31 Ocak 2015 Cumartesi

kartalın yeniden doğuşu



Kartal, kuş türleri içinde en uzun yaşayanıdır. 70 yıla kadar yaşayan kartallar vardır. Ancak bu yaşa ulaşmak için, 40 yaşlarındayken çok ciddi ve zor bir kararı vermek zorundadır. Kartalın yaşı 40′a dayandığında pençeleri sertleşir, esnekliğini yitirir ve bu nedenle de beslenmesini sağladığı avlarını kavrayıp tutamaz duruma gelir. Gagası uzunlaşır ve göğsüne doğru kıvrılır. Kanatları yaşlanır ve ağırlaşır. Tüyleri kartlaşır ve kalınlaşır. Artık kartalın uçması iyice zorlaşmıştır. Dolayısıyla kartalın burada iki seçimden birisini yapması gerekir. Ya ölümü seçecektir ya da yeniden doğuşun acılı ve zorlu sürecini göğüsleyecektir. Bu yeniden doğuş süreci 150 gün kadar sürecektir. Bu yönde karar verirse kartal bir dağın tepesine uçar ve orada bir kaya duvarda, artık uçmasına gerek olmayan bir yerde yuvasında kalır. Bu uygun yeri bulduktan sonra kartal gagasını sert bir şekilde kayaya vurmaya başlar. En sonunda kartalın gagası yerinden sökülür ve düşer. Kartal bir süre yeni gagasının çıkmasını bekler. Gagası çıktıktan sonra bu yeni gaga ile pençelerini yerinden söker çıkarır. Yeni pençeleri çıkınca kartal bu kez eski kartlaşmış tüylerini yolmaya başlar. 5 ay sonra kartal, kendisini 20 yıl veya daha uzun süreli bir yaşam bağışlayan meşhur yeniden doğuş uçuşunu yapmaya hazır duruma gelir. 

Her varlık, zamanın kaçınılmaz aşındırıcı etkisiyle yüzleşir; fakat bazıları, bu yıpranmışlığın eşiğinde yalnızca tükenmeyi değil, yeniden doğmayı da seçer. Kartal, gökyüzünün kadim filozofudur; onun yaşamı, yalnızca bir avcının değil, bir düşünürün yolculuğudur. Kırkıncı yılında, doğanın ona sunduğu beden artık taşımaz olur iradesini. Pençeleri kavrayamaz, gagası yük olur, tüyleri uçuşa direnç gösterir. Bu noktada kartal, varoluşun en kadim sorusuyla baş başa kalır: “Sürünerek ölmek mi, yoksa acıyla yeniden doğmak mı?”

Yeniden doğuş, romantik bir metafor değil, varlığın en çıplak hâlidir. Kartal, gökyüzünden çekilir; zirveye, yalnızlığa, sessizliğe sığınır. Orada, uçmanın değil, beklemenin bilgeliğiyle donanır. Gagasını kayaya vurarak kırmak, yalnızca fiziksel bir eylem değil, benliğin eski biçiminden vazgeçmesidir. Pençelerini sökmek, gücün tanımını yeniden yazmaktır. Tüylerini yolmak ise, geçmişin yüklerinden arınmak, hafifliğin acıdan doğduğunu kabul etmektir. Her düşen parça, bir zamanlar gerekli olanın artık engel hâline geldiğini ilan eder.

Bu süreçte kartal, zamanla değil, kendisiyle savaşır. Çünkü en büyük düşman, dışarıda değil, içeride gizlidir: alışkanlıklar, korkular, konforun uyuşturuculuğu… Kartalın 150 günlük inzivası, bir tür varoluşsal çileciliktir. Bu çile, onu yeniden gökyüzüne hazırlayan bir içsel devrimdir. Ne bir öğretmen ne de bir kurtarıcı vardır yanında; yalnızca doğa ve kendi iradesi. Bu yalnızlık, bir cezadan çok bir arınmadır — çünkü hakiki dönüşüm, kalabalıkların alkışında değil, sessizliğin içinde gerçekleşir.

Ve nihayet, beş ay sonra, kartal yeniden uçar. Ama bu, eski bir kuşun son çırpınışı değil; yeni bir varlığın ilk kanat çırpışıdır. Artık gökyüzü, ona eskisinden daha geniştir; çünkü yalnızca bedeni değil, anlamı da dönüşmüştür. Kartalın hikâyesi, yaşamın sunduğu ikinci şansın bedelini anlatır: acı, yalnızlık ve sabır. Ve bu bedel, her yeniden doğuşun kaçınılmaz kefaretidir. Zira gerçek değişim, yalnızca istemekle değil, eski benliğini toprağa gömmekle mümkündür.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder