6 Aralık 2025 Cumartesi

zamanın kıyısında: logos’un sessizliği

 Zaman, yalnızca bir ölçüm değil, aynı zamanda varoluşun kendisini şekillendiren bir mitostur. Kronos’un dişleriyle kemirdiği anlar, insanın belleğinde yankılanan bir sonsuzluk yanılsamasıdır. Her tik-tak, Prometheus’un zincirlerinden bir halkadır; her gün doğumu, Sisifos’un yeniden başlayan çilesidir. Zaman, Tanrıların bile boyun eğdiği bir yasa olarak, hem yaratıcı hem de yok edicidir. Bu bağlamda, insanın zamana karşı mücadelesi, aslında kendi ölümlülüğüne karşı verdiği metafizik bir başkaldırıdır.

İnsanın varlıkla kurduğu ilişki, Heidegger’in “Dasein” kavramında olduğu gibi, bir “orada-oluş” değil, bir “orada-kayboluş” halidir. Varlık, kendisini sürekli gizleyerek açığa çıkarır; tıpkı Platon’un mağarasındaki gölgeler gibi, hakikat de ancak yansımasıyla sezilir. Bu yüzden bilgi, bir aydınlanma değil, çoğu zaman bir karanlıkla yüzleşme biçimidir. Bilmek, Pandora’nın kutusunu açmak gibidir: Umutla birlikte tüm dehşetler de serbest kalır.

Mitoloji, bu varoluşsal karanlıkta insanın kendine tuttuğu bir aynadır. Olympos’un tanrıları, yalnızca doğa güçlerinin kişileştirilmiş halleri değil, aynı zamanda insanın içsel çatışmalarının arketipik yansımalarıdır. Apollon’un düzeni ile Dionysos’un kaosu arasındaki gerilim, insan ruhunun diyalektiğidir. Bu mitik anlatılar, yalnızca geçmişin masalları değil, bilinçdışının kodlarıdır; Jung’un kolektif bilinçdışı dediği o derin kuyudan yükselen yankılardır.

Akademik düşünce, bu mitolojik ve felsefi katmanları çözümlemeye çalışırken, aslında kendi sınırlarını da ifşa eder. Her kavram, bir diğerini dışlayarak var olur; her tanım, bir bilinmeyeni dışarda bırakır. Bu yüzden hakikat, hiçbir zaman tam anlamıyla kavranamaz; o, Anaksimandros’un apeiron’u gibi, sınırsız ve belirsizdir. Belki de Logos’un en büyük trajedisi, kendi sessizliğinde gizlidir: Konuştuğu anda, anlamı eksiltir. Ve bizler, bu eksiltilmiş anlamın yankısında, hakikatin gölgesini izlemeye mahkûmuz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder