14 Ocak 2014 Salı

allen ginsberg

Allen Ginsberg 1926’da sosyalist bir şair ve radikal komünist bir anneden New Jersey’de dünyaya geldi. Yaşadığı süre içinde alternatif, sistemi sarsmayı hedefleyen bütün hareketlerde yer aldı. Savaş aleyhtarıydı, cinsel azınlıkların üzerindeki baskıların kaldırılması için mücadele etti. Esrarın serbest bırakılmasını istiyordu. Çiçeklerin ve sevginin kazanacağına yaşamı boyunca inandı. O isyan tohumlarını ailesinden aldı. Fakat kötü bir tesadüf ona en güzel şiirlerinden biri olan “Kaddisch”i yazdırmıştı. Ancak Noami’nin bir akıl hastanesinde geçen yaşamından çok etkilenmişti.”Kaddisch” delilik ve annesi üzerinedir. O her şeyiyle isyanların çocuğudur. Yerleşik olan her şeye isyan etmiştir. “Uluma” adlı şiiri onun geniş kitleler tarafından tanınmasını sağlayacaktır. Ancak “Uluma” çok tepki aldı. Kendi eşcinselliğini anlatıyordu. Tabi sadece eşcinsellik değil, sisteme de ağır eleştiriler ve küfürler yer alıyordu. San Fransisko’da kitap toplatıldı. Tüm dünya II. Dünya Savaşı’ndan sonra kasırga gibi esen bir kuşağın etkisindeydi.  Onlar “hemen şimdi” sloganı ile yola çıktılar. Cesurdular. Dürüstüler. İnsanı ve dünyayı kutsal kabul ediyorlar ve yaşamda mükemmeli arıyorlardı. Savaş sonrasında az sayıda insan bir döneme imzasını attı. İşe onlardan en ünlüsüydü Gingsberg. Eşcinsel Özgürlük Hareketi’nin önde gelenlerindendi. Vietnam savaşını protesto ettiği için 1967’de tutuklandı. Hapisten çıktıktan sonra İngiltere’ye giderek Londra’da şiir günleri düzenleyerek orada yer altı kültürünü oluşturdu. Pink Floyd o kültürün içinden çıktı. Nisan 1997 de karaciğer kanserinden öldü. 
 
 
Allen Ginsberg (1926–1997), Amerikan edebiyatının en aykırı ve etkili figürlerinden biridir. Beat Kuşağı’nın öncüsü olarak, yalnızca şiirle değil, yaşam tarzıyla da bir dönemin ruhunu şekillendirmiştir. En çok bilinen eseri Howl (1956), dönemin kapitalist düzenine, militarizme ve cinsel baskılara karşı bir çığlık niteliğindedir. Bu şiir, hem biçim hem içerik açısından geleneksel Amerikan şiirine meydan okumuş, yayımlandığında sansürle karşılaşmış ve bir obscenity (müstehcenlik) davasına konu olmuştur⁽¹⁾⁽²⁾.

Ginsberg’in şiiri, Walt Whitman’ın uzun dizelerinden ve özgür ritminden ilham alır. Ancak onun sesi, yalnızca estetik bir arayış değil, aynı zamanda politik bir duruştur. Vietnam Savaşı’na karşı protestolarda yer almış, uyuşturucu yasalarının sertliğini eleştirmiş, LGBT haklarının savunucusu olmuş ve Doğu mistisizmine yönelerek Budist öğretileri benimsemiştir⁽¹⁾. Bu yönüyle, hem bir şair hem de bir aktivisttir; kelimeleri yalnızca yazmaz, yaşar.

Ginsberg’in yaşamı boyunca sürdürdüğü entelektüel ve ruhsal arayış, onu yalnızca bir edebi figür değil, aynı zamanda bir kültürel simge haline getirmiştir. Jack Kerouac ve William S. Burroughs gibi isimlerle kurduğu dostluklar, Beat edebiyatının temel taşlarını oluşturmuştur. 1974’te Naropa Üniversitesi’nde kurduğu Jack Kerouac School of Disembodied Poetics, alternatif şiir anlayışının kurumsallaşmasına katkı sağlamıştır⁽¹⁾.

Şiirlerinde sıkça annesi Naomi Ginsberg’in ruhsal hastalığına, kendi eşcinsel kimliğine ve Amerika’nın çelişkilerine yer verir. Kaddish adlı şiiri, annesinin trajik yaşamını anlatırken aynı zamanda bir ağıt, bir yüzleşme ve bir edebi terapi sunar. Ginsberg’in şiiri, bireysel olanı evrenselleştirme çabasıdır; onun dizelerinde hem kişisel acı hem toplumsal eleştiri iç içe geçer. Bugün hâlâ, onun sesi, özgürlüğün ve dürüstlüğün yankısı olarak duyulmaktadır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder