Mayıs, doğanın kendini yeniden kurduğu bir eşiktir; ne ilkbaharın toy telaşı ne de yazın olgun dinginliği. Bu ay, varlığın mevsimsel döngüsünde bir tür geçiş momentidir — hem zamansal hem de ontolojik bir aralıktır. Heidegger’in “zamanın açıklığı” kavramıyla düşünüldüğünde, Mayıs, varlığın kendini açtığı, görünür kıldığı bir mevsimsel açıklıktır. Çiçeklerin açması, yaprakların serpilmesi, kuşların seslenişi — hepsi, varoluşun kendini duyumsattığı birer fenomenolojik çağrıdır. Mayıs, doğanın dilini konuştuğu, zamanın kokusunu taşıdığı bir ay olarak, yalnızca takvimsel değil, aynı zamanda metafiziksel bir yoğunluk taşır.
Bu yoğunluk, insanın içsel ritmiyle doğanın dışsal ritminin kesiştiği bir noktada belirir. Mayıs, yalnızca dışarıda olanın değil, içeride olanın da uyanışıdır. Bergson’un süre kavramıyla ele alındığında, bu ay, geçmişin şimdiyle çakıştığı, belleğin doğayla yeniden temas kurduğu bir zamansal kıvrımdır. İnsan, Mayıs’ta hatırlar; çocukluğunu, ilk aşkını, kayıplarını ve umutlarını. Çünkü doğa, bu ayda yalnızca yeşermez — aynı zamanda hatırlatır. Her tomurcuk, bir anının metaforu; her esinti, bir duygunun yankısıdır. Mayıs, bu anlamda, hem dışsal hem içsel bir uyanıştır.
Mayıs’ın bu uyanışı, yalnızca bireysel değil, aynı zamanda kolektif bir hafızayı da harekete geçirir. Toplumlar, bu ayda kutlar, anımsar, yeniden kurar. Ritüeller, bayramlar, yürüyüşler — hepsi, zamanın bu özel eşiğinde anlam kazanır. Mayıs, tarihsel olarak da bir direnişin, bir yeniden doğuşun ayıdır. Bu yönüyle, yalnızca doğanın değil, insanın da kendini yeniden tanımladığı bir zamansal eşiktir. Foucault’nun söylem kuramıyla düşünüldüğünde, Mayıs, yeni anlamların üretildiği, eski söylemlerin sorgulandığı bir mevsimsel laboratuvardır.
Mayıs ayı, varoluşun hem biyolojik hem de ontolojik bir yeniden yazımıdır. Bu ay, insanın doğayla kurduğu ilişkiyi yeniden düşünmeye zorlar; çünkü doğa, Mayıs’ta yalnızca var olmaz — aynı zamanda konuşur. Ve bu konuşma, yalnızca görsel değil, işitsel, kokusal, dokunsal bir çağrıdır. Mayıs, insanı kendine döndürür; onu hem geçmişiyle hem geleceğiyle yüzleştirir. Belki de bu yüzden, en sahici uyanışlar, en derin dönüşümler hep Mayıs’ta başlar — çünkü Mayıs, zamanın kendini açtığı, varlığın kendini hatırlattığı bir eşiktir.
Mayıs, Gregoryen Takvimi'ne göre yılın 5. ayı olup 31 gün çeker.
Mayıs adı, Roma bereket Tanrıçası Bona Dea ile
birlikte tanımlanan, Yunan Tanrıçası "Maia'nın ayı" anlamında Latince
maius mensis'ten gelmektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder