Pazartesi, takvimsel bir başlangıçtan öte, varoluşsal bir kırılmadır. İnsan, hafta sonunun gevşekliğinden sıyrılıp yeniden düzenin, zorunluluğun ve zamanın tahakkümüne teslim olur. Bu teslimiyet, yalnızca bedensel değil, zihinsel bir gerilim yaratır. Pazartesi sendromu, modern bireyin içsel ritmiyle dışsal düzenin çatışmasından doğan bir varlık sarsıntısıdır. Heidegger’in “gündelikliğin içinde kaybolmuş varlık” tanımı, bu sendromun özüne dokunur: birey, kendi özünden uzaklaşır ve haftanın ilk gününde, kendine yabancılaşır.
Bu sendromla baş etmek, onu bastırmakla değil, onu anlamakla mümkündür. Çünkü her içsel direnç, bir anlam arayışının dışavurumudur. Pazartesi sendromu, bireyin zamanla kurduğu ilişkinin bozulduğuna işaret eder. Zaman artık akmaz; sürükler. Bu sürüklenişe karşı koymak, zamanı yeniden içselleştirmekle başlar. Sabahın ilk saatlerinde yapılan bir yürüyüş, sessizce içilen bir kahve, ya da okunmuş birkaç satır, bireyin zamanı yeniden sahiplenme çabasıdır. Bu küçük ritüeller, sendromun karşısına dikilen felsefi direniş biçimleridir.
Pazartesi, insanın kendini yeniden tanıması için bir fırsat da olabilir. Çünkü her başlangıç, aynı zamanda bir sorgulamadır: “Bu haftada kim olacağım?” sorusu, varoluşsal bir çağrıdır. Bu çağrıya kulak vermek, sendromu bir yük olmaktan çıkarır ve onu bir içsel dönüşüm aracına dönüştürür. Kierkegaard’ın bireyin kendi seçimiyle varlık kazanacağı düşüncesi, burada anlam kazanır. Pazartesi, seçimin günüdür; ya sürüklenmek ya da yön vermek.
Sonuç olarak, pazartesi sendromu bir hastalık değil, bir semptomdur. Modern yaşamın ritmine uyum sağlamakta zorlanan ruhun çığlığıdır. Bu çığlığı bastırmak değil, ona kulak vermek gerekir. Çünkü insan, ancak kendi içsel çatışmalarını tanıdığında özgürleşir. Pazartesi, bu özgürleşmenin en sert yüzüdür; ama aynı zamanda en dürüst aynasıdır. Ve belki de sendromla baş etmek, onunla dost olmaktan geçer.
Çalışanlar
pazartesi günleri büyük bir sendrom yaşıyor. Yapılan araştırmalara göre
senelerdir iş hayatında başarılı olan kişilerde bile bu sendrom görülüyor.
Herkesin kâbusu haline gelen ‘Pazartesi Sendromu’ olarak tarif edilen iş günü
stresini atmak artık çok kolay.
İçinizdeki negatif enerjiyi atıp vücudunuzda yeniden neşe kaynağı oluşturmanız
için işte uzmanlardan 5 öneri!
1. Neşe kaynağı-Beslenme: Bol
fındık, yulaf, doymamış yağlı ve asitli yiyecekler, neşe kaynağıdır. Örneğin;
yağda sardalye ve yanında salata, susam yağına yatırılmış avokado, kendinizi
iyi hissettirecektir.
2. Neşe kaynağı-Spor: Yarım
saat boyunca yürümek depresyona karşı alınacak en iyi ilaçlardan biridir.
Özellikle güneş ışınları vücutta beyne giden serotonin hormonlarının oluşmasını
sağlar.
3. Neşe kaynağı-Davranış: Sizleri
güldürecek bir şeyler okuyun veya seyredin. Sarı bir şey giyin veya büronuzdaki
vazonuzun içine sarı çiçekler koyun.
4. Neşe kaynağı-İlaç: B
vitaminleri alın. Bunlar sinirlerinizi yatıştırır ve depresyonu uzaklaştırır.
5. Neşe kaynağı-Düşünün: Bir
kâğıt alıp yaşama neden bağlı olduğunuzu ve neden yaşamak istediğinizi yazın.
Bunu yaparken pozitif düşünmeyi ihmal etmeyin.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder