Bu
sabah yağmur var İstanbul’da, tıpkı şarkıda söylendiği gibi. Şimdilik ince ince
yağıyor yağmur. Hava bulutlu, gri ve puslu. Vapurlar geçiyor, denizde nazlı
nazlı süzülüşlerini seyrediyorum. Karşıda, Topkapı Sarayı’nın yeşillikler
arasındaki gri silueti. Ve ıslak, nemli toprağın kokusu… İçimde garip bir
huzur.
Yağmuru
hep sevdim. Yağmurla birlikte garip bir hüzün ve ardından büyük bir huzur
kaplar içimi, ferahlarım, hafiflerim. Bilmem sizin için ne ifade eder yağmur.
Yağmuru sever misiniz? Yoksa hiç sevmeyen, hatta nefret edenlerden misiniz?
Çocukken
annenizden izin alıp, ya da bir kaçamak yapıp, yağmur şakır şakır yağarken
sokağa fırladınız mı? Minicik ayaklarınızda belki naylondan kırmızı renkli bir
çizme, belki de her tarafı delikli sandaletinizle, küçük göletlerin içine girip
çıktınız mı? En çok sevdiğiniz arkadaşınızla birlikte, göletlere batıp çıktıkça
sevinç çığlıkları atıp, çocuk şarkıları söylediniz mi?
Hiç
yağmurda yürüdünüz mü? Saçım bozuldu, ayaklarım ıslandı diye üzülmeden,
sırılsıklam ıslandığınız halde içinizde çocuksu bir coşkuyla, sokaklarda kayıp
gittiniz mi? Ne güzeldir yağmurda ıslanmak. İçinizde çocuk kalan yanınıza göre
tabi. Eğer hiç kalmamışsa çocuk yanınız, ya da derin bir uykudaysa süresiz,
yağmurda ıslanmak, hoş değildir şüphesiz.
Sevgilinizle
yağmurda dolaştınız mı? Yol boyunca karşılıklı olarak dizilmiş ağaçların,
dallarıyla birbirinin kucakladığı geniş sokaklarda, kocaman bir şemsiyenin
altında, sevgilinizle sarmaş dolaş yürümekteyken, nemli ve temiz havayı içinize
çekerken, sevgilinizin kulağınıza fısıldadığı tatlı aşk sözcükleriyle sarhoş
oldunuz mu? Yağmurlar içinize içinize yağdı mı?
Dışarıda
yağmur bardaktan boşanırcasına yağarken, hiçbir şey yapmayıp, sadece
pencerenizden yağmuru ve oradan oraya koşuşturan insanları seyrettiniz mi?
Sıcacık evinizde, kömür sobasının üzerinde demlenen çayın tatlı tıkırtısı
kulağınızdayken, ince belli çay bardağınızı, çay kaşığınızla çıngır çıngır
karıştırıp, nefis çayınızdan kocaman bir yudum aldınız mı? Her yudumla birlikte
içinizin ısındığını, yumuşadığınızı hissettiniz mi?
Yağmurlu
bir günde her şeye boş verip, tüm planlarınızı erteleyip, tüm görüşmelerinizi,
buluşmalarınızı iptal edip, sıcacık yatağınızda, sobanın yanında mindere
kıvrılıp yatıvermiş bir kedi edasıyla, mışıl mışıl uyudunuz mu?
Yağmurda
ağladınız mı? Gözyaşlarınız yağmura karışırken, ağladığınızın hiç fark
edilmemiş olmasını dilediniz mi? Ya da yağmurda ağlamak yerine, gözyaşlarınızı
yağmur gibi içinize akıttınız mı?
Sahi
bunların tamamını ya da bir kaçını yağmurda yaptınız mı? Yoksa yağmur, kar,
çamur demeden, yağmurun yağdığını bile fark etmeden ya da yağmura hiç aldırış
etmeden, planlarınız gereği bir şeyleri yetiştirmek için oradan oraya
koşuşturmakla mı geçti günleriniz? Eğer öyleyse, çok şey kaybettiniz.
Şimdi
yavaşlayın, hatta durun. Pencerenizi açın ve yağmurun sesini dinleyin.
Gözlerinizi yumun. Sadece Siz ve yağmurun sesi. Düşlere dalın, uzaklara gidin.
Çocukluğunuzu yakalayın. İlk aşkınızı hatırlayın. İnanın hayal kurmak için hiç
geç kalmadınız. Yağmurda çılgınlık yapmak için de. Koşun, ıslak sokaklar Sizi
bekliyor...
Yağmurda huzur, yağmurda hüzün, yağmurda dans ve yağmurda aşk, hepsi Sizinle olsun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder