İnsan varoluşunun en saf, en arı haliyle tecelli ettiği dönem, hiç şüphesiz çocukluktur. Bu dönem, Heideggeryen anlamda “dünyada-olma” halinin henüz yabancılaşmadığı, varlığın henüz nesneleşmediği, öznenin kendini dünya ile ontolojik bir uyum içinde duyumsadığı bir evredir. Çocuk, henüz tüketim toplumunun simülakrlarıyla kuşatılmamış, arzunun yapay nesneleriyle kirletilmemiş bir bilinçle, en sıradan nesnede bile aşkın bir anlam bulabilir. Bir çam kozalağı, bir yağmur damlası ya da bir gölge oyunu, onun için yalnızca bir eğlence değil, varlığın kendisiyle kurduğu sahici bir temasın aracıdır.
Bu bağlamda, “ufak tefek şeylerle mutlu olmayı bilen çocuklar” olmak, aslında bir epistemolojik duruşu, bir varlık bilgisi biçimini temsil eder. Bu mutluluk, Kant’ın “amaçsız amaçlılık” olarak tanımladığı estetik yargıya benzer: bir nesne, herhangi bir fayda ya da çıkar gözetilmeksizin, salt varoluşuyla haz verir. Çocuk, bu estetik sezgiyle dünyayı algılar; onun için oyun, bir araç değil, bir varoluş kipidir. Oyun oynarken değil, oyun olurken mutlu olur. Bu da bize, mutluluğun niceliksel değil, niteliksel bir deneyim olduğunu, ölçülemez ama hissedilebilir bir hakikat taşıdığını gösterir.
Modern bireyin trajedisi, bu çocukluk halini yitirmiş olmasıdır. Artık mutluluk, pazarlanan bir meta, ölçülen bir performans, kıyaslanan bir göstergeye indirgenmiştir. Oysa çocuk, henüz bu semiyotik hapishaneye kapatılmamıştır; onun dilinde “daha fazla” yoktur, “şimdi” ve “burada” vardır. Bu yüzden çocukluk, Benjamin’in “şimdi zamanı” (Jetztzeit) kavramına en çok yaklaşan ontolojik durumu temsil eder: geçmişin tortularını ve geleceğin kaygılarını aşarak, yalnızca anın hakikatinde var olabilmek.
Sonuç olarak, “ufak tefek şeylerle mutlu olmayı bilen çocuklar” olmak, yalnızca nostaljik bir özlem değil, aynı zamanda bir etik ve ontolojik çağrıdır. Bu çağrı, bizi yeniden varlığın sıradan mucizelerine açık olmaya, anlamı büyük anlatılarda değil, gündelik olanın içinde aramaya davet eder. Belki de hakiki mutluluk, büyük ideallerin değil, küçük sevinçlerin peşinden gitmeyi bilmektir. Ve belki de en büyük bilgelik, çocuk kalabilmenin erdeminde gizlidir.
Günlüğünüz karşısında ruhen çırılçıplak kalmayı göze alabileceğiniz belki de tek dostunuz.
3 Aralık 2025 Çarşamba
bir neşenin ontolojisi: çocukluğun fenomenolojisi üzerine
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder