7 Temmuz 2016 Perşembe

Küçük istavritin öyküsü


Küçük istavrit yiyecek bir şey sanıp
Hızla atıldı çapariye.

Önce müthiş bir acı duydu dudağında.
Gümbür gümbür oldu yüreği.
Sonra hızla çekildi yukarıya.


Aslında hep merak etmişti denizlerin üstünü.
Neye benzerdi acep gökyüzü?


Bir yanda büyük bir merak
Bir yanda ölüm korkusu...


"Dudağı yarıklar" denir, şanslıdır onlar
Hani görüp de gökyüzünü, insanı
oltadan son anda kurtulanlar.


Ne çare balıkçının parmakları
hoyratça kavradı onu.
Küçük istavrit anladı, yolun sonu...


Koca denizlere sığmazdı yüreği.
Oysa şimdi yüzerken
Küçücük yeşil leğende
Cansız uzanıvermiş dostlarına
değiyordu minik yüzgeci...


İnsanlar gelip geçtiler önünden.
Bir kedi yalanarak baktı gözünün içine.
Yavaşça karardı dünya.


Başı da dönüyordu.
Son bir kez düşündü derin maviyi.
Beyaz mercanı, bir de yeşil yosunu.


İşte tam o anda eğilip aldım onu.
Yürüdüm deniz kenarına.
 

Bir öpücük kondurdum başına,
iki damla gözyaşından ibaret,
sade bir törenle saldım denizin sularına...

Bir an öylece bakakaldı.
Sonra sevinçle dibe daldı.


Gitti, tüm kederimi söküp atarak
Teşekkürü de ihmal etmemişti
birkaç değerli pulunu elime avuçlarıma bırakarak...


Balıkçı ve kedi şaşkın baktılar yüzüme.
Sorar gibiydiler neden yaptın bunu, niye?


"Bir gün", dedim, "bulursam kendimi
yeşil leğendeki küçük istavrit kadar çaresiz;
son ana kadar hep bir umudum olsun diye..."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder