Günlüğünüz karşısında ruhen çırılçıplak kalmayı göze alabileceğiniz belki de tek dostunuz.
31 Ekim 2016 Pazartesi
22 Ekim 2016 Cumartesi
18 Ekim 2016 Salı
Stephen Hawking
Şu an
bir tekerlekli sandalyede yaşayan ve dış dünya ile iletişimini sadece özel bir
bilgisayar ile yapabilen ve çağımızın en büyük yaşayan fizikçilerinden biri
olarak kabul edilen stephen hawking'in hayatı bir ibret hikayesi. lütfen
okuyun....
1942 yılında Oxford kentinde doğan Stephen Hawking University College'da Trinity College'da öğrenim gördü. Daha sonra Caius College'da öğretim görevlisi oldu.1960'larım başında tedavisi olmayan amyotrofik lateral skleroz hastalığına yakalandı.
Buna rağmen çalışmalarına devam etti.Görelilik kuramı ile kuvantum mekaniğinden yararlanarak kara deliklerin özelliklerini kuramsal olarak ortaya koydu.
Çalışmaları klasik termodinamiğin ile kuvantum mekaniğin yasaları arasındaki ilişkiyi ortaya koyduğu için önemlidir. Fiziğe katkılarından dolayı birçok ödül kazanan Hawking 1979 yılında Isaac Newton için kurulan Lucas Kürsüsüne getirilmiştir.
Stephen Hawking... Einstein’den bu yana dünyaya gelen en parlak teorik fizikçi olarak kabul edilen matematik profesörü.
21 yaşındayken Charcot (ALS) hastalığı tanısı kondu. Motor nöronların zamanla yüzde seksenini öldürerek sinir sistemini felç eden; ancak beynin zihinsel faaliyetlerine dokunmayan bu hastalık, Hawking’i tekerlekli sandalyede yaşamaya mahkum etti.
Ünlü bilim adamı, 1985 yılından bu yana sesini de yitirmiş olduğu için, koltuğuna yerleştirilmiş, yazıları sese dönüştürebilen bilgisayarı sayesinde insanlarla iletişim kurabiliyor. Kuantum fiziği ve kara deliklerle ilgili iddialarıyla, bugün yaşayan bilim adamları arasında dünyada en çok tanınan isim, Hawking. Kitapları, 40 dile çevrildi; evrenle ilgili çılgın teorik bilgilerini popüler hale getirmek için gereken maddi bağımsızlığı sağlayacak ve Cambridge Üniversitesi’ndeki uygulamalı matematik ve teorik fizik laboratuvarını geliştirecek kadar da sattı.
Hastalığıyla gizemli bir kişilik oluşturan Hawking, kıyamet habercisi gibi. Son kitabı “Ceviz Kabuğundaki Evren”de, dünyanın büyük bir felakatle karşı karşıya kalabileceğini belirterek uzayda insan kolonileri kurulmasını gündeme getirmiş, bu önerisiyle de ilahiyat profesörü Y. Nuri Öztürk tarafından “Dabbetü’l–Arz” yani kıyameti haber veren yaratık olarak nitelendirilmişti. Bir fenomen haline gelen ve milyonlarca satan “Zamanın Kısa Tarihi” kitabı, Hawking’e asıl şöhreti getirmişti. İlk kitabının yayımlanmasından bu yana gerçekleşen önemli buluşların ardındaki sırrı açığa çıkaran “Ceviz Kabuğundaki Evren”, “Zamanın Kısa Tarihi”nin bir devamı sayılabilir.
Yeni kitabıyla yazar, bizleri çoğu kez gerçeklerin kurmacadan daha şaşırtıcı olduğu teorik fiziğin en üst noktalarına çıkarıyor ve evrenin temel ilkelerine dair anlaşılır yorumlarda bulunuyor.
Görelilik kuramından zaman yolculuğuna, süper kütle çekiminden süpersimetriye, kuantum teorisinden M-Kuramı’na ve bütünsel beyin algılanımına kadar evrenin bilinen en kışkırtıcı sırlarına kapı aralayan kitap, Einstein’in “Genel Görelelik Kuramı” ile Richard Feynman’ın çoklu geçmiş düşüncesini birleştirerek evrende olup bitenleri tanımlayabilecek eksiksiz ve tek bir teori geliştirmeye çalışıyor.
Okur, kitabı bir bilimsel eser olarak algılayabileceği gibi, rahatlıkla bir bilim–kurgu romanı gibi de değerlendirebilir. Hawking’in “karmaşık önermeleri günlük yaşamdan çekip aldığı analojilerle resmetme becerisi” buna imkan tanıyor çünkü.
STEPHEN HAWKING DEN BAZI SÖZLER
1.“İnsanoğlu, evren tarihinin sadece küçük bir dönemi boyunca varlığını sürdürüyor. Karşılaşacağımız yabancı bir yaşam formu, bize göre çok daha ilkel veya çok daha gelişmiş olabilir.”
2.“Embriyoların insan vücudu dışında büyütülmesiyle daha büyük beyinler ve daha gelişmiş bir zeka sağlayacaktır.”
3.“Sıradan bir solucanın beyni, günümüzde bilgi-işlem gücü açısından bilgisayarlarımızı geride bırakıyor.”
4.“Evrenin genişleme hızı o kadar kritik bir noktadadır ki, Big Bang'ten sonraki birinci saniyede bu oran eğer yüz bin milyon kere milyonda bir daha küçük olsaydı evren şimdiki durumuna gelmeden içine çökerdi.”
5."Görelilik kuramı mutlak zamanı çöpe attı. Bir çift ikizi düşünelim. Diyelim ki ikizlerden biri dağın tepesinde yaşasın, ötekisi deniz yüzeyinde. İlk ikiz (yani dağın tepesinde yaşayan) ikincisinden daha çabuk yaşlanacaktır. Yani yeniden karşılaştıklarında öbüründen daha yaşlı olacaktır." (Stephen Hawking, Zamanın Kısa Tarihi, s.54)
6."Gen mühendisliginin iyi bir iş olduğunu söylemiyorum. Ancak gelecekte, beğenelim beğenmeyelim, (gelecek yüzyıl ya da bin yılda değilse bile) önümüzdeki milyonlarca yıl içinde muhtemelen genetik olarak geliştirilmiş insanlar olacaktır"
7."Gelecek yüzyılda kendimizi yok etmezsek, gezegenlere ve yakın yıldızlara gidebileceğiz"
8."İnsandan daha gelişkin çok üstün canlı türleri varsa niye diğer gökadalara yayılmadılar... Veya bizi ziyaret etmeyip de bizi kendi halimize bırakıp başımıza açtığımız dertlere yanmamızı seyredilenler olabilir mi ?.. Daha düşük düzey bir yasam sekline bu denli hürmetkar olabileceklerinden şüphe ederim."
9."Böyle giderse 2600 yılında dünyada tüm insanlar omuz omuza sıkışık duracaklar"
10."Günümüzdeki insanlara benzeyen tiplerin yer aldığı Uzay Yolu gibi bilim kurgu filmlere inanmıyorum. İnsanların üzerinde genetik mühendisliğin yasaklanması isteniyor. Ama ben bunun yasaklanabileceğine ihtimal vermiyorum. Ekonomik nedenlerle, hayvanlar ve bitkilerin genleriyle oynanmasına izin verilecek. Ve bir gün biri, insanların genleriyle de oynayacak. Eğer totaliter bir dünyada yaşamıyorsak, bir yerlerde birileri, insanları yeniden yaratarak geliştirmeyi denemesi kaçınılmazdır..."
Stephen Hawkingin Bazı kitapları
• The Large Scale Structure of Spacetime, 1973
• General Relativity: An Einstein Centenary Survey, 1979
• Superspace and Supergravity, 1981
• A brief history of time (zamanın kısa tarihi: dünya çapında en çok yankı uyandıran ve en çok tanınan kitabı)
• Black Holes and Baby Universes and Other Essays
1942 yılında Oxford kentinde doğan Stephen Hawking University College'da Trinity College'da öğrenim gördü. Daha sonra Caius College'da öğretim görevlisi oldu.1960'larım başında tedavisi olmayan amyotrofik lateral skleroz hastalığına yakalandı.
Buna rağmen çalışmalarına devam etti.Görelilik kuramı ile kuvantum mekaniğinden yararlanarak kara deliklerin özelliklerini kuramsal olarak ortaya koydu.
Çalışmaları klasik termodinamiğin ile kuvantum mekaniğin yasaları arasındaki ilişkiyi ortaya koyduğu için önemlidir. Fiziğe katkılarından dolayı birçok ödül kazanan Hawking 1979 yılında Isaac Newton için kurulan Lucas Kürsüsüne getirilmiştir.
Stephen Hawking... Einstein’den bu yana dünyaya gelen en parlak teorik fizikçi olarak kabul edilen matematik profesörü.
21 yaşındayken Charcot (ALS) hastalığı tanısı kondu. Motor nöronların zamanla yüzde seksenini öldürerek sinir sistemini felç eden; ancak beynin zihinsel faaliyetlerine dokunmayan bu hastalık, Hawking’i tekerlekli sandalyede yaşamaya mahkum etti.
Ünlü bilim adamı, 1985 yılından bu yana sesini de yitirmiş olduğu için, koltuğuna yerleştirilmiş, yazıları sese dönüştürebilen bilgisayarı sayesinde insanlarla iletişim kurabiliyor. Kuantum fiziği ve kara deliklerle ilgili iddialarıyla, bugün yaşayan bilim adamları arasında dünyada en çok tanınan isim, Hawking. Kitapları, 40 dile çevrildi; evrenle ilgili çılgın teorik bilgilerini popüler hale getirmek için gereken maddi bağımsızlığı sağlayacak ve Cambridge Üniversitesi’ndeki uygulamalı matematik ve teorik fizik laboratuvarını geliştirecek kadar da sattı.
Hastalığıyla gizemli bir kişilik oluşturan Hawking, kıyamet habercisi gibi. Son kitabı “Ceviz Kabuğundaki Evren”de, dünyanın büyük bir felakatle karşı karşıya kalabileceğini belirterek uzayda insan kolonileri kurulmasını gündeme getirmiş, bu önerisiyle de ilahiyat profesörü Y. Nuri Öztürk tarafından “Dabbetü’l–Arz” yani kıyameti haber veren yaratık olarak nitelendirilmişti. Bir fenomen haline gelen ve milyonlarca satan “Zamanın Kısa Tarihi” kitabı, Hawking’e asıl şöhreti getirmişti. İlk kitabının yayımlanmasından bu yana gerçekleşen önemli buluşların ardındaki sırrı açığa çıkaran “Ceviz Kabuğundaki Evren”, “Zamanın Kısa Tarihi”nin bir devamı sayılabilir.
Yeni kitabıyla yazar, bizleri çoğu kez gerçeklerin kurmacadan daha şaşırtıcı olduğu teorik fiziğin en üst noktalarına çıkarıyor ve evrenin temel ilkelerine dair anlaşılır yorumlarda bulunuyor.
