İçsel sıkıntı, varoluşun en kadim yankılarından biridir; insanın kendi iç evreninde yankılanan sessiz bir çığlık, varlıkla yokluk arasındaki o ince çizgide salınan bir sarkaçtır. Bu sıkıntı, yalnızca bir duygulanım değil, aynı zamanda ontolojik bir titreşimdir; bireyin kendilik bilinciyle kozmosun sonsuzluğu arasında kurduğu gerilimli bir bağdır. Heidegger’in “varlık unutulmuştur” deyişi, bu sıkıntının metafizik kökenine işaret eder: İnsan, kendi varlığının anlamını yitirdiği ölçüde, içsel bir boşlukla yüzleşir. Bu boşluk, ne yalnızca psikolojik bir eksikliktir ne de salt bir melankolidir; bilakis, varoluşun kendine yönelttiği sorulara verilen cevapsızlıktan doğan bir varlık yarığıdır.
Bu yarık, dört elementin —toprak, su, hava ve ateşin— diyalektiğinde yankı bulur. Toprak, bireyin köklenme arzusunu, aidiyet ihtiyacını simgelerken; su, bilinçdışının derinliklerinde çalkalanan arzuların ve korkuların metaforu olur. Hava, düşüncenin ve tahayyülün uçuculuğunu, aklın sınırsız salınımını temsil ederken; ateş, tutkuların, öfkenin ve yaratıcı yıkımın simgesidir. İçsel sıkıntı, bu dört unsurun birbirleriyle çatışmasından doğan bir içsel fırtınadır; insan ruhu, bu elementel çarpışmaların ortasında, kendi özüne dair bir hakikati arar.
Ne var ki, bu diyalektik yalnızca bir çatışma değil, aynı zamanda bir oluş sürecidir. Hegelci anlamda, içsel sıkıntı, tez ve antitez arasında doğan sentezin habercisidir. Sıkıntı, bireyi edilgen bir kurban olmaktan çıkarıp, onu kendi varoluşunun öznesi kılacak bir dönüşümün eşiğine getirir. Kierkegaard’ın “kaygı”yı özgürlüğün semptomu olarak görmesi boşuna değildir; çünkü içsel sıkıntı, insanın kendi olanaklarını fark etmesiyle başlar. Bu farkındalık, bireyi ya hiçliğe sürükler ya da onu kendi hakikatine doğru bir yolculuğa çıkarır.
İçsel sıkıntının elementel diyalektiği, insanın evrenle kurduğu ilişkiyi yeniden düşünmeye zorlar. Bu diyalogda, insan yalnızca doğanın bir parçası değil, aynı zamanda onunla sürekli bir müzakere hâlinde olan bir faildir. Sıkıntı, bu müzakerede ortaya çıkan epistemolojik bir çatlak, bir tür varoluşsal yankıdır. Ve belki de bu yankı, insanın kendi içindeki sonsuzluğu duyumsamasının, kendini aşmasının ve hakikate yaklaşmasının en sahici biçimidir.
Günlüğünüz karşısında ruhen çırılçıplak kalmayı göze alabileceğiniz belki de tek dostunuz.
26 Kasım 2025 Çarşamba
içsel sıkıntının elementel diyalektiği
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder