Kitabın
Adı : EST
Yazarı : Luke Rhinehart
Özgün
Adı : The Book Of EST
Yayınevi : Pegasus Yayınları
Kapak
Tasarım: Yunus Bora Ülke
Çevirmen : Nihan Yeğengil
Sayfa
Sayısı : 352
Türü : Roman
Okuduğum
Tarih: 06.07.2014 – Pazar – 13.07.2014 - Pazar
İçindekiler
Werner Erhard
tarafından Önsöz
Giriş
Bölüm I: Eğitim
1.
Birinci Gün:
Büyük Dolandırıcılık ya da, “Ben buna Mı &250 Ödedim?”
2.
İkinci Gün:
Gerçek Seni Özgürleştirecektir
3.
Üçüncü Gün: Bana
Kim Kazık Attı?
4.
Dördüncü Gün:
“Kavramak” ya da En Sonunda… Hiç
Bölüm II: “O
Halde?”
5.
Mezuniyet
Sonrasında Lunapark Treni, ya da Kavradığında Kavradığın Şeyle Ne Yaparsın?
6.
“Kavramak” Ya da
Hiç Aslına Bir Şey Midir?
7.
EST Hakkında
Eleştiriler ya da Hepimiz Olduğumuz Gibi Mükemmeliz, Fakat…
Kitabın
Beğendiğim Bölümlerinden Alıntı:
EST
veya Erhard Seminerleri Eğitimi, 1970’ler ve sonrasının tartışmalı kişisel
gelişim akımıydı.
Giriş
EST
yani Erhard Seminerleri Eğitimi, hâlihazırda Amerika Birleşik Devleri’ndeki en
hızlı gelişen, en önemli, orijinal ve tartışmaya yol açan “aydınlanma”
programıdır. Standart EST Eğitimi, 250 kişinin bağırtılara, emirlere,
aşağılanmalara, nutuklara maruz bırakıldığı ve çeşitli süreçlerle (değiştirilmiş
bilinç durumlarında gözetim altında yapılan egzersizler) tanıştırıldığı,
toplamda altmış saatin üzerinde süren, iki uzun hafta sonu oturumundan
oluşmaktadır. Sonucunda, samimi deneyimler paylaşıyorlar, kendi gizli yönlerini
keşfediyorlar ve nihayet, oldukça mucizevî bir şekilde, “kavrama” deneyimine
yönlendiriliyorlar: Yaşamın gerçekten ne olduğunu görme ve işlemesini sağlamaya
muktedir olabilme.
EST,
birbirlerinden farklı birçok geleneksel dinin ve psikoterapik disiplinin en iyi
tekniklerini kullanır. Amacı, iki hafta inde insanlara yaşamlarını değiştirecek
eşsiz bir deneyim kazandırmaktır.
“Anlamak,
hayatta ahmaklık ödülüdür,” sıkça duyulan bir EST özdeyişidir.
BÖLÜM
1
BİRİNCİ
GÜN
Büyük
dolandırıcılık ya da, “Ben buna mı $250 ödedim?
Hayatlarınızın
yolunda gitmemesinin nedeni, hepinizin gerçek deneyimlerden oluşan bir dünyada
zinde bir şekilde yaşamak yerine, inanç sistemlerinizde mekanik bir şekilde
yaşamakta olmanızdır.
Gerçekliğe
bakıp çıkarımlar yapmıyorsunuz. Hayır, bunu onlarca yıl önce yaptınız. Siz
dallamalar hayatınızı çıkarımlarınızla robotlaşmış bir halde sürdürüyorsunuz ve
onlarca yıl önce oluşturduğunuz çıkarımlarınızla gerçekliği oluşturuyorsunuz!
Tüm canlılığınızı kaybetmenize şaşırmıyorum. Hayatlarınızın yolunda gitmemesi
şaşırtıcı değil.
“Bakın.
Bir fareyi dört tünelli bir labirente bırakır ve daima dördüncü tünele peynir
bırakırsanız, bir süre sonra o fare peyniri almak için daima dördüncü tünele
gitmeyi öğrenecektir. Bir insan da bunu yapmayı öğrenecektir. Peynir mi
istiyorsunuz? Hop hop, doğruca dördüncü tünele, işte peynir orada. Ertesi gün
peynir mi istiyorsunuz? Hop hop, doğruca dördüncü tünele, işte peynir orada.
“Şimdi
bir süre sonra, beyaz takım elbisenin içindeki Yüce Tanrı, peyniri başka bir
tünele taşır. Fare hop hop, dördüncü tünele gider. Dördüncü tünelde peynir
yoktur. Fare dışarı çıkar. Dördüncü tünele tekrar gider. Peynir yok. Dışarı
çıkar. Dördüncü tünele tekrar gider. Peynir yok. Dışarı çıkar tekrar dördüncü
tünele. Peynir yok. Çıkar. Fare en sonunda dördüncü tünele gitmeyi bırakacak ve
başka bir yere bakacaktır.
“şimdi,
insanla fare arasındaki fark basittir: İNSANLAR O DÖRDÜNCÜ TÜNELE SONSUZA DEK
GİDECEKLERDİR! İNSANLAR DÖRDÜNCÜ TÜNELE İNANIYOR OLACAKTIR. Fareler bir şeye
inanmazlar, onlar peynirle ilgilenirler. Fakat insanlar dördüncü tünele dair
bir İNANÇ geliştirir ve peynir olsun ya da olmasın, DÖRDÜNCÜ TÜNELE GİTMENİN
DOĞRU OLMASINI SAĞLAR. İnsanlar peynirlerini almaktansa doğru olmayı tercih
ederler.
“Ve
siz insansınız, ne yazık ki, fare değil, insanoğullarısınız ve bu nedenle
DOĞRUSUNUZ. Bu yüzden uzun süreden beri peyniri alamamaktaydınız ve bu yüzden
hayatlarınız yolunda değil. Bir sürü dördüncü tünele dair bir sürü inanca
sahipsiniz.
Size
bütün inanç sisteminizi kaldırıp atmanız, kendinizi tamamen yerle bir etmeniz
için yardım edeceğiz, böylece hayatın yolunda gitmesini sağlayacak şekilde
kendinizi tekrar birleştirebilirsiniz.
Mutlu
olmaya çalışarak asla mutlu olamayacaksınız.
Ne
istediğinize ve istediğinizin tam olarak nerede olduğuna dair bir fikir sahibi
olur olmaz, mutlu ve canlı olma şansınızı mahvetmiş olursunuz, çünkü bir fikir
ya da inanç, deneyimi ortadan kaldırır ve deneyimler âleminde yaşamadığınız
sürece asla canlı olmayacaksınız.
“Burada
iletişimin anlamı, diğer kişinin sizin ilettiğinizi kavradığını görmek üzere
iletişim kurarken sorumluluk almaktır. Eğer kavramazsa, bu sizin
sorumluluğunuzdur. Ve dinlediğinizde, diğer kişinin verdiğini kavrarsınız ve
sonra kendiniz buna ne ekleyebileceğinize bakarsınız.
“Örneğin
şuradaki Tom bana küstah puşt demişti. Bunu anladım. Tartışma uğruna farz
edelim ki, bana böyle hitap edince, ufaktan bir öfke deneyimlediğimi
gözlemledim. Ben bu öfkeyi hissetseydim, o halde bu benim eklediğim bir şey
olurdu. Öfkenin tüm sorumluluğunu üstlenmem gerekirdi.
Deneyimlenmemiş
deneyimler aleminden çıkmak istiyorsanız, mantıklı olmayı bırakmalısını,
kararlar almayı bırakmalısınız, umut etmeyi bırakmalısınız ve sadece olanı
kabul etmelisiniz. Ne daha fazlası, ne de daha azı. Olanı kabul edin.
Deneyim
ya vardır ya yoktur. Bir şeyi “birazcık deneyimleme” diye bir şey yoktur.
Sırtındaki bir ağrıyı birazcık deneyimlediğini söyleyen birini duydunuz mu hiç?
Bunu ya hissedersiniz ya da etmezsiniz.
Bir
şey ya deneyimleme ya da deneyimlememedir, artı veya eksidir. Ampul yanar ya da
yanmaz. Ve deneyimememeden deneyimlemeye gitmek için hiçlikten geçmeniz
gerekir.
Eğitmen
termosundan büyük bir yudum alarak ve sonra termosu iki eliyle önünde tutarak,
“Öyle değil, Sand,” diye karşılık veriyor. “Size daha önce söylemiştim, bu
eğitimden hiçbir şey almayacaksınız, hiçbir şey değişmeyecek. Broşürlerimizde
yazıldığı gibi, “EST eğitiminin amacı, yaşamayı deneyimleme becerinizi
dönüştürmek ve böylelikle değiştirmeye çalıştığınız veya katlanmakta olduğunuz
durumların hayat sürecinin içinde kendiğiliğinden çözemlenmelerini
sağlamaktır.” Ve “dönüştürmek” sözcüğünün “değiştirmek” anlamına gelmediği
konusunda sizi uyarmıştım; bizler için bu bağlamda, yaşamayı deneyimleme becerinizin
“tahavvül etmesi” veya “özünün başkalaşması” gibi bir anlama gelmektedir.
Değişim yalnızca biçimin farklılaştırılmasını içerir. Biz artı bir ile eksi bir
arasındaki fark kadar radikal bir şeyden bahsediyoruz. Eksi beşten eksi bire
gitmek; işte buna değişiklik diyebiliriz. Fakat eksi birden artı bire gitmek
yüz seksen derecelik bir dönüşümü temsil eder. Ve eksi birden artı bire gitmek
için hiçlikten geçmeniz gerekir.”
“Bakın,
bir şeyi gerçekten, tam bir kesinlikle ve güvenilirlikle bildiğinizde, onun
hakkındaki inançların, düşüncelerin ya da hislerin hepsi önemsizdir: Sadece
bilirsiniz, o kadar adamakıllı bilirsiniz ki, inançlar, düşünceler ve hisler
gerekli değildir ve sözcükler yetersizdir.
Rick
gözlerini kısarak, üzerinde kesinlik seviyelerinin yazılı olduğu –yatay bir
çizginin altında İNANMA, DÜŞÜNME, BİR ŞEY YAPMA VE HİSSETME ve üzerinde
GÖZLEMLEME, İDRAK, BİLMENİN KESİNLİĞİ VE DOĞAL OLARAK BİLME- soldaki tahtaya
bakıyor. Şema diğer tahtadaki deneyim seviyelerini gösteren şemayı andırıyor.
Bütün
inançlar bilmenin en az güvenilir biçimidir. İnanç, emin olmamayı temsil eder.
İnsanlar Tanrı’ya inanırlar, çünkü Onun hakkında gerçek bir kesinliğe sahip
değillerdir. Doğal bir şekilde Tanrı bilgisinin olduğu yerde, inanca gerek
olmaz. Kesinliğin en yüksek biçimi, adamakıllı ve öylesine doğal bir şekilde
bildiğiniz bir şeydir ki, sözlere dökmek imkansızdır.
Basitçe
ifade edilirse, direncin kalıcılığa yol açmasıdır. Eğer bir şeye direnmeye veya
bir şeyi değiştirmeye çalışırsanız, daha da sağlamlaşır. Bir şeyden kurtulmanın
tek yolu olmasına izin vermektir. Bu, onu görmezden gelmek anlamına gelmez.
Görmezden gelme aslında bir reddetme ve direnme biçimidir. Kaygıyı veya öfkeyi
görmezden gelme, onu ortadan kaldırmaya çalışmak da bir dallama yöntemidir. Bir
şeyin olmasına izin vermek, onu gözlemlemek, onunla temas halinde kalmak, fakat
onu değiştirmek için bir çaba sarf etmemek anlamına gelir.
Bakın,
bunu bir paradoks olduğunu ve bunu kavramanın kolay olmadığını biliyorum, fakat
bir şeyi kontrol etme veya değiştirme çabası kesinlikle onun kalıcılığını
garantiler. Öfkeliyseniz ve öfkenize öfkelenmeye başlayarak, onu değiştirmeye
çalışırsanız, öfkeniz devam eder. Kendinizi gergin hissediyorsanız ve
rahatlamaya çalışıyorsanız, gergin kalmaya devam edersiniz. Başınız ağrıyorsa
ve bunu değiştirmek istiyorsanız, ondan kurtulmaya çalıştığınız sürece başınız
ağrımaya devam edecektir.
Bir
deneyimi değiştirmeye çalışmak, onu daha kalıcı kılar. Bir deneyimi yeniden
canlandırmak –onu kabullenmek, onunla birlikte olmak, onu gözlemlemek- onun yok
olmasını sağlar.
Kendinizle
veya başka biriyle ilgili bir şeyden hoşlanmıyorsanız, yapılacak şey onu
gözlemlemek, deneyimlemek, onunla temasa geçmektir.
Çinlilerin
beş bin yıldan beri bu işi bildiklerini anımsayabilirsin. Buna ying-yang adını
vermişler. Biri seni iterse ve sen de onu itersen, büyük ihtimalle sonsuza dek
itişirsiniz. Karanlık olmadan ışık olmaz. Karanlık, yalnızca ışığın “direnci”
yüzünden vardır. İyi yalnızca kötü’nün direnciyle var olur ve kötü yalnızca
iyi’nin direnci yüzünden vardır. Yukarı, aşağı çekiş yüzünden vardır. Direnci
ortadan kaldır, kutuplaşmayı ortadan kaldır, değiştirme çabalarını ortadan
kaldır ve vay canına! Hiçbir şeye sahip değilsinizdir. HİÇ. Ve hiçbir şeye
sahip olmadığınızda, işte o zaman gerçekten bir şeye sahip olursunuz.
İKİNCİ
GÜN
Gerçek
Seni Özgürleştirecektir
İnsanlar
sorunları normalde görmezden gelerek veya çözmeye çalışarak ele alırlar.
Bunların her ikisi de direnci ifade eder ve her iki durumda da ilkinin üstünü
örten başka bir sorun yaratılmış olur.
“EST’de,
sorunlara şahit oluruz ve ortadan kaybolduklarında, ne olsa beğenirsiniz:
Onlarında ardında gizlenen, daha temel bir sorun ortaya çıkar. Sorunları
deneyimlemek bir soğanın kabuklarını kat kat soymaya benzer. Normal sorun çözme
ve sorundan kaçınma, soğana yeni kabuklar eklemeye benzer. Burada, size daha
iyi ve daha büyük sorunları garanti edeceğiz: Yeni sorunları, altı yaşından
beri gizlediğiniz sorunları. Ve sorunlarınızın ağırlığı, normal sorun çözmede
olduğu gibi giderek artmak yerine, soğan kabuklarının soyulması gibi giderek
azalacaktır.”
DENEYİMİNİZİ
DENEYİMLEMEDİĞİNİZ, SORUNUNUZA BÜTÜNÜYLE TANIK OLMADIĞINIZ SÜRECE, SORUNUNUZ
SONSUZA DEK SÜRECEKTİR!
ÜÇÜNCÜ
GÜN
Bana
Kim Kazık Attı?
Sonucunun
nedeni
“Bu
tür analizde her şey sonuçtur. Asla bir neden yoktur. Ve bu, tüm yaşamlarınız
boyunca kullandığınız analiz türüdür. Gerçekliğimize uyan budur. Sonuçta bu
“bilimsel”, öyle değil mi?
Kendinizi
başka birinin size yaptıklarının sonucu olarak deneyimliyorsunuz ve o kişi de
kendisini geçmişindeki bir şeyin sonucu olarak deneyimler ve o şey de başka bir
kimsenin sonucudur ve bu BÖYLE SONSUZA KADAR GİDER. Sonuç, sonuç, sonuç, sonuç,
sonuç, sonuç, sonuç, sonuç, sonuç, sonuç.
Bu
tür yapay sonuç, sonuç, sonuç, analizini basit bir şekilde adlandırırız. Buna
“YANLIŞ NEDEN” diyoruz ve bu, hayatlarınızı yönetmesine izin vermekte olduğunuz
şeydir.
Deneyiminden
sorumlu olduğunu kabul etmek istemiyorsun çünkü bunu yaparsan, tamamen sana
onlardan dolayı diğer kişileri suçlamış gibi davranmana bağlı olan tüm
savunmalarından ve oyunlarından vazgeçmen gerekir.
Bu,
romatizması, ülseri, yüksek tansiyonu olan diğerleriniz ve soğuk algınlığı veya
baş ağrısı olan birçoğunuz, her ne acınız ya da ağrınız varsa, sizin için de
geçerli. Hepsi sizin. Kendi deneyiminizin kaynağı sizsiniz. Bunu kavramaya
başladığınızda ve sahip olduğunuz her deneyiminiz için sorumluluğu kabul etmeye
başlayabildiğinizde, hayatlarınız yolunda gitmeye başlayacaktır.
Sizler
sanıyorsunuz ki (Parmaklarıyla tırnak işareti yapıyor) babanız, anneniz,
karınız, kocanız, patronunuz ya da hayatınızın yolunda gitmemesi yüzünden her
kimi suçluyorsanız o size şunu veya bunu yaptı diye böylesiniz. Ama bu sonuç,
sonuç, sonuç olur. SİZE HABAERLERİM VAR! Hayatınız yolunda gitmiyorsa tahmin
edin bunu size yapan kim? Tahmini olan? Yürürken, omzunun üzerinden kurbanları
olan izleyicilerine şöyle bir bakmak üzere duraklıyor. “Doğru, o sizsiniz,”
diye ekliyor.
Hayatındaki
tek gerçek şey deyimindir. Bunun ötesi ya karanlık ya da inanç ve mantıklılığın
hayali alemidir. Tanrıyla ilgili hiçbir şey bilmiyorsun.
Belli
bir Kızılderili kabilesi, etrafta kendi kendine şarkı söyleyip Tanrıyla
konuştuğunu bildiren bir adam görür ve onu kutsal bir adam olarak kabul ederek
özgürce dolaşmasına izin verir. Biz onu şizofren olarak nitelendiririz ve kilit
altına alırız. Biz şizofren bir adam YARATIRIZ. Iroquois Kızılderilileri ise
ondan kutsal bir adam yaratır. Bir başkası ondan Mesih yaratabilir.
DÖRDÜNCÜ
GÜN
Dördüncü
Gün: Kavramak ya da En Sonunda… Hiç
“Zihin
nedir? Sormak istediğimiz ilk soru bu. Zihin nedir?
“Zihin,
şimdinin ardışık anlarını çoklu algı kayıtlarını toplamının doğrusal düzenidir.
Zihin doğrusal bir düzendir… şimdinin ardışık anlarının… çoklu algı kayıtlarını
toplamı. Şimdi bunun ne anlama geldiğine bakalım. Öncelikle, zihin kayıtlarının
doğrusal düzenidir. Bunu, bantların veya dosyaların sanki uzun, görünmez bir
sicimin üzerine dizilmişler gibi, üst üste ya da arka arkaya istifi olarak
gözümüzde canlandırabiliriz. Bu bantların veya dosyaların herr biri belirli bir
deneyimin –şimdinin ardışık anlarını tam veya toplam kaydıdır. Bu kayıtlar
çoklu algılanır: Yalnızca görsel ve işitsel deneyimi değil, aynı zamanda diğer
duyuların da- dokunma, koku alma, tat alma, düşünceler, duygular, görüntüler,
vesaire- tam bir deneyimini içerir.
“Bu
demek oluyor ki her birimizin zihni, geçmişimizden milyonlarca farklı deneyimin
kaydına sahip. Yıllar öncesinde, belirli bir yer ve zamanda oluşmuş bir olay
tamamen kaydedilmiş olabilir ve gerçekleştiğinden beri bilinçli bir anıya sahip
olmasak da belleğimizde bulunabilir. Olayın tam bir çoklu algı kaydı orada
olabilir. Bir kimsenin şimdinin ardışık anlarının ufak bir kesiti sırasında
gördüğü, duyduğu, kokladığı, dokunduğu, hissettiği ve düşündüğü şeyler bir
dosyada mevcuttur. Örneğin Marie’nin zihninde 1964 yılındaki doğum günü
partisini bir bandı veya dosyası olabilir: Annesi çikolatalı doğum günü pastası
yapmaktadır, radyoda Beatles’ın “I Want To Hold Your Hand” şarkısı çalmaktadır,
soğuk algınlığından dolayı burnunu çekmektedir, hediyelerinin ne olacağını
düşünmektedir. Bilinçli olarak davranışlarını bir kez olsun etkilemeden veya
anı diyebileceği şekilde yüzeye çıkmadan bunca zaman o kayıt zihninde duruyor
olabilir.”
Zihin,
bu tür çoklu algıya dayalı ve toplam kayıtların doğrusal bir düzenidir ve
bunlar şimdinin ardışık anlarının kayıtlarıdır.
ZİHİN
VAROLUŞUNU SÜRDÜRMEK İÇİN UZLAŞMA İSTER. Bakış açısının, kararlarını,
çıkarımlarının yeniden teyit edilmesini ister. Kendisini haklı çıkarmaya devam
etmek ister.
Varlık
kendisini zihinle tanımladığında, biz bu duruma ego deriz ve bu da, zihnin
amacının kendi varoluşunu sürdürmek olduğu anlamına gelir. Zihin var oluşunu
sürdürmek için kendisini sağlam tutmaya çalışır, uzlaşma ister ve
anlaşmazlıklardan kaçınmaya çalışır. Hükmetmek ister ve hükmedilmekten kaçınmak
ister, kendi bakış açılarını, çıkarımlarını, kararlarını haklı çıkarmak ister
ve bunların geçersiz kılınmasından kaçınmak ister. Haklı olmak ister. Hepsinin
üzerinde, tümünün ötesinde, zihnin kendisini haklı çıkarmak için bitmek bilmeyen
çabası yatar.
Tamam,
cevaplamamız gereken bir sonraki soru zihnin nasıl yapılandığıdır. İlk başta
zihni tahtaya büyük tek bir bant istifi olarak çizmiştim, ama şimdi bu modelde
düzeltme yapmamızın ve bütün bantların bir kategoriye mi yoksa birden fazla
kategoriye mi ait olduğunu görmemiz gerek.
En
basit seviyede, temelde iki farklı bant istifi olduğunu keşfediyoruz.
Kaybedilen her olay –her bant- zihnin varoluşunu sürdürmesiyle ya ilgilidir, ya
da değildir. Unutmayın, zihnin tasarım işlevi varoluşunu sürdürmektir ve
varoluşu sürdürmesi için gerekli olarak kaydettiği her şey mesele Kolomb’un
Amerika’yı keşfinden çok daha önemlidir. Olayı daha iyi hatırlayacağınızı
söylemiyorum, zihnin varoluşunu sürdürmesi için gerekli gördüğü bir bandın,
gerekli görmediği bir banttan farklı bir kategoride olduğunu söylüyorum. Çünkü,
eğer zihin varoluşunu sürdürmesi için o bandın gerekli olduğunu düşünürse,
kendisini ne zaman tehdit altında görecek olsa, onu çalacaktır. Ne zaman
çevredeki bir şey tehdit altında olduğunu düşünmesine yol açsa, o bandı
çalacaktır.
O
halde esasen iki bant istifi mevcuttur. Bir istifi “hayatta kalmak için
gerekli” diye sınıflandırıyoruz. Michael iki istifi tahtaya çiziyor. İkincisin
“hayatta kalmak için gereksiz” diye sınıflandırıyoruz.
Şimdi
“hayatta kalmak için gerekli” istifinde kayıtlanmış ve dosyalanmış olan ilk,
temel tehdit, acı, şok, göreceli bilinç kaybı ve tabii ayrıca varoluşa karşı
tehdidi içeren bir deneyimden oluşur. Ve göreceli bilinç kaybı derken, uykudaki
gibi büsbütün bir bilinç kaybından, aşırı derecede acı çekerken veya lokal
anestezi altındayken deneyimlediğimiz gibi bir tür yarı bilince kadar her şeyi
kastediyorum.
Bu
tür bir deneyime bir numaralı deneyim deriz. Acı, çoğu zaman şok, göreceli
bilinç kaybı ve varoluşa karşı tehdit içerir.
Zihnin
kendine has bir mantığı vardır. Zihnin mantığı şudur: Belirli bir olayın her
unsuru, bazı zamanlar hariç, diğer unsurlarla aynıdır.
BÖLÜM
2
Mezuniyet
Sonrasında Lunapark Treni, ya da Kavradığında, Kavradığın Şeyle Ne Yapacaksın?
Direnmek
mahvoluşa giden yoldur, veya daha doğrusu, direnmek, lunapark trenini
hızlandırmanın en kesin yoludur, özellikle de aşağı istikamette.
Bir
kimsenin hayatının sorumluluğunu üstlenmesi, diğer kişilerin hayatımızı kontrol
ettiği ve başarısızlıklarımız için onların suçlanmaları gerektiği varsayımına
bağlı çok sayıdaki yıkıcı psikolojik oyunları bırakmasını gerektirir.
Bazılarına göre EST’nin en önemli özelliği olarak, yeni edinilen bu öz
sorumluluk deneyimi, özellikle karı koca arasındakiler olmak üzere güçsüz
ilişkileri ya iyileştirerek ya da bitirerek temizlemekle sonlanmaktadır.
Değerli ilişkiler yenilendiğinden ve değersiz olanlar terk edildiğinden,
tıkanıklık sona erer. Tüm ilişkiler fayda görür.
EST
Hakkında Eleştiriler ya da Hepimiz Olduğumuz Gibi Mükemmeliz, Fakat…
Kişinin
kendi deneyimini yarattığını fark etmesi ve kişinin kendi hayatının
sorumluluğunu üstlenecek olması, eğitimin en değerli sonuçlarından ikisi gibi
görünmektedir.
Ayrıca,
sorumluluk suçlamayla karıştırılmamalıdır.
Luke
Rhinehart,ilgi uyandırıcı, çarpıcı bir şekilde EST eğitiminin yeniden
sahnelenişini yazmıştır.
Okuyucuya
hem eğitim salonundaymış hissini, hem de orada olanların ruhunu mükemmel bir
şekilde iletmektedir. – Werner Erhard, EST’nin kurucusu.
ARKA
KAPAK
SIRA
DIŞI BİR EĞİTİM
“Sizin
hayatlarınız yolunda gitmiyor. Hayat hakkında müthiş teorileriniz, çarpıcı
fikirleriniz, zekice inanç sistemleriniz var. Hepiniz –her biriniz-
hayatlarınızı idare etme konusunda çok mantıklısınız ve hayatlarınız yolunda
gitmiyor. Sizler dallamasınız.” EST eğitmeni
EST;
birbirlerinden farklı birçok geleneksel dinin ve psikoterapik disiplinin en iyi
tekniklerini kullanır. Amacı, iki hafta içinde insanlara yaşamlarını
değiştirecek eşsiz bir deneyim kazandırmaktır. Mezunların pek çoğu,
deneyimledikleri her şeyin tüm sorumluluğunu üstlendiklerinde, “sorunlarının”
uçup gitme eğiliminde olduğunu keşfetmiştir. Bu seminere katılan binlerce kişi
arasında Yoko Ono, Cherr, Jeff Bridges, Joel Schumacher ve Diana Ross gibi ünlü
isimler de yer almaktadır.
“EST,
tüm zamanların en iyi kişisel gelişim romanıdır.” Dr.Joe Vitale
İnceleme
Notu:
Okudum ve çok etkilendim. Uygulamasını bilerek yapan var mıdır acaba ?
YanıtlaSilTony Wiseman'ın outlook ve essence seminerleri var. Tamamladiginizda EST'nin de ötesinde oldugunu görüyorsunuz.
Sil