Görelilik kuramından zaman yolculuğuna, süper kütle çekiminden süpersimetriye, kuantum teorisinden M-Kuramı’na ve bütünsel beyin algılanımına kadar evrenin bilinen en kışkırtıcı sırlarına kapı aralayan kitap, Einstein’in “Genel Görelelik Kuramı” ile Richard Feynman’ın çoklu geçmiş düşüncesini birleştirerek evrende olup bitenleri tanımlayabilecek eksiksiz ve tek bir teori geliştirmeye çalışıyor.
Okur, kitabı bir bilimsel eser olarak algılayabileceği gibi, rahatlıkla bir bilim–kurgu romanı gibi de değerlendirebilir. Hawking’in “karmaşık önermeleri günlük yaşamdan çekip aldığı analojilerle resmetme becerisi” buna imkan tanıyor çünkü.
STEPHEN HAWKING DEN BAZI SÖZLER
1.“İnsanoğlu, evren tarihinin sadece küçük bir dönemi boyunca varlığını sürdürüyor. Karşılaşacağımız yabancı bir yaşam formu, bize göre çok daha ilkel veya çok daha gelişmiş olabilir.”
2.“Embriyoların insan vücudu dışında büyütülmesiyle daha büyük beyinler ve daha gelişmiş bir zeka sağlayacaktır.”
3.“Sıradan bir solucanın beyni, günümüzde bilgi-işlem gücü açısından bilgisayarlarımızı geride bırakıyor.”
4.“Evrenin genişleme hızı o kadar kritik bir noktadadır ki, Big Bang'ten sonraki birinci saniyede bu oran eğer yüz bin milyon kere milyonda bir daha küçük olsaydı evren şimdiki durumuna gelmeden içine çökerdi.”
5."Görelilik kuramı mutlak zamanı çöpe attı. Bir çift ikizi düşünelim. Diyelim ki ikizlerden biri dağın tepesinde yaşasın, ötekisi deniz yüzeyinde. İlk ikiz (yani dağın tepesinde yaşayan) ikincisinden daha çabuk yaşlanacaktır. Yani yeniden karşılaştıklarında öbüründen daha yaşlı olacaktır." (Stephen Hawking, Zamanın Kısa Tarihi, s.54)
6."Gen mühendisliginin iyi bir iş olduğunu söylemiyorum. Ancak gelecekte, beğenelim beğenmeyelim, (gelecek yüzyıl ya da bin yılda değilse bile) önümüzdeki milyonlarca yıl içinde muhtemelen genetik olarak geliştirilmiş insanlar olacaktır"
7."Gelecek yüzyılda kendimizi yok etmezsek, gezegenlere ve yakın yıldızlara gidebileceğiz"
8."İnsandan daha gelişkin çok üstün canlı türleri varsa niye diğer gökadalara yayılmadılar... Veya bizi ziyaret etmeyip de bizi kendi halimize bırakıp başımıza açtığımız dertlere yanmamızı seyredilenler olabilir mi ?.. Daha düşük düzey bir yasam sekline bu denli hürmetkar olabileceklerinden şüphe ederim."
9."Böyle giderse 2600 yılında dünyada tüm insanlar omuz omuza sıkışık duracaklar"
10."Günümüzdeki insanlara benzeyen tiplerin yer aldığı Uzay Yolu gibi bilim kurgu filmlere inanmıyorum. İnsanların üzerinde genetik mühendisliğin yasaklanması isteniyor. Ama ben bunun yasaklanabileceğine ihtimal vermiyorum. Ekonomik nedenlerle, hayvanlar ve bitkilerin genleriyle oynanmasına izin verilecek. Ve bir gün biri, insanların genleriyle de oynayacak. Eğer totaliter bir dünyada yaşamıyorsak, bir yerlerde birileri, insanları yeniden yaratarak geliştirmeyi denemesi kaçınılmazdır..."
Stephen Hawkingin Bazı kitapları
• The Large Scale Structure of Spacetime, 1973
• General Relativity: An Einstein Centenary Survey, 1979
• Superspace and Supergravity, 1981
• A brief history of time (zamanın kısa tarihi: dünya çapında en çok yankı uyandıran ve en çok tanınan kitabı)
• Black Holes and Baby Universes and Other Essays
17 Ekim 2016 Pazartesi
böyle bir sevmek
Ne kadınlar sevdim zaten
yoktular
yağmur giyerlerdi sonbaharla bir
azıcık okşasam sanki çocuktular
bıraksam korkudan gözleri sislenir
ne kadınlar sevdim zaten yoktular
böyle bir sevmek görülmemiştir.
Hayır sanmayın ki beni unuttular
hala ara sıra mektupları gelir
gerçek değildiler birer umuttular
eski bir şarkı belki bir şiir
ne kadınlar sevdim zaten yoktular
böyle bir sevmek görülmemiştir.
Yalnızlıklarımda elimden tuttular
uzak fısıltıları içimi ürpertir
sanki gökyüzünde bir buluttular
nereye kayboldular şimdi kim bilir
ne kadınlar sevdim zaten yoktular
böyle bir sevmek görülmemiştir.
yağmur giyerlerdi sonbaharla bir
azıcık okşasam sanki çocuktular
bıraksam korkudan gözleri sislenir
ne kadınlar sevdim zaten yoktular
böyle bir sevmek görülmemiştir.
Hayır sanmayın ki beni unuttular
hala ara sıra mektupları gelir
gerçek değildiler birer umuttular
eski bir şarkı belki bir şiir
ne kadınlar sevdim zaten yoktular
böyle bir sevmek görülmemiştir.
Yalnızlıklarımda elimden tuttular
uzak fısıltıları içimi ürpertir
sanki gökyüzünde bir buluttular
nereye kayboldular şimdi kim bilir
ne kadınlar sevdim zaten yoktular
böyle bir sevmek görülmemiştir.
ATİLLA İLHAN
16 Ekim 2016 Pazar
sri lanka
Sinhaliler biriyle karşılaştıkları
ya da birbirinden ayrıldıkları zaman ayubowan, yani “çok yaşa” derler. Sri
Lanka her zaman yeşil, tropik bir ada. Bengal Körfezi’nin başında.
Yaklaşık 65.000 kilometrekarelik bir alanı kaplayan bu küçük ülke, kıyısında
büyük palmiye ağaçları bulunan çok güzel bir kumsalla çevrili. Sri Lanka’da
bütün yıl boyunca mevsim hep yaz. Ortalama sıcaklık 25 derece ve mevsime göre
küçük oynamalar gösteriyor. Yıl ortasında, muson rüzgârları güneybatıdan adaya doğru
esmeye başlayınca ülkenin kuzeyi birkaç derece ısınıyor; yıl sonuna doğru
rüzgar kuzeybatıdan esmeye başladığında da bunun tersi oluyor. Bu rüzgar
verimli topraklarla kaplı adaya gerekli yağmuru getiriyor. Böylece çiçekler
bütün yıl boyunca açıyor, ağaçlar hep meyve veriyor. Hayvan ve bitkilerle
ilgilenmek isteyenler de buradan en rahat çalışma olanağını bulabiliyorlar.
Özellikle adanın doğu kıyısındaki Trincomale, Nilaveli ve Kalkudah’da insan
kendini saran bu huzuru daha çok hissediyor. Benzer bir durum batı ve güney kıyılarındaki
Negombo, Mount Lavinia, Beruwela ve Hikkaduwa için de söz konusu. Yer yer yer
çok büyük dalgaların görüldüğü bu kıyılarda kazıklar üstünde avlanan
balıkçıları izleme olanağı da var. Dağcılar 2.825 m yükseklikteki
Pirturutalaga’nın doruğuna tırmanan yolda aradıkları “huzuru” bulabilirler.
Gece çıkılması gereken bu kutsal dağın doruğuna giden yol oldukça dik. Dağın
bir adı da “Adem Doruğu”. Bunun nedeni burada çok büyük bir ayak izinin
bulunması. Efsaneye göre Adem bir yıl burada ayakta durarak, yitirdiği Cennetin
yasını tutmuş. Ülkedeki görkemli saraylar, tapınaklar, parklar ve dagoba’lar,
bugün de dinsel yaşamı etkileyen ve gelenekleri canlı tutan bir ileri kültürün
yansımaları. Anuradhapura, Polannaruwa, Sighiria ve Mihintale gibi kentleri
görenler Sinhaliler’in yüzyıllardır adalarına neden “güzel, parıldayan Lanka”
dediklerini daha iyi anlıyorlar. Adem Doruğuna çıkan, Buda’nın kutsal dişinin
bulunduğu tapınağa giren, Dambulla’daki mağara tapınaklarının içinde dolaşan ya
da Mihintale’deki yeryüzünün en eski doğal koruma alanında (İÖ 3. Yüzyıldan bu
yana) yaratılışın nefesini hissedenler bizim teknolojik dünyamızın her şey
olmadığını görüyorlar.
Ey tanrıların efendisi, Lanka’da,
benim dinim yayılacak. Bu nedenle kral oğlu Vijaya’yı, onu izleyenleri ve
Lanka’yı koru. ( Buda’nın ada vakayinamesinde yer alan sözleri)
11 Ekim 2016 Salı
10 Ekim 2016 Pazartesi
9 Ekim 2016 Pazar
8 Ekim 2016 Cumartesi
zürafa kadınlar
Birmanya’da kadınların sürdürdüğü
bir gelenek var; boyunlarının, taktıkları halkalarla gerilmesini, uzamasını
sağlamak. Zürafa kadınların miniminnacık olduklarını görmek bizi bir hayli
şaşırtıyor. Bu küçük kadınların adımları da küçücük; ayak bileklerine geçirdikleri
halkalar yürümelerini engelliyor. Küçük eller de gümüş bilekliklerin hakimiyeti
altındaymış izlenimini veriyor. Ve son olarak, 25 cm uzunluğundaki boyunda yer
alan tek bir halka. Zürafa kadın olmak, çocukluktan itibaren hareket imkanını
kısıtlayan bir cehennem azabını mı yoksa soylu bir ayrıcalık kazandıran bu
özgürlüğün verdiği hazzı mı getirir beraberinde? Paris’teki Guimet Müzesi’nin
Uzakdoğu Kütüphanesi’ndeki araştırmamızın sonucunda, zürafa kadınların
varlığının, ilk kez 19.yüzyılın sonlarına doğru İngiliz etnologlar tarafından
saptandığını öğrenmiştik. Bu halkların kökenine indikçe, o döneme ait
topladığımız bilgilerde farklılıklar olduğu gördük. Bugün de halkların kökeni
belirli bir sebebe dayandırılamıyor. Bir rivayete göre halkalar, zina suçu
işlemiş kadınlar için; bi diğerini göre; tarlada çalışan kadınlar, boyunlarını
olası kaplan saldırılarından korumak için takıyorlarmış. Halkaların takılma
gerekçeleri bu kadarla kalmıyor; bir söylentiye göre erkekler, eşlerinin başka
bir erkek tarafından beğenilip, akıllarının çelinmesini engellemek için onları
bilinçli olarak çirkinleştirmek istiyor; ya da yine erkekler, bu defa,
zenginliklerini göstermek amacıyla eşlerinin boyunlarına halka geçiriyorlar.
Halkaların incelttiği baldırlar, daralttığı yüzler, düşük omuzlar ve bozulan
köprücük kemikleri... Sakatlıklara yol açan bütün bu deformasyonların
zürafa kadınları durgun, mutsuz, hastalıklı tembel kıldığını düşünüyoruz, ister
istemez. Oysa gerçekler hiç de öyle değil: Yılmadan tarlalarda boy gösterdiklerini,
meyve topladıklarını, çeltik yetiştirdiklerini, dikiş diktiklerini ve dans
ettiklerini öğrenmek bizi bir kez daha hayrete düşürüyor. Dikkatimizi çeken bir
başka şey de, ateşin üstünde sürekli kaynayan, içine çeşitli otların atıldığı
çorba. Yemeklerini hep birlikte değil, adeta gizlenircesine tek başına
yiyorlar. Yanlarına yaklaşınca nefeslerinden yayılan sarımsak ve zencefil
kokusunu duyuyoruz; pembe dişetleri neredeyse boş.
7 Ekim 2016 Cuma
6 Ekim 2016 Perşembe
TAGLIATELLE CON PROSCIUTTO E RUCOLA (Rokalı, Parma Jambonlu Tagliatelle)
Malzemeler:
100 gr. küp kesilmiş parma jambonu,
2 adet roka,
1 soyulmuş domates,
100 gr parmesan,
80 gr. zeytinyağı,
80 gr. tereyağı.
Hazırlanışı:
Daha önceki tarife bakarak hamuru
hazırlayın. Merdane ile açarak 30 cm uzunluğunda, 1 cm genişliğinde şeritler
halinde kesin. Kaynayan tuzlu suyun içinde 5 dakika haşlayın. Zeytinyağını
tavaya koyun ve sarımsakları ekleyin. Parma jambonu tavada 2-3 dakika çevirin.
Tavaya ince ince doğradığınız rokayı ilave edin ve tagliatelleyi de tavaya
koyarak iyice karıştırın. Küp küp kesilmiş domates, parmesan rendesi ve
tereyağıyla iyice karıştırdıktan sonra servis yapın.
5 Ekim 2016 Çarşamba
tahiti
James Cook buraya gelmiş, hem de bir
çok kez. “Bounty” adlı ünlü geminin kaptanı William Bligh da, Fletcher
Christian önderliğinde ona karşı başkaldıran tayfaları da öyle. Tropik begonvil
çiçeklerine adını veren Comte de Bougainville de buraya gelenler arasında.
Hepsi de Tahiti’yi insanoğlunun günah işledikten sonra kovulduğu Cennet’e
benzetmişler. Daha sonraları ressam Paul Gauguin de bütün bu güzellikleri
resimlerine taşımış. Ne yazık ki, yaşamı yoksulluk içinde tükenen bu büyük
ressam yapıtlarının Louvre Müzesine alındığını görememiş. Güney Denizi’nde Hiva
Oa Adası’nda ölüp gitmiş. Goethe ise ömründe hiç Gauguin Müzesi’nin bulunduğu
Papeete’ye gitmemiş. Ama anlaşılıyor ki, o da burada yaşamak, hatta doğmuş
olmak istermiş. Büyük Okyanus’un güneyindeki bir yanardağın doruğu olan Tahiti
1.000 kilometrekare büyüklüğünde ve 2.240 metre yüksekliğinde bir lav kitlesi.
Ortalama sıcaklık 26 derece, oraya gitmek için en iyi zaman da mayıs ve ekim
ayları arası.
İnsanı hiçbir şey, bir Tahiti gezisi
kadar düş gücünün altın ülkesine götüremez. (W. Somerset Maugham)
4 Ekim 2016 Salı
su
aktır.
2.NANELİ Birkaç dal nane ekleyin. Hem suyun tadı güzel hale gelecek, hem kokusu! Midenize ve sindiriminize de destek verecektir.
3.SALATALIKLI Dört-beş dilim salatalık ekleyin. Salatalık vücudunuzun nemlenmesi için harikadır ve inflamasyona karşı etkilidir.
4.ZENCEFİLLİ Bir bilemediniz iki ince dilim ekleyin. Midenize iyi gelecek ve sindiriminize de. Özellikle gastritiniz varsa. Bu suları bir gece buzdolabında bekleterek kullanırsanız, daha da etkili olacaktır. En azından birkaç saat.
Ayrıca pH derecesi 8 üzeri su kullanmanızı tavsiye ediyoruz, mümkün olursa.
3 Ekim 2016 Pazartesi
genç parfümler
O bir âşık
ve çok iştah açıcı kokuyor
Son Çıkanlardan:
Lancome’un
Oui’si. Günahın meyvesi olarak kabul edilen elma, artım ve ananasın saf suyu.
Ayrıca misk ve beyaz zambak notaları... Bu kokuyu kullandığınızda ağzınızdan
başka bir kelime çıkmayacak. Evet, evet, evet!
Escada’dan
Loving Bouquet. Mandalina, misket üzümü, kayısı, süsen çiçeği, menekşe ve
yosun: Eski bir parfüm, tatlı ve pudra kokulu. Yonca veya kuru ot yığınının
içine balıklama düşmek isteyenlere.
Ricci’den
Les Belles. Oburluk günahının üçe bölünmüş versiyonu: Badem ağacı aşkı, toz
şekerle tatlandırılmış bademli bisküviyle, baharat çılgınlığı, karamelli
vanilya ve tarçınla, asitli meyveler özgürlüğü ise, taze ot salatası (nane,
fesleğen latin çiçeği) ve yaz domatesiyle tanımlanıyor.
Bu Yılın Yenileri:
Thierry
Mugler’den Angel Innocent. Görünüşte melekleri andıran, ancak gerçekte başta
çıkmış bir koku... Pasta, şekerleme, taze meyve ve ceket cebinde ezilip kalmış
bisküvi kokusu... Şüphesiz alınması gereken bir parfüm.
Klasiklerin Arasından:
Dior’dan
Diorissimo. İnci çiçeğinin kokusu, Serge Lutense’in Shiseido için yaptığı Un
Lys dışında, doğa tarafından ile bu kadar vurgulanmamıştı. İnci çiçeğinin
sihirli gücü, parfümün spreyinin ucunda. Yves Saint Laurent’dan Paris.
Hepimiz bütün gül demetlerini bize sunacak bir yakışıklının kapımızı çalmasını
hayal etmişizdir. İşte 4 düzine gül, aralarında doğal bir hava katmak için
yaban gülleri de bulunuyor. İşte Paris...
Cacharel’den
Anais Anais. Bembeyaz çiçeklerden oluşan bir buket. İnci çiçeği, zambak
sümbülteper ve sümbülün mükemmel uyumu. Cennetten gelen notalar...
Kokladığınızda içinizin heyecandan ürpereceğinden emin olabilirsiniz.
O, tarçın
kokan erkeklere bayılıyor
Son Çıkanlardan:
Chanel’den
Allure Homme. Duygusal, odunumsu (sedir ağacı), taze (yeşillik), baharatlı
(biberiye): Çok şık bir koku! Sürprizlerle dolu, değişmeyi seven ve çağa ayak
uyduran erkeğin kokusu.
Gucci’den
Envy For Men. Yakıcı bir şey. Tütsü kokusu, hayranlık uyandırmak, biberiye,
susuzluğu körüklemek için.
Bu Yılın Yenileri:
Guerlain’den
Çoriolan. Artık markalar arasında yaşla ilgili bir ayırım yapılmıyor. Herkes
her parfümü kullanma özgürlüğüne kavuşuyor. Bu markalardan biri de Guerlain.
Koku, yumuşak reçine özü abssent ve kafur notalarıyla zenginleştirilmiş.
Kenzo’dan
Jungle Pour Homme. Baş döndürücü ve baştan çıkarıcı. Kutsal bir koku. Paraguay
çayı, Hindistan cevizi, aselbent, mavi sedir ağacı ve peygamber ağacı parfümün
en çapıcı notalarından.
Klasikler Arasından:
Caron’dan
Pour Un Homme. Bu parfümün yeni değil (1934 yılında yaratılmış), ancak 39 yılı
aşkın bir zamandır erkekler tarafından beğenilen bir parfüm. Taze vanilya,
lavanta ve misk taneleriyle bestelenmiş.
Jean-Paul
Gaultier’den Male. Lavanta, amber, vanilya, tarçın, bakla ve kimyon notalarıyla
bestelenmiş bir kokudan vazgeçmek mümkün değil. Hayatınızdaki kadını etkilemek
için tüm vücudunuza çekinmeden sıkabilirsiniz.
Guerlain’den
Habit Rouge. Herhalde en iyi kokular o eski parfüm şişelerinde gizli. İşte
oryantal rüzgârlar estiren bir koku daha. Bergamut, biberiye ve karanfilin
inanılmaz bütünlüğü.
O, Meyve
Bahçesi Gibi Kokan Kadınları Seviyor.
Bu Yılın En Yenileri:
Cacharel’den
Noa. Cacharel’in bu yeni kadın kahramanı çok genç. Bir melek kadar temiz ve
sakin... O bir aşk damlası. Kokusu: Beyaz miskler, çocuk teni gibi hafif ve
yumuşak süt kokusu, cömertçe açmış şakayık, gizemli kişniş, sıcak kahve
ve finali yapan tütsü.
Clinique’ten
Happy. Mandalina çiçeği, pembe orkide ve Hawai evlilik çiçeği belli başlı
notaları.
Klasiklerin Arasından:
Molinard’dan
Habanita. İlk vanilyalı koku. Vanilyanın şeftali, ylang-ylang ve siğilotuyla
evliliği. Kalıcılığı sağalayan dip notlarıyla mükemmelliği yakalamış.
Christian
Dior’dan Eau Sauvage. Bergamut çiçeğinin ışıltılı ve kalıcı, yasemin ve
meşe ağacı yosununun egzotik notaları insanı büyüleyip ötelere götürüyor.
Kadın,
erkeğini, malt viski, deri ve tütün kokusu içinde düşlüyor.
Son Çıkanlardan:
Estee
Lauder’dan Pleasures for Men. Yeni greyfurt ve şeftali notalarının, sulu yeşil
notalar ve kurnaz meyvemsi tazelik ile karışımı. Panoramik etki yaratan temiz
hava ve güneş ile harmanlanmış mavi gökyüzünün canlandırıcı bileşimi. Modern,
doğal, erkeksi özelliğiyle insanı esir ediyor.
Bu Yılın En Yenileri:
Hermés’ten
Rocabar. Tam bir coşku seli. Ormanın derinliklerindeki bir kulübede yanan
sedir ağaçları. Deri ve reçine kokusunun büyüleyici notaları. Serge Lutense’ten
Rahat Loukoum. Bu parfüm sanki her şeye burnumuzu sokabilme hakkı veriyormuş
gibi. Gözetlemek, kulak misafiri olmak, dedikodulara katılmak... Badem, Türk
gülü, yonca balı parfümünün notalarından.
Cerutti’den
Image. Mektuplarda rastladığımız aşkı anlatabilecek kadar edebi bir
parfüm.
O,
Hediyelere Boğuluyor ve Abartılı Kokuları Seviyor.
Son Çıkanlardan:
Yves Saint
Laurent’dan Vice Versa. Sabahları asitli keskin bir koku (domates,
kiraz ve yeşillikler), akşamları tatlı (portakal ve mandalina) öğleden
sonraları ise yumuşak (dağ böğürtleni). Gerçekten de etkileyici bir parfüm.
Günün her zamanına ayrı uyum sağlayabilir.
Bu Yılın En Yenileri:
Dior’dan
Hypnotique Poison. Acı bademin o çarpıcı notası, yasemin ve yumuşatılmış
vanilya notası...
Issey
Miyake’den Feu d’Issey. Yumuşak süt ve keskin gül kokusu. İnsanın
sıcaklığını yansıtan optimist bir parfüm. Biraz avangard.
Klasikler Arasından:
Paloma
Picasso’dan Mon Parfüm. Gerçek bir chypre notası, kırmızı ve siyahın zıtlığı ve
bolluğun ifadesi. Sümbülteper, ylang-ylang, gül, yasemin ve sardunya notaları.
Ancak minimalistlere göre değil.
Chanel’den
Cuir de Russie. Deri notasını tanıtan tek parfüm olma özelliğine sahip belki
de. Biraz kışkırtıcı ancak son derece ihtişamlı. Belki de Chanel’in en mükemmel
parfümü.
O, Gizli
Anlaşmalara ve Erkeksi Kokulara Bayılıyor
Son Çıkanlardan:
Calvin
Klein’dan Contradiction for Men. Şık bir New York’lu, ayrıcalıklı, özel,
mükemmel bir şişe. İçindeki notalar arasında aromatik bir uyum gözlemleniyor
(turunçgiller, lavanta ve adaçayı). Baharatlı notalar ise hindistancevizi,
karabiber, kişniş ve kakuleden oluşuyor. Son notaları sandalağacı ve patchouli)
ise kokuya mistik bir hava kazandırıyor.
Bu Yılın En Yenileri:
Giorgio
Armani’den Emporio Lui. Yeşil odunumsu notalar (sedir, sandalağacı, adaçayı ve
peygamberağacı). Oldukça duygusal bir parfüm.
Givenchy’den
л. İlgi çeken sanıldığı gibi ismi değil kokusu. İşte içeriğindeki notalar: Baş
döndürücü Latinçiçeği erkeğin egemenliğini ispatlıyor. Fesleğen ve tarhunotu
ise güneşin etrafında dönen yıldızlar gibi gezegenin bütünlüğünü ifade ediyor.
Klasikler Arasından:
Christian
Dior’dan Fahrenheit. Moda dünyası parfümlerinin ilki. Menekşe, papatya,
sedir ağacı ve patchouli parfümün kendi yenilemesini yani bir anlamda hiç
eskimemesini sağlıyor.
Calvin
Klein’dan Obsession for Men. Bizi biraz çıldırtan bir hikâye. Birkaç damla
bergamut, karanfil, tarçın, patchouli ve vanilya. İşte bütün mesele burada.
2 Ekim 2016 Pazar
diyet
Düşük aktivite: Almanız gereken kaloriyi, almanız gereken karbonhidrat miktarını 1.3 ile
çarparak bulun.
Orta aktivite: Günde almanız gereken kalori miktarı; karbonhidrat miktarı, çarpı 1.5
olmalı.
Yüksek aktivite: Günde almanız gereken kalori miktarı; karbonhidrat miktarı, çarpı 1.7
olmalı.
Örneğin, 60 kiloda bir iş kadını
düşünelim. Ofiste çalışıyor ve haftada iki kere aerobik sınıfına devam ediyor.
Kilosunu koruması için günde alması gereken kalori miktarı: 1.330 x 1.5 = 1.995
kaloridir.
Kilo
Kalori Miktarı
50
1.250
55
1.290
60
1.330
65
1.370
70
1.410
75
1.450
80
1.500
Karbonhidrat eksikliği yorgunluğa ve
keyifsizliğe neden olur. Kendinizi bitkin, gücü azalmış hissedebilirsiniz.
Günlük almanız gereken karbonhidrat miktarını kilonuzla çarpıp bulabilirsiniz.
6 x 60 =360 gr veya 7 x 6 =420 gr.
50 gr’lık karbonhidrat gereksinimi
için: 3 dilim kalın kesilmiş ekmek, 60 gr mısır gevreği, orta boy kumpir
ve 140 gr kuru fasulye, fırında pişirilmiş 200 gr makarna, 220 gr pilav, 2
meyveli gofret, elma ya da armut, 310 gr iyi pişirilmiş taze fasulye.
Aktivite
Seviyesi
Alınması Gereken Karbonhidrat
Düşük
Kilo başına 4-5 gr.
Orta
Kilo başına 6-7 gr.
Yüksek
Kilo başına 7-8 gr.
Minimum yağ oranını hesaplamak için:
Bir günde almanız gereken toplam kalori miktarından yola çıkın. Bu rakamı yüzde
20 ile çarpın ve 1 gr yağdaki kalori miktarı olan 9’a bölün. Sonuç, bir günde
almanız gereken en düşük yağ oranını gösterecek. Örnek: 60 kg ağırlığındaki
ortalama aktif bir kadının günlük minimum yağ ihtiyacı 44 gr’dır. Yani, 1.995
x %20 (1.995’i 100’e bölün ve 20 ile çarpın) = 399;399’u da 9’a bölün =44
gr.
Maksimum yağ oranı hesaplamak için:
Çoğu beslenme uzmanı, yağdan alınan kalori miktarının yüzde 30-35’i aşmaması
gerektiği görüşünde. Bu nedenle de, yine günlük toplam kalori ihtiyacınızı
yüzde 30 ile çarpın ve 9’a bölün.
Hareketlilik Seviyesi ve
Tipi Gerekli
Olan Protein Miktarı
Az ya da çok
hareketlilik
Kilo başına 0.75 gr.
Haftada en az 3 kere
Aerobik ve dayanıklılık
egz.
Kilo başına 1.2 - 1.4 gr.
Haftada 3 ya da daha fazla
Güç isteyen
egzersizler
Kilo başına 1.4 - 1.7 gr.
Haftada 3 ya da daha fazla
Biyolojik Değeri Yüksek (BDY)
Proteinler, temel amino asitlerin oluşmasını sağlarlar; Biyolojik Değeri Düşük
(BDD) Proteinler, daha az amino asit üretirler. Aşağıdaki yiyecek porsiyonları
15 gr. protein içerir.
BDY
protein
BDD protein
50 gr. kırmızı
et
225 gr. iyi pişirilmiş fasulye
65 gr tavuk ve
hindi
300 gr kavrulmuş fasulye
75 gr balık ve
dardanel 60 gr fındık
425 ml süt
5 dilim ekmek
112 gr
peynir
300 gr pilav ya da makarna
250 gr yoğurt
2 yumurta
Burçlara göre egzersiz:
Koç: Müthiş bir
iştahınız ama zayıf bir sindirim sisteminiz var, yani egzersiz sizin için çok
önemli. Egzersizi bir yaşam biçimi haline getirmelisiniz.
Boğa: Ağırlık
çalışmalarından iyi sonuç alabilirsiniz. Grup çalışmaları ve bütün kondisyon
egzersizler sizin için ideal.
İkizler: Takım
sporlarına nazaran tek başına yapılabilecek sporları deneyin. Zodiak yıldızınız
ciğerlere işaret ediyor, nefessizliğe dikkat.
Yengeç: Duygusal
yapınız su içinde yapılan bütün sporlara ve özellikle yüzmeye çok uygun.
Aerobik ve yoga da yapabilirsiniz.
Aslan: Egzersiz
canlılığınızı desteklemek için önemli. Kalçalarınızı sıkılaştırmak için
bisiklet, koşu, yağ yakıcı sporlar ve jimnastiği deneyin.
Başak: Negatif
enerjinize karşı yogayı deneyin.
Terazi: Egzersiz
sizin için çok önemli. Kürek, bisiklet, dairesel vücut hareketleri ve
rahatlatıcı teknikler seçin.
Akrep: Judo gibi
dövüş sporları ve yoga, zihinsel ve bedensel sağlığınız için tavsiye edilir.
Vücut masajı da etkili.
Yay: Kolayca
sıkılıyorsunuz. Rutininiz sürekli değişiyor. Kalça ve sırt önemli. Step,
bisiklet ve ağırlık çalışmaları yararlı olabilir.
Oğlak:
Dizinizi incitmekten sakının. Düşük tempolu yürüyüş, bisiklet, özel bacak
egzersizleri ve hafif kondisyon çalışmaları yararlı olabilir.
Kova: Yürüyüş,
koşu; bacak, kalça ve karın çalışmasını tercih edin. Kovaların genelde zayıf
ayak bilekleri vardır, yani dikkatle ısının ve doğru spor ayakkabıları seçin.
Balık: Genelde
yemeklere dayanamıyorsunuz. Bunu telafi etmek için egzersize ihtiyacınız var.
Yüzme, yoga, aerobik ve tüm su sporları yararınıza olabilir.
1 Ekim 2016 Cumartesi
şehzadebaşı cami
Kanuni Sultan Süleyman, oğlu Şehzade
Mehmet’i diğer kardeşlerinden apayrı tutuyor, onun eğitiminden gelişmesine dek
her anını özenli izliyordu. Sultan’ın bu şehzadenin üzerine titremesinin özel
bir nedeni vardı kuşkusuz. Sınırları genişleyen imparatorluğu, istidat gördüğü
bu şehzadesinin yönetmesini istiyordu. Bütün hayalleri onun üzerineydi. 22
yaşına geldiğinde onu Manisa’ya vali tayin etti. Manisa Valiliği sultanlığa
giden basamaktı.
Geleceğin hayaliyle 1543’te Belgrad
seferine çıkan Kanuni, acı bir haberle sarsılır. Gözbebeği Mehmed’i 22 yaşında
çiçek hastalığından ölmüştü.
Derhal İstanbul’a döner. Padişah,
şehzadenin tabutu başında iki saat durmadan ağlar. Ülkede üç gün dükkânlar
açılmaz. Sultan, 40 gün boyunca oğlunun kabrini ziyaret eder. 40 günün sonunda,
Mimar Sinan’ı huzuruna çağırır ve oğlunun adını yaşatacak bir külliye
yapılmasını ister. Sinan, çıraklık eserim dediği bu yapıyla da kendini gösterme
fırsatını bulur.
1548’de yapımı tamamlanan cami dört
ayak üzerine oturtulmuş dört yarım kubbe ile ana kubbeden oluşmaktadır. Camin
sağ ve solundaki ikişer şerefeli iki minarenin süslemeleri eşsizdir. 16 kubbeli
revakla çevrili caminin en kuzeyinde yer alan medrese, bugün Vakıflar’a bağlı
öğrenci yurdu olarak, kervansaray ise Vefa Lisesi’nin laboratuarı olarak
kullanılmaktadır. Külliyenin imareti ise bugün İstanbul Üniversitesi’nin
Basımevi’dir.
Sultan Süleyman’ın “Şehzadeler
güzidesi Sultan Mehmed’im” diye tarih düştüğü türbesi ise, sekizgen planlı
türbe, dilimli ve camiyle bütünlük sağlayan bir kubbeyle örtülüdür. Çinileri
eşsiz türbede Şehzade Mehmed’in sağında Şehzade Cihangir, solunda ise Hümaşah
Sultan yatmaktadır.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)