İnsan varoluşunun en saf tezahürlerinden biri, çocuklukta saklıdır; henüz dünyanın ağırlığıyla tanışmamış, kalbin lekesiz aynasında yansıyan ilk duyguların berraklığıyla. Bu duygular, tıpkı gökten süzülen bir yağmur damlası gibi, ne bir niyetin ne de bir beklentinin yükünü taşır. Yağmur damlası, düşerken ne toprağı kirletmeyi arzular ne de göğe dönmeyi. O, sadece var olur; varlığıyla toprağı serinletir, çiçeği besler, ruhu okşar. İşte çocuklukta filizlenen sevgi de böyledir: Hesapsız, karşılıksız ve doğrudan kalbin özünden doğan bir cevher.
Bu masum sevgi, zamanın ve deneyimin aşındırıcı etkisine rağmen, insanın iç dünyasında bir tür ontolojik sabite olarak kalır. Heidegger’in “varlık” üzerine düşüncelerinde belirttiği gibi, insanın dünyaya fırlatılmışlığı içinde anlam arayışı, en çok da bu ilk sevgide yankı bulur. Çünkü o sevgi, varoluşun henüz sorgulanmadığı, anlamın kendiliğinden olduğu bir çağın yadigârıdır. Çocuk, sevdiğinde bir neden aramaz; sevgi, onun için bir eylem değil, bir varoluş biçimidir. Bu bağlamda, masum sevgi, insanın dünyayla kurduğu ilk etik ilişkiyi temsil eder.
Ne var ki, büyümek, bu saflığın üzerine katman katman anlamlar, korkular ve beklentiler bindirir. Aşk, artık bir özveri değil, bir hesap; dostluk, bir dayanışma değil, bir çıkar ilişkisi haline gelir. Fakat yine de, içimizde bir yerlerde, o ilk yağmur damlasının serinliği kalır. Levinas’ın ötekine yönelen etik sorumluluğu gibi, bu ilk sevgi de bizi başkasının varlığına karşı duyarlı kılar. Çünkü o masumiyet, başkasının acısını kendi acımız gibi hissetmenin, başkasının sevinciyle sevinmenin ilksel biçimidir.
Sonuç olarak, saf bir yağmur damlası gibi düşen çocukluk sevgisi, insanın etik ve estetik varoluşunun temelini oluşturur. Bu sevgi, ne yalnızca bir duygulanım ne de salt bir psikolojik eğilimdir; o, insanın dünyaya açılan ilk penceresidir. Onu hatırlamak, sadece nostaljik bir özlem değil, aynı zamanda insanın kendini yeniden inşa etme çabasında bir pusuladır. Çünkü belki de hakikat, en çok o ilk damlanın içinde saklıdır: düşerken bile kirlenmeyen, temas ettiğini yeşerten, geçici ama unutulmaz…
Günlüğünüz karşısında ruhen çırılçıplak kalmayı göze alabileceğiniz belki de tek dostunuz.
2 Aralık 2025 Salı
ince bir damlada saklı hakikat
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder