28 Ekim 2025 Salı

başkasının gölgesinde yaşamak: mutluluğun ihaneti

İnsanın mutluluğu, kendi içsel varoluşunun bir tezahürü olmalıdır; dışsal etkenlere bağlandığında, bu hazin bir bağımlılığa dönüşür. Başkasının davranışlarıyla şekillenen bir mutluluk, özünde bir yanılsamadır; çünkü bu durumda birey, kendi iradesini terk ederek, duygusal varlığını başkalarının keyfiyetine teslim eder. Bu teslimiyet, özgürlüğün inkârıdır; zira özgür birey, kendi sevinçlerini yaratır, kendi acılarını dönüştürür. Başkasının eylemleriyle tanımlanan bir ruh hâli, kendi benliğini yadsıyan bir aynadır: yansıttığı şey, hakikatin değil, başkalarının arzularının siluetidir.

Felsefi düzlemde, bu tür bir bağımlılık, insanın özne olmaktan çıkıp nesneleşmesine yol açar. Kierkegaard’ın bireyin içsel yolculuğuna yaptığı vurgu, burada anlam kazanır: Mutluluk, bireyin kendi varoluşsal sorumluluğunu üstlenmesiyle mümkündür. Başkasının onayıyla var olma arzusu, Heidegger’in “das Man” kavramında olduğu gibi, bireyin kendiliğindenliğini yitirip anonim bir kalabalığın parçası hâline gelmesine neden olur. Bu durumda kişi, kendi hakikatinden uzaklaşır; başkalarının normlarına göre şekillenen bir yaşam, sahici olmaktan çıkar ve yalnızca bir taklit olarak kalır.

Edebiyatın derinliklerinde de bu tema yankı bulur. Dostoyevski’nin karakterleri, başkalarının bakışlarıyla boğuşurken, kendi içsel çatışmalarında kaybolurlar. Raskolnikov’un vicdanı, toplumsal yargılarla çarpışırken, onun mutluluğu da bu çarpışmanın içinde erir. Gerçek mutluluk, başkalarının ne düşündüğünden azade bir bilinç hâlidir; bu bilinç, insanın kendi iç sesini duymasıyla başlar. Başkalarının eylemlerine göre şekillenen bir ruh, kendi şiirini yazamaz; yalnızca başkalarının kaleminden dökülen dizelerin yankısı olur.

Sonuç olarak, başkasının yaptıklarına bağlı bir mutluluk, insanın kendi özüne ihanetidir. Bu ihanet, zamanla bir içsel çöküşe dönüşür; çünkü birey, kendi duygusal mimarisini başkalarının ellerine teslim ettiğinde, o mimari artık ona ait değildir. Gerçek özgürlük, kendi mutluluğunu inşa etme cesaretinde yatar. Ve bu cesaret, insanın en derin yalnızlığında, kendiyle yüzleştiği o sessiz anlarda doğar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder