Bu tür mutluluklar, gösterişli değildir; alkış istemez, sahneye çıkmaz. Ama insanın iç dünyasında yankısı büyüktür. Bir dostun sesini duymak, bir çocuğun gülümsemesi, kitapta altını çizdiğin bir cümlede kendini bulmak… Bunlar, varoluşun en sade ama en sahici anlarıdır. Çünkü insan, büyük mutlulukları beklerken çoğu zaman küçük olanları kaçırır. Oysa hayat, büyük mutlulukları küçüklerin üzerine inşa eder.
Küçük mutluluklar, insanın kendine dönme anlarıdır. Kalabalıklar içinde bir yalnızlık değil, bir iç huzur taşır. Bir fincan çayın buğusunda, yağmur sonrası toprak kokusunda, eski bir fotoğrafta saklıdırlar. Ve bu saklılık, onların değerini artırır. Çünkü gerçek mutluluk, çoğu zaman fark edilmeden yaşanır; bir anlık tebessümde, bir iç çekişte, bir sessizlikte.
Sonuçta küçük mutluluklar, yaşamın edebi dipnotlarıdır. Ana metin belki karmaşık, belki yorucu olabilir; ama bu dipnotlar, anlamı derinleştirir, okuru durdurur, düşündürür. Ve insan, bu küçük anlarda kendini bulur. Büyük hayallerin peşinden koşarken, küçük sevinçleri unutmamak gerekir. Çünkü bazen bir çiçeğin açışı, bir kedinin mırıltısı, bir dostun “nasılsın” demesi; tüm bir günü güzelleştirmeye yeter.
Çıtır
çıtır Kızılay simitidir, çayın yanında, Aniden radyoda karşına çıkan şarkı, Kar
yağınca tatil olan okul. Sokakta
sevebildiğin kedi, Balonların ve şeker dolu cebin, Tenekedeki fesleğen. Kurumuş
çamaşırlar, Geri gelen elektrik, Annenin yemeği, Tamir ettiğin alet. Yeni
iskarpinlerin yatarken giydiğin. Bir dostun başarısı, neler çektiğini bildiğin.
Elini sımsıkı tutan minik el. Dudağında ıslık yürüdüğün yol. Siyah beyaz
televizyonun ilk maaşınla aldığın. Sobanın üzerindeki kestaneler. Aniden
çıktığın yolculuk. Yalnız kalabilmek dilediğinde, Kavuşabilmek özlediğinde. Ve
hayalindeki binlercesi. Milyonlarca küçücük mutlulukların olması dileklerimle.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder