31 Temmuz 2015 Cuma

nasuh mahruki


"Bu dünyada iz bırakan insanların çoğu, uslu uslu oturmayan, akıllı uslu öğütleri dinlemeyen ve kendi kararlarını kendisi verip, kendi yolunu çizenler, gemilerini yakmaktan korkmayanlardır.
Yaşam büyük ve güvenli gemilerle sakin bir gezi mi, yoksa kendi teknenizle soluk soluğa bir yolculuk mu olmalı, bunun seçimi size kalmış..."

30 Temmuz 2015 Perşembe

defne yaprağı



-Defne yaprakları keskin kokusu ile ağızda çiğnenirse ağız kokularını yaraları giderir. Baharatlı lezzeti ile sindirim salgılarını arttırır.

-Mide ağrısı ve gastriti olanlara iyi gelmektedir.

-Diş ağrılarında, 2-3 yaprağını sirke ile kaynatıp dişe gargara yapıldığı taktirde ağrıları dindirmeye yardımcı olur.

-Mikrop öldürücü özelliği vardır.

-İdrar söktürücüdür.

- Kadın hastalıklarından adetin düzenlenmesinde etkilidir.

-İştahı açar ve hazmı kolaylaştırır.

-Sindirimi kolaylaştırır.

-Romatizmal ağrıları giderir.

-Terletici özelliği vardır.

-Ateş düşürücüdür.

-Her türlü zehirli hayvan ısırığı, arı sokmasında yararlıdır.

-Soğuk algınlığı ve gribe karşı birebirdir.

- Bedeni uyarır zindeleştirir.

-Spazm çözücüdür.

Defne yaprağının zararları:

-Hamilelerin kullanması sakıncalıdır.

-Defne yaprağı alerjiye sebep olabilir.

-Zehirli defne türleri de olduğu için hangi türün kullanıldığına dikkat edilmelidir.

Defne yaprağının kullanım alanları:

-Anjin, ağız ve yaraları için 4 bardak suya 5 yaprak konur. 3-4 dakika kaynatılır. 5-10 dakika demlendirilir. Gargara yapılır, sinüzit ağrılarının bulunduğu yere kompres yapılır.

-Defne sabunu saç dökülmesini engeller. Deri mantarlarında etkilidir.

-Hazmettirici ve uyku için 3 bardak suya 2 yaprak konur 3 dakika kaynatılır. Akşam yemeğinden sonra 1 fincan içilir.

-10 gr defne tohumları balla macun yapılır. Kaşık kaşık yenir. Baş ağrısına, romatizmaya nefes darlığına iyi gelir.

- Defne, aromatik bir bitkidir. Kokusu çok hoştur. Defne yaprağı yemeklere lezzet verir. Defne yağı, parfüm sanayisinde kullanılır.

- Et ya da balık pişirirken tencerenin içine iki adet defne yaprağı attığınızda, yemeğiniz bambaşka bir lezzet kazanır. Ayrıca 2-3 günlük balıkların bayatlığını alır.

- Tavuk, hindi ya da et haşladığınız tencereye iki tane defne yaprağı attığınızda tadı daha lezzetli olacaktır.

- Bir-iki adet taze defne yaprağı fasulye, mercimek, nohut, pirinç gibi kuru yiyeceklerin içine konursa onların kurtlanmalarını önler.

29 Temmuz 2015 Çarşamba

istanbul'un kokuları...


Koku, hayatımızın en önemli unsurlarından biri. Hele benim için… Kokusuz bir hayat düşünebiliyor musunuz?
Anne kokusu, ev kokusu, reçel pişen mutfak kokusu, çikolata, çörek, ızgarada balık, yağmurdan sonra toprak, kar, yeni ayakkabı, yeni elbise, anneanne kucağı, tarçın, biber kokusu ve daha nice kokular… Bu listeyi keyifle sayfalarca doldurabilirim.

Sevdiğim kokuların tüneline girecek olsam, geçmiş yılların İstanbul'un ev kokularının nostaljisini yeniden yaşamak isterim. Annemin mutfağında pişen yemeklerin ve tatlıların kokusu… Aradan onca zaman geçse de, hala hepsinin kokusunu burnumda hissederim.

Her mevsimin ayrı kokuları vardı mutfağımızda. İlkbaharda "Paskalya çörekleri", "Kuzu çevirme" ve çikolata kokuları… Yazın, reçeller ve "Sakız çevirmesi" kokardı bütün ev. Limonata kokuları, kavanoz dolusu tatlılara, kaynayan domates salçasına karışırdı. Temmuz ayı geldi mi, lavantalar kurutulup, bembeyaz el işlemeli torbalara konduktan sonra çekmece ve dolaplardaki yerini alırken, kokusu da aklımızı başımızdan alırdı.

Ağustos ayında "Vişne likörleri" hazırlanır, turşular kurulurdu. Vişne, tarçın sonra da turşu kokuları… Sonbahar genel temizlik dönemi olduğundan bütün ev arap sabunu kokardı, daha sonra balık döneminde lakerda, çiroz… Tuzlanmış ve tütsülenmiş balıkların yanık odun kokusu hala burnumda. Lakerda tuzda piştiği zaman tenekesini açtığımızda yayılan koku ve bir parça ağıza atılan lokma ne büyük zevkti!

En sevdiğim dönem kokuları kış mevsiminin kokularıdır. Yağmur, kar, sömestr kokar her yer. Hele yılbaşı yaklaştığında, İstanbul'un tüm sokakları yılbaşı kokardı. Beyoğlu'nda Hacı Bekir'den İnci Pastanesi'nin önüne kadar olan kısım mis gibi tereyağı ve çörek kokardı. İnci Pastanesi'nde pişen "palmiye"lerin kızarmış şeker kokusu, "profiterolün" çikolata kokusu ile karışırdı. Hacı Bekir'deki "akide şekeri"nin tarçın kokusu limonata kokusuna ve "badem ezmesi"ne karışırdı. Ekmekçioğlu Kuruyemişçi'nin önü taze pişmiş leblebi, Papağan'ın önü "Maraş Dondurması" ve yeni kavrulmuş kahve kokardı.

Ramazan aylarında ve Kurban Bayramı'nda her sokaktan pide kokuları yayılırdı etrafa. "Kuzu kavurma"sı kokusu, baklava ve şerbet kokusuna karışır, İstanbul'umun renkli, kokulu sentezini oluştururdu.

Beyoğlu Balık Pazarı'nda bulunan Üç Yıldız, bergamut, gül ve çilek reçellerinin adresiydi. O dükkana her girdiğimde reçel kokuları sarıp sarmalardı her yanımı. "Midye tava", "Kokoreç" ve buz gibi bira kokusu Balık Pazarı'ndan başka nerede var?

Karaköy'de deniz ve yosun kokusu, ekmek arası balık kokusuna karışır. Her şey bir yana bu koku bir yana. İstanbul'da yaşayıp da Karaköy' de balık ekmek keyfi yapmayan veya Eminönü'nde kavrulmuş kahve kokusunun izinde saatlerce kuyrukta Mehmet Efendi'de beklemeyen var mıdır?

Çocukluğumun yaz aylarında Adalar'a giden vapurlarda birinci ve ikinci sınıf koltuklar vardı. Birinci sınıfta anne-babalar, ikinci sınıfta veya bodrum katta biz çocuklar otururduk, gırgır şamata için. Yıllar içinde bodrum katlar ve sınıflar iptal edildi. Birinci sınıf güvertedeydi ve çok keyifli bar bölümü vardı. Biz çocuklara yasaktı orası. Viski, konyak ve çerez kokardı, bir de mentollü çikolata. Bizim takıldığımız alt katlarda ise mis gibi çay ve simit kokuları… Hayatımda o kadar çok gemi yolculuğu yapmama karşın, o eski İstanbul Adalar vapurlarının bodrum katındaki çay simit kokusunu lüks gemilerin Chateau Brien kokusuna değişmem.

Her Mısır Çarşısı'nda gittiğimde, sıra sıra dizilmiş baharatçıların rengarenk mis kokulu dünyalarında hülyalara dalarım. O büyülü kokuları çekerken içime adeta 1001 Gece Masalları'nın diyarına uçarım. Anason, tarçın, kekik, tarhun, biber, yasemin, acıbadem, defne, muskat, karanfil, merhemler, pomatlar, masaj yağları ve büyü losyonlarını kokuları birbirine karışır, tıpkı mitolojideki Ariadne'nin İpliği gibi.
O zamanlardan kalma, hafızamda yer edinen ve zaman zaman yaptığım bir reçetem var. Bir tavaya tarçın, karanfil, elma ve portakal kabuğu koyup ateşin üstünde beş dakika kavuruyorum. Evime büyüleyici koku sarıyor ve beni alıp, ta çocukluğumun İstanbul'uma, tüm sevdiklerimle beraber yaşadığım eski evime götürüyor.

27 Temmuz 2015 Pazartesi

Ruhsal Psikoloji: 12 Temel Yasa


Steve Rother’a göre insanın on iki yaşam dersinden biri üzerinde özellikle çalıştığı, bazen iki yaşam dersi üzerinde çalışması ya da bir yaşamda birkaç level atlaması mümkün, bu ruhsal enkarnasyon bilincine ve de kör noktalarını fark edip, teslimiyetle kabul etmesine de bağlı.
Üzerinde çalıştığımız insanlık hallerinin 12 temel yasası

Ruhsal Psikoloji: 12 Temel Yasa

1.Kabullenme: Enerji matriksi kabullenme olan kişiler yaşadıklarını zarafetle kabul ettiklerinde, bir hedefe yönelme ve hedefi gerçekleştirme olarak değil, hayatın akmasına izin vererek bu enerjiyi olumlu anlamda kullanabilirler. Genel olarak teslimiyet, dişil formda deneyimleniyor olsa da yaşamın genelinde olana, olagelen yaşama kabullenme ile bakma, enerjinin akmasını da sağlıyor. Direnç ya da tekrar eden döngüleri değiştirme konusunda çaba, enerjinin serbest kalmasını engelliyor. Kabullenme matriksi ile gelmiş olan kişiler genelde “ neden bu benim başıma geliyor” tarzı bir bakış içinde, değersizlik duygusundadırlar. Her şey tam istedikleri gibi olduğunda da, kendi lehlerine döndüğünde de, bunda bir tuhaflık görüp olayı sabote edebilirler.
2. Uyum sağlama: Enerji matriksi uyum sağlama olanlar hayatlarında beklenmedik ani değişiklikleri normalüstü yaşayan, bu durumu aslında yaşamlarında uyum sağlamayı öğrenmek üzere deneyimleyenlerdir.
3. Olma: Bu yaşam dersini deneyimleyenler genelde bağımlılıklar yaşayabilirler. İlişki bağımlılığı ya da madde bağımlılığı. Hayatlarındaki partnerler genelde manipülatörlerdir, bütünlük hissetmek için istemeden kendilerine bu tarz kişileri çekerler.
4. Yardımseverlik:  Yardımseverlik yeni gelişen titreşimsel boyuta geçerken, tüm varoluşun onurlandırılması olarak deneyimlenmesi gerekir. Yardımseverlik birinin diğerine vermesi, kendini bu durumda güçlü hissetmesi için yaptığı bir davranış değil, tüm insanlığı onurlandırmayı içermelidir. Bu yaşam dersi üzerinde çalışanlar, çevreleri tarafından sürekli talep edilen ilgiyi gördükçe kendilerini önemli hissetme durumundadırlar.
5. İletişim: Erkek formunun daha çok yaşadığı bir durumdur, çünkü kadınlar duygularını daha rahat ifade edebilirler.  Bir türlü duygusunu rahat ifade edemeyen kişiler, kendilerini tam olarak doğru aktaramama döngüsünü yaşarlar. Yanlış anlaşılma durumları ile karşılaşmaları muhtemeldir. Bu yaşam dersini de yine yaşam damgası olarak aldıklarında dönüştürebilirler, ya da duygularını bir şekilde ifade edeceği bir alan bulabilir, şarkı söyleyebilir. Enerji matriksi olarak bunu deneyimliyorsa kişi, bunu kabul ettiğinde , farkındalığını içselleştirdiğinde bu tekamülünü tamamlamış olacaktır.
Yaşadığımız yeni titreşim çağında artık kendimizle dünya arasında iletişim aşılmış daha çok kendimizle kurduğumuz iletişim daha da ön plana çıkarak, önem kazanıyor.
6. Yaratma: Bu yaşam dersi üzerinde çalışanlar yaratıcı oldukları halde yaratıcılıklarını bir türlü hayat geçirmezler, yada yaratıcı olduklarını kabul etmezler; mükemmeliyetçiliklerinden bir türlü en iyisini yapamadığını ilişkin inancı eserlerini ortaya koymalarının önüne geçer, birçok sanat alanında yaratıcı olabilirken kendi yaratımlarına gereken değeri atfetmezler. Bu yaşam dersi üzerinde çalışan bir sanatçı aylarca yıllarca eseri üzerinde çalışan bir ressam olabilir, sonunda eserini hiç hak etmediği bir fiyata satmak durumunda kalabilir. Bu yaşam dersini aktive etmenin yolu kişisel gücün kabulü ve bununla ilgili sorumluluk almaktır.
7. Tanımlama: Bu yaşam dersi genellikle kadın formunda deneyimlenir. Şifacı olma yeteneğine sahiptir bu insanlar. Empatileri, hassasiyetleri oldukça gelişmiştir, bir başkasının duygusunu, ne yaşadığını hissedebilirler ; bu fazla duyarlılık kendilerine ait olmayan negatif enerjileri çekmelerine ve enerjilerini düşürmelerine neden olabilir. Kendi sınırlarını korumakta zorlanabilirler. Bu yaşam dersi olduğu için kör noktası, deneyimlemeleri gereken bir durumdur, kendi şifa yetenekleri fazla duyarlılık taşımalarından dolayı mevcuttur, tam da bu nedenle korunaksız, saftırlar. Bu insanların kullanmayı öğrenebilecekleri en güçlü sözcük “hayır” demektir, kendi enerjilerini öncelikle merkezlemeli ve kendileri için kullanmalarıdır.
8. Dürüstlük: Konuşma, davranış ,düşünce inanç bütünlüğüdür. Gerçekte bütünlük içinde olan insanlar dikkat çekici olmazlar, hayranlık duyulan birçok insanı hayranlık kılan şey onun kusurlarıdır. Şöhret olmuş birçok insanın üzerinde çalıştığı yaşam dersi olabilir.
9. Sevgi: Sevgi titreşimi tüm enerji titreşimlerinin de temel enerjisidir. Kendini sevmeyi öğrenmedir buradaki kastedilen, yaşam kutupluluk içerdiği için karşıt duygusu korkudur. Yaşam alanındaki kutupluluk, gerçek özümüzü fark etmek için bir perde oluşturur. Bu yaşam dersi ile çalışan insanlar sevgisiz bir ortamda doğabilir, bunun için ilgisiz bir anne, babayı katalizör olarak seçebilir sonrasında sevgisini gösteremeyebilir yaşamında. Kendini sevme ile başlayan bu frekansın güçlenmesi, tüm varoluşu koşulsuzca sevmeyi öğrenmedir. Bu koşulsuzluk bir nedene bağlı olmaksızın özümüzdeki sevgiyi  kabul etmekle mümkün.
10. Güven: Yeni enerji dalgası “kendini takip et” olarak tezahür ediyor. Bir başkasını takip etmeye gerek yok, bu durumda kendi öz varlığımıza güvenmeyi öğrenmek bu yaşam dersi ile çalışanların öğrenmesi gereken durum. Kristal çocuklar savunmasızdır, bu savunmasızlığı güce dönüştürmek güven yaratır.
11. Gerçek: Bu yaşam dersi üzerinde çalışan kişiler kendi realitesine karşı kördür. Başka insanların değerleri, düşünceleri, duygularını kendininmiş gibi yaşayanlardır bu insanlar. Bu yaşam dersi üzerinde hakimiyet kendi realitenizi tüm dürüstlüğü ile yaşamanızla mümkün, bu kişinin eylemlerini ve düşüncelerini de kapsayan bir dürüstlükle kendini kabul etmesi demek.
12. Zarafet: Varılacak son noktadır. Hakimiyetin son aşamasıdır. Bütün yaşamımızı hedefe varacak gibi değil kendince olduğu gibi, tüm insanlığı, tüm varoluşu, yolculuğun kendisini zarafetle kabullenmekdir.

Kendinize sorabileceğiniz iki soru:

Karşılaşmaların anlamı üzerine:

 * Tutkunda dans ettin mi?

 * Sevincinde oynadın mı?

26 Temmuz 2015 Pazar

mutton kuşları


Beden, ruh ve zihin arasında mükemmel bir işleyiş kurma ilkesine dayanan enerji tıbbın öncülerinden Donna Eden’in tanık olduğu bir olayı sizlerle paylaşmak istiyorum. Tazmanya’daki bütün Mutton kuşları, şafak vaktinde Antarktika kıtasına doğru uçuşa geçiyorlarmış. Aradaki mesafe o kadar büyükmüş ki, bu kuşların hiç mola vermeden uçmaları imkansızmış. Oysa koca okyanusta yol kat ederken dinlenebilecekleri bir kaya parçası bile yokmuş. Bu nedenle, yolculuklarının bir noktasında, içlerindeki seyir sistemi onlara, varış noktalarının çok uzak olduğu sinyalini verdiği için, karanlık bastığında toplu olarak geri dönüp, yorgunluktan tükeniş bir halde havalandıkları plaja konuyorlarmış. Orada geceleyip ertesi sabah aynı imkansız yolculuğa yeniden çıkıyorlarmış ve bu hayatları boyunca böyle devam ediyormuş. Niye böyle yaptıklarının açıklaması ise şöyle: Kuşların talihsiz seferlerinin nedeni, artık eski yerinde olmayan esas yuvalarına, vatanlarına dönme çabasıymış.

Yüzyıllar önce belli ki, Tazmanya ve Antarktika arasındaki mesafe kısa olduğu içine onlar bunu başarabiliyorlardı. Oysa kıtaların büyük yer değiştirme hareketleri sonucunda, mesafe açılmıştı. Kuşlar ise böyle bilgiyle donatılmamışlardır. Onlara bunu öğretmek için eğitim vermeye de imkan yoktu. Ya da bazı hayvan türleri gibi refleksler sonucu bunu fark edemeyecekler ve yaptıkları uzun ve imkansız yolculuk hep sürüp gidecekti. Bu öyküden çıkarabileceğimiz sonuçlar var. Demek ki doğuştan gelen birtakım genetik alışkanlıklar değiştirilmedikçe, eğitim-öğretimle aşılmadıkça, deneyimler paylaşılmadıkça hayatımız ve sağlımızı etkileyen olumsuz koşulları ortadan kaldırmak mümkün değil. İnsanoğlunun en büyük avantajlarından biri de zaten bunu yapabilme yetisi. Yanlışlarda ısrar etmemek, bizi başarısızlığa sürükleyen tutum ve davranışlarımızı değiştirmek gerekiyor. Bile bile, göz göre göre, yakındığınız hayata, elinizi kolunuzu kıpırdatmadan, ama hep yakınarak devam etmeniz, sizi Mutton kuşlarında değil de neye benzetir ki? İnsanın müdahale edemediği, değiştiremediği olaylar ve oluşumlara kader diyoruz. Ama müdahale edebileceği halde kendine acımayı sürdürmenin adına ne diyeceğimizi, siz söyleyin. Hayat denen oyuna girdiniz. Oyunun kuralları belli. Sizin görev bölgeniz de belli. İster oturur, seyirci kalırsınız. İster oyuna katılır, elinizden geleni yapar, bu arada maddi ve manevi puanlar toplarsınız.

Sorunlar hep olacak. Önemli olan bunları çözme iştahınız. Sorunları gözünüzü kapayarak değil üzerine giderek yok edin. İhtiyaç duyacağınız enerji ise içinizde. Yaşama isteğinizde. İsteğinizi artırın ki enerjiniz, enerjinizi arttırın ki isteğiniz artsın. Mutton kuşları gibi yaşamayın, şu yaşlı ama hâlâ enerjik dünyada.

25 Temmuz 2015 Cumartesi

Aşk var....


Aşk Var: Kızamık gibi... Yüksek ateş, kaşıntılar, halüsinasyonlar içinde yaşanır... Bütün çocukluk hastalıkları gibi geç yaşta yakalanılırsa daha ağır geçer.

Aşk Var: Romatizma gibi... Üstünde çok düşünmeseniz de ömür boyu içinizde yaşar ve yağmurlu havalarda sızlar!

Aşk Var: Şeker gibi... Kolayına ne öldürür ne ondurur! Devam eder gider ama hep “diyet” yapmak dikkat etmek zorunda kalırsınız...

Aşk Var: Güneş Yanığı gibi... Sadece yaz mevsiminde yaşanır, kışın izleri yavaş yavaş kaybolur.

Aşk Var: Grip gibi... Başladığında hapşırıp, aksırırken gözünüzden yaşlar akar ama ilaç alırsan bir hafta almazsan yedi günde misali kısa zamanda geçer.

Aşk Var: Tansiyon gibi... Ne yapacağı nerede yükseleceği ya da düşeceği hiç belli olmaz. Sürekli kontrol altında olması gerekir.

Aşk Var: Öksürük gibi... Yokken aklınıza gelmez ama geldiğinde insana nefes aldırmaz.

Aşk Var: Tifo gibi... Etrafı da hastalandırır ve hep birlikte ateşli sayıklamalar halinde “koğuşlarda” yaşanır. Hasarsız kurtulamazsın; en azından saçların dökülür.

Aşk Var: İnme gibi... Hayatını “felç” eder, onsuz hiçbir şey yapamazsın.

Aşk Var: Kanser gibi... İnsanın içinde sinsice gelişir ve zamanında “teşhis” edilmezse bütün hayatını acılar içinde yok eder.

Aşk Var: Kırık Kemik gibi... Hiç beklemediğin bir zamanda aniden başına gelir. Ve insanı işinden gücünden alıkoyar. İyileştiğinde bile arada bir yine ağrı yapar.

Aşk Var: Şizofreni gibi... Bütün gerçeklerden kopup başka bir dünyada yaşamaya başlarsınız.

Aşk Var: Paranoya gibi... Karşı tarafın yaptığı her şeyden, söylediği her sözden hatta kendinden bile sürekli kuşkular duyarsın.

23 Temmuz 2015 Perşembe

4 süper gençlik iksiri


1) Prof. Dr. Mehmet Öz'ün önerisi: YEŞİL İÇECEK

Neden öneriyor?
Yeşil her şeyin anahtarıdır. Vücudun yeşil yiyeceklere çok ihtiyacı var. Örneğin, semizotu ve ıspanak gibi gıdaların mutlaka bol bol tüketilmesi gerekiyor. Semizotu; E vitamini ile hücrelerinizi kaplar. Ayrıca sağlıklı yağlar grubundan olan Omega 3 yağları bakımından son derece zengin bir sebze niteliği taşır. Ispanak ise B vitamini, demir ve daha farklı birçok iyi şeye sahiptir.

Malzemeler
• 1 demet ıspanak
• Yarım demet maydanoz
• 1 adet kereviz
• 1/4 çay kaşığı zencefil kökü
• 2 salatalık
• 2 yeşil elma
• Yarım limon suyu

Hazırlanışı:
Ispanakları iyice yıkayın ve çiğ olarak blendıra atın. Salatalığı, kerevizi, maydanozu, zencefili ve limon suyunu da ekleyin. Bu karışımı tatlandırmak için, bir elmayı da ilave edin. Hepsini karıştırın ve günde 3-4 bardak için.

2) Beslenme Uzmanı Taylan Kümeli'nin önerisi: SEMİZOTLU SALATA

Neden öneriyor?

Semizotu kanı temizler, idrar söktürür, sinir krizlerine ve beyin yorgunluğuna iyi gelir, böbrekteki kum ve taşı döker. Şeker hastalarının susuzluğunu azaltır, kilo vermeye yardımcı olur. Şeftali iyi bir potasyum kaynağıdır, A ve C vitamini içerir, diüretik ve laksatif özellik gösterir. Ceviz, elzem bir yağ olan omega 9 yağ asidi içerir, yağ kaynağı olarak A, E, D ve K vitaminlerinin emilimine destek olur. Lor peyniri hem kalsiyum hem de protein kaynağıdır. Domates, C vitamini ve beta karotence zengindir.

Malzemeler
• 1 kg semizotu
• 1 orta boy şeftali
• 2 yemek kaşığı lor peyniri
• 1 tam ceviz
• 5-6 cherry domates

Hazırlanışı:
Yıkanmış semizotunu köklerinden kesin, bir kaba doğrayın. İyice yıkadığınız şeftaliyi de doğrayın. Lor peynirini, ceviz içini elinizle ufalayarak ekleyin, cherry domatesleri de ekleyerek tüketin.

3) Beslenme Uzmanı Dilara Koçak'ın önerisi: KABAK ÇORBASI

Neden öneriyor?
Kötü beslendiğinizi düşündüğünüzde ertesi gün bedeninizi temizlemek için aşağıdaki tarife göre kabak çorbası hazırlayın ve örnek listeyi takip edin.

Malzemeler
2 kabak (lif ve su oranı yüksek olup düşük kalorilidir)
2 yemek kaşığı bulgur (tam tahıl olduğu için lif ve bitkisel protein içerir ve tok tutar)
2 soğan (iyi bir antioksidandır)
2 domates (içerdiği likopen önemlidir)
2-3 diş sarımsak (bağışıklık sistemi ve kalp için faydalıdır)
Birer demet nane, maydanoz, dereotu, limon suyu (c vitamini içerir)
1 çorba kaşığı zeytinyağı (kalp dostudur)
Az tuz
2-3 bardak su

Hazırlanışı:
Hepsi beraber pişirilip, blendırdan geçirilir. Aşağıdaki örnek listeyi 3 gün boyunca uygulayarak, çorbanın etkisini artırabilir, detoks yaparak vücudunuzu temizleyebilirsiniz.

1. gün
Sabah: 1 bardak kefir ve 10 fındık
Ara öğün: 1 meyve
Öğle: Kabak çorbası (sınırsız)
Ara öğün: 1 meyve + 10 fındık
Akşam: Kabak çorbası (sınırsız)
Ara öğün: 1 meyve

2. gün
Sabah: 1 probiyotik yoğurt, 1 kaşık yulaf, 2 kuru kayısı
Ara öğün: 10 badem
Öğle: Kabak çorbası (sınırsız)
Ara öğün: 1 meyve
Akşam: Izgara balık ve salata
Ara öğün: 1 meyve

3. gün
Sabah: 1 yumurta, 1 grissini
Öğle: 1 tabak mercimek yemeği (etsiz) ve salata
Ara Öğün: 1 meyve
Akşam: Kabak çorbası ve ızgara balık
Ara öğün: 1 meyve

Bunlar da yapılmalı!
Temizlenme süresince bol su içilmelidir, çay çeşitleri sınırsız içilebilir. Kahve ve kafein içeren içecekler ile alkolden uzak durulmalıdır. Gün içinde istenildiği kadar salatalık, domates, biber, marul ve kereviz sapı tüketilebilir.
4) Beslenme Uzmanı Selahattin Dönmez'in önerisi: METABOLİK DENGE SIVISI

Neden öneriyor?
Bağırsak ve böbrek çalıştırıcı, mide asitlerini dengeleyici, yağ yakıcıdır. Fark etmeden Diyet'in farklı formülleri bireylerin her zaman daha iyi kilo yönetmesine yardımcı olmuştur. Formüllerimizi hazırlarken besin öğeleri ve aktif bileşenlerin birbiri ile etkileşimleri değerlendirilmektedir. Formülde bulunan besinler ve baharatların eksik veya fazla konulması, içeriğine farklı maddelerin eklenmesi, bu sinerjiyi bozar ve etki mekanizmasını çalışamaz hale getirir. Fark Etmeden Diyet'in metabolik denge sıvısı on binlerce kişinin kullandığı, sağlıklı bir içecek alternatifidir. Kilo yönetiminde başarılı olmak için formülün içeriğini kesinlikle değiştirmemek gerekir.

Malzemeler:
• 2 orta boy elma (yeşil veya kırmızı)
• 1 orta boy limon
• 1 kuru dal veya rulo tarçın
• 1 tatlı kaşığı tane karabiber
• 1 tatlı kaşığı kuru karanfil

Hazırlanışı:
1 kabın içine elma ve limon (kabukları ve çekirdekleriyle birlikte) 4 eşit parçaya bölünerek konulur, üzerine rulo veya dal tarçın, tane karabiber, kuru karanfil eklenerek, 3 litre suda tercih edildiği sürece kaynatılır. Karışım kaynadıktan sonra süzülüp soğumaya bırakılır.

Kullanılışı:
Her gün düzenli olarak, en az 3 çay fincanı, öğün sonrasında tüketilir. Yazın içine buz parçaları konularak soğuk olarak da içilebilir.

Dikkat edilmesi gereken önemli nokta:
- Tansiyon düşüklüğü yaşayanlar, böbreklerinde taş, reflü ve mide rahatsızlığı olan bireylerin kullanmaması gerekir.
- Metabolik denge sıvısının etkisini artırmak için, bu sıvıyı içeren iki günlük detoks diyeti önerilir.

21 Temmuz 2015 Salı

kurşunkalem


Çocuk, büyükbabasının mektup yazışını izliyordu. Birden sordu :
"Bizim başımızdan geçen bir olayı mı yazıyorsun ? Benimle ilgili bir hikâye olma ihtimali var mı ? "
Büyükbaba yazmayı kesti, gülümsedi ve torununa şöyle dedi :
"Doğru, senin hakkında yazıyorum. Ama kullandığım kurşun kalem yazdığım kelimelerden çok daha önemli. Umarım büyüdüğünde bu kalemi sen de seversin."
Çocuk kaleme merakla baktı ama özel bir şey göremedi.
"İyi ama bu kalem benim hayatımda gördüğüm diğer kalemlerden hiç
farklı değil ki ! "
"Bu tamamen nesnelere nasıl baktığınla ilgili. Bu kalemin beş önemli özelliği var ve sen de bu özellikleri kendinde benimseyebilirsen hep dünyayla barışık bir insan olursun."
"Birinci özellik : Harika şeyler yapabilirsin ama attığın adımları yönlendiren bir el olduğunu asla unutma. Bizim için bu el Tanrı'dır ve her zaman kendi kudretiyle bizi o yönlendirir."
"İkinci özellik: Zaman zaman her ne yazıyorsam durmam ve kalemimin ucunu açmam gerekir. Bu kaleme biraz acı çektirse de sonuçta daha sivri olmasını sağlar. Bu yüzden bazı acılara göğüs germeyi öğrenmelisin, bu acılar seni daha iyi bir insan yapar."
"Üçüncü özellik : Kurşun kalem, yanlış bir şey yazdığında bunu bir silgiyle silmene her zaman olanak tanır. Yaptığımız bir şeyi sonradan düzeltmenin kötü bir şey olmadığını anlamalısın, aksine bu bizi adalet yolunda tutmaya yarayan en önemli şeylerden biridir."
"Dördüncü özellik: Kurşun kalemin en önemli kısmı, kalemin yapıldığı ahşabı ya da dışarı yansıyan şekli değil, içerisinde yer alan kurşunudur. O yüzden her zaman kendi içine bakmalı, en çok onu korumalısın."
"Beşinci ve son özelliği ise her zaman bir iz bırakmasıdır. Aynı şekilde sen de hayatta yaptığın her şeyin bir iz bırakacağını bilmeli ve her hareketinin farkında olmalısın."

19 Temmuz 2015 Pazar

Homeopati


Hastalıkları sadece bitkilerle tedavi eden bir bilim dalı olan homeopati benzer şeylerin birbirini iyileştirdiği düşüncesinden yola çıkıyor. Homeopati, yerleşik tıbbın tüm bilgilerini içine alıyor, ama pozitif tıbbın ilaçlarını kesinlikle kullanmıyor. Genel anlamda üç temele dayanıyor: Benzer şeylerin birbirini iyileştirdiği inancı, bitkilerin vibrasyonunun (elde ettiği özlerin) drug’un (bitkinin) kendisinden daha etkili olduğu savı ve hastalıktan çok hastanın tedavi edilmesi gerektiği. Hemoterapi’nin kurucusu olan Saksonyalı Alman doktor, kimyager ve eczacı Dr. Samuel Hahnemann’ın görüşleri 19. yüzyılın başından itibaren kısa sürede tüm dünyaya yayıldı.
Sihirli Bitkiler
Sarımsak: Şeker hastalığına iyi gelir, tansiyonu düşürür, mükemmel bir antibiyotiktir. Kabızlık ve damar sertliğini önler, kolesterole iyi gelir.
Kasıkotu: Böbrek sancıları ve hastalıkları için yararlıdır. Kesikleri, ülseri ve iltihabı iyileştirir. Yorgunluk gidericidir, ağız ve  boğaz yaralarına karşı etkilidir.
Pelin: Ayva tüylü incecik gümüşi yapraklarından, soluk sarı ponponlarından ve kömeç gibi topaklanmış küçük sarıçiçeklerinden keskin ve güçlü bir koku çıkar. Bağırsak kurtlarına, karaciğer yetersizliğine ve sarılığa iyi gelir, iştah açar, ateşi düşürür.
Bademağacı: Yaprakları ve kabukları öksürüğü yatıştırır, kurt düşürücü etkisi vardır, kaşıntılara, yanıklara iyi gelir.
Melekotu: Uyarıcı, kan temizleyici, adet sancılarını giderici, kanamaları ve mide ağrılarını giderici etkisi vardır.
Anason: Sindirim sistemini düzenler, kan basıncını destekler, migren, baş dönmesi, karın ağrısı gibi rahatsızlıklardan korunmada yararlıdır.
Fesleğen: Sinir hastalıklarına, bağırsak ağrılarına, öksürüğe ve anjine iyi gelir.
Şimşir: Ateş düşürücü, kan temizleyici etkisi vardır. Hastaya güç ve canlılık verir, mikroplara karşı savaşır.
Papatya: Migren, mide rahatsızlıkları ve spazmlarına iyi gelir. Losyon ya da kompres olarak uygulandığında göz iltihaplarını iyileştirici etkisi vardır.
Hindiba: Sindirim sistemini uyarır,  idrar sökücü ve mide dostudur. Karaciğer hastalıklarına iyi gelir, ateş ve kurt dökücü etkisi vardır.
Gül: Cildin günlük bakımı ve yüzün temizliği için en iyi yöntem gülsuyu kullanmaktır. Ağız iltihapları ve ülsere iyi gelir, cilt kırışıklıklarını önler.
Soğan: Böbrek sancıları, albümin, gut ve romatizmal hastalıklara iyi geliyor. Çok etkili bir antiseptik dolayısıyla yaraların iltihaplanmasını önleyici etkisi var. Cinsel gücü arttırıcı, rahatlatıcı ve spazm giderici özellikte. Çiğ soğan, arı ve böcek sokmasında kullanılıyor.

16 Temmuz 2015 Perşembe

Sabret ki her şey gönlünce olsun...!


Dibi yosun tutan denizlerle ilgilenme.
Sen dağları seyret!
Yenik düşüyorsan özlemlerine aldırma.
Kalbindeki o uçsuz bucaksız sevgiyi hisset.
Işıklar sönmüşse ve karanlıksa ona da aldırma!
Ay ışığını seyret.
Sabret!
Sabret ki her şey istediğin kadar derin ve sonsuz olsun.
Sabret ki her şey gönlünce olsun...!

HZ. MEVLANA..

15 Temmuz 2015 Çarşamba

bunalımdayım öyleyse çirkinim


Biz kadınlar, ne zaman strese girsek ya da ne zaman duygusal bir şokun kurbanı olsak, sadece ruhsal değil, fiziksel sorunlarla da uğraşmak zorunda kalır, bir yandan huzuru ve mutluluğu bulmak için çabalayıp dururken, diğer yandan da altüst olmuş güzelliğimizi canlandırmak için uğraşırız. Peki  neden moralimiz bozukken, cildimiz bozulur?
Stres, acılar, üzüntüler ve duygusal şoklar içten içe ruhumuzda derin yaralar açarken, güzelliğimizi de yıkıma uğratmakta gecikmez. Yapılan istatistikler stres kurbanlarında görülen cilt hastalıklarının %80 psikolojik kökenli olduğunu ortaya çıkarmış. Doğanın bir kez daha kadınlar için adaletsiz davrandığı da bir gerçek; çünkü bu yüzde içinde yer alan kadınların sayısı erkeklere oranla bir hayli fazla.
Anksiyete, stres ve depresyon gibi ruhsal sıkıntıların içimizden taşıp dışarı yansımasının belirtileri neler peki? Akne, egzama, sedef hastalığı, ani saç dökülmesi, en çok karşılaşılan cilt problemleri.  Hepsi de psikolojik hastalıkların dışavurumu... Bu cilt problemleri gerçekte alerji, enfeksiyon, karaciğer bozuklukları, genetik faktörler gibi çok çeşitli organik nedenlerle meydana gelir; ancak biz bu yazıda duygusal sarsıntılar yüzünden ciltte meydana gelen kaşıntı, döküntü,  liken, sedef gibi rahatsızlıkların üzerinde durduk.
Psikosomatik Hastalık Ne Demek?:
Psikosomatik hastalıklar, psikolojik faktörlerin neden olduğu fiziksel belirtilerdir. Genellikle tek bir organ sistemi örneğin cilt ya da mide ve bağırsaklar gibi etkilenir. Psikosomatik hastalık, kişinin hayatındaki krizli zamanlarda başlar. Dolayısıyla stresle yakından ilişkisi vardır. Stresli durumlarda insanlar özellikle saldırgan duygularını bastırmaya çalışırlar. Bu da duygusal faktörlerin neden olduğu bedensel belirtilerin (psikosomatik) oluşmasına yol açar. Stresli durumların ortadan kalkmasıyla hastalık da geçer. Psikoterapi, kendi kendinizi anlamanızı sağlar ve iç çatışmalarınızın çözümünde size yardımcı olur. Psikoterapi, duygularınız ve korkularınız konusunda konuşmak üzere sizi cesaretlendiren ve size yardımcı olacak tavsiyelerde bulunabilecek uzmanın, psikolojik sorunlarınızı tedavisidir.
Cildimize Neler Oluyor: Fiziksel temastan yoksun çocukların gelişimi sancılı olur ve bu çocuklar diğerlerine kıyasla çok daha hassas ve kırılgandırlar. Büyüdüklerinde, sıkıntılarla karşılaştıkları zaman bunun bedelini organizmalarıyla olduğu kadar ciltleriyle de öderler. Kişi erken yaşta duygusal çatışmalar yaşayacağı gibi, karakter olarak da son derece hassas bir yapıya sahiptir. Sonuç olarak; bir annenin şefkatli dokunuşları, okşayışları ve sevgisini hareketlere dökebilmesi, işte bu denli önemli! kişinin, çocukken göremediği fiziksel yaklaşımın bedelini cildiyle ödediğini yazdık. Egzama, akne, prürit, ürtiker, saçkıran, vs. örnekleri çoğaltmak mümkün.
Hangi Sorun, Neyin Belirtisi
Ergenlik Sivilceleri: Cinsellik sorunların
Egzama; Çok yoğun sıkıntı hali. Öyle ki bu sıkıntı, ciğerlerde sıkışmaya yol açabilir, hatta alerji krizleri bile yapar. Bu da egzama ya da astım şeklinde kendini belli eder.
Liken:  Şiddetli bir stresin ardından ortaya çıkan deri hastalığı.
Ürtiker: Büyük bir stresin ardından depresyon başlangıcında ortaya çıkar.
Prürit: Çocukluk döneminde yaşanmış zulümler. Kişi,  kaşınarak vaktiyle üzerinde baskı kurmuş kişiyi engelleyebileceğini düşünür.
Siğil: Daha çok çocuklarda görülür. Depresif bir problemin işaretidir.
Sedef: Bastırılmış kızgınlık.
Yaşlılıktan kaynaklandığı söylenen kahverengi lekeler aslında bir depresyon ya da duygusal  şok sonrasında da belirebilir. Çok büyük bir korku, melanin artmasına sebep olur ve cildin rengi kararır. Stres ise saçların bir anda bembeyaz olmasına sebep olabilir.

13 Temmuz 2015 Pazartesi

temmuz ayı...


Temmuz, Gregoryen Takvimi'ne göre yılın 7. ayı olup 31 gün çeker. Yaz mevsiminin 2. ayıdır.
Eski Türkçede "tamu-z" "çok sıcak, cehennem" sözcüğünden, Sümerce/Sumarca/Sümmerce/Suomerce bereket tanrısı bir Tammuz sözcüğünden gelmektedir. Süryanca/Süryanice temmuz sözcüğü aynen Türkçeye geçmiştir. Türkçede bu aya "orak ayı" ya da "ot ayı" denir.
Gregoryen takviminde bu aya, Roma İmparatoru Julius Sezar'a ithafen July adı verilmiştir. Daha önceleri, Mart ayından başlayan Roma takviminde beşinci ay olduğu için Latince Quintilis olarak adlandırılmıştır.
İrlanda takviminde Temmuz, Iúil olarak adlandırılmıştır ve yaz mevsiminin üçüncü ve son ayıdır.

10 Temmuz 2015 Cuma

Bilirsin ben iyi yürürüm...


"Yürüyüp geçeceksin, hep yürüyüp geçeceksin. Ben öyle yaptım. Hep yürüdüm. Herkesin her şeyi anlamasını bekleyemezsin. Sen yürüyüp gideceksin. Anlayan anlayacak, anlamayan anlamayacak; dünyanın hepsine yetişemezsin ki! Bilirsin ben iyi yürürüm."

Murathan Mungan

9 Temmuz 2015 Perşembe

suyun akışı karar verir...


Sular yükselince, balıklar karıncaları yer...

Sular çekilince de, karıncalar balıkları yer...

Kimse bugünkü üstünlüğüne ve gücüne güvenmemelidir...

Çünkü kimin kimi yiyeceğine “Suyun akışı” karar verir...

8 Temmuz 2015 Çarşamba

yalnızca ölümdür önemli olan


“Eğer bugün hayatının son günü olsaydı, bugün normalde yapacağın şeyleri yapmak ister miydim?” Uzun süre art arda, “Hayır,” yanıtını verdiğimde, bir şeyleri değiştirmem gerektiğini anladım. İnsanın kısa süre içinde öleceğini bilmesi, yaşantısına damga vuracak kararlar vermesi açısından büyük önem taşır. Çünkü her şey, tüm dış beklentiler, gururlar, küçük düşme ya da başarısızlık korkuları – tüm bunlar ölüm karşısında değerlerini yitirir, yalnızca ölümdür önemli olan.'' 
Steve Jobs

7 Temmuz 2015 Salı

Hiç kimse vazgeçilmez değildir....


Hiç kimse vazgeçilmez değildir ve hiç kimse kendini vazgeçilmez sanan biri kadar aptal değildir....

Victor Hugo

6 Temmuz 2015 Pazartesi

vazgeçmeyi bilmeyen benim


Bir süre sonra anladım ki, vazgeçilmez olan sen değilsin; Vazgeçmeyi bilmeyen benim!

5 Temmuz 2015 Pazar

yaşam tarlada balta ile fare kovalamak...


Yaşam, bir kadının karnındaki bebeğin üç aşağı beş yukarı ne zaman doğacağını bilmesi, ancak ölüm tarihi hakkında hiçbir fikrinin bulunmaması demektir.
Yaşam, doğarken ağlanan, ancak ölürken ne yapılacağının bilinmediği bir süreçtir.
Yaşam, günah ve sevapların yer aldığı kara kaplı defterin kapağının kapanmasına kadar geçen süre demektir.
Yaşam, insanların kendileri ve başkalarının nasıl mutsuz edilebilecekleri konusunda eğitimden geçtikleri süredir.
Yaşam, içinde bin bir çeşit vahşi hayvanın cirit attığı bir dünyada, hayatta kalma savaşına verilen diğer addır.
Yaşam, iyi ile kötünün mücadelesinin tarihidir.
Yaşam, kocaman bir tarlada balta ile fare kovalamaya benzer. Fare yerine kendi ayağınızı kesme riski daha fazladır.
Yaşam, evrenin canlılara verdiği bir cezadır.
Yaşam, olabildiğince geç ölebilmek için insanın varını yoğunu ortaya koyduğu bir meydan savaşıdır.
Yaşam, evrensel bir orospu olan paranın egemenliği altında yaşamak zorunda kalınan anıların toplamıdır.
Yaşam, insanın acı çekeceğini bile bile aşk peşinde koşmaktan asla vazgeçmemesidir.
Yaşam, insanın başına her şeyin gelebileceği bir zaman diliminden başka bir şey değildir.
Yaşam, insanın özgürleşmek için verdiği mücadelenin kısa tarihidir.
Yaşam, ölüm ve zaman karşısında yenilgiyi peşinen kabul etmek demektir.
Yaşam, insanın, isteklerinin asla karşılanamayacağı ömrünün sonlarına doğru kesin olarak anlaması demektir.
Yaşam, insanın yaptığı hataların bedelini ödemek zorunda kalmasıdır.
Yaşam, insana verilmiş en değerli emanettir ve ihanet edenler kazanırken, sadık kalanlar kaybeder.
Yaşam, kurtlar sofrasında en büyük parçayı kapabilme savaşıdır.
Yaşam, iyilerin kendilerine karşı açacağı bir savaştır.
Yaşam, bir maratondur. Birinci kilometrede düşün de kaybeder, ipi göğüsleyen de.
Yaşam, güçlü olana verilmiş bir armağandır.
Yaşam, anne ve babaların bencilliklerini verilen bir diğer addır. Kendi paşa gönülleri hoş olacak diye, günün birinde öleceğini ve acı çekeceğini bile bile çocuk yapmaktan kaçınmazlar.
Yaşam, insanın anne ve babasını aşmak için vermek zorunda kaldığı amansız bir mücadeledir.
Yaşam görev ve sorumluluklar karşılığında ödüllerin çok az verildiği bir süreçtir.
Yaşam, insanın bir süre ayna arkasından bakması gibidir. Kendinizi göremeden sürenin dolduğunu anlarsınız.
Yaşam, insanla tanrı arasında eşit olmayan koşullarda yapılmış bir anlaşmadır.
Yaşam, insanın çoğu kez ne aradığını bilmeden doldurmak zorunda kaldığı bir zaman dilimidir.
Yaşam, hiçbir gücün hesap soramadığı bir eşkıyadır.
Yaşam, insanoğlunun merak uğruna başına aldığı belaların bilançosudur.
Yaşam, kadınla erkeğin, ancak ölünce son bulan iktidar savaşıdır.

HALİM BAHADIR
31 OCAK 1999, PAZAR
POSTA