30 Mayıs 2015 Cumartesi

sana yazdım


Karda, kışta, zorda; baharında yazında mevsimin, sana açtım çiçeklerini içimin, hep sana soldum sonra. . .
Hep sana üşüdüm ayazında bu aşkın, ben bu şehrin yağmurundan hep sana aktım. . .
Sana doldu gözlerim şarkıların en acıklı yerlerinde;
sana bağırdım avaz avaz, sana sustum. . .
Seni düşündüm yarımında, eksiğinde zamanın;
sana küstüm kimse bilmeden, kimse bilmeden seninle barıştım.

Ben bütün papatyaları sana yoldum! Bildiğim bütün küfürleri sana ettim.
Sana yandım, sana soğudum, sana söndüm.
Ben bütün yollardan sana gittim, sana döndüm. . .
Ben hep sana yazdım ya, bütün soru işaretlerini, bütün virgülleri, bütün ünlemleri, bütün noktaları sana koydum.
Sana açtım bütün parantezleri, bütün parantez içlerini seninle doldurdum.

Ben sana, ben hep sana, ben bunu da sana yazdım. . .
Ben sana yazarken her şeyi, sen başka baharında mevsimin, başka zamanında hayatın, başka düşlerin, başka kolların, başka acıların koynunda, yatağında en arsız sevişmelerin;
ben sana durdum ayakta, sana düştüm. . .
Sana saydım yok oluşlarımı ve yeniden doğuşlarımı.
Ben bütün yaralarını içimin, sana sardım. . .
Sana topladım dağılan parçalarımı dağıldıkları yerlerden; sana hastalandım sana iyileştim.
Sana fırlattım oklarını hayallerimin; seni hedef aldım, seni ıskaladım, seni vurdum, sana kızdım, seni affettim. Sana içlendim, sana sabrettim; ben sana, ben hep sana, yine sana yazdım.

Ben sana yazdım ya her şeyi; aşkı, ayrılığı, en karasını cümlelerin, en kanlısını, en ihtiraslısını, en yaralısını, en acısını hatta en ağırını.
Ben uyutmak için bazen içimin canavarlarını, bozmak için aşkın kara büyülerini, yakmak için bazen sana ait kelimelerini dilimin, tuz basmak için tenimin senden kalan yerlerine; uyuyabilmek için, uyanabilmek için, unutabilmek için, unutamamak için, acıtmak için bazen senin de canını, sana yazdım. . .
Var olmakla yok olmak gibi, kaçmakla yakalanmak gibi, iyiyle kötü gibi, melekle şeytan gibi, atmak gibi kendi uçurumlarından kendini ama ölmemek gibi, ölememek gibi.
Aşk; ne karmaşık bir şeydi

Yasemin Pulat

28 Mayıs 2015 Perşembe

Ama ipe her dokunuşunuzda canınızı acıtan tek nokta yine o düğümdür.


Kopan bir ipe sımsıkı bir düğüm atarsanız, ipin en sağlam yeri artık bu düğümdür.
 
Ama ipe her dokunuşunuzda canınızı acıtan tek nokta yine o düğümdür.

27 Mayıs 2015 Çarşamba

Tabaktaki fazla yemek karnını, hayatındaki fazla insan da başını ağrıtır.


Tabağına yiyebileceğin kadar yemek, hayatına sevebileceğin kadar insan al.

İsrafın lüzumu yok.

Tabaktaki fazla yemek karnını, hayatındaki fazla insan da başını ağrıtır.

21 Mayıs 2015 Perşembe

‘yer çekimi’ değil, ‘yâr çekimi’ derim....


beni alıp çıkarsalar feza füzesiyle gözümü bağlayıp,
atsalar sırtımdan itip;
yine İstanbul’a düşerim.
‘yer çekimi’ değil,
‘yâr çekimi’ derim.

16 Mayıs 2015 Cumartesi

Hint Usulü bol baharatlı mercimek çorbası


Malzemeler

4 kişilik

4 çorba kaşığı (60 ml) sıvı yağ
1 adet büyük soğan, küçük küpler şeklinde doğranmış
1 adet havuç, küçük küpler şeklinde doğranmış
½ adet Meksika biberi, ince doğranmış
2 diş sarımsak, ince doğranmış
1 tatlı kaşığı (5 ml) taze zencefil, rendelenmiş
1 adet Granny Smith elma, küçük küpler şeklinde doğranmış
100 gr. domates, konkase
1,5 tatlı kaşığı (7,5 ml) köri
½ tatlı kaşığı (2,5 ml) kimyon
¼ tatlı kaşığı (1,25 ml) toz kişniş
¼ tatlı kaşığı (1,25 ml) tatlı kırmızı biber
¼ tatlı kaşığı (1,25 ml) zerdeçal
1 adet defne yaprağı
1 su bardağı (250 ml) kırmızı mercimek
6 su bardağı (1500 ml) tavuk suyu
2/3 su bardağı (180 ml) Hindistan cevizi sütü
Tuz
Taze çekilmiş karabiber
Limon dilimleri

Hazırlanışı

Orta boy bir tencerede, orta ateşte sıvı yağda soğanları 7-8 dakika soteleyin. Havucu ekleyip 3-4 dakika sotelemeye devam edin. Sarımsak, Meksika biberi ve zencefili ekleyip 1 dakika kadar soteledikten sonra elma, domates, köri, kimyon, kişniş, toz-tatlı kırmızı biber, defne yaprağı ve zerdeçalı da ekleyip 1 dakika daha soteleyin. Mercimek ve tavuk suyunu ilave edin karışım kaynama noktasına ulaşana kadar pişirin. Kısık ateşte, mercimekler iyice yumuşayana kadar 20-25 dakika pişirmeye devam edin. Defne yaprağını alıp çorbayı el blender’ı ile püre haline getirin. Hindistan cevizi sütünü ekleyip karışıma yedirin. Tuz ve taze çekilmiş karabiber ile tatlandırın. Hint Usulü Mercimek çorbasını taze kişniş ile süsleyip limon dilimleri ile servis edin.

15 Mayıs 2015 Cuma

Tunus usulü aromatik balık çorbası


Malzemeler
4 Kişilik

4 su bardağı (1 l) su
500 gr. taze patates, 1 cm. kalınlığında halkalar şeklinde dilimlenmiş
2 adet domates, soyulmuş ve 8 eşit parçaya bölünmüş
3 diş sarımsak, ince doğranmış
2 çorba kaşığı ( 30 ml) limon suyu
1 tatlı kaşığı (5 ml) tatlı-toz kırmızı biber
½ tatlı kaşığı (2,5 ml) kimyon
¼ tatlı kaşığı (1,25) pul biber
2 çorba kaşığı (30 ml) taze nane, jülyen doğranmış
4 çorba kaşığı (60 ml) maydanoz, ince doğranmış
4 çorba kaşığı (60 ml) kişniş
500 gr. levrek fileto, 4x2 cm’lik parçalar halinde kesilmiş
3 çorba kaşığı (45 ml) sızma zeytinyağı
tuz
karabiber

Hazırlanışı
Su, patates, domates, sarımsak, limon suyu, tatlı-kırmızı biber, kimyon, pul biber, taze nane, maydanoz ve kişnişi orta boy bir tencereye atın. Orta ateşte kaynama noktasına ulaşana kadar ısıtın. Ateşi kısıp kapağı kapalı olarak 20-25 dakika pişirmeye devam edin. Balık ve zeytinyağını ilave edin. Çorbayı tuz ve karabiberle tatlandırın. Kısık ateşte 10 dakika daha pişirin. Taze nane, maydanoz ve kişniş yaprakları ile süsleyip servis edin.

14 Mayıs 2015 Perşembe

tütsü ve kokular


Yardley:
Sandal ağaçlarının ve limon aromasının muhteşem karışımıdır. Bu özel karışım son derece rahatlatıcıdır. Başarı sembolüdür. Kırık kalplere huzur verdiği söylenir. Derin meditasyon hipnoz seanslarında kullanılır. Sebepsiz iç sıkıntılarını giderir. Hayal gücünü ve konsantrasyonu arttırır hafızayı yeniler.
Magnolia:
Yoğun manolya kokusu sinirleri rahatlatır. Ferahlatıcıdır. Anlayış sembolü denilebilir. Uyum mutluluk neşe getirir. Karşı cinsi çekebilen çiftlerin anlaşmasını sağlayan aşkı yeniden canlandıran bir tütsüdür. Melankoliyi şifalandırır.
Chandan:
Pratik zekayı arttırıcı, düşünceleri rahatlatıp konsantrasyonu arttırıcı özelliğe sahiptir. Özellikle ders çalışırken yakılması önerilir.
Her türlü inisyasyonda dansta meditasyonda ruhsal şifalandırmada kullanılır. Güç ve güven sembolüdür, özel ritüellerde kullanılır.
Rain Forest:
Yağmur ormanlarının tazeliği ve doğanın huzurunu dinginliğini yaşadığınız ortama taşır. Meditasyonda vizyonsal gücü geliştirir. İletişimi arttırır, uykusuzluğa iyi gelir. Kendini sevmeye yardımcı olur. Diet stressini kaldırır.
Rose:
Gül ferahlatır ve huzur verir. Gül bahçelerinin muhteşemliği ve büyüleyici kokusunu yaşamınıza doldurur. İnancı sağlamlaştırır.
Dualarda kullanılabilir. Aşkın sembolüdür. Şifada fobileri olan kişilerin (karanlık, asansör, vs. korkusu ) tedavilerinde koku terapisi, tamamlayıcı olarak kullanılır.
Orange:
Portakal çiçeklerinin nefis kokusu yorgunluğu giderir ve sinir bozukluklarına iyi gelir. Zihin beden ruh titreşimlerini birleştiricidir. Yoga meditasyonda pasif jimnastiklerde yararlıdır. Romantik gecelere yakışır. Şifada kulak burun boğaz yollarını açtığı gözlemlenmiştir.
Gribal olan her türlü hastalıklarda rahatlatıcıdır.
Saltana:
Üzüm aroması ve gizemli kokusu ile bedeni ve zihni gücü arttırır, tazelik ve güzellik verir. Kalbi canlandırır. Şans getirdiği
gözlemlenmiştir. Gizem ve spiritüel ortamı sağlar. Duygusal direnci arttırır. Halk müziği, sufi müzikli ortamda yakılması durumunda geçmişi hatırlatır. Şifada ağrıları hafifleticidir.
Jasmine:
Gizemli, huzur verici, sinirleri güçlendirici harika bir kokudur. Yasemin bahçelerinin ve baharın tazeliğini yaşamınıza katar. Saf ve arınmışlığı temsil eder bencil kişilerde kendilerini görmelerini sağlar haksızlıkları ortaya çıkarır. Güçlü bir yapıya sahip olmak isteyenlere iyi gelir. Şifada acıları yatıştırıcı özelliği vardır.
Violet:
Vücuda rahatlık verir, gevşetir, sinirleri yatıştırır. Geleceği görmede yardımcı olur. Medyumluk yapan kişilere oldukça yararlıdır. Şifa vermeyi ve almayı kolaylaştırdığı söylenir. Vizyonları gerçekleştirir. Bilinci yükseltir.
Strawberry:
Vücudu kuvvetlendirir. Direnç verir ve gevşeticidir. Endişeyi yok eder gerilimli ortamlarda sakinliği ve anlayışlı olmayı sağlar. Zeka açıcıdır. Şifa terapilerinde yakılması şifayı aktarmada kolaylık sağlar. Şifalananı rahatlatır. Umudun simgesi olduğu söylenir.
Cinnamon:
Tarçın kabuklarının nefis kokusu ruhsal sıkıntıları giderir. Rahatlatır. Baharın canlılığını yaşatır. İştah açıcı özelliği vardır. Hayal gücünü oluşturur, yetenekleri geliştirme de faydalıdır, zihinde aktivasyonu sağlar. Olumsuzlukları yenmekte yardımcı olur.
Kararsızlıklara iyi gelir. Büyüleyici kokusu kan basıncını da dengeler.
Lime:
Ihlamur çiçeklerinin muhteşem kokusu sinirleri güçlendirir. Huzur verir. İletişimi kolaylaştırır ve cesaret verir. Vücut direncini arttırır enerji depolatır. Dingin bir zihin isteyenler yorgun olduklarında kullanacakları bir kokudur. Gribal enfeksiyon, nezle gibi hastalıklarda şifalıdır.
Erotic:
Egzotik çiçeklerden oluşan bu muhteşem karışım son derece gevşetici ve huzur vericidir. Aşkın tensel ifadesidir romantik bir gecede mum ışığında yenilen yemekle birlikte yanan bu tütsü afrodizyak etkisi verir. Meditasyon, Taiçi Hipnozda kullanıldığında oldukça yararlı olduğu gözlemlenmiştir.
Darshan: (asoka)
Bu muhteşem koku sinirleri rahatlatır. Konsantrasyonu arttırır. Huzur dolu bir ortam sağlar. Güçlü sevgi ifadesidir, birlikte hareket etmeyi uyum içinde yaşamayı sağlar. Gerek çiftler gerek aile gerekse arkadaşlar arasında dargınlığı kaldırıp yenilenmeyi sağlar. Spiritüel eşler (eşruh) in karşılaşmasını sağlar. Karma temizlemede de kullanılır.
Sun:
Güneşin sıcaklığı ve kudretini hissettirir. Ruhunuzu ısıtacak ve huzurlu bir ortam sağlayacaktır. Güzelliği yaşamı sempatiyi ifade eder karşı cinse daha büyüleyici gözükmek için kullanılabilir. Şifa olarak kullanıldığında hiperaktivite ve ruhsal dengesizlikleri dengeler obsesyonda ya da korkuların aşılmasında yardımcı olur. Kabuslardan kurtarır. Bolluk ve rızk için de kullanılır maddi gücü elde etmek isteyen kişiler çalışma ortamlarında yakarlarsa beklemedikleri gelirler elde ederler.
Heena:
Gizemli ve huzur vericidir. Nefis kokusu yaşadığınız ortama mutluluk katacaktır. Orman kokusudur. Gerçeklerin ortaya çıkmasına sebep olur dans ve aktif sporlarda yakıldığında enerjiyi maxsimum yapar. İki kalbin bir arada durmasını ve sadakati temsil eder.
Ölümsüz aşkın sembolü de denilebilir.
Lily:
Su zambağının egzotik kokusu ferahlatıcı ve tazeleyici etkisiyle sinirleri yatıştırır, huzur verir. Temizliği temsil eder aşkını ifade edemeyenler için çekim gücü vardır sevgi sembolü olarak kullanılabilir yeni ilişkiler için canlılık sağlar. Ayrılık acısını hafifletir, enerji verir depresyona birebir iyi gelir.
Aphrodesia:
Bu muhteşem koku Uzak Doğunun gizemli huzurunu taşır. Spritüale bir kokudur meditasyon yoga da kullanıldığında konsantrasyon sağlar, zihinsel aktiviteyi dengeler. Rüyaların hatırlanmasına yardımcı olur, sınav öncesi yakılırsa berrak bir zihine sahip olunur.
Myrrh:
Sarı sakız yada mür denir. Muhteşem kokusu etkileyicidir. Çevrenize huzur ve sükunet verir.
Musk:
Misk otunun muhteşem egzotik kokusu ferahlatıcı ve sakinleştiricidir. Nazar veya benzeri terslikleri ortamdan temizler. Karşısındaki insanın gerçekleri söylemesini sağlayıcı etkisi vardır, heyecanı yatıştırır. Şifa kokusudur. İyileştirici etkisinden dolayı baş ağrısı ve bilinen çeşitli ağrıları hafifletici özelliği vardır.
Sage:
Adaçayının taze ve büyüleyici kokusu huzur verir, sinirleri yatıştırır, bedeni gençleştirir. Koku terapisi için idealdir. Ortamdaki olumsuz enerjileri temizler, metabolizmayı dengeler, diet yapanlara tokluk hissi verir.
Citronella:
Güney Asya otundan elde edilen bu tütsü, stress’ten arındırır. Uykusuzluğa iyi gelir, şifa ritüellerinde kullanılır. Derin dünyaların sırrını kokusunda sakladığı söylenir. Romantizmi destekler. Bilincin yükselişine yardımcı olur. Sanatın sembolüdür, hayalleri zenginleştirir. 

12 Mayıs 2015 Salı

irlanda usulü buğdaylı kuzu yahni


Malzemeler
4 Kişilik

4 çorba kaşığı (60 ml.) zeytinyağı
1 çorba kaşığı (15 ml) tereyağı
800 gr. haşlamalık kuzu, küçük parçalar halinde kesilmiş
4 adet soğan, 1 cm. kalınlığında dilimlenmiş
4 adet havuç, 1 cm. kalınlığında halkalar şeklinde dilimlenmiş
7-8 top tane karabiber
3 adet defne yaprağı
4-5 taze kekik
1 su bardağı (250 ml.) Ebly buğday
8 su bardağı (2 ml) tavuk ya da sebze suyu
600 gr. taze patates, soyulmuş, 4 parçaya bölünmüş
süslemek için ince doğranmış maydanoz

Hazırlanışı
Büyükçe bir tencerede, orta ateşte zeytinyağı ve tereyağını ısıtın. Soğanları ilave edip 5-6 dakika soteleyin. Havucu ilave edip, 4-5 dakika daha sotelemeye devam edin. Tane karabiber, defne yaprağı ve taze kekiği de ekleyip 1 dakika soteleyin. Kuzu parçalarını ve tavuk suyunu ilave edin. Damak tadınıza göre tuz ve taze çekilmiş karabiberle tatlandırın. Kaynama noktasına ulaşana kadar ısıtın. Kısık ateşte 25-30 dakika pişirmeye devam edin. Patates ve buğdayı da ilave edip patatesler yumuşayana kadar yaklaşık 15 dakika pişirin. Yahniyi ateşten alıp 15 dakika kadar dinlendirin. Bu aşamada kuzu parçalarını alıp kemiklerini ayıklayın. Etleri yahniye geri ilave edin. Üzerine doğranmış maydanoz serpiştirip servis edin.

9 Mayıs 2015 Cumartesi

mayıs ayı...


Mayıs, Gregoryen Takvimi'ne göre yılın 5. ayı olup 31 gün çeker.
Mayıs adı, Roma bereket Tanrıçası Bona Dea ile birlikte tanımlanan, Yunan Tanrıçası "Maia'nın ayı" anlamında Latince maius mensis'ten gelmektedir.

8 Mayıs 2015 Cuma

eski kitap aralarında unutulmuş anılar....


Sabahın erken ışıklarıyla güne merhaba der esnaf, Üsküdar sahaflar çarşısında şehrin tarihi dokusu zamanla değişip bozulsa da kendini koruya bilmiş, zamana ve teknolojiye dayanabilmiş eski mesleklere rastlaya bilmek hala mümkün, bunlardan biride sahaflık. Eski kitapların havasını ve kokusunu alabileceğiniz mekânlar. Eski kitapların sayfalarını çevirdikçe o sonbahar sarısı mazisinin bilmediğiniz anılarına götürür insanı. Eski kitaba dokunmak, zamanda yolculuk etmemizi sağlar kitapların üzerinde veya aralarında unutulmuş hatıraların izleri vardır "İlk sayfada ithaflar, imzalar, isimler. Altı çizili satırlar, işaretler. Kapaklarına dokunan eller, satırlarına düşen gözler. Tek tek oradan buradan toplanmış kitaplar, dergiler ya da bütünüyle sahaf eline devredilmiş kitaplıklar, kütüphaneler. Nasıl alındıkları ne zaman ve nasıl ve kimin aldığı meçhul kitaplar? Ne olmuştu da bu kadim dost bir önceki arkadaşından ayrılmıştı. Belki de ayrılmak zorunda kalmıştılar bilinmez. Sahaflar hep hüzün ve eskiyi hatırlatır bana sonbahar sarısı mazinin sararmış yaprakları arasında, unutulmuş fotoğraflar, mektuplar ve kurutulmuş güllere. kim tarafından ne için? Kitabın arasına koymuş bilinmez ve hangi nedenle bu kitaplar sahibinden koparılmış bir gül gibi toprağından ayrılmış?
Kitapların sahafa geliş hikâyesi bir birinden farklıdır. Bazıları maddi nedenlerden dolayı değerinden ucuza satılmış kimisi bir diğeriyle takas edilmiş, yani eski arkadaşı sayesinde bir başka yeni dostla tanışmak için araç olarak kullanılmış kimisi çöpe atışılmış kağıt toplayıcıları tarafından bulunmuş ve sonra sahaf tarafından değeri anlaşılıp satın alınmış.

''Yeni kitapların en kötü yanı,
bizi eskileri okumaktan alıkoymalarıdır''.
[JOSEPH JOUBERT]

2 Mayıs 2015 Cumartesi

Zen Zazen Ve Ayurveda Üzerine


Zen, zazen ve ayurveda kelimeleri Uzakdoğu mistik felsefesinde kullanılan terimler olup, bu terimlerin kısaca anlamları şöyledir: “Zen” oturtmak, “zazen” yaşayarak öğrenmek, “ayurveda” ise yaşam bilgeliğidir.
Uzun yıllar bu mistik felsefe ile ilgilendim ve halen ilgilenmeye devam etmekteyim. Edindiğim bu bilgilerin, yaşamımı farklı bir anlayış ve kavrayışa taşımış olduğunu ifade edebilirim. İnsanın kendi içindeki sese gitmesinin ne demek olduğu, nasıl gidileceği, ne yapılması ve nasıl yapılması gerektiği konusunda oldukça deneyim kazanma fırsatı buldum. İşte o nedenle aklım, bilgim, deneyimlerim ve bütün bunların sonucunda gidebildiğim ya da gelebildiğim yere dair birikimlerimi paylaşarak, toplumsal farkındalığa bir fayda katabilme gayretindeyim.
Bu anlamda, makalelerimde ele aldığım konular kişisel gelişime yönelik değildir. Çünkü kişisel gelişimi amaçlayan bakış açısıyla evrensel bilgiyi amaçlayan bakış açısı birbirinden çok farklıdır. En önemli fark ise; biri dünyasal isteklerimize hizmet ederken, diğeri ruhsal ve fizikseli içine alarak evrenselliğe taşıyan bir hedefi amaçlamaktadır. Birinde amaç maddeye hükmetmek; diğerinde ise amaç, maddeyi kullanarak maddeyi aşmaktır.
Şayet amaç dünyasal tutku, arz, talep ve ihtiyaçlara yönelik egosal isteklerimizi tatmin etmekse, bunun hiçbir zaman sonu gelmeyecek hatta her geçen gün korkularımız ve maddesel kayıplarımız daha da artacaktır.
Ayurvedik öğretinin en önemli temelleri Zen ve Zazen’dir.
Zen bir din değildir. Bir inanç şekli de değildir. Zen; insanın öz varlığına ve yüksek şuuruna, özne ile nesneye, gerçek ile sanal arasındaki ilişkiyi koparmadan başka bir kavrayışa ulaşma halidir. Zen bir meditasyon da değildir; salt akıl ve zekayla kavramsallaştırılamaz. Zen, ancak deneylenebilir. Zen’e bir örnek vererek açıklamak gerekirse; varsayalım ki, elma yemektesiniz ve biri size elmanın ağzınızda bıraktığı tadı anlatmanızı istese bu tadı anlatabilir misiniz? Anlatamazsınız, ama tadının ne olduğunu yediğiniz için biliyorsunuzdur. İşte Zen budur. Zen anlatılamaz, ancak anlaşılması sağlanabilir.
Zen öğretisine göre sadece teorik bilgi fayda sağlamaz. Şayet nefiste uygulanmamış, şuurda iz bırakmamış ise gerçek bilgi değildir. Çünkü sokma akıl en fazla yedi adım gidecektir.
Zen, dogmatizmin dışında ve sözcüklere bağımlı değildir. Örneğin; sevgi gibi çok hoş bir kelime aslında insanı dünyaya bağlayan tehlikeli bir kelimedir.
Zen, cevapları kendi doğası ve özvarlığını gözlemleyerek oluşturur.
Zen öğretmeni bir kılavuzdur; yol gösterir ve yolu sizin bulmanıza aracılık eder. Bir katalizör gibi devreye girer ve çıkar. Zen yolcusu için gerileme yoktur, en kötü ihtimalle bulunduğu noktada yerinde sayar. Zen hiçbir şeyi yok etmez.
Zazen ise uyanmaya ve aydınlatmaya ulaşmada en kısa, fakat en zor olan yoldur. Zazen, yaşayarak ve yaşatılarak öğrenilir. Örneğin biraz önceki elma konusu üzerinden devam edecek olursak; size elmanın tadını soran birine elmanın tadını anlatamazsınız, ancak ondan elmayı ısırmasını istediğinizde ve ısırdığında o da artık elmanın tadını biliyor olacaktır. İşte Zazen budur. Ayrıca Zazen, bir zen ustası tarafından öğrencisinde gördüğü duyu, duygu, sezgi, algı, idrak, düşünce, ifade gibi eksiklikleri asla görmezden gelmeyerek bunun, onun canını yakacağını bile bile gerçeğiyle yüzleşmesini uygulamalı gösteren konumdadır.
İşte Zazen budur. Zen ustası bunları uygularken ne sempatik ne de antipatikdir. Onu yarın güldürecekse bu gün ağlatmayı göze alabilecek kadar “Empatik”tir.
Bu şekildeki bir eğitim sistemi, egoları beslemediği için dayanılması güç bir yöntemdir. Ancak şunu unutmamak gerekir ki, erdemin yolu acıdan geçmektedir. Ve  “Size cenneti vadedenler, kendi cennetini yaratmak isteyenlerdir”.
Çoğu öğretide bu şekilde bir uygulama göze alınmamaktadır. Bu uzun ve emek isteyen bir yolculuktur. Yola çıkmak çok kolay, ancak yolu gitmek yorucudur ve emek istemektedir. İnsan dualite ilişkisinde madde beden etkisinde olduğundan “Ben”in hükmü, yola devam etmesine mani olabilecektir ve bu her an mümkündür…
Bir Zen ustası der ki; “Sizin en büyük düşmanınız beniniz, sizin en büyük dostunuz kendinizdir”.
İşte düşmanı uzakta değil, kendi içimizde arayabilirsek görülecektir ki, canımızın her yanması egomuzun gücündendir. Aslında hemen birçok öğretide ego üzerinde mutlak durulmaktadır. Çile odası denilen sınav da bunun sembolik bir uygulamasıdır. Ancak evrensel prensipteki dualite şartını hatırlarsak, bedeni yok saymamak gereği mutlaktır. Ruh ve bedenin birlikte uyumlu olma aşamasına gelinceye dek geçireceği sürede içselleşen disiplin ve uygulamaya gerek vardır.
Bu uygulamalı öğreti sonucunda duyular aracılığı ile oluşan duygularımız; düşünce, irade, bilgi, sentez, analiz, idrak ve sezgi aracılığı ile rafine olmuşsa, bilincimiz de bu oranda sağlıklı işleyecektir.
Şunu hiçbir zaman akıldan çıkarmamak gerekir ki: Bize yolu gösteren olsa da, yolu gidecek olan kendimizdir!

Bu eğitimin çıraklık dönemi birkaç yıl sürebilecektir. Zira bizim dışımızda, bizim üzerimizde etkisi olan, öğrendiğimiz ve alışkanlığa dönüştürdüğümüz etkiler ve duyularımızı disipline etme hali zaman alacaktır.
Bilgiyi hayata taşıma ve uygulamada bir beceri ve yaptırım sağlayamayan kişi, yeterli irade ve düşünceyi geliştiremediği için bunu davranışlarına da yansıtacaktır. Böyle bir durumda kişi yol alamayacaktır. Dolayısıyla bu durumda “ayurvedik” çalışmalara devam edemeyeceği hususunda uyarılır. Takip edilen sürede şayet kişinin anlayışında ve kavrayışında bir açılım olmuyorsa beklemeye alınır ve düşünmesi için zaman verilir, hatta bu bilgilere henüz hazır olmadığı kanaati uyandırmış ise bu da kendisine bildirilmelidir.
“Tanımak, anlamak ve bilmek” sürecini tamamlayan bir öğrenci, artık yavaş yavaş içselleştirdiği bilgi, birikim ve deneyimleriyle; etik, estetik ve hijyenik değerlerini oluşturmuştur.
Bu çalışmalar bir yaşam bilgisi ve bilgeliğidir. Zira yaşam bilgeliği anlamına gelen “Ayurveda” on yedi bilim dalına ait popüler düzeydeki bilgileri içermektedir.
Bilgi olmadan hiçbir yere gidilemez, çünkü “Bilgi, şuurun anahtarıdır”. Bilme ise; bilginin şuurla ilişkilendirilerek uygulanabilmesi halidir.
Pekiyi bilgi eşliğinde gelişen bilincin şuur ile ilişkilenme aşamasında geleceği yer neresidir diye soracak olursak:
Cevap;“öğrenmeden bilmek”,”bakmadan görmek”, “duymadan dinlemek”tir. Bu mucize gibi görülse de bir mucize değildir.
Bilgi insana acı verebilmektedir. Ancak her şeye rağmen; her koşulda hayatı bilerek yaşamanın, bilemeden yaşamaktan çok daha anlamlı olacağı düşüncesindeyim. Ve yaşama anlam katmak; yolda olmak,  yolcu olmak ve yol almaktır…