Allen Ginsberg 1926’da sosyalist bir
şair ve radikal komünist bir anneden New Jersey’de dünyaya geldi. Yaşadığı süre
içinde alternatif, sistemi sarsmayı hedefleyen bütün hareketlerde yer aldı.
Savaş aleyhtarıydı, cinsel azınlıkların üzerindeki baskıların kaldırılması için
mücadele etti. Esrarın serbest bırakılmasını istiyordu. Çiçeklerin ve sevginin
kazanacağına yaşamı boyunca inandı. O isyan tohumlarını ailesinden aldı. Fakat
kötü bir tesadüf ona en güzel şiirlerinden biri olan “Kaddisch”i yazdırmıştı.
Ancak Noami’nin bir akıl hastanesinde geçen yaşamından çok
etkilenmişti.”Kaddisch” delilik ve annesi üzerinedir. O her şeyiyle isyanların
çocuğudur. Yerleşik olan her şeye isyan etmiştir. “Uluma” adlı şiiri onun geniş
kitleler tarafından tanınmasını sağlayacaktır. Ancak “Uluma” çok tepki aldı.
Kendi eşcinselliğini anlatıyordu. Tabi sadece eşcinsellik değil, sisteme de
ağır eleştiriler ve küfürler yer alıyordu. San Fransisko’da kitap toplatıldı.
Tüm dünya II. Dünya Savaşı’ndan sonra kasırga gibi esen bir kuşağın
etkisindeydi. Onlar “hemen şimdi”
sloganı ile yola çıktılar. Cesurdular. Dürüstüler. İnsanı ve dünyayı kutsal
kabul ediyorlar ve yaşamda mükemmeli arıyorlardı. Savaş sonrasında az sayıda
insan bir döneme imzasını attı. İşe onlardan en ünlüsüydü Gingsberg. Eşcinsel
Özgürlük Hareketi’nin önde gelenlerindendi. Vietnam savaşını protesto ettiği
için 1967’de tutuklandı. Hapisten çıktıktan sonra İngiltere’ye giderek
Londra’da şiir günleri düzenleyerek orada yer altı kültürünü oluşturdu. Pink
Floyd o kültürün içinden çıktı. Nisan 1997 de karaciğer kanserinden öldü.
Ginsberg’in şiiri, Walt Whitman’ın uzun dizelerinden ve özgür ritminden ilham alır. Ancak onun sesi, yalnızca estetik bir arayış değil, aynı zamanda politik bir duruştur. Vietnam Savaşı’na karşı protestolarda yer almış, uyuşturucu yasalarının sertliğini eleştirmiş, LGBT haklarının savunucusu olmuş ve Doğu mistisizmine yönelerek Budist öğretileri benimsemiştir⁽¹⁾. Bu yönüyle, hem bir şair hem de bir aktivisttir; kelimeleri yalnızca yazmaz, yaşar.
Ginsberg’in yaşamı boyunca sürdürdüğü entelektüel ve ruhsal arayış, onu yalnızca bir edebi figür değil, aynı zamanda bir kültürel simge haline getirmiştir. Jack Kerouac ve William S. Burroughs gibi isimlerle kurduğu dostluklar, Beat edebiyatının temel taşlarını oluşturmuştur. 1974’te Naropa Üniversitesi’nde kurduğu Jack Kerouac School of Disembodied Poetics, alternatif şiir anlayışının kurumsallaşmasına katkı sağlamıştır⁽¹⁾.
Şiirlerinde sıkça annesi Naomi Ginsberg’in ruhsal hastalığına, kendi eşcinsel kimliğine ve Amerika’nın çelişkilerine yer verir. Kaddish adlı şiiri, annesinin trajik yaşamını anlatırken aynı zamanda bir ağıt, bir yüzleşme ve bir edebi terapi sunar. Ginsberg’in şiiri, bireysel olanı evrenselleştirme çabasıdır; onun dizelerinde hem kişisel acı hem toplumsal eleştiri iç içe geçer. Bugün hâlâ, onun sesi, özgürlüğün ve dürüstlüğün yankısı olarak duyulmaktadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder