5 Nisan 2014 Cumartesi

caddelerde rüzgar aklımda AŞK var...

Caddelerde esen rüzgâr, yalnızca havanın değil, zamanın da devinimidir; geçmişin izlerini kaldırımlardan süpüren, geleceğin ihtimallerini saçlara dolayan bir geçiş metaforu. Bu rüzgâr, kent dokusunun en dürüst anlatıcısıdır—çünkü ne susar ne konuşur, yalnızca taşır. Ve taşırken, insanın zihninde bir kelime belirir: aşk. Aşk, burada bir duygu değil; rüzgârın taşıdığı bir çağrıdır. Her esinti, bir hatırayı uyandırır; her savrulan yaprak, bir duygunun izini sürer.

Aklımda aşk var, çünkü rüzgârın yönü belirsizdir. Tıpkı aşk gibi, ne nereden geldiği bellidir ne nereye gideceği. Caddelerde yürürken, insanın iç sesi dış dünyanın ritmiyle uyumlanır; ayak sesleri, kalp atışlarına karışır. Aşk, burada bir kişiye yönelmiş arzu değil; varoluşun kendisine duyulan özlemdir. Çünkü rüzgâr, bir bedene değil, bir hâle dokunur. Ve insan, bu hâli tanıdığında, aşkı hatırlar—bir bakışta değil, bir geçişte.

Caddeler, kentlerin damarlarıdır; rüzgâr ise bu damarların içinden geçen duygusal akıştır. Aşk, bu akışta bir durak değil, bir yönelimdir. İnsan, caddelerde yürürken yalnız değildir; çünkü rüzgâr, ona eşlik eder. Bu eşlik, sessiz ama derindir; kelimelerle değil, temasla kurulur. Aşkın en çıplak hâli, burada belirir: bir karşılaşma değil, bir farkındalık. Rüzgâr, aşkı hatırlatmaz; aşkın kendisi olur. Çünkü aşk, çoğu zaman bir kişi değil, bir anın dokusudur.

Ve nihayet, rüzgâr diner. Caddeler sessizleşir, adımlar yavaşlar. Ama akılda kalan, rüzgârın kendisi değil; onun taşıdığı duygudur. Aşk, burada bir olay değil; bir izdir. Caddelerde esen rüzgâr, aşkın geçici değil, kalıcı hâlini taşır. Çünkü aşk, bir bakışta değil; bir yürüyüşte, bir esintide, bir unutulmuş sokakta yaşar. Ve insan, bu sokaklarda yürürken, yalnızca geçmişi değil, kendi içindeki aşkı da yeniden keşfeder.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder