice karıştırın. Küp küp kesilmiş domates, parmesan rendesi ve tereyağıyla iyice karıştırdıktan sonra servis yapın.

5 Ekim 2016 Çarşamba

tahiti


James Cook buraya gelmiş, hem de bir çok kez. “Bounty” adlı ünlü geminin kaptanı William Bligh da, Fletcher Christian önderliğinde ona karşı başkaldıran tayfaları da öyle. Tropik begonvil çiçeklerine adını veren Comte de Bougainville de buraya gelenler arasında. Hepsi de Tahiti’yi insanoğlunun günah işledikten sonra kovulduğu Cennet’e benzetmişler. Daha sonraları ressam Paul Gauguin de bütün bu güzellikleri resimlerine taşımış. Ne yazık ki, yaşamı yoksulluk içinde tükenen  bu büyük ressam yapıtlarının Louvre Müzesine alındığını görememiş. Güney Denizi’nde Hiva Oa Adası’nda ölüp gitmiş. Goethe ise ömründe hiç Gauguin Müzesi’nin bulunduğu Papeete’ye gitmemiş. Ama anlaşılıyor ki, o da burada yaşamak, hatta doğmuş olmak istermiş. Büyük Okyanus’un güneyindeki bir yanardağın doruğu olan Tahiti 1.000 kilometrekare büyüklüğünde ve 2.240 metre yüksekliğinde bir lav kitlesi. Ortalama sıcaklık 26 derece, oraya gitmek için en iyi zaman da mayıs ve ekim ayları arası.
İnsanı hiçbir şey, bir Tahiti gezisi kadar düş gücünün altın ülkesine götüremez. (W. Somerset Maugham)

4 Ekim 2016 Salı

su


Vücuttan toksinleri atmanın en şahane yolu nedir? Tabi ki su içmek. Ama sade olarak içmek zorunda değilsiniz. Hem de toksin atarken, bazı ek faydalar da göreceksiniz: Şimdi içme suyu dolu bir cam sürahiyi alın ve: …

1.LİMONLU Birkaç dilim limon atın. Limon vücudun temizlenmesi ve alkali olmasına katkıda bulunacaktır.

2.NANELİ Birkaç dal nane ekleyin. Hem suyun tadı güzel hale gelecek, hem kokusu! Midenize ve sindiriminize de destek verecektir.

3.SALATALIKLI Dört-beş dilim salatalık ekleyin. Salatalık vücudunuzun nemlenmesi için harikadır ve inflamasyona karşı etkilidir.

4.ZENCEFİLLİ Bir bilemediniz iki ince dilim ekleyin. Midenize iyi gelecek ve sindiriminize de. Özellikle gastritiniz varsa. Bu suları bir gece buzdolabında bekleterek kullanırsanız, daha da etkili olacaktır. En azından birkaç saat.

Ayrıca pH derecesi 8 üzeri su kullanmanızı tavsiye ediyoruz, mümkün olursa.

3 Ekim 2016 Pazartesi

genç parfümler


O bir âşık ve çok iştah açıcı kokuyor
Son Çıkanlardan:
Lancome’un Oui’si. Günahın meyvesi olarak kabul edilen elma, artım ve ananasın saf suyu. Ayrıca misk ve beyaz zambak notaları... Bu kokuyu kullandığınızda ağzınızdan başka bir kelime çıkmayacak. Evet, evet, evet!
Escada’dan Loving Bouquet. Mandalina, misket üzümü, kayısı, süsen çiçeği, menekşe ve yosun: Eski bir parfüm, tatlı ve pudra kokulu. Yonca veya kuru ot yığınının içine balıklama düşmek isteyenlere.
Ricci’den Les Belles. Oburluk günahının üçe bölünmüş versiyonu: Badem ağacı aşkı, toz şekerle tatlandırılmış bademli bisküviyle, baharat çılgınlığı, karamelli vanilya ve tarçınla, asitli meyveler özgürlüğü ise, taze ot salatası (nane, fesleğen latin çiçeği) ve yaz domatesiyle tanımlanıyor.
Bu Yılın Yenileri:
Thierry Mugler’den Angel Innocent. Görünüşte melekleri andıran, ancak gerçekte başta çıkmış bir koku... Pasta, şekerleme, taze meyve ve ceket cebinde ezilip kalmış bisküvi kokusu... Şüphesiz alınması gereken bir parfüm.
Klasiklerin Arasından:
Dior’dan Diorissimo. İnci çiçeğinin kokusu, Serge Lutense’in Shiseido için yaptığı Un Lys dışında, doğa tarafından ile bu kadar vurgulanmamıştı. İnci çiçeğinin sihirli gücü, parfümün spreyinin ucunda. Yves  Saint Laurent’dan Paris. Hepimiz bütün gül demetlerini bize sunacak bir yakışıklının kapımızı çalmasını hayal etmişizdir. İşte 4 düzine gül, aralarında doğal bir hava katmak için yaban gülleri de bulunuyor. İşte Paris...
Cacharel’den Anais Anais. Bembeyaz çiçeklerden oluşan bir buket. İnci çiçeği, zambak sümbülteper ve sümbülün mükemmel uyumu. Cennetten gelen notalar... Kokladığınızda içinizin heyecandan ürpereceğinden emin olabilirsiniz.

O, tarçın kokan erkeklere bayılıyor
Son Çıkanlardan:
Chanel’den Allure Homme. Duygusal, odunumsu (sedir ağacı), taze (yeşillik), baharatlı (biberiye): Çok şık bir koku! Sürprizlerle dolu, değişmeyi seven ve çağa ayak uyduran erkeğin kokusu. 
Gucci’den Envy For Men. Yakıcı bir şey. Tütsü kokusu, hayranlık uyandırmak, biberiye, susuzluğu körüklemek için.
Bu Yılın Yenileri:
Guerlain’den Çoriolan. Artık markalar arasında yaşla ilgili bir ayırım yapılmıyor. Herkes her parfümü kullanma özgürlüğüne kavuşuyor. Bu markalardan biri de Guerlain. Koku, yumuşak reçine özü abssent ve kafur notalarıyla zenginleştirilmiş.
Kenzo’dan Jungle Pour Homme. Baş döndürücü ve baştan çıkarıcı. Kutsal bir koku. Paraguay çayı, Hindistan cevizi, aselbent, mavi sedir ağacı ve peygamber ağacı parfümün en çapıcı notalarından.
Klasikler Arasından:
Caron’dan Pour Un Homme. Bu parfümün yeni değil (1934 yılında yaratılmış), ancak 39 yılı aşkın bir zamandır erkekler tarafından beğenilen bir parfüm. Taze vanilya, lavanta ve misk taneleriyle bestelenmiş.
Jean-Paul Gaultier’den Male. Lavanta, amber, vanilya, tarçın, bakla ve kimyon notalarıyla bestelenmiş bir kokudan vazgeçmek mümkün değil. Hayatınızdaki kadını etkilemek için tüm vücudunuza çekinmeden sıkabilirsiniz. 
Guerlain’den Habit Rouge. Herhalde en iyi kokular o eski parfüm şişelerinde gizli. İşte oryantal rüzgârlar estiren bir koku daha. Bergamut, biberiye ve karanfilin inanılmaz bütünlüğü.

O, Meyve Bahçesi Gibi Kokan Kadınları Seviyor.
Bu Yılın En Yenileri:
Cacharel’den Noa. Cacharel’in bu yeni kadın kahramanı çok genç. Bir melek kadar temiz ve sakin... O bir aşk damlası. Kokusu: Beyaz miskler, çocuk teni gibi hafif ve yumuşak süt kokusu, cömertçe açmış şakayık, gizemli kişniş,  sıcak kahve ve finali yapan tütsü.
Clinique’ten Happy. Mandalina çiçeği, pembe orkide ve Hawai evlilik çiçeği belli başlı notaları.
Klasiklerin Arasından:
Molinard’dan Habanita. İlk vanilyalı koku. Vanilyanın şeftali, ylang-ylang ve siğilotuyla evliliği. Kalıcılığı sağalayan dip notlarıyla mükemmelliği yakalamış.
Christian Dior’dan Eau Sauvage. Bergamut çiçeğinin ışıltılı ve kalıcı,  yasemin ve meşe ağacı yosununun egzotik notaları insanı büyüleyip ötelere götürüyor.

Kadın, erkeğini, malt viski, deri ve tütün kokusu içinde düşlüyor.
Son Çıkanlardan:
Estee Lauder’dan Pleasures for Men. Yeni greyfurt ve şeftali notalarının, sulu yeşil notalar ve kurnaz meyvemsi tazelik ile karışımı. Panoramik etki yaratan temiz hava ve güneş ile harmanlanmış mavi gökyüzünün canlandırıcı bileşimi. Modern, doğal, erkeksi özelliğiyle insanı esir ediyor.
Bu Yılın En Yenileri:
Hermés’ten Rocabar. Tam bir coşku seli.  Ormanın derinliklerindeki bir kulübede yanan sedir ağaçları. Deri ve reçine kokusunun büyüleyici notaları. Serge Lutense’ten Rahat Loukoum. Bu parfüm sanki her şeye burnumuzu sokabilme hakkı veriyormuş gibi. Gözetlemek, kulak misafiri olmak, dedikodulara katılmak... Badem, Türk gülü, yonca balı parfümünün notalarından.
Cerutti’den Image.  Mektuplarda rastladığımız aşkı anlatabilecek kadar edebi bir parfüm.

O, Hediyelere Boğuluyor ve Abartılı Kokuları Seviyor.
Son Çıkanlardan:
Yves Saint Laurent’dan Vice Versa.  Sabahları asitli keskin bir koku (domates,  kiraz ve yeşillikler), akşamları tatlı (portakal ve mandalina) öğleden sonraları ise yumuşak (dağ böğürtleni). Gerçekten de etkileyici bir parfüm. Günün her zamanına ayrı uyum sağlayabilir.
Bu Yılın En Yenileri:
Dior’dan Hypnotique Poison. Acı bademin o çarpıcı notası, yasemin ve yumuşatılmış vanilya notası...
Issey Miyake’den Feu d’Issey. Yumuşak süt ve keskin gül kokusu.  İnsanın sıcaklığını yansıtan optimist bir parfüm. Biraz avangard.
Klasikler Arasından:
Paloma Picasso’dan Mon Parfüm. Gerçek bir chypre notası, kırmızı ve siyahın zıtlığı ve bolluğun ifadesi. Sümbülteper, ylang-ylang, gül, yasemin ve sardunya notaları. Ancak minimalistlere göre değil.
Chanel’den Cuir de Russie. Deri notasını tanıtan tek parfüm olma özelliğine sahip belki de. Biraz kışkırtıcı ancak son derece ihtişamlı. Belki de Chanel’in en mükemmel parfümü.

O, Gizli Anlaşmalara ve Erkeksi Kokulara Bayılıyor
Son Çıkanlardan:
Calvin Klein’dan Contradiction for Men. Şık bir New York’lu, ayrıcalıklı, özel, mükemmel bir şişe. İçindeki notalar arasında aromatik bir uyum gözlemleniyor (turunçgiller, lavanta ve adaçayı). Baharatlı notalar ise hindistancevizi, karabiber, kişniş ve kakuleden oluşuyor. Son notaları sandalağacı ve patchouli) ise kokuya mistik bir hava kazandırıyor.
Bu Yılın En Yenileri:
Giorgio Armani’den Emporio Lui. Yeşil odunumsu notalar (sedir, sandalağacı, adaçayı ve peygamberağacı). Oldukça duygusal bir parfüm.
Givenchy’den л. İlgi çeken sanıldığı gibi ismi değil kokusu. İşte içeriğindeki notalar: Baş döndürücü Latinçiçeği erkeğin egemenliğini ispatlıyor. Fesleğen ve tarhunotu ise güneşin etrafında dönen yıldızlar gibi gezegenin bütünlüğünü ifade ediyor.
Klasikler Arasından:
Christian Dior’dan Fahrenheit.  Moda dünyası parfümlerinin ilki. Menekşe, papatya, sedir ağacı ve patchouli parfümün kendi yenilemesini yani bir anlamda hiç eskimemesini sağlıyor.
Calvin Klein’dan Obsession for Men. Bizi biraz çıldırtan bir hikâye. Birkaç damla bergamut, karanfil, tarçın, patchouli ve vanilya. İşte bütün mesele burada.

2 Ekim 2016 Pazar

diyet


Düşük aktivite: Almanız gereken kaloriyi, almanız gereken karbonhidrat miktarını 1.3 ile çarparak bulun.
Orta aktivite: Günde almanız gereken kalori miktarı; karbonhidrat miktarı, çarpı 1.5 olmalı.
Yüksek aktivite: Günde almanız gereken kalori miktarı; karbonhidrat miktarı, çarpı 1.7 olmalı.
Örneğin, 60 kiloda bir iş kadını düşünelim. Ofiste çalışıyor ve haftada iki kere aerobik sınıfına devam ediyor. Kilosunu koruması için günde alması gereken kalori miktarı: 1.330 x 1.5 = 1.995 kaloridir.

Kilo          Kalori  Miktarı
50              1.250
55              1.290
60              1.330
65              1.370
70              1.410
75              1.450
80              1.500

Karbonhidrat eksikliği yorgunluğa ve keyifsizliğe neden olur. Kendinizi bitkin, gücü azalmış hissedebilirsiniz. Günlük almanız gereken karbonhidrat miktarını kilonuzla çarpıp bulabilirsiniz. 6 x 60 =360 gr veya 7 x 6 =420 gr.
50 gr’lık karbonhidrat gereksinimi için:  3 dilim kalın kesilmiş ekmek, 60 gr mısır gevreği, orta boy kumpir ve 140 gr kuru fasulye, fırında pişirilmiş 200 gr makarna, 220 gr pilav, 2 meyveli gofret, elma ya da armut, 310 gr iyi pişirilmiş taze fasulye.
Aktivite Seviyesi                   Alınması Gereken  Karbonhidrat
           Düşük                                        Kilo başına 4-5 gr.
Orta                                          Kilo başına 6-7 gr.
Yüksek                                    Kilo başına 7-8 gr.

Minimum yağ oranını hesaplamak için: Bir günde almanız gereken toplam kalori miktarından yola çıkın. Bu rakamı yüzde 20 ile çarpın ve 1 gr yağdaki kalori miktarı olan 9’a bölün. Sonuç, bir günde almanız gereken en düşük yağ oranını gösterecek. Örnek: 60 kg ağırlığındaki ortalama aktif bir kadının günlük minimum yağ ihtiyacı 44 gr’dır. Yani, 1.995 x  %20 (1.995’i 100’e bölün ve 20 ile çarpın) = 399;399’u da 9’a bölün =44 gr.
Maksimum yağ oranı hesaplamak için: Çoğu beslenme uzmanı, yağdan alınan kalori miktarının yüzde 30-35’i aşmaması gerektiği görüşünde. Bu nedenle de, yine günlük toplam kalori ihtiyacınızı yüzde 30 ile çarpın ve 9’a bölün.

Hareketlilik Seviyesi ve Tipi            Gerekli Olan Protein Miktarı
Az ya da çok hareketlilik                     Kilo başına 0.75 gr.
Haftada en az 3 kere
Aerobik ve dayanıklılık egz.               Kilo başına 1.2 - 1.4 gr.
Haftada  3 ya da daha fazla
Güç isteyen egzersizler                         Kilo başına 1.4 - 1.7 gr.
Haftada 3 ya da daha fazla

Biyolojik Değeri Yüksek (BDY) Proteinler, temel amino asitlerin oluşmasını sağlarlar; Biyolojik Değeri Düşük (BDD) Proteinler, daha az amino asit üretirler. Aşağıdaki yiyecek porsiyonları 15  gr. protein içerir. 
BDY protein                          BDD protein
50 gr. kırmızı et                     225 gr. iyi pişirilmiş fasulye
65 gr tavuk ve hindi              300 gr kavrulmuş fasulye
75 gr  balık ve dardanel       60 gr fındık
425 ml süt                               5 dilim ekmek
112 gr peynir                          300 gr pilav ya da makarna
250 gr yoğurt
2 yumurta

Burçlara göre egzersiz:
Koç: Müthiş bir iştahınız ama zayıf bir sindirim sisteminiz var, yani egzersiz sizin için çok önemli. Egzersizi bir yaşam biçimi haline getirmelisiniz.
Boğa: Ağırlık çalışmalarından iyi sonuç alabilirsiniz. Grup çalışmaları ve bütün kondisyon egzersizler sizin için ideal.
İkizler: Takım sporlarına nazaran tek başına yapılabilecek sporları deneyin. Zodiak yıldızınız ciğerlere işaret ediyor, nefessizliğe dikkat.
Yengeç: Duygusal yapınız su içinde yapılan bütün sporlara ve özellikle yüzmeye çok uygun. Aerobik ve yoga da yapabilirsiniz.
Aslan: Egzersiz canlılığınızı desteklemek için önemli. Kalçalarınızı sıkılaştırmak için bisiklet, koşu, yağ yakıcı sporlar ve jimnastiği deneyin.
Başak: Negatif enerjinize karşı yogayı deneyin.
Terazi: Egzersiz sizin için çok önemli. Kürek, bisiklet, dairesel vücut hareketleri ve rahatlatıcı teknikler seçin.
Akrep: Judo gibi dövüş sporları ve yoga, zihinsel ve bedensel sağlığınız için tavsiye edilir. Vücut masajı da etkili.
Yay: Kolayca sıkılıyorsunuz. Rutininiz sürekli değişiyor. Kalça ve sırt önemli. Step, bisiklet ve ağırlık çalışmaları yararlı olabilir.
Oğlak: Dizinizi  incitmekten sakının. Düşük tempolu yürüyüş, bisiklet, özel bacak egzersizleri ve hafif kondisyon çalışmaları yararlı olabilir.
Kova: Yürüyüş, koşu; bacak, kalça ve karın çalışmasını tercih edin. Kovaların genelde zayıf ayak bilekleri vardır, yani dikkatle ısının ve doğru spor ayakkabıları seçin.
Balık: Genelde yemeklere dayanamıyorsunuz. Bunu telafi etmek için egzersize ihtiyacınız var. Yüzme, yoga, aerobik ve tüm su sporları yararınıza olabilir.

1 Ekim 2016 Cumartesi

şehzadebaşı cami


Kanuni Sultan Süleyman, oğlu Şehzade Mehmet’i diğer kardeşlerinden apayrı tutuyor, onun eğitiminden gelişmesine dek her anını özenli izliyordu. Sultan’ın bu şehzadenin üzerine titremesinin özel bir nedeni vardı kuşkusuz. Sınırları genişleyen imparatorluğu, istidat gördüğü bu şehzadesinin yönetmesini istiyordu. Bütün hayalleri onun üzerineydi. 22 yaşına geldiğinde onu Manisa’ya vali tayin etti. Manisa Valiliği sultanlığa giden basamaktı.
Geleceğin hayaliyle 1543’te Belgrad seferine çıkan Kanuni, acı bir haberle sarsılır. Gözbebeği Mehmed’i 22 yaşında çiçek hastalığından ölmüştü.
Derhal İstanbul’a döner. Padişah, şehzadenin tabutu başında iki saat durmadan ağlar. Ülkede üç gün dükkânlar açılmaz. Sultan, 40 gün boyunca oğlunun kabrini ziyaret eder. 40 günün sonunda, Mimar Sinan’ı huzuruna çağırır ve oğlunun adını yaşatacak bir külliye yapılmasını ister. Sinan, çıraklık eserim dediği bu yapıyla da kendini gösterme fırsatını bulur.
1548’de yapımı tamamlanan cami dört ayak üzerine oturtulmuş dört yarım kubbe ile ana kubbeden oluşmaktadır. Camin sağ ve solundaki ikişer şerefeli iki minarenin süslemeleri eşsizdir. 16 kubbeli revakla çevrili caminin en kuzeyinde yer alan medrese, bugün Vakıflar’a bağlı öğrenci yurdu olarak, kervansaray ise Vefa Lisesi’nin laboratuarı olarak kullanılmaktadır. Külliyenin imareti ise bugün İstanbul Üniversitesi’nin Basımevi’dir.
Sultan Süleyman’ın “Şehzadeler güzidesi Sultan Mehmed’im” diye tarih düştüğü türbesi ise, sekizgen planlı türbe, dilimli ve camiyle bütünlük sağlayan bir kubbeyle örtülüdür. Çinileri eşsiz türbede Şehzade Mehmed’in sağında Şehzade Cihangir, solunda ise Hümaşah Sultan yatmaktadır.