Benim
belki de hayatta en severek, en keyif alarak yaptığım şey bir hayatı
fotoğraflardan izlemek. Albümler her zaman bana hem hüzün vermiştir. Hem de
dudaklarımda hoş bir tebessüm bırakmıştır. Dünyadan bihaber olan bir bebeğin, yavaş yavaş gelişmesi, serpilip bir genç kız
ya da delikanlı olması, kendi yolunu belirleyip bu koskaca evrende kendine bir
alan açması, o alanda belki de adını tüm dünyaya duyurması ya da bir mum gibi
sadece kendi çevresine ışık vererek yine de var olması... Üç kademeli bir hayattır
bu. Yani doğarsın, büyürsün ve ölürsün... Bir gün yok olacağını bilerek yaşayan
belki de tek canlı varlık insan... Ve bu hayatta herhangi birinin de olsa hep
ilgilendirmiştir beni. Bu iki çizgi arasındaki zamanı, bu sınırlı hayatlarını
olabildiğince zenginleştirmeye, renklendirmeye çalışan, bunu yaparken de
başkalarının hayatlarına renk veren soluk veren insanlar vardır. Tüm
hayatlarını güzellikler üzerine kurmuşlardır bu insanlar. Bu insanların yaratılma sebebi birisinin
sevincine sevinç katmak, üzüntüsünü paylaşmak, ideallerine örnek olmak,
hayallerine omuz vermektir sanki. İşte, bu ve bunun gibi insanların yaratılma
sürecini izlemek, gelişip olgunlaşmasını, kendine çizdiği yolu, aştığı
zorlukları, takılıp düştüğü engelleri görebilmek, bu fotoğraf olarak
adlandırdığımız donmuş karelerden hissedebilmek insana, daha doğrusu bana çok
keyif verir. O insanlarla beraber kat ettiğim yollarla sanki benden büyüyüp,
genişlerim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder