21 Aralık 2025 Pazar

kış gündönümünde zamanın eşiği

 21 Aralık, yalnızca bir takvim yaprağının devrilmesi değil, zamanın kadim döngüsünde bir eşik, bir varoluş kırılmasıdır. Güneş’in gökyüzündeki en kısa mesaisini tamamladığı bu gün, karanlığın hükümranlığını ilan ettiği, ışığın ise yeraltına çekildiği bir kozmik duraktır. Antik çağlardan bu yana, bu tarih, yalnızca astronomik bir olgu değil, aynı zamanda mitolojik bir anlatının, felsefi bir sorgunun ve içsel bir dönüşümün sembolü olagelmiştir. Gündönümü, zamanın doğrusal akışına karşı döngüsel bir direniştir; Prometheus’un ateşiyle aydınlanan insan bilincinin, karanlıkla yüzleşerek yeniden doğduğu bir metafizik sınavdır.

Mitolojide bu gün, yeraltı tanrılarının ve gölgelerin hüküm sürdüğü bir eşik olarak betimlenir. Mezopotamya’da Tammuz’un ölümü ve yeraltına inişi, Antik Yunan’da Persephone’nin Hades’e dönüşü, İskandinav mitlerinde Baldur’un ölümü hep bu karanlık döneme tekabül eder. Bu anlatılar, yalnızca doğa olaylarını değil, insanın içsel mevsimlerini de simgeler. Zira her birey, kendi içindeki kış gündönümünü yaşar; umutların donduğu, anlamın sisle örtüldüğü, varoluşun çıplaklaştığı anlar… Ve tıpkı güneşin geri dönüşü gibi, insan da kendi iç karanlığından doğan ışığı arar.

Felsefi düzlemde 21 Aralık, Heidegger’in “Varlık ve Zaman”ında betimlediği gibi, varoluşun zamansal açılımında bir “anlam krizi”dir. Bu gün, insanın “ölüme-doğru-varlık” olarak kendi sonluluğuyla yüzleştiği, zamanın geçiciliğiyle hakikatin kalıcılığı arasında salındığı bir eşiktir. Platon’un mağarasından çıkışın ilk adımı, bu karanlıkta başlar; çünkü hakikat, göz kamaştırıcı ışığın değil, karanlığın içinden doğan sezginin çocuğudur. Gündönümü, aklın sınırlarında yankılanan bir sorudur: Işık mı gerçektir, yoksa onu arama arzusu mu?

Akademik bağlamda ise 21 Aralık, kültürlerin kozmik zamanla kurduğu ilişkinin bir göstergesidir. Arkaik toplumlar bu günü ritüellerle kutsarken, modern insan onu yalnızca bir astronomik veri olarak görür. Oysa bu tarih, insanlığın doğayla kurduğu kadim diyalogun bir yankısıdır. Claude Lévi-Strauss’un yapısalcı çözümlemelerinde olduğu gibi, gündönümü, karşıtlıkların (karanlık/aydınlık, ölüm/yaşam, iç/dış) uzlaştırıldığı bir yapısal düğüm noktasıdır. Bu düğüm, yalnızca gökyüzünde değil, insanın bilinç haritasında da çözülmeyi bekleyen bir bilmece olarak durur. Ve her 21 Aralık’ta, bu bilmece yeniden sorulur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder