Bodrum'u
düşünürken maviyi düşlüyor insan. Sonra beyaz ve yeşil... Dar sokaklar, küçük
meydanlar, taş duvarlar, beyaz evler... Bir ahşap kepenk, demir bir kapı,
mor bongonviller. Deniz kıyısında yediği balığı, barlar sokağında içtiği
rakıyı, meyhaneler sokağında dinlediği fasılı düşünüyor. Neyzen Tevfik'i, Cevat
Şakir'i....
Bodrum, yalnızca bir coğrafi mekân değil, aynı zamanda belleğin ve düşlerin iç içe geçtiği bir varoluş sahnesidir. Mavi, burada yalnızca bir renk değil, varlığın hafifleme arzusu, sonsuzlukla kurulan estetik bir ilişki biçimidir. Beyaz evler, taş duvarlar ve mor begonviller, zamanın dokusuna sinmiş birer simge olarak, insanın mekânla kurduğu ontolojik bağın dışavurumudur. Bu bağlamda Bodrum, Heidegger’in “yer” kavramıyla örtüşen bir anlam taşır: insanın kendini mekânda değil, mekânla birlikte var ettiği bir sahne. Her sokak, her meydan, her kepenk, varlığın estetik bir biçimde açığa çıktığı birer metafizik eşiktir.
Deniz kıyısında yenen balık, barlar sokağında içilen rakı, meyhaneler sokağında dinlenen fasıl; bunlar yalnızca birer eylem değil, ritüel niteliği taşıyan varoluş pratikleridir. Bu pratikler, insanın gündelikliğin sıradanlığı içinde anlam arayışına yöneldiği anlarda belirir. Rakı, burada bir içki değil, bir düşünce aracıdır; fasıl, yalnızca müzik değil, kolektif hafızanın melodik bir tezahürüdür. Bodrum’un bu yönüyle bir tür “liminal alan” olduğunu söylemek mümkündür: bireyin kendilik sınırlarını aşarak, zamanın ve kimliğin ötesine geçtiği bir eşik mekân. Bu eşikte, varlık hem çözülür hem yeniden kurulur.
Neyzen Tevfik ve Cevat Şakir, Bodrum’un yalnızca tarihsel figürleri değil, aynı zamanda bu mekânın felsefi ruhunu taşıyan arketipleridir. Neyzen’in mistik sarhoşluğu ve Cevat Şakir’in hümanist yalnızlığı, Bodrum’un ontolojik derinliğini besleyen iki ayrı damar gibidir. Onların varlığı, mekânın yalnızca fiziksel değil, düşünsel bir zemin olduğunu gösterir. Bodrum, bu anlamda bir “topos”tur; düşüncenin, şiirin ve varoluşun iç içe geçtiği bir yer. Onların izleri, sokaklarda değil, zamanın kıvrımlarında dolaşır; her rüzgârda, her dalga sesinde yankılanır.
Bodrum, bir mekân olmaktan çıkarak bir düşünce biçimine dönüşür. İnsan, burada yalnızca tatil yapmaz; kendini, zamanını ve anlamını yeniden düşünür. Maviyle düşlenen, beyazla arınan, yeşille köklenen bu yer, varlığın estetik bir hafifliğe kavuştuğu nadir coğrafyalardan biridir. Bodrum’u düşünmek, aslında kendini düşünmektir; çünkü mekân, insanın aynasıdır. Ve belki de en çok bu yüzden, Bodrum’un sokaklarında yürümek, varoluşun en derin sorularına sessizce eşlik etmektir.
Deniz kıyısında yenen balık, barlar sokağında içilen rakı, meyhaneler sokağında dinlenen fasıl; bunlar yalnızca birer eylem değil, ritüel niteliği taşıyan varoluş pratikleridir. Bu pratikler, insanın gündelikliğin sıradanlığı içinde anlam arayışına yöneldiği anlarda belirir. Rakı, burada bir içki değil, bir düşünce aracıdır; fasıl, yalnızca müzik değil, kolektif hafızanın melodik bir tezahürüdür. Bodrum’un bu yönüyle bir tür “liminal alan” olduğunu söylemek mümkündür: bireyin kendilik sınırlarını aşarak, zamanın ve kimliğin ötesine geçtiği bir eşik mekân. Bu eşikte, varlık hem çözülür hem yeniden kurulur.
Neyzen Tevfik ve Cevat Şakir, Bodrum’un yalnızca tarihsel figürleri değil, aynı zamanda bu mekânın felsefi ruhunu taşıyan arketipleridir. Neyzen’in mistik sarhoşluğu ve Cevat Şakir’in hümanist yalnızlığı, Bodrum’un ontolojik derinliğini besleyen iki ayrı damar gibidir. Onların varlığı, mekânın yalnızca fiziksel değil, düşünsel bir zemin olduğunu gösterir. Bodrum, bu anlamda bir “topos”tur; düşüncenin, şiirin ve varoluşun iç içe geçtiği bir yer. Onların izleri, sokaklarda değil, zamanın kıvrımlarında dolaşır; her rüzgârda, her dalga sesinde yankılanır.
Bodrum, bir mekân olmaktan çıkarak bir düşünce biçimine dönüşür. İnsan, burada yalnızca tatil yapmaz; kendini, zamanını ve anlamını yeniden düşünür. Maviyle düşlenen, beyazla arınan, yeşille köklenen bu yer, varlığın estetik bir hafifliğe kavuştuğu nadir coğrafyalardan biridir. Bodrum’u düşünmek, aslında kendini düşünmektir; çünkü mekân, insanın aynasıdır. Ve belki de en çok bu yüzden, Bodrum’un sokaklarında yürümek, varoluşun en derin sorularına sessizce eşlik etmektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder