7 Temmuz 2015 Salı

Hiç kimse vazgeçilmez değildir....

Hiç kimsenin vazgeçilmez olmadığı düşüncesi, yalnızca toplumsal ilişkilerin pragmatik doğasına değil, aynı zamanda varoluşun metafizik sınırlarına da işaret eder. İnsan, kendini merkezde konumlandırma eğilimindedir; bu eğilim, Descartes’ın “düşünüyorum, öyleyse varım” önermesinden ziyade, “önemseniyorum, öyleyse varım” şeklinde tezahür eder. Oysa Victor Hugo’nun veciz ifadesiyle, vazgeçilmezlik vehmi, çoğu zaman varlığın değil, egonun bir yansımasıdır. Bu bağlamda, kendini vazgeçilmez addeden özne, aslında kendi hiçliğini örtmeye çalışan bir yanılsamanın tutsağıdır.

Toplumsal yapılar, bireylerin yerini doldurulabilir kılar; çünkü sistemler, bireylerden ziyade işlevler üzerine inşa edilmiştir. Bu durum, Marx’ın yabancılaşma kuramında olduğu gibi, bireyin kendi emeğine ve varlığına yabancılaşmasını da beraberinde getirir. Ancak Hugo’nun eleştirisi, yalnızca sistemik değil, aynı zamanda etik bir uyarıdır: kendini vazgeçilmez sanan birey, hem başkalarının öznelliğini hiçe sayar hem de kendi sınırlarını inkâr eder. Bu inkâr, yalnızca epistemolojik bir hata değil, aynı zamanda ontolojik bir kibirdir.

Vazgeçilmezlik yanılsaması, Nietzsche’nin “üstinsan” tahayyülünün karikatürize edilmiş bir versiyonudur. Gerçek üstinsan, kendi geçiciliğini ve yer değiştirilebilirliğini bilerek eyleyen, buna rağmen anlam üreten varlıktır. Oysa kendini vazgeçilmez sanan birey, bu farkındalıktan yoksun olduğu için trajikomik bir figüre dönüşür. Bu figür, hem kendi varlığını abartır hem de başkalarının varlığını küçümser. Böylece, etik bir körlükle malul bir benlik inşa eder; bu benlik, ne kendini ne de ötekini sahici biçimde kavrayabilir.

Sonuç olarak, hiç kimsenin vazgeçilmez olmaması, insanın değersizliğini değil; tersine, herkesin yerinin eşit ölçüde değerli olduğunu gösterir. Bu farkındalık, Levinas’ın ötekiyle kurulan etik ilişkisinde olduğu gibi, benliğin sınırlarını aşarak başkasının varlığını tanımayı gerektirir. Kendini vazgeçilmez sanan birey, bu etik açılımı reddeder; çünkü kendi varlığını, başkasının yokluğu üzerinden tanımlar. Oysa hakiki olgunluk, yerini doldurabilecek olanın varlığına rağmen anlam üretmeye devam edebilmektir. Ve belki de en büyük erdem, vazgeçilebilir olduğunu bilerek kalabilmektir.

Hiç kimse vazgeçilmez değildir ve hiç kimse kendini vazgeçilmez sanan biri kadar aptal değildir....

Victor Hugo

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder