30 Haziran 2015 Salı

dumanlı göz makyajı

🎨 Dumanlı Göz Makyajı Nasıl Yapılır?

Dumanlı göz makyajı (smokey eye), koyu tonların yumuşak geçişlerle göz çevresine uygulanmasıyla elde edilir. İşte temel adımlar:

1. Baz Uygulama:
   - Göz kapağına far bazı veya kapatıcı sürerek makyajın kalıcılığını artırın.
   - Bu adım, renklerin daha canlı görünmesini sağlar.

2. Geçiş Rengi:
   - Göz çukuruna açık kahverengi veya taupe tonlarında bir geçiş rengi uygulayın.
   - Bu, koyu renklerin daha doğal dağılmasına yardımcı olur.

3. Koyu Tonların Uygulanması:
   - Göz kapağının dış köşesine siyah, koyu gri veya koyu kahverengi far uygulayın.
   - Renkleri karıştırarak yumuşak geçişler elde edin. Fırçayı dairesel hareketlerle kullanmak önemli.

4. Alt Kirpik Dipleri:
   - Aynı koyu farı alt kirpik diplerine de uygulayarak gözleri çerçeveleyin.
   - Daha dramatik bir etki için göz içine siyah kalem çekebilirsiniz.

5. Aydınlatma ve Maskara:
   - Kaş altına ve göz pınarına aydınlatıcı uygulayarak gözleri daha büyük ve canlı gösterin.
   - Kirpiklere bolca maskara sürün veya takma kirpik tercih edin.

Dumanlı göz makyajı gece davetlerinde en çok tercih edilen makyaj stili. Gözleri belirginleştirdiği ve seksi bir görünüm yarattığı için vazgeçilmez.
İşin sırrı ne
Göz kapaklarınıza farın kalıcılığını artırmak için önce ten rengi bir kapatıcı sürün.
Makyaja kirpik dibinden göz çukuruna kadar farı dağıtarak başlayın. Farın yoğunluğu göz pınarına doğru daha hafif, gözün dış kısımlarında ise daha yoğun olmalı.
Ardından gözlerinizi çerçeveleyin. Bunun için gözün iç kısımlarına, hem alta hem de üste kalem çekin. Bu uygulamayı suya dayanıklı siyah bir kalemle yapmanız önemli. Üst kirpik diplerinizi de eyeliner ile belirginleştirin. Amacınız kuyruklu bir çizgi elde etmek değil, doğal kirpik hizasını takip etmek olmalı.
Makyajı tamamlamak için kirpiklerinize iki kat maskara sürün. Maskarayı sürerken kirpik diplerine yoğunlaşırsanız hem kirpikler hacim kazanır hem de yukarı doğru kalkar.

29 Haziran 2015 Pazartesi

bir bardak su


1- Hiçbir canlı susuz yaşayamaz.
2- Göreceli su yetersizliği vücudun bazı fonksiyonlarını önce bastırır, sonra öldürür.
3- Su temel enerji kaynağıdır.
4- Su vücudun her hücresinde elektriksel ve manyetik enerji üretir, bize yaşam gücü verir.
5- Hücre yapısındaki maddeleri birbirine bağlayan bir yapıştırıcıdır.
6- DNA hasarını önler ve onarım mekanizmalarının daha iyi çalışmasına yardımcı olur, böylece üretilen anormal DNA sayısı azalır.
7- Bağışıklık sisteminin (bütün mekanizmalarının) merkezi olan kemik iliğinde, bu sistemi kanser de dahil olmak üzere, çeşitli hastalıklara karşı güçlendirir.
8- Bütün besinlerin, vitamin ve minerallerin temel çözücüsüdür. Vücutta besinleri küçük parçalara ayırır, sindirimlerinde ve son metobolik aşamalarında görev yapar.
9- Besinlere enerji verir ve parçalanan besinler sindirim sırasında bu enerjiyi vücuda aktarır. Susuz yenen yemeğin vücut için hiçbir enerji değeri yoktur.
10- Su, besinlerdeki gerekli ögelerin emilimini artırır.
11- Bütün ögelerin vücuda taşınmasına yardımcı olur.
12- Akciğerlerde oksijen toplayan kırmızı kan hücrelerinin çalışma verimini artırır.
13- Hücreye ulaşan su, o hücreye oksijen verir ve atık gazları vücuttan atılmaları için akciğerlere taşır.
14- Vücudun çeşitli bölgelerinden zehirli atıkları toplar ve atılmaları için karaciğer ya da böbreklere taşır.
15- Eklem boşluklarındaki temel yağlayıcı maddedir, artrit ve sırt ağrılarının oluşumunun önlenmesinde yardımcı olur.
16- Omurgadaki diskleri “şok emici su yastıkları” na dönüştürür.
17- Bağırsakları en iyi çalıştıran yağlayıcı maddedir, kabızlığı önler.
18- Kalp krizi ve felce karşı koruyucudur.
19- Kalp ve beyin damarlarında pıhtılaşmayı önler.
20- Vücudun soğutma (terleme) ve ısıtma (elektrik) sistemleri için vazgeçilmezdir.
21- Düşünme başta olmak üzere, bütün beyin fonksiyonları için bize güç ve elektriksel enerji verir.
22- Serotonin ve diğer nörotransmitterlerin (sinir ileticileri) üretimi için vazgeçilmezdir.
23- Melatonin de dahil olmak üzere, beyinde üretilen bütün hormonların yapımı için gereklidir.
24- Çocuklarda ve yetişkinlerde dikkat yetersizliği sorununa çözüm getirir.
25- Çalışma verimini artırır ve dikkat aralığını büyütür.
26- Su dünyadaki diğer bütün içeceklerden daha kolay bulunabilir ve hiçbir yan etkisi yoktur.
27- Stres, gerginlik ve depresyonun hafiflemesine yardımcı olur.
28- Uykuyu düzenler.
29- Yorgunluğun giderilmesine yardımcı olur ve bize gençliğin enerjisini verir.
30- Cildi yumuşatır ve yaşlılık belirtilerinin azalmasına yardımcı olur.
31- Gözlere canlılık ve parlaklık verir.
32- Glokomdan korunmamıza yardım eder.
33- Kemik iliğinde kan üretim sistemlerini düzenler, lösemi ve lenfoma oluşumunun önlenmesine yardımcı olur.
34- Vücutta enfeksiyon ve kanser hücrelerinin geliştiği bölgelerde bağışıklık sistemini güçlendirmek için çok gereklidir.
35- Kanı sulandırır ve dolaşım sırasında pıhtılaşmasını önler.
36- Kadınlarda, adet öncesi ağrıyı ve ateş başmasını hafifletir.
37- Kalp atışıyla birlikte kanı sulandırıp dalgalandırarak dolaşımdaki katı maddelerin dibe çökmesini engeller.
38- İnsan vücudunda dehidrasyon sırasında kullanılabilecek bir su deposu yoktur. Bu nedenle gün boyunca düzenli olarak su içmemiz gerekir.
39- Dehidrasyon cinsellik hormonunun üretimine engel olur, bu iktidarsızlık ve libido kaybının başlıca nedenlerinden biridir.
40- Su içtiğiniz zaman susuzluk ve açlık duygularını ayırt edebilirsiniz.
41- Kilo vermenin en iyi yolu su içmektir. Düzenli aralıklarla su için ve sıkı bir rejim yapmadan zayıflayın. Acıktığınız zaman aşırı yememeli, ama susadığınızda suyunuzu içmelisiniz.
42- Dehidrasyon doku boşlukları, eklemler, böbrekler, karaciğer, beyin ve deride zehirli çökeltilerin birikmesine yol açar. Su bunları temizler.
43- Su, gebelikte sabah bulantılarını azaltır.
44- Zihin ve vücut fonksiyonlarını bütünleştirir. Karar verme ve hedefleri belirleme yeteneğini artırır.
45- Yaşlılıkta bellek kaybının önlenmesine yardımcı olur. Alzheimer, multipl skleroz, Parkinson ve Lou Gehring hastalıklarının riskini azaltır.
46- Kafein, alkol ve bazı ilaçlara duyulan bağımlılığın giderilmesine yardımcı olur.

28 Haziran 2015 Pazar

bin aynalı oda


Çok uzaklarda bir yerlerde, bir tapınak varmış. Bu tapınakta bir oda bin ayna ile kaplıymış. Bir gün, nasıl olmuşsa, bir köpek tapınakta kaybolmuş ve bu odaya gelmiş. Kendinden bin tane birden görünce düşmanı zannettiği görüntülere karşı havlamaya başlamış. Bu havlamalar ve diş göstermeler kendisine bin katı geri dönüyormuş. Köpek daha da saldırganlaşmış. Gittikçe kontrolden çıkmış ve sonunda, öfkeden oracıkta ölüvermiş.

Bir süre sonra başka bir köpek daha tapınakta kaybolmuş ve aynı aynalı odaya gelmiş. Bu köpek de diğeri gibi etrafının bin tane köpekle çevrili olduğunu sanmış. Sevinç içinde onlara doğru kuyruğunu sallamış ve bu ona bin adet neşeli kuyruk sallaması olarak geri dönmüş. Köpek mutlu ve cesur bir şekilde tapınaktan çıkış yolunu bulmuş.

Diğer insanların içindeki güzellikleri görüyorsanız, kendi içinizdeki güzelliği keşfetmişsiniz demektir.
            
HAYATI KENDİMİZE VE HERKESE KOLAYLAŞTIRALIM! 
                                  Ben gelmedim dava için,
                                  Benim işim sevi için,
                                  Sevelim, sevilelim,
                                  Bu dünya kimseye kalmaz.
                                                     Yunus Emre

27 Haziran 2015 Cumartesi

elma


Orta Çağ’da Sainte Hildegarde, elma ağacının yalnızca meyvesiyle yetinmiyor, çiçek ve yapraklarını da çeşitli hastalıkların tedavisinde kullanıyor ve tavsiye ediyordu. Gülgiller (Rosaceae) familyasından olan elma, pembe çiçekli bir ağacın meyvesi. Dünyanın en çok yetiştirilen meyve unvanını elinde tutan bu iştah kabartıcı meyve, her iki yarıkürenin ılıman iklim kuşağında yetişiyor. Kışın yapraklarını döken elma ağacının ya da ağaçcıkların almaşık dizili, yalın ya da loplu yaprakları var. Çiçekleri ise şemsiye biçiminde salkımlar oluşturuyor. Yumurtalığın ve çevresindeki dokunun etlenmesiyle oluşan meyvelerin boyutları, biçimleri ve renkleri, çeşide ve çevresel özelliklere bağlı olarak değişiklik gösteriyor; ama genellikle yuvarlar biçimli 50-100 mm çapında ve kırmızı, sarı ya da açık yeşil renkte. Çok güneşli ülkelerde yetiştirilen elmalar şekerli, daha az güneş gören ülkelerde ise ekşi oluyor. Starking; irice, genişçe külah biçiminde çiçek çukuru tarafı dilimli. Kabuğu kalın, gevrek ve parlak. Sarı zemin üzerine açık ve koyu kırmızı çizgili. Meyve eti kremsi beyaz, gevrek, tatlı ve güzel kokulu. Golden; külahımsı düzgün şekilli ve irice. Kabuğu gevrek fakat sert değil, parlak sarı renkli. Meyve eti yeşilimsi krem renkte, gevrek, sulu, tatlı. Granny Smith; kabuğu yeşil zemin üzerine hafif donuk sarı renkli. Meyvesi orta irilikte, sert ve sulu, kendine özgü mayhoş tatlı. Beacon; meyvesi orta irilikte, yuvarlak. Kabuk rengi koyu kırmızı. Meyve eti gevrek, sert, sulu, tatlı ve güzel aromalı. Mutsu; sarı renkli, golden tipi bir elma çeşidi olmakla birlikte ondan daha iri ve eti daha kaba dokulu. Elma, organizma için vazgeçilmez meyveler arasında sayılıyor. Bedenin dengesi için gerekli olan enzimler, yüzde 84 oranında su, şeker (glükoz ve früktoz) ve protein, vitamin (A,C,E) mineral ve madenler içeriyor; özellikle potasyum (100 gr elmada 120 mg),  kalsiyum, demir, fosfor, kükürt, klor, asit malik pektin. Genellikle, ısırarak yemek yerine, çeşitli endişelerle kabuğunu soyup atarız ne yazık ki oysa meyvenin en zengin yeri kabuğu. 100 gr elmada yaklaşık 55-60 kalori var. Bu zengin özellikleri olan, besleyici, yuvarlak meyvenin, sağlığımız üzerinde de inanılmaz olumlu etkileri var; toksinlerin vücuttan atılmasını sağlıyor, sinirleri ve adaleleri kuvvetlendiriyor, bedensel ve zihinsel yorgunluğu gideriyor, idrar söktürüyor, kanı temizliyor, kolesterolü düşürüyor, kabızlığı gideriyor, cildin canlı ve güzel kalmasını sağlıyor. 
 
 
🍎 Mitolojik Anlamı

- Yasak Meyve ve İlk Günah: Semavi dinlerde elma, Adem ile Havva’nın cennetten kovulmasına neden olan yasak meyve olarak bilinir. Bu bağlamda elma, Tanrı’nın koyduğu yasağın çiğnenmesini, insanın özgür iradesini ve bunun sonucunda gelen cezayı simgeler⁽¹⁾.

- Antik Yunan Mitolojisi: Elma, özellikle Altın Elma motifiyle öne çıkar. Eris’in (Uyuşmazlık Tanrıçası) düğüne davet edilmemesi üzerine tanrılar arasında kıskançlık yaratmak için attığı “en güzel kadına” ithaflı altın elma, Truva Savaşı’nın fitilini ateşlemiştir. Bu olayda elma, kaosun ve kaderin sembolüdür⁽²⁾.

- Kelt ve İskandinav Mitolojisi: Elma, ölümsüzlük ve yeniden doğuş ile ilişkilendirilir. Kelt mitolojisinde elma, öte dünyaya geçişin ve ruhsal dönüşümün sembolüdür. İskandinav tanrıçası Iðunn’un elma sepeti, tanrılara gençlik ve ölümsüzlük bahşeder⁽³⁾.

- Doğu Mitolojileri: Elma, doğurganlık, bereket ve bilgeliğin sembolü olarak kabul edilir. Çin mitolojisinde barışı ve huzuru temsil ederken, Orta Asya kültürlerinde tüm meyvelerin atası sayılır⁽⁴⁾.

---

📚 Edebi Anlamı

- Kafka’nın “Dönüşüm”ü: Franz Kafka’nın Gregor Samsa karakteri, babasının attığı elma ile yaralanır. Bu elma, hem aile içi şiddetin hem de toplumun bireye yüklediği suçluluk duygusunun sembolü haline gelir. Elma burada, bilginin ve farkındalığın bedeli olarak okunur⁽⁵⁾.

- Modern Edebiyat ve Sanat: Elma, erotizm ve dişil güçle de ilişkilendirilmiştir. Gustave Courbet’nin “Dünyanın Başladığı Yer” adlı tablosu, elmanın iç kesitinin kadın bedenine benzerliği üzerinden doğurganlık ve başlangıç temalarını işler⁽¹⁾.

- Sembolik Katmanlar: Elma, edebiyatta çoğu zaman arzunun nesnesi, bilinmeyene duyulan merak, ahlaki sınırların sorgulanması gibi temalarla iç içe geçer. Masallarda (örneğin Pamuk Prenses) zehirli elma, aldatıcı güzelliğin ve tehlikeli cazibenin simgesidir.

25 Haziran 2015 Perşembe

Kardeş demek hayat demektir...


Kardeş demek hayat demektir... Kimi zaman aldığın nefeste kardeşim diyebilmek... Kimi zaman üzüldüğün anda karşında bulabilmek... Hiçbir zaman sevgili kardeş gibi olamaz... Kardeşin aşkı sevgiliden çoktur... Sevgili terk eder, kardeş yanında baki kalır... Sevgili emreder, kardeş teselli eder... Kardeş sevgiliden çok sever... Bilir misin bizde kardeşlik nedir... Nefesin kesilirse, al benim canımı kullan... Senindir... Yolun sonu uçurumsa eğer... Kardeşim geri dön... İlk adım benimdir…
 
 Kardeşlik, yalnızca biyolojik bir ortaklığın yahut soy zincirinin rastlantısal bir halkası değildir; o, varoluşun en derin katmanlarında yankılanan bir birlikteliğin, bir “birlikte-olma” hâlinin tezahürüdür. Heidegger’in “Dasein” kavramıyla betimlediği varlık, dünyaya fırlatılmışlığı içinde anlam ararken, kardeş figürü bu yalnızlığa karşı bir yankı, bir eşlik biçimi olarak belirir. Kardeş, benliğin ötekinde yankılanan izdüşümüdür; ben’in sınırlarını aşan, ama onu tamamlayan bir öteki. Bu bağlamda kardeşlik, yalnızca bir akrabalık değil, bir ontolojik yakınlıktır: varlığın kendiyle kurduğu diyalogda yankılanan bir sestir.

Kardeşin varlığı, bireyin zamanla kurduğu ilişkiyi dönüştürür. Çocuklukta paylaşılan oyunlar, gençlikteki çatışmalar ve yetişkinlikteki dayanışmalar, zamanın lineer akışına karşı bir tür döngüsellik yaratır. Bu döngü, Bergson’un “durée” (süre) kavramıyla açıklanabilir: Kardeşlik, geçmişin izlerini şimdiye taşıyan ve geleceğe yön veren bir sürekliliktir. Her kardeş, diğerinin hafızasında bir ayna, bir arşivdir; hatıraların, acıların ve sevinçlerin müşterek taşıyıcısıdır. Bu müştereklik, bireyin kimliğini kurarken, onu yalnızlıktan kurtaran bir varoluşsal zemine dönüşür.

Toplumsal düzlemde ise kardeşlik, etik bir sorumluluğun ve karşılıklı tanımanın temelidir. Levinas’ın “öteki” kavramı çerçevesinde düşünüldüğünde, kardeş, yüzüyle bizi sorumluluğa çağıran ilk ötekidir. Onun varlığı, benliğin sınırlarını aşarak başkasına yönelmesini, empatiyi ve özgeciliği mümkün kılar. Kardeşlik, bu anlamda, yalnızca kan bağının değil, etik bir bağın da adıdır. Kardeş demek, yalnızca birlikte doğmak değil, birlikte var olmak, birlikte acı çekmek ve birlikte umut etmektir.
 
“Kardeş demek hayat demektir” ifadesi, biyolojik bir hakikatin ötesinde, varoluşsal bir hakikatin ifadesidir. Kardeş, hayatın rastlantısal akışında bize sunulmuş bir eşlikçidir; onunla kurulan bağ, insanın kendiyle ve dünyayla kurduğu ilişkinin en sahici biçimlerinden biridir. Bu bağ, zamanla sınanır, dönüşür, derinleşir; ama asla silinmez. Çünkü kardeşlik, insanın yalnızlığa karşı verdiği en kadim cevaptır: “Sen varsın, öyleyse ben yalnız değilim.”

24 Haziran 2015 Çarşamba

hayatı güzel yaşamanın 50 yolu


Sizin ve benim, kendimiz için en iyi hayatı seçme hakkımız ve özgürlüğümüz var.
Seçeneksiz bir an bile yoktur.
Kendimizi geliştirmemiz ve değiştirmemiz seçimlerimizle gerçekleşir.

SİZ SEÇİMLERİNİZSİNİZ…
1.Her Gün, Kendinizi İyi Hayatı Yaşamaya Odaklayın.
2.Seçimlerinizde İçten Olun.
3.Sorumluluk Alın. “Hayır” deyin.
4.Kendi Ayaklarınızın Üzerinde Durun.
5.Bilgi Esinlenmek Değildir.
6.Doğru Olanı Yapmaktan Mutluluk Duyun.
7.Sevdiğiniz Şeyin Peşinden Gidin.
8.Gerçekçi Beklentiler İçinde Olun.
9.İçten Dışa Yaşayın.
10.  Küçük Mutlulukları Kutsayın.
11.  Önceliklerinizi Düzenli Olarak Yeniden Değerlendirin.
12.  Mümkün Olduğunca Az Pişmanlık Duyun.
13.  Güvenli Limanları Terk Edin.
14.  Kim Bilir, Belki de Kötü de İyidir.
15.  Güzellik Kavramını Yeniden Tanımlayın.
16.  Çiçeklerin gücünü duyumsayın.
17.  Güzelliği Paylaşın.
18.  Sevdiğiniz Eşyalarla Birlikte Yaşayın.
19.  Rahat Olun.
20. Yaptığınız Seçimler Arasında Denge Sağlayın.
21.  Pozitif Enerji Üretin.
22. Ucuz Heyecanlar Gerçekten Heyecan Vericidir.
23. Sahibiniz, Kendinizsiniz.
24. Şikâyet Etmeyi Bırakın.
25. Sorumluluk Üstlenin.
26. Farkında Olun.
27. Kriz Anında Önemli Olan Yaptığınız Seçimlerdir.
28. Daha Hızlı Yapılan İş, İyi Yapılan İş Değildir.
29. Ellerinizi Uzatın Gerçek Anlamda. Davranışlarınızda fazla çekingen yahut zor beğenir olmayın. Hayatın tümü tecrübedir.
30. Mahremiyet lütfen.
31.  Kendinize Özgür Bir Gün Yaratın.
32. İyi Tasarım Önemlidir.
33. Yetiyorsa, Yeterlidir.
34. Kendinize Zaman Verin.
35. Hareket Edin.
36. Çeşitliliğe Kucak Açın.
37. Ne Olmuş Olabileceği Konusunda Geriye Bakmadan DEVAM EDİN.
38. Yürüyüp Gidin.
39. Küçüğün İçindeki Büyüğü Görün.
40. İnsanlara güvenin ki, size karşı güvenilir olsunlar.
41.  İç Sesiniz Yolunuzu Aydınlatan Işığınızdır.
42. Asla, Asla Demeyin.
43. Sebep ve Sonuç Kanununu anlayın.
44. Kendiniz ve Başkaları İçin Sevgiyi Seçin.
45. Sizi Daha Fazla Mutlu Edecek Şeyler Yapın.
46. Kendi Mutluluk Duygunuza Güvenin.
47. En Güzeli Ararken Hatasız Olmaktan Kaçının.
48. Organize Olun.
49. Hiçbir şey Gelecekte Değildir. Şu Andadır. NEDEN ŞİMDİ DEĞİL.
50. Akıllı Seçimler, İyi Şanslar.
(ALEXANDRA STODDARD/ SİZ SEÇİMLERİNİZSİNİZ)

16 Haziran 2015 Salı

Ezine Peynirli & Izgara Sebzeli Kolay Tart

Yemek, yalnızca bedenin ihtiyaçlarını karşılayan bir eylem değil; aynı zamanda kültürel belleğin, duyusal hafızanın ve estetik deneyimin bir araya geldiği çok katmanlı bir ritüeldir. Ezine peynirli ve ızgara sebzeli tart, bu bağlamda, Anadolu’nun pastoral mirası ile Akdeniz’in güneşle olgunlaşmış sebzelerinin bir sentezidir. Her bir yufka katmanı, zamanın katmanlarını; her bir sebze halkası, doğanın döngüselliğini; ve Ezine peyniri, yerel kimliğin kristalize olmuş halini temsil eder. Bu tart, yalnızca bir yemek değil, bir coğrafyanın ve kültürün felsefi izdüşümüdür.

Sebzelerin zeytinyağı ve kekik ile buluşması, doğanın insana sunduğu armağanların bilinçli bir seçimi ve işlenişidir. Bu marine etme süreci, Aristoteles’in “form” ve “madde” ayrımında olduğu gibi, ham maddenin biçim kazanma sürecine tekabül eder. Izgaralama ise, ateşin dönüştürücü gücüyle maddenin ruhunu açığa çıkarma eylemidir. Her bir sebze, ateşle temasında kendi özünü ifşa eder; kabak yumuşar, patlıcan derinleşir, soğan karamelize olur, domates ise içsel özsuyunu sunar. Bu dönüşüm, varlığın kendini aşma çabasıdır.

Yufkanın katmanlı yapısı, Levinas’ın “ötekilik” kavramıyla okunabilir: her katman, bir diğerine alan açar, onu taşır, onunla birlikte var olur. Yağla birbirine bağlanan bu katmanlar, bireyin toplumsal ilişkilerde kurduğu dayanışma biçimlerinin metaforudur. Tart kabına yerleştirilen yufka, hem sınır hem de zemin olur; hem taşıyıcı hem de biçimlendirici. Ön pişirme süreci ise, sabrın ve hazırlığın bir alegorisidir; nihai lezzetin ön koşulu olan zamanla kurulan ilişkiyi temsil eder.

Son aşamada, Ezine peynirinin serpiştirilmesi ve taze kekik dallarının eklenmesi, yemeğin hem duyusal hem de simgesel doruk noktasıdır. Ezine, yalnızca bir peynir değil, bir coğrafyanın sütle yoğrulmuş hafızasıdır; kekik ise doğanın kokusunu ve diriliğini taşır. Fırında son kez pişirilen tart, varlığın tamamlanma sürecini simgeler: hamdan olgunluğa, potansiyelden forma geçiş. Bu tart, yalnızca bir tarifin sonucu değil, insanın doğayla, zamanla ve kendisiyle kurduğu ilişkinin somutlaşmış halidir. Sıcak servis edildiğinde, bu ilişki sofrada bir anlatıya dönüşür.

Malzemeler
2 adet yufka
2 adet orta boy sakız kabak, 1 cm kalınlığında halkalar şeklinde kesilmiş
2 adet patlıcan, 1 cm kalınlığında halkalar şeklinde kesilmiş
2 adet küçük boy kırmızı soğan, 1 cm kalınlığında halkalar şeklinde kesilmiş
10 adet çeri domates, 2’ye kesilmiş
160 gr. Ezine keçi peyniri, ufalanmış
6 çorba kaşığı (90 ml) zeytinyağı
Tuz
Taze çekilmiş karabiber
Taze kekik

Hazırlanışı
Fırınınızı 180 °C’ye ısıtın. Sebzeleri marine etmek için 3 kaşık zeytinyağı, 1 tatlı kaşığı ince doğranmış kekik, tuz ve karabiberi bir kasede karıştırın. Kabak, patlıcan, çeri domates ve kırmızı soğan dilimlerini derin bir kaseye alın ve hazırladığınız zeytinyağı karışımı ile harmanlayın. Döküm tavanızı orta ateşte iyice ısıtın. Marine ettiğiniz sebzeleri her bir yüzü 1 dakika olacak şekilde ızgaralayın. Bir tabağa alın.
 
Tartları hazırlamak için 4 adet 18 cm’lik fırın kabını / tart kabını yağlayın. Her bir yufkayı 6 eşit parçaya bölün. Her bir fırın kalıbına 3 parça yufkayı aralarını, fırça yardımı ile iyice yağlayarak üstü üste yerleştirin. Kalıbınıza uygun olacak şekilde yufkanızın kenarlarını düzeltin. Yufkayı, ön pişirme için önceden 180 °C’ye ısıtılmış fırında 7-8 dakika fırınlayın. Fırından çıkarıp 8-10 dakika soğumaya bırakın. Izgaralamış olduğunuz sebzeleri 4 kalıba eşit miktarda paylaştırın. Sebzelerin üzerine keçi peyniri ve taze keki dallarını serpiştirin. Önceden 180 °C’ye ısıtılmış fırında 8-10 dakika daha fırınlayın. Ezine Peynirli & Izgara Sebzeli Kolay Tartlarınızı sıcak servis edin.

14 Haziran 2015 Pazar

dereotlu hardal sos

Bir sos, yalnızca bir yemeğin tamamlayıcısı değil, aynı zamanda duyuların ve anlamların yoğunlaştığı bir arayüzdür. Dereotlu hardal sos, bu bağlamda, karşıtlıkların uyumundan doğan bir sentezin ifadesidir: keskinin ve yumuşağın, asidin ve yağın, doğallığın ve rafineliğin bir araya geldiği bir lezzet kompozisyonu. Bu sos, yalnızca damakta değil, zihinde de iz bırakan bir düşünsel deneyimdir; çünkü her bir bileşeni, kendi varlık kipliğiyle bu bütünlüğe katkı sunar. Hardalın keskinliği, sirkenin asidik uyarısı, zeytinyağının yumuşak akışı ve dereotunun aromatik dokunuşu, bir tür gastronomik hermenötiğin parçalarıdır.

Hazırlık süreci, bir mutfak eyleminden ziyade, bir tür ritüelistik praksis olarak okunabilir. Hardal ve sirkenin ilk teması, bir tür başlangıç ilkesi gibidir; tıpkı Platon’un idealar dünyasında formun maddeyle buluşması gibi, burada da tatlar bir araya gelerek yeni bir gerçeklik inşa eder. Zeytinyağının azar azar eklenmesi ve çırpma teliyle karışımın mayonez kıvamına ulaşması, sabrın ve sürekliliğin önemini vurgular. Bu süreç, Heidegger’in “oluş” kavramını çağrıştırır: Sos, sabit bir nesne değil, zaman içinde şekillenen bir varlıktır.

Dereotunun son anda eklenmesi, bu oluş sürecine doğanın müdahalesidir. Aromatik bitkilerin en narinlerinden biri olan dereotu, burada yalnızca bir tat değil, bir hafıza taşıyıcısıdır. Anadolu mutfağının pastoral belleğinde, dereotu; tazeliğin, doğallığın ve mevsimselliğin simgesidir. Onun varlığı, sosun kimliğini dönüştürür; hardalın Fransız asaletiyle, zeytinyağının Akdenizli dinginliği arasında bir köprü kurar. Bu bağlamda dereotu, kültürel melezliğin ve tatlar arası diyalogun yeşil bir imzasıdır.
 

Dereotlu hardal sos, yalnızca bir yemeğe eşlik eden bir detay değil, bir anlatının yoğunlaştırılmış biçimidir. Gravlax ile kurduğu ilişki, tıpkı bir metnin alt metniyle kurduğu ilişki gibidir: tamamlayıcı, derinleştirici, anlamı çoğaltıcı. Bu sos, gastronomik bir metin olarak okunabilir; her bir bileşeni, birer sözcük gibi, bir araya gelerek bir cümle kurar. Ve bu cümle, yalnızca damağa değil, zihne de hitap eder: Tat, düşüncenin bir formudur; mutfak ise onun en kadim dillerinden biridir.


Malzemeler
½ su bardağı (120 ml) Dijon hardalı
2 çorba kaşığı (30 ml) elma sirkesi
¾ su bardağı (180 ml) zeytinyağı
Tuz
Taze çekilmiş karabiber

Hazırlanışı
Bir kasede Dijon hardalı, bal ve sirkeyi karıştırın. Zeytinyağını azar azar ekleyerek çırpma teli yardımıyla karıştırmaya devam edin. Bu aşamada karışım mayonez kıvamına gelmeli. Son olarak dereotunu ilave edin. Tuz ve karabiber ile tatlandırın. Dereotlu hardal sosunuzu gravlax ile servis edin.

9 Haziran 2015 Salı

Haziran ayı...

Haziran ayı, Gregoryen takvimine göre yılın altıncı ayı olup kuzey yarımkürede yaz mevsiminin başlangıcını simgeler. 30 gün çeker ve yılın en uzun gündüzüne ev sahipliği yapar: yaz gündönümü genellikle 21 Haziran’da gerçekleşir.

---

📅 Takvimsel ve Astronomik Özellikleri

- Haziran, 12 ayın altıncısıdır ve 30 gün sürer⁽¹⁾.
- Yaz gündönümü, kuzey yarımkürede yılın en uzun gündüzünün yaşandığı tarih olup genellikle 21 Haziran’a denk gelir⁽¹⁾.
- Güney yarımkürede ise bu tarih kış gündönümüdür, yani yılın en uzun gecesi yaşanır⁽¹⁾.
- Haziran ayı, Mart ile aynı gün sona erer ve bir sonraki yılın Şubat ayının başlayacağı günle aynı günde başlar⁽¹⁾.

---

🌞 Mevsimsel Geçişler

- Kuzey yarımkürede yaz mevsiminin ilk ayı olarak kabul edilir. Bu mevsim Kasım’a kadar sürer⁽¹⁾.
- Güney yarımkürede ise Haziran, kış mevsiminin başlangıcıdır ⁽¹⁾.
- Tarım, turizm ve doğa olayları açısından Haziran, canlanma ve üretkenlik dönemidir.

---

🎭 Kültürel ve Sembolik Anlamlar

- Haziran, edebiyatta ve sanatta genellikle yeniden doğuş, hareket, umut ve ışık metaforlarıyla ilişkilendirilir.
- Okulların kapanması, tatil sezonunun başlaması ve doğanın en canlı hâline ulaşması nedeniyle özgürlük ve geçiş temalarıyla özdeşleşir.
- Mitolojik olarak yaz gündönümü, birçok kültürde ritüelistik kutlamalar ve doğayla bütünleşme zamanıdır.

---

🔍 İlginç Bilgiler

- Aynı yıl içinde diğer hiçbir ay Haziran ile aynı gün başlamaz; bu özellik yalnızca Mayıs ve Haziran aylarına özgüdür⁽¹⁾.
- Artık yıllar dışında, Haziran ayı önceki yılın Eylül ve Aralık aylarıyla aynı gün başlar ve Eylül ile aynı günde sona erer⁽¹⁾.


Haziran, Gregoryen Takvimi'ne göre yılın 6. ayı olup 30 gün çeker.
Süryanice sıcak anlamına gelen "hazıran" sözcüğünden alınmıştır.
Haziran ayının İngilizce karşılığı olan June, Jüpiter'in karısı, Roma tanrıçası Juno'dan gelmektedir.
Olaylar
  • Bu ayın 21. gününde gündönümü oluşmaktadır. Kuzey yarım kürede Yaz Gündönümü, güney yarım kürede ise Kış Gündönümü yaşanmaktadır.
  • Ayın ikinci Pazar günü Türkiye ve Belçika'da, üçüncü Pazar günü ise Amerika Birleşik Devletleri, Hollanda, İngiltere ve Kanada'da Babalar Günü olarak kutlanmaktadır.

5 Haziran 2015 Cuma

my instagram










Instagram, çağdaş bireyin dijital varoluşunu inşa ettiği bir görsel agora, bir tür sanal panoptikondur. Burada özne, yalnızca kendini sergilemekle kalmaz; aynı zamanda başkalarının bakışında kendini yeniden kurar. Foucault’nun gözetim toplumuna dair analizleriyle kesişen bu yapı, bireyin görünürlük arzusunu hem teşhir hem de tahakküm biçimine dönüştürür. Her paylaşım, bir varlık beyanı olduğu kadar, bir yokluk itirafıdır da: “Buradayım” derken, “görülmeden var olamam” demektedir.

Bu platform, Benjamin’in “mekanik yeniden üretim çağı”nda sanatın aura kaybı üzerine söylediklerini tersyüz edercesine, her anı estetikleştirerek sıradanı kutsallaştırır. Filtreler, kadrajlar, estetik kompozisyonlar; gündelik olanı mitolojik bir düzleme taşır. Ancak bu mitoloji, Homeros’un değil, algoritmaların yazdığı bir mitolojidir. Beğeni sayıları, takipçi istatistikleri ve etkileşim oranları, bireyin dijital değerini belirleyen yeni ölçütlerdir. Böylece Instagram, hem bir sahne hem de bir terazidir: gösterilenin değil, gösterilme biçiminin hüküm sürdüğü bir evren.

Özne, bu dijital evrende kendi suretini sürekli yeniden üretirken, aslında bir tür narsistik döngüye hapsolur. Lacan’ın “ayna evresi” teorisi, burada dijital bir yankı bulur: birey, kendi imgesine bakarak kimliğini kurar, ancak bu imge, her zaman bir eksiklikle maluldür. Instagram, bu eksikliği sürekli olarak daha fazla içerikle doldurmaya çalışan bir arzular makinesine dönüşür. Her hikâye, her gönderi, bu eksikliği telafi etme çabasının bir tezahürüdür. Ancak bu çaba, doyuma değil, daha derin bir yoksunluğa evrilir.

Instagram, yalnızca bir sosyal medya platformu değil, çağdaş insanın varoluşsal açmazlarını yansıtan bir aynadır. Burada zaman, kronolojik değil, algoritmik olarak akar; gerçeklik, deneyimlenmekten çok temsil edilmek üzere kurgulanır. Bu dijital evrende, hakikat yerini imaja, deneyim yerini gösteriye, varlık ise yerini görünüme bırakır. Ve belki de en çarpıcısı, bu görsel evrende en çok beğenilen şeyin, en çok kendinden uzaklaşan özne olmasıdır.

4 Haziran 2015 Perşembe

Allah sizi korumak için bazı insanları hayatınızdan çıkarır. Peşlerinde koşmayın......

İnsan, varoluşunun kırılgan doğası gereği, sürekliliğe ve aidiyete meyleder. Bu meyil, çoğu zaman ilişkilerdeki sürekliliği mutlaklaştırır; oysa her karşılaşma, Tanrısal takdirin bir tecellisi olduğu kadar, her ayrılık da ilahi bir muradın tezahürüdür. Kur’an’ın “Belki de hoşunuza gitmeyen bir şeyde sizin için hayır vardır” (Bakara, 216) beyanı, insanın sınırlı idrakine karşılık, aşkın bir hikmetin varlığına işaret eder. Bu bağlamda, hayatımızdan çekilen her figür, yalnızca bir eksilme değil, aynı zamanda bir korunma biçimidir; görünmeyen bir lütfun, sezilemeyen bir inayetin sessiz izidir.

İlişkilerin çözülüşü, yalnızca duygusal bir yıkım değil, aynı zamanda metafizik bir arınmadır. Heidegger’in “varlıkla mesafe” kurma çağrısı, burada ilahi bir boyut kazanır: her ayrılık, öznenin kendi varlığını yeniden kurması için bir fırsattır. Peşinden koşulan kişi, çoğu zaman geçmişin hayaleti, benliğin artık taşımaması gereken bir yüküdür. Onun gidişi, bir kayıp değil, bir hafifleme; bir terk ediliş değil, bir özgürleşmedir. Zira Tanrı, bazen bizi korumak için değil, bizi dönüştürmek için eksiltir.

Bu dönüşüm, yalnızca bireysel değil, kozmik bir düzlemde de anlam kazanır. İbn Arabi’nin “tecelli” anlayışıyla bakıldığında, her ayrılık, ilahi isimlerin farklı bir tecellisine alan açar. “El-Hafîz” ismi, koruyuculuğun mutlak tezahürüdür; ve bu koruyuculuk, bazen birini hayatımıza dahil etmekle değil, onu hayatımızdan çekmekle gerçekleşir. Bu çekilme, bir cezalandırma değil, bir lütuftur; çünkü insan, çoğu zaman kendi hayrını bilmekten acizdir. Bu acziyet, tevekkülün ve teslimiyetin zeminini hazırlar.

Peşinden koşulan her ayrılık, aslında bir sınavdır: insanın kendi iradesiyle ilahi irade arasındaki gerilimi nasıl yöneteceğinin sınavı. Bu sınavda başarı, geçmişe tutunmakta değil, geleceğe güvenle yürümektedir. Çünkü hakikat, her zaman görünürde değil; bazen sessizlikte, bazen yoklukta, bazen de bir kapının kapanışında saklıdır. Ve o kapının ardında, belki de bizi bekleyen şey, yalnızca korunmak değil, hakikate daha yakın bir varoluş biçimidir.

1 Haziran 2015 Pazartesi

süper ferah yeşil limonata

Süper ferah yeşil limonata, yalnızca bir içecek değil, duyuların metafizik bir uyanışıdır. Misket limonunun keskin asiditesi, agave şurubunun yumuşak tatlılığıyla birleştiğinde, doğanın iki zıt kutbu arasında kurulan bir armoni belirir. Bu içecek, Aristoteles’in “altın orta” öğretisini damakta somutlaştırır; ne fazla ekşi ne fazla tatlı, ne fazla yoğun ne fazla uçucu. Her yudum, ölçülülüğün ve denge arayışının içselleştirilmiş bir formudur. Bu bağlamda limonata, yalnızca bir serinletici değil, bir varoluş biçimidir: yazın yakıcılığına karşı ruhun içsel serinliğini muhafaza etme çabası.

Hazırlık süreci, bir mutfak eyleminden ziyade, doğayla kurulan bir diyalogdur. Limonların sıkılması, doğanın öz suyunun insan eliyle açığa çıkarılmasıdır; bu, Heidegger’in “aletler dünyası”na dair çözümlemelerinde belirttiği gibi, varlığın kendini ifşa etme biçimidir. Blender’da birleşen limon, nane ve agave, bir tür simyasal dönüşüm geçirir; bu karışım, tatların değil, anlamların da harmanlandığı bir potadır. Kevgirden süzülen öz, yalnızca posadan arınmış bir sıvı değil, aynı zamanda fazlalıklardan arınmış bir hakikattir.

Soğutma süreci, zamanla kurulan ilişkinin bir metaforudur. Her şeyin anında tüketildiği bir çağda, bu limonata sabrı ve bekleyişi yüceltir. Soğuyan karışım, tıpkı insanın içsel dinginliğe ulaşmak için geçirdiği içsel dönüşüm gibi, bir hazırlık sürecinden geçer. Soda ile buluştuğunda ise, bu içecek bir tür yeniden doğuş yaşar: durağanlıktan dinamizme, potansiyelden eyleme geçiş. Bu geçiş, Bergson’un “yaratıcı evrim” anlayışıyla örtüşür; çünkü her kabarcık, yaşamın sürekliliğini ve devinimini simgeler.

Süper ferah yeşil limonata, yazın sıcağına karşı bir başkaldırı değil, onunla kurulan barışçıl bir uzlaşmadır. Nane yaprakları ve lime dilimleriyle süslenen bu içecek, doğanın estetikle buluştuğu bir ritüelin son halkasıdır. Her yudum, yalnızca bedeni değil, zihni de serinletir; çünkü bu limonata, duyuların ötesinde bir çağrıdır: sadeleşmeye, yavaşlamaya, ve doğayla yeniden hizalanmaya. Bu çağrıya kulak veren her özne, serinliğin yalnızca fiziksel değil, varoluşsal bir hâl olduğunu idrak eder.


6 kişilik

Malzemeler

10 adet misket limon
1 su  bardağı (250 ml) Agave şurubu
4 su bardağı (1 lt) soda
12 adet nane yaprağı

Süslemek İçin
Misket limon dilimleri
Nane yaprağı

Hazırlanışı

6 Adet misket limonunun suyunu sıkın ve blender haznesine alın. Kalan 4 adet misket limonunu 8’e bölün ve blender’a ekleyin. Agave şurubu ve nane yapraklarını da ekleyip orta devirde blender’da 30 saniye karıştırın. Karışımı kevgirden geçirin. Hazırladığınız karışımı buzdolabında iyice soğutun. Servis etmek için, misket limon karışımına soğuk soda ilave edip iyice karıştırın. Süper Ferah Limonatayı bol buz, nane yaprakları ve lime dilimleri ile servis edin.