31 Ekim 2025 Cuma

belleğin çatışmalı topografyası: zaman, görüntü ve içsel yankılar

 Zaman, insanın varoluşsal serüveninde hem bir unutuş hem de bir silinme biçimidir. Her geçen an, geçmişin tortularını derinlere gömerken, belleğin yüzeyinde yalnızca seçilmiş izleri bırakır. Bu izler, çoğu zaman bilinçdışının karanlık kıvrımlarında saklı kalır; ta ki bir fotoğraf, bir görüntü, bir anı parçası onları yeniden çağırana dek. Fotoğraf, bu bağlamda yalnızca bir görsel kayıt değil, aynı zamanda zamanın unutturduğu hakikatlerin yeniden sahneye çıkışıdır. O, geçmişin suskunluğunu bozan bir hafıza tetikleyicisidir; görünmeyeni görünür kılar, bastırılanı yüzeye taşır.

Bu çarpışma, yalnızca bir nostalji meselesi değildir; aksine, insanın zamansallıkla kurduğu ontolojik ilişkinin merkezinde yer alır. Heidegger’in “zaman içinde varlık” anlayışıyla düşündüğümüzde, fotoğrafın hatırlattıkları, varlığın geçmişteki kipleriyle şimdiki zamandaki mevcudiyet arasında bir gerilim yaratır. Bu gerilim, bireyin kimliğini yeniden kurma çabasını tetikler. Çünkü her hatırlayış, aynı zamanda bir yeniden inşa, bir yeniden yorumlama eylemidir. Fotoğraf, bu anlamda, geçmişin sabit bir temsili değil, şimdiyle kurulan dinamik bir diyalogdur.

Zamanın unutturduğu, çoğu zaman travmatik olanla da iç içedir. Unutmak, bir savunma mekanizması; hatırlamak ise bir yüzleşme biçimidir. Fotoğraf, bu yüzleşmeyi kaçınılmaz kılar. Barthes’ın “Camera Lucida”sında belirttiği gibi, fotoğrafın “punctum”u —yani izleyiciyi delip geçen o kişisel detay— bireyin iç dünyasında bir sarsıntı yaratır. Bu sarsıntı, zamanın lineer akışını bozar; geçmiş, şimdiye sızar ve içsel bir çatışma başlar. Bu çatışma, yalnızca bireysel değil, aynı zamanda kolektif belleğin de bir tezahürüdür.

Sonuç olarak, zamanın unutturduğu ile fotoğrafın hatırlattığı arasındaki çarpışma, insanın hem bireysel hem de kültürel hafızasında derin izler bırakır. Bu izler, kimliğin sürekliliğini değil, kırılganlığını ve çok katmanlılığını gösterir. Fotoğraf, zamanın sessizliğini bozan bir çığlık gibidir; görünürde donmuş bir an, gerçekte ise varoluşun en dinamik çatışma alanlarından biridir. Ve biz, bu çatışmanın tam ortasında, hem unutan hem hatırlayan, hem bastıran hem yüzleşen varlıklar olarak kalırız.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder