Malta’nın
6000 yıllık bir tarihi var. Fenikeliler, Kartacalılar, Romalılar, Araplar,
Normanlar, İspanyollar, St. John Şövalyeleri, Fransızlar ve adayı 1964 yılına
kadar ellerinde bulunduran İngilizler... İşin ilginç tarafı Araplar’ın 300 yılı
aşkın bir süredir adada egemenlik sürdürmelerine rağmen hiç camiye
rastlanmaması. Sadece Libya Devlet Başkanı Kaddafi’nin St. Paul’sda yaptırmış
olduğu cami var. Buna karşılık 400 bin nüfuslu küçücük adada 360 tane, yani
adım başı kilise bulunuyor. Osmanlı donanması ilk bozguna 1565’te Malta’da
uğramış. Ünlü Türk denizcisi Turgut Reis’in hayatındaki tek başarısızlık, belki
de, Malta’yı fethedememek. Ancak, ne yazık ki Türkleri hem fazla tanımıyorlar,
hem de çok korkuyorlar. Örneğin, savaşlar zamanında, Maltalı anneler
çocuklarına “Eğer çok ağlarsan seni Türk’e veririm!” derlermiş veya evlerinde
Türk çocuğunu temsil eden simsiyah bir erkek çocuğu heykeli bulundururlarmış.
Fakat kısmen devam eden bu korkunun asıl sebebi, Osmanlı donanmasının
Akdeniz’deki kuvvetlerinin çoğunun Araplar’dan oluşması. Yani onlar aslında
Türk’ten değil Araplar’dan korkuyorlar. Osmanlılar’dan sonra Napolyon adayı
fethetmiş fakat isyanlardan bıkıp, terk etmiş. Derken, İngilizler Malta’da 190
yıl hüküm sürüp adadan ayrılmışlar. Halkın tümü İngilizce konuşuyor. Ancak
İtalyanca ve Arapça karışımı ilginç bir de yerel dilleri, yani Maltaca
öğretiliyor okullarda. Tavsiyelerimize uymazsanız aç da kalabilirsiniz. İlk
önerimiz Valetta’nın meşhur St. Juliana’s sokağındaki La Dolce Vita balık
lokantası. Pek çok ünlünün uğradığı, hatta Brigitte Nielsen’in nişanlandığı
popüler bir mekân burası. Tuzda balık, karides güveç, istiridye veya grup
fevkalade doğru tercihler olabilir. Hemen yanındaki Paparazzi Et Lokantası da
diğer bir adres. Milli yemek tavşan. Genellikle sert olan tavşan etini lokum
gibi, enfes lezzetteki soslarla pişiren tek restoran ise, Mellieha’daki
L’Amigo. Bir de adalıların su gibi tükettiği, fıstık ve portakal kabuğundan
elde edilen, Kinnie adını taşıyan cola ve limonata karışımı diyebileceğim
alkolsüz bir yerel içkileri var. Başkent Valetta, aynı zamanda bu adalar
topluluğunun önemli liman ve ticaret merkezi. Maltalılar, yazın günde üç kez,
kışın ise iki kez yıkanmayı alışkanlık haline getirmişler. “Siesta” sonrası duş
almadan işine gelen Maltalı’yı, iş arkadaşı “Aman yanıma yaklaşma kokuyorsun”
diye kınıyormuş. Öncelikle St. John Katedralini görün. İçeride Flaman
goblenlerinin benzersiz koleksiyonu gümüş eşyalar ve kilise giysileri var.
İkinci gün, istikametiniz Malta’nın eski başkenti Mdina olsun. Tek kelimeyle
“büyüleneceksiniz”! Çünkü Mdina’da gezmek zamanın içinde kaybolmak gibi.
Taşıtların trafiğe kapalı olduğu bu sessiz şehrin dar caddelerinde, faytonla
gezerek nostaljiyi artırabilirsiniz. 11.yüzyılda inşa edilen ve Malta tarihinde
önemli bir yeri olan Siculo-Nonman Katedrali’ni ziyaret edin.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder