21 Kasım 2015 Cumartesi

dardanel tonlu patates salatası

Her yemek, yalnızca bir beslenme eylemi değil, aynı zamanda kültürel bir hafızanın, bireysel bir geçmişin ve kolektif bilinçdışının yeniden inşasıdır. Dardanel tonlu patates salatası, bu bağlamda, sıradanlığın içindeki kutsalı açığa çıkaran bir ritüeldir. Patatesin toprağa gömülü varlığı, Heidegger’in “alet olarak şey” kavramını çağrıştırır; o, işlevselliğiyle değil, varlığıyla anlam kazanır. Haşlanıp kabuğundan soyulduğunda, insanın kendi kabuğundan sıyrılıp özüne dönme çabasını simgeler. Bu dönüşüm, yemekle kurulan ilişkiyi yalnızca fiziksel değil, varoluşsal bir deneyime dönüştürür.

Soğanın yarım ay şeklinde doğranışı, zamanın döngüselliğini ve insanın geçmişle kurduğu kırılgan bağı temsil eder. Her katmanı, bir anıyı, bir pişmanlığı ya da bir arzuyu açığa çıkarır. Zeytin, Akdeniz’in kadim mitolojisinden süzülen bir simgedir; barışın, bilgeliğin ve direncin meyvesi. Onun salatadaki varlığı, yemekle kurulan ilişkinin yalnızca damakla değil, bilinçle de kurulduğunu gösterir. Pul biberin yakıcılığı, yaşamın acı-tatlı doğasını; nanenin serinliği ise bu acının ardından gelen teselliyi temsil eder. Bu karşıtlıklar, Nietzsche’nin Apolloncu düzen ile Dionysosçu kaos arasındaki gerilimini çağrıştırır.

Ton balığının büyük parçalar hâlinde salatanın üzerine yerleştirilmesi, bir tür taç giyme törenidir. Denizden gelen bu varlık, toprağın çocuklarıyla buluşur; böylece doğanın iki zıt elementi —su ve toprak— aynı tabakta uzlaşır. Bu uzlaşma, Herakleitos’un “karşıtların birliği” öğretisini somutlaştırır. Ton balığı, yalnızca bir protein kaynağı değil, aynı zamanda modernliğin konserve edilmiş hızına karşı gelenekselin yavaş ritmini hatırlatan bir figürdür. Onun varlığı, geçmişin bugündeki yankısıdır.

Son dokunuş olarak hazırlanan limonlu zeytinyağlı sos, tüm bu unsurları bir araya getiren felsefi bir bağlayıcıdır. Limonun asidik keskinliği, yaşamın beklenmedik kırılmalarını; zeytinyağının yumuşak akışı ise bu kırılmaların ardından gelen kabullenişi temsil eder. Tuz ve karabiber, varoluşun temel dualitesini —acı ve tatlı, karanlık ve aydınlık— simgeler. Böylece bu salata, yalnızca bir tarif değil, bir anlatıdır: insanın doğayla, geçmişle ve kendisiyle kurduğu çok katmanlı ilişkinin yenebilir bir alegorisi.

1 kutu dardanel ton
3 adet patates
1 adet kuru soğan
4 sap maydanoz
1 adet domates
½ demet taze soğan
1 tatlı kaşığı kırmızı pul biber
½ tatlı kaşığı kuru nane
10 adet siyah zeytin
3 yemek kaşığı zeytinyağı
1 adet limon
Tuz
Karabiber
 
Patatesleri haşlayıp kabuklarını soyun ve irice doğrayın. Soğanı soyup yarım ay şeklinde ince doğrayın.
 
Soğanları ve haşlanmış patatesleri derin bir kapta karıştırın. Bu karışıma nane, pul biber ve siyah zeytinleri ilave edip karıştırın.
 
Üzerine büyük parçalar halinde süzdürdüğünüz dardanel ton’u koyun.
Süslemek için domates, taze soğan ve maydanozu küçük parçalar halinde doğrayın.
Tuz, karabiber, zeytinyağı ve limonla sos hazırlayarak, servis yapmadan hemen önce salatanın üstüne dökün.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder