Buraya
özellikle yaz başında gitmek gerek. O zaman Neva Irmağı kıyısındaki kent bir
çiçek gibi açılıyor. Uzayan gün nedeniyle akşamüstlerinde de görünmeyi sürdüren
güneş kenti pembe bir renge boyuyor ve ciddi görünümünü yumuşatarak
romantikleştiriyor. Kentin tarihi 1703’te, Rus Çarı I. Petro’nun Neva
Irmağı’nın deltasının bulunduğu bataklık arazide bir kale yaptırmasıyla
başlamış. Çar bu kaleyi ülkesine ve tüm dünyaya Rusya’nın da Avrupalı bir deniz
gücü olmak istediğini göstermek için yaptırmış. Bu nedenle hemen ertesi yıl
kalenin yanında büyük bir tersanenin yapımına başlanmış. I. Petro bu girişimi
nedeniyle besteci Albert Lortzing’in bir operasına konu olmuş. Zar und
Zimmermann (Çar ve Marangoz) adını taşıyan bu opera ilk kez 1837’de Almanya’nın
Leipzig kentinde sahnelemiş. St. Petersburg’daki yapıların çoğu barok ve
yeni-klasik üsluplarda. Görülmesi gereken yerlerin başında ise Ermitaj, yani
“Onur Tapınağı” adıyla bilenen kışlık saray geliyor. Petrodvorets, Puşkin,
Lomonosov, Novgorod ve Pavlovsk gibi yerleşmelerde de görülmeye değer çok
sayıda saray, manastır ve park var.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder