21 Ocak 2015 Çarşamba

ocak ayı





Ocak ayı Gregoryen ve Jülyen takvimlerinde yılın ilk ayıdır. Sözcüğün, odcak >>> "ocak" olduğu savlanırken, öte yandan Eski Türkçedeki "oc-mak, uc-mak" "ateş tutuşturmak" kökünden de olabilir. Ocak, ateş yakılan yer, ev, yuva sözcükleriyle bağlantılı olup ocakların yakıldığı, günlerin dışarıda çalışarak, avlanarak değil de, ocaklarda (evlerde) geçirildiği soğuk ay, anlamını taşımaktadır. Ocak adı ayrıca üç uzun çubukla ateş üstünde pişirme kabının tutulmasına yarayan düzeneğin, üçok'un adının evrilmesi sonucunda da bugünkü formuna kavuşmuş olabilir.
Ocak ayı batı dillerinde (Latince: Ianuarius) adını, Roma kapı tanrısı Janus'tan alır. Orijinal Roma takviminde 10 ay (304 gün) vardı. Romalılar kış mevsimini aysız bir süreç olarak tanımlıyorlardı. M.Ö. yaklaşık 700'lerde Romulus’tan sonra gelen kral Numa Pompilius, takvimin standart kameri yıl (364 gün) ile hizalanması için Ocak ve Şubat aylarını ekledi. Çift sayılara karşı batıl itikatı olan Romalılar yıla bir gün daha ekleyip gün sayısını 365’e çıkardılar.
 
 Ocak, yılın başlangıcı gibi görünse de aslında bir bitişin yankısıdır. Takvimdeki ilk sayfa, insanın içsel döngüsünde en derin duraksamayı temsil eder. Doğa, bu ayda susar; ağaçlar çıplaktır, gökyüzü griye bürünmüştür, zaman yavaş akar. Bu yavaşlık, yalnızca mevsimin değil, varoluşun da ritmidir. Ocak, insanın kendine döndüğü, dışsal gürültülerin içsel sessizliğe dönüştüğü bir eşiktir. Yeni yılın coşkusu, aslında geçmişin ağırlığını taşıyan bir umut arayışıdır.

Bu ay, felsefi anlamda bir arınma zamanıdır. Kışın soğukluğu, bedeni değil, düşünceyi titreten bir uyarıdır. Her kar tanesi, unutulmuş bir düşüncenin beyaz örtüsüdür; her donmuş toprak, içsel bir sabrın metaforudur. Ocak, insanın kendini yeniden kurma niyetini taşır. Yeni kararlar, yeni defterler, yeni başlangıçlar… Ama bu yenilik, dışsal bir değişim değil, içsel bir yeniden doğuş arzusudur. Zira hakiki başlangıç, takvimde değil, bilinçte başlar.

Evler bu ayda daha çok içe döner; kitaplar okunur, battaniyeler sarılır, çaylar demlenir. Ocak, mekânın da felsefi bir hâl aldığı zamandır. Dışarının soğukluğu, içerinin sıcaklığını anlamlı kılar. İnsan, bu ayda yalnızlığıyla barışır; kalabalıklardan uzak, kendi iç sesini dinlemeye cesaret eder. Bu cesaret, yılın en kıymetli armağanıdır. Çünkü sessizlik, yalnızca bir eksiklik değil, bir doluluk biçimidir — düşüncenin, duygunun ve varlığın yoğunlaştığı bir alan.

Sonuç olarak Ocak, zamanın en sade ama en derin ayıdır. O, yılın girişi değil, insanın içsel kapısıdır. Bu kapıdan geçmek, yalnızca yeni bir yıl değil, yeni bir benlik demektir. Ve belki de en anlamlı yolculuk, bu ayda başlar: dışarıya değil, içeriye doğru yapılan, sessiz ama dönüştürücü bir yürüyüş.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder