24 Ocak 2015 Cumartesi

evi güzelleştiren kitaplar ve kitap düzenleme sanatı



Kitaplık düzenleme sanatı diye bir sanat olabilir mesela… Neden olmasın? Kendi adıma konuşmam gerekirse bir kitaplığın nasıl olması gerektiğine dair saatlerce konuşabilirim. Evde nereye konulmalı? Kaç rafı olmalı, bu rafların derinliği neye göre ayarlanmalı? Kitaplar neye göre dizilmeli? (Bu oldukça kişisel bir seçimmiş ve okurun nasıl bir tarza/kişiliğe sahip olduğunu da ortaya koyuyormuş. Siz siz olun kitaplığınızı yerleştirirken özen gösterim derim.) Okuma koltuğu ne tür bir koltuk olmalı? Peki okuma ışığı nasıl olmalı? Pencere kenarları için küçük minderler gelir aklıma hep. Dışarıda yağmur yağarken pencere kenarında kitap okumak çok keyifli olabilir. Hem yağmurun sesi duyulur hem de hayal âlemine daha kolay dalınabilir. Bir şömine varsa eğer evde, yanında ötesinde berisinde mutlaka kitaplar olmalı. Hatta kitaplara uyumlu battaniyeler, pofuduk yastıklar bile olmalı. Evi güzelleştiren kitaplar… Siz sadece neyin nerede duracağına karar verin. Biraz da olsa ilham yeter. Sonra alın battaniyenizi, kışın keyfini çıkarın.
 
 Ev, yalnızca barınılan bir yapı değil, insanın iç dünyasının mekânsal izdüşümüdür. Bu bağlamda kitaplar, evin yalnızca bir köşesini değil, ruhunu da şekillendirir. Onlar, duvarların sessizliğine anlam, boşluklara hafıza, zamana direnç katar. Kitaplık, bu anlamda bir mobilya değil, bir hafıza mimarisidir. Her raf, bir düşüncenin, bir sezginin, bir arayışın durağıdır. Kitapların evdeki konumu, yalnızca estetik değil, ontolojik bir tercihtir: insan, zihnini nereye yerleştiriyorsa, kitaplarını da oraya koyar.

Kitaplık düzenleme sanatı, yalnızca nesnelerin dizilimiyle değil, anlamların hiyerarşisiyle ilgilidir. Alfabetik mi, tematik mi, renge göre mi dizilmeli? Bu sorular, yalnızca pratik değil, aynı zamanda felsefidir. Çünkü kitapların dizilişi, okurun dünyayı nasıl kavradığını, bilgiyi nasıl yapılandırdığını, belleği nasıl kurduğunu gösterir. Derin raflar mı, sığ bölmeler mi? Bu da bir tercih değil, bir dünya görüşüdür. Kitaplık, insanın zihinsel topografyasının mekâna yansıyan haritasıdır.

Okuma köşesi, bu haritanın kalbidir. Koltuğun yumuşaklığı, ışığın açısı, pencerenin yönü… Bunlar yalnızca konfor unsurları değil, düşüncenin akışını belirleyen estetik parametrelerdir. Yağmurun sesiyle karışan bir cümle, şöminenin çıtırtısıyla yankılanan bir paragraf… Okuma, burada bir eylem değil, bir varoluş biçimidir. Kitapla kurulan ilişki, yalnızca bilgi edinme değil, zamanla kurulan bir dostluktur. Bu dostluk, battaniyenin sıcaklığında, yastığın yumuşaklığında, mekânın sessizliğinde derinleşir.

Sonuçta, kitaplar yalnızca evin dekorunu değil, evin anlamını da dönüştürür. Onlar, mekânı bir yaşam alanından bir düşünce alanına terfi ettirir. Kitaplık, yalnızca bir eşya değil, bir karakterdir; evin içinde yaşayan, düşünen, hatırlayan bir varlıktır. Ve belki de en güzel ev, kitapların yalnızca durduğu değil, yaşadığı evdir. Çünkü kitaplar, yalnızca okunmaz; aynı zamanda mekâna ruh, insana yön, zamana anlam katar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder