11 Ekim 2011 Salı

3 Gündür Aklımda Olan Cümle...



Kapına geldim ve Ben olmaktan vazgeçtim!...  Sen "Kim O" de yeter ki"...  Çünkü; Kim olmamı istiyorsan O olmaya geldim.

Victor Hugo


 

Bu söz, teslimiyetin en derin, en şiirsel hâli… Bir ruhun, bir kalbin, bir benliğin kendini silip sevdiği kişinin hayaline dönüşme arzusu.  

Bir kelimenle şekillenmeye, bir bakışınla yeniden doğmaya, bütün kimliklerimi rüzgârlara savurmaya, yüzümdeki maskeleri, içimdeki sesleri susturmaya  geldim...

Kapına geldim… ama ayaklarımda yolun değil, içimin izleri var. Ben olmaktan vazgeçtim; çünkü bu geliş, bir varlık iddiası değil, bir yokluk teklifidir. Adımı, geçmişimi, alışkanlıklarımı kapının dışında bıraktım. Bu eşikte duran ben, artık ben değilim. Sen “Kim o?” de yeter ki… çünkü bu sorunun cevabı, senin ihtiyacında saklı. Kim olmamı istiyorsan, o olmaya geldim. Bir şekil değil; bir niyet, bir teslimiyet, bir dönüşüm olarak.

Benliğin sınırları, bu kapının önünde eridi. Gurur, kimlik, geçmiş… hepsi birer yük gibi düştü omuzlarımdan. Çünkü aşk, bir varlıkla değil; bir yoklukla başlar. Kendinden vazgeçmek, bir kayboluş değil; bir yeniden doğuştur. Senin sesinle şekillenmek, senin suskunluğunda anlam bulmak… işte bu, varlığın en derin biçimidir. Ben olmaktan vazgeçtim; çünkü senin varlığında yeniden var olmak istedim. Bir ben değil; bir sen olmak için geldim.

Bu geliş, bir kapıyı çalmak değil; bir kaderi aralamaktır. “Kim o?” sorusu, yalnızca bir merak değil; bir sınamadır. Ve ben, o sınamaya razıyım. Çünkü kim olmamı istiyorsan, o olmaya geldim. Bir rol değil; bir öz, bir hâl, bir yönelim olarak. Senin ihtiyacında şekillenen bir varlık, senin suskunluğunda konuşan bir ses, senin eksikliğinde tamamlanan bir gölge… Ben artık ben değilim; senin ihtimalinim.

Sonunda anlaşılır ki, kapıya gelen ben değil; bir niyettir. Ve o niyet, kendinden vazgeçmiş bir varlığın en saf hâlidir. “Kim o?” sorusu, bir kapıdan çok bir kalbin eşiğidir. Ve ben, o eşiğe varmak için her şeyimi geride bıraktım. Kim olmamı istiyorsan, o olmaya geldim. Çünkü aşk, bir benlik değil; bir teslimiyet ister. Ve ben, bu teslimiyetin en sessiz hâliyle kapındayım.

8 Ekim 2011 Cumartesi

Arzu Türk


07.10.1977 - Cuma
13:30 Güzelbahçe Kliniği - Nişantaşı

 
kitap kurdu, ekonomist, sosyolog, tarihçi, filozof, coğrafyacı, çiftçi, bahçıvan, seyahat yazarı, blogger, vlogger, kedi, kahve, çikolata, parfüm, İstanbul aşığı, sonbahar, eylül, terazi burcu, gezgin ruh, kendi hikayesini yaratan, cesur ve özgüvenli, esprili, özgür, stil sahibi, müzik tutkunu, evine düşkün, sportif, heyecanlı, meraklı, yazı, defter, dolmakalem, mürekkep, psikoloji, mitoloji, antropoloji, coğrafya, biyoloji, doğa tarihi, arkeoloji, anglo sakson edebiyatı, Çin kültürü, sosyoloji, simya, astroloji, feng shui, eski diller, sanat tarihi, kitap kokusunu, kitapçıları, sahafları, kütüphaneleri, antikacıları ve eskicileri, semt pazarlarını gezmeyi sever, bibliyoman, sinefil, sanat, mimari, tarih, felsefe, bilim, edebiyatın tadını keşfetmiş, şehir gezgini, hayat deneyimcisi, zeka fetişisti, bilgi profesyoneli, iflah olmaz bir 'öğrenme tutkunu', anı emanetçisi, lezzet gurmesi, işkolik, aykırı ve deli insanlara düşkün, hayatı ya sokaklarda ya yollarda yaşayan, Sibirya Ekspresine binip yolculuk günlüğü tutmak isteyen, Kuzey ülkelerinin coğrafyasına meraklı, deniz fenerlerinde konaklayıp, dünyanın bütün ara ve arka sokaklarında yürümek isteyen, kendini bildi bileli seyahat edip bitpazarlarından, eskicilerden sevdiği eşyaları toplayan, insanın özel hayatı kütüphanesidir felsefesini benimsemiş, koleksiyoner, belgesel ve bale izlemeyi, klasik müzikle resim çizmeyi, gökyüzünü seyretmeyi, yağmurda dans etmeyi, mum ışığında yoga yapmayı, ay ışığında yüzmeyi seviyor, fotoğrafçı, ressam, dalgıç, dağcı, buz pateni, ruh işgalcisi, zihinsel lezzet meraklısı, insomniac, dispozofobi, motosiklet tutkunu, mükemmeliyetçi, kendine her şeyi yapabilme özgürlüğü tanıyan, vahşi doğaya tutkun, toprak üzerinde yatmaya bayılıyor, vahşi, uçuk, serüvenci, kendisi olmayı öğrenmiş, ne istediği kadar ne istemediğini belirlemiş, yapmak istemediği hiçbir şeyi yapmak zorunda olmayan,
peynir, şarap, makarna, en sevdiği renk kırmızı bu yüzden hayatının her yerinde, yaşadığı her mekanda bir parça kırmızı var…
 
 

7 Ekim 2011 Cuma

Kırmızı Günlük


Sefil düşünceler ve küçüklükler arasında kaybolup, hayattaki büyük sırrı çözemedik, soru da cevapsız ve acımasız kalakaldı: Nasıl yaşadın, neden öyle yaşadın, neyi yapabilecekken yapmadın, başka bir yol, başka bir anlam arıyordun, yanlış zilleri, yanlış kapıları çaldın, yanlış yollara saptın, yanlış insanları sevdin, yanlış yataklarda uyudun, yanlış evlerde yaşadın. Neden hayal ettiklerini, düşündüklerini bu kadar küçümsüyorsun?...