18 Ağustos 2015 Salı

günlük tutmanın faydaları

Günlük tutmak, insanın zamanla kurduğu ilişkinin en mahrem ve en derin biçimlerinden biridir. Bu eylem, yalnızca yaşananların kaydı değil, aynı zamanda varoluşun kendine dönük bir tefekkürüdür. Heidegger’in “dasein” kavramı bağlamında düşünüldüğünde, günlük, bireyin kendi varlığını zamansal bir bütünlük içinde kavrama çabasıdır. Her cümle, geçmişin bir yankısı, şimdinin bir tanıklığı ve geleceğe bırakılan bir izdir. Günlük, zamanın düz çizgisel akışını kırar; onu döngüsel, katmanlı ve yankılı bir yapıya dönüştürür.

Bu yazınsal pratik, yalnızca bireysel hafızayı değil, aynı zamanda kolektif bilinçdışıyla kurulan ilişkiyi de biçimlendirir. Günlük, Freud’un bilinçaltı katmanlarına açılan bir kapı gibidir; bastırılan, ötelenen, unutulan her şey, satır aralarında yeniden dile gelir. Bu bağlamda günlük, bir tür psikanalitik aynadır: özne, kendini yazarken hem kurar hem çözer. Yazı, burada yalnızca bir ifade değil, bir keşif aracıdır. Her paragraf, benliğin karanlık kıvrımlarında dolaşan bir fenerdir; her kelime, içsel bir hakikatin yankısıdır.

Günlük tutmak, aynı zamanda epistemolojik bir eylemdir. Bilginin yalnızca dışsal nesnelerle değil, içsel deneyimle de üretilebileceğini gösterir. Bu yönüyle günlük, Descartes’ın “düşünüyorum, öyleyse varım” önermesini yeniden yorumlar: “Yazıyorum, öyleyse düşünüyorum.” Yazı, düşüncenin kristalleşmiş hâlidir; geçici olanı kalıcıya dönüştürür, dağınık olanı biçimlendirir. Günlük, bu anlamda, bireyin kendi üzerine eğildiği bir düşünce laboratuvarıdır. Her gün yazılan satırlar, bir tür felsefi deneyin notlarıdır; öznenin kendini anlamaya yönelik bitmeyen çabasının izleridir.

Günlük, yalnızca bir defterde tutulan notlar değil, insanın kendi varoluşuna tuttuğu aynadır. Bu aynada görülen, yalnızca geçmişin yansıması değil, aynı zamanda geleceğe dair bir tahayyüldür. Günlük, bireyin kendine karşı dürüst olabildiği nadir alanlardan biridir; burada maske yoktur, kurgu yoktur, yalnızca çıplak hakikat vardır. Ve belki de bu yüzden, günlük tutmak, yalnızca bir alışkanlık değil, bir etik duruştur: kendine karşı sorumlu olmanın, kendi varlığına tanıklık etmenin sessiz ama derin bir biçimidir.


Sürekli olarak günlük yazan bir kişi tarihi bir eser ortaya koymuş bir tarihçi kimliği kazanır. Çünkü yaşanan bütün olayları yazıya dökmüştür. Geriye dönüp bakıldığında bir tarihçi gözüyle hayata tanıklık etmiş olduğu görülür. Günlük tutmak kişinin kendisini unutmasını engeller. Ayrıca neleri sevip neleri sevmediğini sürekli gösterir. Günlük tutan kişiler kendileri ile sürekli konuşma imkanı bulur. Kendisi ile konuşabilen kişi hatalarının farkına daha çabuk varır. Kendi hayat çizgisini belirlerken daha gerçekçi hareket eder. Olaylara daha kusursuz yaklaşır. En güzele ulaşma çabası içinde olur. Günlük tutma alışkanlığı kazanan kişi aynı zamanda daha gerçekçi hedefler ortaya koyarak başarıya daha kolay ulaşır. Günlük tutmak kişiye sürekli olarak nereden geldiğini hatırlatır. Nereye varırsa varsın bir insan geldiği yeri hiçbir zaman unutmamalıdır. Böylece elde edilen başarının sürdürülmesi daha kolaydır. Bu şekilde başarıya ulaşan kişinin ayakları yere daha sağlam basar. Aslında yalnızlaşmaya başladığımız anlarda günlük bize en yakın dosttur. Rahatlamak için, içimizdekini dökmek için bir arkadaş bulamıyorsak başvuracağımız ilk şey günlük olmalıdır. Günlük tutarak rahatlayabiliriz. İçimizdeki sıkıntılardan kurtulabiliriz. Kısaca günlük güne dair duygu ve düşüncelerimizin yazıya dökülmesinin, içimdeki sıkıntıların atılmasının, ruhumuzun huzura ermesinin aracıdır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder