1 Mayıs 2021 Cumartesi

Yazmak sihirdir.

iyi yazılmış bir kitabın sayfalarında kendini kaybetmek...ne büyük bir keyiftir. Bir gün boyunca sadece okumak, elinden kitabı indirememek, bitmesini delilercesine isterken bir taraftan hiç bitmesin diye dua etmek. Kitabın son sayfasını çevirip kapağını kapattıktan sonra, kucağında kitap, öylece oturmak ve boşluğa dalıp iki kapak arasındaki 300 sayfada saklı başka bir yaşamın etkisinden sıyrılmayı beklemek, hiç sıyrılmamayı dilemek.

Yazmak sihirdir. Yaşanmamış bir hayat, zihninizin derinliğinden, ruhunuzun köşelerinden, kalbinizin kıvrımlarından çıkarak kanınıza karışır...kolunuzdan parmaklarınıza akarak elinizdeki kalemin etrafını sarar ve kelimelerle bomboş bir kağıda dökülüverir...ve orada yep yeni bir hayat başlar. Yaratıcısı siz olursunuz, yazılanlar sizin insanlarınız, dünyası sizin dünyanız.

Kelimeler bir araya gelir, birbirleriyle dans eder, içine alır, dışına atar ve yavaş yavaş bu dünyada var olmayan bir ev şekillenir, hiç doğmamış bir kadın o sayfada belirir.

Bazılarımız için yazmak hayatta kalmanın yoludur. Yazılarımın arasına zaman girdiğinde, kalem elimden uzak kaldığında beynimdeki düşünceler taşmaya başlar, kaos oluşur, baş edemediğim dağınık bir kaos...ve zihnimde sürekli sesler birbirleri ile konuşur. O sesler dışarı çıkmak için bana seslenen, boş bir sayfada ölümsüzleşmeyi bekleyen hikayelerimin kahramanlarıdır.

Benden çıktıktan sonra yolculukları başlar. Bir okurun eline, oradan diğerine dolaşırlar. Zor günlerde ve iyi günlerde dost olurlar okurlara. Okur, yaşamın gizemi hakkında sorularının yanıtlarını onlarda bulur, sorularına onlar cevap verir. Birisi demiş ki yazar, okurun hikayeyi yazması için ona zemini hazırlayan kişidir. Unutmayın hikayeleri siz değil okurlar yazar.

Yazı beceri gerektirir, bakış açısı gerektirir.. Bu becerileri edindikten sonra, onlarla ne yaptığınız size bağlıdır...sizi yazar yapan budur. Yazar olmak istiyorsanız yol gösteririm, yazının duraksadığı yerlerden çıkmayı, başka bir yerden yazıya bakmayı, yazının akmasına izin vermenin yollarını size öğretebilirim. Aslında bunları bile kendi başınıza zaman içinde bulurdunuz, ben belki sadece süreci kısaltıyorum.

Ama iyi bir yazar olmak için ne gerekir diye bana sorarsanız..Olmazsa olmazlarım bunlar:

Okuyun - Okuyun ve okuyun. Elinize ne geçerse okuyun, sevdiğiniz kitapları, sevmediğiniz kitapları, hepsini okuyun. Gazete küpürlerini, ilanları...ilaç kutularını...herşeyi okuyun.

Gözlemleyin - Gözlemleyin ve gözlemleyin. Herşeyi gözlemleyin. Ara sıra sessiz kalın. İnsanları dinleyin. Nasıl konuştuklarını dinleyin. Hareketlerini gözlemleyin. Birşeye dokunurken ona akıttıkları duyguyu izleyin ve sonra başka birşeye dokunduklarında o duygunun nasıl değiştiğini görün. Oturuşlarını gözlemleyin. Evim dedikleri yeri inceleyin, önem verdikleri şeylere bakın. Sıradan hareketleri, sıradan eylemleri ve sıradan konuşmaları inceleyin...hikayeler hep orada gizlidir.

Yazın - Yazın ve yazın. Sürekli yazın. Hiç durmayın. Hiç bir zaman doğru, güzel, mükkemmel bir cümle kurmaya çalışmayın. Sadece yazmaya çalışın...mükkemmel cümle kendiliğinden çıkar ortaya. Söylemeye korktuğunuz şeyleri yazın. Karakterlerinize söyletin. İçinde yaşamak istediğiniz, ya da yaşamaktan korktuğunuz dünyaları yaratın...yazın. Sizi boğan, nefesinizi kesen kaçıp saklanma isteği uyandıran herşeyi yazın. Kalbinize dokunan, hayatı anlamlı kılan şeyleri yazın.

Yaşayın - Yaşayın ve yaşayın. Acı, tatlı ve aradaki herşeyi içeren dolu bir yaşam yaşayın. Hüzün geldiğinde kapıyı açın, onunla oturun...Coşku onun yerini aldığında kalkın onunla dans edin. Duyguların gelmesine izin verin...ama gitmelerine de müsade edin. Duyguları sayfaya akıtın ve onlarla vedalaşın. Asla onlara tutunmayın...çürüyüp sizin gerçek hayatınıza sızmalarına, ruhunuzu karartmalarına izin vermeyin.

Bu 4 tavsiyeyi uygularsanız, yaşamınız parmaklarınızdan akar, ihtiyacı olan birinin eline yolculuk eder, onun sorularına belki yanıt olur. Sizin de yaşamınızda yeni şeyler yaratmak, yaşamak için yer açılır. Yazmak sizi tanımadığınız bir insanın yaşamına alır, belki de siz bu dünyayı çoktan terk etmişken, başka bir yerden ona dokunmanızı sağlar, sizden sonra da yaratmaya devam eder..

Sizi ufak bir alıştırmayla bırakmak isterim:

Evinizi dolaşın. Sizi kendine çeken bir obje bulun. Bu objeyi önünüze alın. Şimdi beş duyunuzu kullanarak bu objeyi tanımlamanızı istiyorum. Her duyu için 2 cümle yazın. Arzu ederseniz çocukluğunuzdan bir obje düşünüp onu da yazabilirsiniz. Babaannenizin muhallebisi, Anneannenizin evindeki soba...hepsi olabilir.

Görme: rengi ve şekli nedir?
Dokunuş: dokusu nedir? Isısı var mı? Ellediğinizde, ya da size dokunduğunda ne hissediyorsunuz?
Koku: Obje kokuyor mu? Ona baktığınızda herhangi bir koku çağrıştırıyor mu? Belki koku ona ait değildir...belki başka biryerden geliyor ama o obje hep size o kokuyu getiriyordur.
Ses: Sesi var mı? Hatırlattığı bir ses var mı? Bunu aldığınız gün, size verildiği gün hangi sesler vardı?
Tat: Buna bağlı bir tat var mı? Onunla ilgili bir anınız var mı?

Bittiğinde bir paragrafta birleştirin şu an yazdıklarınızı, yazmadığınız ama hissettiklerinizi. Bu objeyi öyle bir anlatın ki okuyanlar sizin anlattığınız objenin anlamını içlerinde hissetsinler.

Unutmayın iyi yazmak çok yazmaktan gelir...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder