25 Haziran 2015 Perşembe

Kardeş demek hayat demektir...


Kardeş demek hayat demektir... Kimi zaman aldığın nefeste kardeşim diyebilmek... Kimi zaman üzüldüğün anda karşında bulabilmek... Hiçbir zaman sevgili kardeş gibi olamaz... Kardeşin aşkı sevgiliden çoktur... Sevgili terk eder, kardeş yanında baki kalır... Sevgili emreder, kardeş teselli eder... Kardeş sevgiliden çok sever... Bilir misin bizde kardeşlik nedir... Nefesin kesilirse, al benim canımı kullan... Senindir... Yolun sonu uçurumsa eğer... Kardeşim geri dön... İlk adım benimdir…
 
 Kardeşlik, yalnızca biyolojik bir ortaklığın yahut soy zincirinin rastlantısal bir halkası değildir; o, varoluşun en derin katmanlarında yankılanan bir birlikteliğin, bir “birlikte-olma” hâlinin tezahürüdür. Heidegger’in “Dasein” kavramıyla betimlediği varlık, dünyaya fırlatılmışlığı içinde anlam ararken, kardeş figürü bu yalnızlığa karşı bir yankı, bir eşlik biçimi olarak belirir. Kardeş, benliğin ötekinde yankılanan izdüşümüdür; ben’in sınırlarını aşan, ama onu tamamlayan bir öteki. Bu bağlamda kardeşlik, yalnızca bir akrabalık değil, bir ontolojik yakınlıktır: varlığın kendiyle kurduğu diyalogda yankılanan bir sestir.

Kardeşin varlığı, bireyin zamanla kurduğu ilişkiyi dönüştürür. Çocuklukta paylaşılan oyunlar, gençlikteki çatışmalar ve yetişkinlikteki dayanışmalar, zamanın lineer akışına karşı bir tür döngüsellik yaratır. Bu döngü, Bergson’un “durée” (süre) kavramıyla açıklanabilir: Kardeşlik, geçmişin izlerini şimdiye taşıyan ve geleceğe yön veren bir sürekliliktir. Her kardeş, diğerinin hafızasında bir ayna, bir arşivdir; hatıraların, acıların ve sevinçlerin müşterek taşıyıcısıdır. Bu müştereklik, bireyin kimliğini kurarken, onu yalnızlıktan kurtaran bir varoluşsal zemine dönüşür.

Toplumsal düzlemde ise kardeşlik, etik bir sorumluluğun ve karşılıklı tanımanın temelidir. Levinas’ın “öteki” kavramı çerçevesinde düşünüldüğünde, kardeş, yüzüyle bizi sorumluluğa çağıran ilk ötekidir. Onun varlığı, benliğin sınırlarını aşarak başkasına yönelmesini, empatiyi ve özgeciliği mümkün kılar. Kardeşlik, bu anlamda, yalnızca kan bağının değil, etik bir bağın da adıdır. Kardeş demek, yalnızca birlikte doğmak değil, birlikte var olmak, birlikte acı çekmek ve birlikte umut etmektir.
 
“Kardeş demek hayat demektir” ifadesi, biyolojik bir hakikatin ötesinde, varoluşsal bir hakikatin ifadesidir. Kardeş, hayatın rastlantısal akışında bize sunulmuş bir eşlikçidir; onunla kurulan bağ, insanın kendiyle ve dünyayla kurduğu ilişkinin en sahici biçimlerinden biridir. Bu bağ, zamanla sınanır, dönüşür, derinleşir; ama asla silinmez. Çünkü kardeşlik, insanın yalnızlığa karşı verdiği en kadim cevaptır: “Sen varsın, öyleyse ben yalnız değilim.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder