30 Temmuz 2016 Cumartesi

malta


Malta’nın 6000 yıllık bir tarihi var. Fenikeliler, Kartacalılar, Romalılar, Araplar, Normanlar, İspanyollar, St. John Şövalyeleri, Fransızlar ve adayı 1964 yılına kadar ellerinde bulunduran İngilizler... İşin ilginç tarafı Araplar’ın 300 yılı aşkın bir süredir adada egemenlik sürdürmelerine rağmen hiç camiye rastlanmaması. Sadece Libya Devlet Başkanı Kaddafi’nin St. Paul’sda yaptırmış olduğu cami var. Buna karşılık 400 bin nüfuslu küçücük adada 360 tane, yani adım başı kilise bulunuyor. Osmanlı donanması ilk bozguna 1565’te Malta’da uğramış. Ünlü Türk denizcisi Turgut Reis’in hayatındaki tek başarısızlık, belki de, Malta’yı fethedememek. Ancak, ne yazık ki Türkleri hem fazla tanımıyorlar, hem de çok korkuyorlar. Örneğin, savaşlar zamanında, Maltalı anneler çocuklarına “Eğer çok ağlarsan seni Türk’e veririm!” derlermiş veya evlerinde Türk çocuğunu temsil eden simsiyah bir erkek çocuğu heykeli bulundururlarmış. Fakat kısmen devam eden bu korkunun asıl sebebi, Osmanlı donanmasının Akdeniz’deki kuvvetlerinin çoğunun Araplar’dan oluşması. Yani onlar aslında Türk’ten değil Araplar’dan korkuyorlar. Osmanlılar’dan sonra Napolyon adayı fethetmiş fakat isyanlardan bıkıp, terk etmiş. Derken, İngilizler Malta’da 190 yıl hüküm sürüp adadan ayrılmışlar. Halkın tümü İngilizce konuşuyor. Ancak İtalyanca ve Arapça karışımı ilginç bir de yerel dilleri, yani Maltaca öğretiliyor okullarda. Tavsiyelerimize uymazsanız aç da kalabilirsiniz. İlk önerimiz Valetta’nın meşhur St. Juliana’s sokağındaki La Dolce Vita balık lokantası. Pek çok ünlünün uğradığı, hatta Brigitte Nielsen’in nişanlandığı popüler bir mekân burası. Tuzda balık, karides güveç, istiridye veya grup fevkalade doğru tercihler olabilir. Hemen yanındaki Paparazzi Et Lokantası da diğer bir adres. Milli yemek tavşan. Genellikle sert olan tavşan etini lokum gibi, enfes lezzetteki soslarla pişiren tek restoran ise, Mellieha’daki L’Amigo. Bir de adalıların su gibi tükettiği, fıstık ve portakal kabuğundan elde edilen, Kinnie adını taşıyan cola ve limonata karışımı diyebileceğim alkolsüz bir yerel içkileri var. Başkent Valetta, aynı zamanda bu adalar topluluğunun önemli liman ve ticaret merkezi. Maltalılar, yazın günde üç kez, kışın ise iki kez yıkanmayı alışkanlık haline getirmişler. “Siesta” sonrası duş almadan işine gelen Maltalı’yı, iş arkadaşı “Aman yanıma yaklaşma kokuyorsun” diye kınıyormuş. Öncelikle St. John Katedralini görün. İçeride Flaman goblenlerinin benzersiz koleksiyonu gümüş eşyalar ve kilise giysileri var. İkinci gün, istikametiniz Malta’nın eski başkenti Mdina olsun. Tek kelimeyle “büyüleneceksiniz”! Çünkü Mdina’da gezmek zamanın içinde kaybolmak gibi. Taşıtların trafiğe kapalı olduğu bu sessiz şehrin dar caddelerinde, faytonla gezerek nostaljiyi artırabilirsiniz. 11.yüzyılda inşa edilen ve Malta tarihinde önemli bir yeri olan Siculo-Nonman Katedrali’ni ziyaret edin.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder