28 Eylül 2016 Çarşamba

şiirli günler

düşünce bir şaraptır, esriktir düş görenler,
görüyorum ya yeter, seninleyim ya işte,
ama insan bazen de düşlere girmek ister,
kitaplar arasında sen böyle bütün gece.

27 Eylül 2016 Salı

lezzetli krepler


ELMALI VİYANA  KREBİ
4 -6 Kişilik
Malzeme:
3 elma,
50 gr kuru üzüm,
50 gr çamfıstığı,
2 kaşık rom (veya acıbadem likörü),
2 kaşık pudra şekeri,
1 tatlı kaşığı tarçın,
1.5 kaşık tereyağı,
üzerine dökmek için 60 gr acı çikolata.
Hazırlanışı:
Tatlı hamuru ile yapılmış dört adet krep hazırlayın ve sıcak olarak bekletin. Üzümleri rom veya likörde ıslatıp bekletin. Elmaları soyun, ufak küpler halinde doğrayın, tereyağında çevirin, yumuşayınca pudra şekerini ekleyin. Karamel kıvamını alınca ateşten indirin; tarçın, çamfıstığı ve süzülmüş üzümleri ilave edip karıtırın. Kreplerin içini elmalı harçla doldurun, torba şeklinde kapatıp ağızlarını portakal ya da limon kabuğu şeritleriyle bağlayın. Servisten önce fırında 8 - 10 dakika kızartın. Acı çikolatayı benmaride eritin, krepin üzerini ve çevresini süsleyin.

ÇİLEKLİ KREP PASTASI
4 Kişilik
Malzeme:
6-8 adet krep, 300 gr. çilek.
Kreması İçin:
1 su bardağı şeker, 1 kg süt, 2 çorba kaşığı mısır nişastası, 1 yumurta, 1 paket vanilya, 1 çorba kaşığı margarin, 3 - 4 kaşık ezilmiş çilek (veya frambuaz).
Süslemek İçin:
1 kutu (20 cl.) krema, 2 kaşık pudra şekeri (veya hazır krem şanti)
Hazırlanışı:
Krema için, süt ve yumurtayı çırpın. Nişasta, şeker, vanilyayı eleyerek katın; pütürsüz olacak şekilde karıştırın. Orta ateşte 2-3 dakika pişirin. Ateşten almadan yağ ilave edin, ateşten alınca mikserle çırpın. Böylece kremanız kıvamlı ve pütürsüz olacaktır. Kreplerden birini, geniş düz bir servis tabağına yayın, üzerine bol krema sürün. Böylece kat kat devam edin, tam ortasındaki kata ikiye kesilmiş çilekleri döşeyin. Tüm pasta bitince, pudra şekeri ile çırpılmış kremayı en üzerine sıvayın.  Pastayı çileklerle süsleyebilirsiniz.

Klasik Krep Hamuru:
24 adet krep için (küçük boy tava)
Hazırlama Süresi:10 dk.
Pişirme Süresi: Her krep için 3-4 dk.
Malzeme:
250 gr. Un (2.5 çay fincanı),
3 yumurta, 1\2 l.
 Süt (2 su bardağı),
1\2 çay kaşığı tuz,
2 çorba kaşığı sıvı yağ.
Hazırlanışı:
Unu derin bir kaseye boşaltın, yumurtaları tek tek kırıp karıştırın; yağı, tuzu ekleyin; sütle yavaş yavaş sulandırın. Krep hamurunun pütürsüz olması gereklidir. Tatlı  olarak hazırlayacaksanız bu hamura bir çorba kaşığı pudra şekeri, vanilya veya rom ya da likör katabilirsiniz. Hamurun tüm malzemelerini çatalla çırparak ya da mikserle pütürsüz olacak şekilde karıştırın. Krepleri hazırlamadan önce hamurunuzu buzdolabında en az iki saat dinlendirin. Kreplerinizi mümkünse teflon tavada çok az tereyağında hazırlayın. Tereyağını kızdırdıktan sonra bir kepçe hamuru tavaya boşaltın ve sıvı kısımları çeperlere doğru akacak şekilde tavayı hareket ettirin. Pişmeyen tarafı çevirmek için düz, geniş bir tabak kullanabilirsiniz.

24 Eylül 2016 Cumartesi

sonbaharda gökyüzü çok güzel olur


Sonbaharda gökyüzü çok güzel olur, biliyorsunuz. Bulutların en güzel olduğu zaman sonbahar.


23 Eylül 2016 Cuma

sonbahar ve kahve


Sonbaharın hüzünlü bir güzelliği vardır... Dökülür sararmış yapraklar ağaçlardan, sevdiklerimiz ayrılır aramızdan, geriye kalansa acıdır... Kahve hüzün mevsiminde de eşlik eder bizlere, verdiği lezzetse kalıcıdır... Bu mevsim geçiş mevsimidir, kahve her mevsim güzel olsa da lezzeti, sonbaharda ayrıdır.

22 Eylül 2016 Perşembe

hindistan


Tamamı renklerle boyalı bir hayat Hindistan. Kadınlar, rengarenk sarilerine sarınıp, burunlarında hızmalarıyla dolaşıyorlar. Erkekler, iki kulaklarına da küpe takıp başlarına rengârenk sarıklar doluyorlar. Hintli yazar Kushwant Singh bu gazete evlilikleri konusunda başından geçen bir olayı şöyle anlatıyor: “Birkaç yıl önce Delhi’den Bhopal’e giden bir gece treninde yolculuk yapıyordum. Beş yataklı bir kompartımandı, aşağıda üç, üstte ise iki yatak vardı. Üsteki yataklar bir profesör adını rezerve edilmişti. Trenin kalkış saatinden az önce kalabalık bir topluluk, bir adamla birlikte sarisiyle başını örtmüş bir genç kız getirdi trene. Üstteki yatakların arasındaki mesafeyi görünce hayal kırıklığına uğradılar. Yeni evli çifte bir jest yapmak için üstte yatabileceğimi söyledim. Trenin ıslığı duyulunca gürültü, patırtı ve gözyaşları arasında kalabalık grup trenden indi. Tren kalkar kalkmaz, yeni gelin burnunu siler gibi yaparak yüzünü açtı. Kulak kabartınca, birbirlerini hiç tanımadıklarından doğduğunu anladım. Birbirleri hakkında hiçbir şey bilmedikleri için koyu bir muhabbete daldılar. İnekler Hindistan’ın her yerinde kutsal sayılıyor. Çünkü inanışlarına göre onlar, zenginlik ve bereket tanrıçası “Lakshimi”nin yeryüzündeki temsilcileri. Bu nedenle, istedikleri gibi dolaşmalarına izin veriliyor. “Caynacılık” mezhebinin felsefesi ise daha da ilginç. Öyle ki, herhangi bir sinek ya da böcek içeri kaçıp ölebilir diye, ağızlarına bir bez parçası gerip, daima onunla dolaşıyorlar. Her şey sokaklarda; ibadet, traş, ölülerin yakılması, alışveriş ve yine ibadet. İbadet eden insanlar,  yapraklardan küçük çanaklar yaparak içine bir mum yerleştiriyorlar.  Ganj’a sunulan bu ışıklar o kadar güçsüz, o kadar iğreti ki, en ufak bir rüzgârda veya dalgada devrilip sulara gömülüyor. Ama hiç bıkmadan kutsal suya ışık sunmaya devam ediyorlar. Ganj Nehri’nin suyunu bir bardağa koyun, üzerini kapatın ve aylarca bekletin su hep aynıdır. Yosunlanmaz ve bozulmaz; çünkü bu su kutsaldır.

21 Eylül 2016 Çarşamba

Eylül biraz hüzün, biraz sancı, biraz ayrılık, biraz özlem, biraz hasret, biraz şiir...


Ayların en güzeli, en sancılısı, en hüzünlüsü, en utangacı ve en mağrurudur... Her şeyin ve bir şeyin başladığı anları kendinde biriktirmiştir... Her şeyden biraz vardır onda.
İşte biraz çok biraz az böyledir ayların en güzeli, en sancılısı, en hüzünlüsü ve en utangacı olan Eylül...
Derler ki bütün mevsimlerin amacı da Eylül'e varmakmış... En çok da yaz varmak istermiş... Bunun için önüne ne çıkarsa süpürürmüş Eylül'e doğru... Çünkü onun aklı Eylül'deymiş... O, Eylül'e sevdalıymış.

20 Eylül 2016 Salı

İşte ona 'eylül' derim..."


"Huzur kokar, bilir misin?
Kimi yağmurda,
Kimi rüzgârda,
Kimi yâr'da bulur...
Huzura en çok ne yakışır bilir misin?
Seni bilmem ama ben en çok 'aşk' derim.
Aşk'a yakışan baharı sorarsan da?
İşte ona 'eylül' derim..."

19 Eylül 2016 Pazartesi

Andrei Sakharov

Andrei Sakharov 21 mayıs 1921 de Moskova'da doğdu. 1942 de Moskova Üniversite’sinden mezun oldu. Ve 26 yaşında Fizik doktorası için P.N. Lebedev Enstitüsüne gitti. Bir yıl sonra araştırma çalışmalarına Sovyet fizikçi Igor Tamm'la birlikte fission enerjisini kontrol altında tutmak için devam etti. Bu çalışmalar Hidrojen bombasının doğuşuna neden oldu.

1961 'de hidrojen bombasının atmosfer testlerini protesto etmesi, politik bir olaya dönüştü. 1968'de nükleer silahların indirimi için eylem başlattı. Ve 1970'de insan hakları için bir komite kurdu. 1975 yılında Nobel ödülü aldı. Fakat Sovyetler Birliği ödülü alması için Norveç'e gitmesine izin vermedi.

1980'de Sovyetler Birliği'nin Afganistan'ı işgali ile birlikte yönetime karşı eleştirileri yüzünden Gorky'e sürgüne gönderildi. 1986 'da Moskova'ya dönmesine izin verildi. Ve Moskova yasama meclisine seçildi. Ölümüne kadar politik reformlar ve insan hakları konusundaki mücadelesine devam etti.

18 Eylül 2016 Pazar

ispanyol leylağı


İstanbul ve Marmara bölgesindeki yazlık evlerin bahçelerine ilk olarak dikilmesi önerilen fidanların başında İspanyol leylağı ve diğer adıyla Oya ağacı gelir. Nedeni açıktır; Oya ağacı, birçok ağaç ve çalı türleri İlkbahar ve yaz aylarında çiçek açıp meyve bağladıktan sonra, güller çiçek açma yarışında yorulup son  tomurcuklarını patlatırken, ağustos ayı ortalarında veya eylül ayı başında göz kamaştıran ruol, eflatun, gülkurusu, kırmızı veya  beyaz renkli çiçeklerini açmaya başlar. Bu ağaçtan söz ederken bu özelliğini ön plana çıkarmak gerekir; daha önceki yazılarımın birinde İspanyol leylağını, "sahneye en son çıkan assolist"e benzetmiştim. Sonbahar boyunca çiçekte kalır. Oya ağacının latincesi, Lagerstroemia indica'dır. Lythraceae familyasına bağlıdır. İspanyol leylağı kışın yaprağını döken boylu çalı veya 6-7 metreye kadar boylanabilen, bir yuvarlak tepeli bir ağaçtır. Gövdesinin kabuğu ince ve düzgün, küçük levhalar halinde kavlayıp dökülür. Sürgünler dört köşeli, açık renklidir. Uç sürgünler incedir, tüylü değildir, çıplaktır. Sürgünlere karşılıklı olarak dizilmiş yapraklar çok kısa saplıdır; eliptik veya yumurta  biçiminde olup 2-7 santimetre boyundadır, kenarları tamdır, yani dişli değildir; küt uçludur, tüysüz veya alt yüzlerinde damarlar boyunca hafif, seyrek ve yumuşak tüyler bulunur. Çiçekleri açık gül rengindedir; taç yaprakların kenarları ondüleli, dalgalı, yazmaların kenarındaki oyalar gibi dilimlidir; olgun meyveleri nohut büyüklüğünde, küre biçiminde bir kapsüldür. Doğal olarak Çin ve Japonya başta olmak üzere Uzakdoğu'dan yayılmıştır; vatanı dışında tropik ve subtropik iklimlere sahi  yörelerde, özellikle Akdeniz ülkelerinde süs bitki olarak çok yaygın yetiştirilmektedir. Portekiz, İspanya, Fransa'nın güneyi, İtalya'daki sahil kasabaları ve kentleri bu güzel çiçekli bitkiye kucak açmıştır. Oya ağacının bilinmesi gereken bir özelliği de şudur: Bol çiçek alabilmek için her yıl tepelerdeki bir veya iki yıllık sürgünler  kesilip alınmalı, yani kuvvetli budanmalıdır. Kendi haline terk edilmiş oya ağaçları boylanır, ancak çiçek açmazlar. Verimli, iyi drenajlı toprakları severler.

17 Eylül 2016 Cumartesi

SELÜLİT ÇAYI



*Papatya
*Rezene
*Anason
*Sinameki
*Biberiye
*Funda yaprağı


-Bu malzemelerden eşit miktarda alıp, karıştırarak bir kavanoza koyun. Her sabah tok karnına, bu karışımdan bir tutam alıp, yarım litre suda 15 dakika kaynatın ve süzerek için. İki hafta düzenli olarak bu çaydan içebilirsiniz.

16 Eylül 2016 Cuma

İbni Sina Kimdir?




İbn-i Sina (tam adı Ebu Ali el-Hüseyin ibni Abdullah ibn-i Sina el-Belhi)

(d. 980, Buhara yakınları - ö. 1037, Hemedan)

Filozof, hekim ve çok yönlü Fars bilim adamıdır.

Samanoğulları sarayı kâtiplerinden Abdullah Bin Sina'nın oğlu olan İbn-i Sina (Batı'da Avicenna adıyla tanınır), babasından, ünlü bilgin Natili'den ve İsmail Zahit'ten ders aldı. Geometri (özellikle Eukleides geometrisi), mantık, fıkıh, sarf, nahif, tıp, doğabilim üstüne çalışmalar yaptı. Farabi'nin el-İbane's aracılığıyla Aristoteles felsefesini ve metafiziğini öğrenip, hastalanan Buhara prensini iyileştirince (997) saray kütüphanesinden yararlanma olanağına kavuştu. Babası ölünce, Cür-can'da Şiraz'lı Ebu Muhammed'ten destek gördü, (Tıp Kanunu'nu Cürcan'da yazdı). Çağında tanınan bütün Yunan filozoflarının Anadolu doğacılarının yapıtlarını incelemiştir.

Felsefesi

İbn-i Sina felsefesi, düşüncesi, varlık anlayışı bakımından örnek bir Ortaçağ filozofudur. Felsefesinde, deney ve akla dayanan duyularla edinilen akıl verilerini akıl ilkelerine göre değerlendiren, açıklayan bir anlayış görülür. Aristoteles'in görüşlerini benimsemiş, felsefeyi iki bölüme ayırmıştır: (kuramsal) hikmet, doğa felsefesi, matematik ve metafiziğe dayanan felsefeyi içerir. Bu alandaki felsefe dallarının temel konusu bilgidir. (uygulamaya ilişkin) hikmet, üçe ayrılır: Siyaset ya da medeni hikmet; iktisat ya da ev hikmeti (el-hikmet ül-menzili-ye); ahlâksal hikmet (el-hikmet ül-hulkiye). Daha çok eyleme dayanan bu üç bölümün konuları ve inceleme alanları ayrıdır.

İbn-i Sina, dini bağımsız bir bilgi alanı olarak ele almış, dinle felsefeyi bağdaştırmaya çabalamış, din felsefesini dört temel konuda toplamıştır: Yaratılış; ahiret; peygamberlik; Allah bilgisi. Yeni eflatuncu Plotinos'un etkisinde kalan İbn-i Sina, İslâm ile yeni eflatunculuğu bağdaştırmaya çalışmıştır. Ona göre tasavvufun temeli "aşk"tır. İnsan aşk aracılığıyla sınırlı varlığından kurtularak sonsuzluğa yükselir. İnsan gerçek kaynağı olan Allah'a feyz ve sudur basamaklarını tırmanarak ulaşabilir; öz kaynağına döner. Her şeyin kaynağı, insan varlığının özünde sürekli bir eylem biçiminde varolan "aşk"tır. Tasavvuf, "aşk"ın dışa vuruluşu, belirli bir düzene göre ortaya konuşudur.

Metafizik Anlayışı

İbn-i Sina bu alanda kendisinden önceki filozofların görüşleri ile kelam-cılarınkini uzlaştırmaya çalışmış, Aristoteles'in metafiziği ile kelamcıların ve yeni eflatuncuların düşüncelerini birleştirerek yeni bir bireşim ortaya koymuştur. İbn-i Sina'ya göre metafiziğin temel konusu, "vücudu mutlak" olan Allah ile yüce varlıklardır.|Vücut (var olan) üçe ayrılır: Olası varlık ya da ortaya çıkan ve sonra yok olan varlık; olası ve zorunlu varlık (tümeller ve yasalar evreni, kendiliğinden var olabilen ve bir dış neden sayesinde gerekli olan varlık); özü gereği gerekli olan varlık (Allah). Varlık'ı temel konu alan metafizik, gerekli bir bilim dalıdır.

Mantık Anlayışı

İbn-i Sina'ya göre mantık, araç (alet) bilimidir Ruhbilimden doğar ve onun kurallarını alır. Temel konusu, düşüncenin kararlarını bulmak, bunlar arasında bağlantı kurmak ve doğru düşünmeyi insanlara göstermektir. İbn-i Sina, önce kavramları inceler ve onları ikiye ayırır; Açık belirleme (el-mantık biddelale); kapalı belirleme (el-menfhum biddelale). Mantığın en önemli bölümü tanımdır. Tanımda iki temel ilkenin ("cins", "fark") varlığına inanan, İbn-i Sina, kesin ve eksiksiz tanımın, yakın cins ile öz farkların birleştirilmesi sonucu yapılabileceğini öne sürmüştür.

Ruhbilim Anlayışı

İbn-i Sina, ruhbilimin, metafizik ile fizik arasında bağlantı kuran ve bu iki bilimden de yararlanan bir bilgi alanı olduğunu savunmuş, ruhbilimi üç ana bölüme ayırmıştır: Akıl ruhbilimi; deneysel ruhbilim; tasavvuf ya da gizemci ruhbilim.

Akıl Anlayışı

Bu konudaki görüşleri Aristoteles ve Farabi'den farklı olan İbn-i Sina'ya göre, akıl 5 çeşittir; bilmeleke (ya da olası) akıl (açık seçik ve zorunlu olanları bilebilir); he-yulâni akıl (bilmeyi ve anlamayı sağlar); kutsi akıl (aklın en yüksek aşamasıdır; her insanda bulunmaz); muste-fat akıl (kendisinde bulunanı, kendisine verilen "makûllerin "suref'lerini algılar); bilfiil akıl ("makûl'leri, kazanılmış verileri kavrar). İbn-i Sina, akıl konusunda, Eflatun'un idealizmi ile Aristoteles'in deneyciliğini uzlaştırmaya, birleştirici bir akıl görüşü ortaya koymaya çalışmıştır.

Bilgi Anlayışı

Ana kaynağı sezgi olan bilgi, genel kesin ilkelere dayanmalıdır. Sezgi aracılığıyla algılanan veriler, sonuçlama yoluyla ("el-istintaç") bilgiye dönüşür. İbn-i Sina'nın bilgiye ilişkin görüşleri idealisttir; ama, bilginin doğuşunda deneyin oynadığı rolü de gözden uzak tutmamıştır.

Bilimlerin Sınıflandırılması

İbn-i Sina'ya göre bilimler madde ve biçim ilişkisi bakımından üçe ayrılır: Doğa bilimleri ya da aşağı bilimler (el-ilm ül-esfel), maddesinden ayrılmamış biçimlerin bilimidir; metafizik (mabad üt-tabia), mantık ya da yüksek bilimler(el-ilm.ıüll-âli),
maddesinden ayrılan biçimlerin bilimleridir; matematik ya da orta bilimler (el-ilm ül-evsat), ancak insanın zihninde maddesinden ayrılabilen, bazen maddesiyle birlikte, bazen ayrı olan biçimlerin bilimidir.

Kendisinden sonraki Doğu ve Batı filozoflarının çoğunu etkileyen İbn-i Sina, müzikle de ilgilenmiştir. 250'yi aşkın yapıtının başlıcası olan Şifa ve Kanun, felsefenin temel yapıtı sayılarak, uzun yıllar boyunca pek çok üniversitede okutulmuştur.

İbni Sina'dan Seçme Sözler

- Hiç kimse görmek istemeyen kadar kör değildir.

- İlim ve sanat ittifak görmediği ülkeyi terk eder.

- Dünya bir eğlence ve oyun yeri değildir.

- Kendinin ne olduğunu bilen insan, bazı kendini bilmezlerin, onun hakkında söylediklerinden etkilenmez.

- İnsanın ruhu kandil, bilim onun aydınlığı ve Tanrısal bilgelik de kandilin yağı gibidir. Bu yanar ve ışık saçarsa o zaman sana "diri" denilir.

15 Eylül 2016 Perşembe

vitamin ve mineraller


BAKIR

Karaciğerde depolanan önemli minerallerden biridir. Dokuların yeniden oluşması için gereklidir. Demirden yararlanmayı sağlar ve C vitaminin kullanımı için gereklidir. Özellikle sinirler için önemlidir. Bakır her türlü hastalığa karşı koruyucudur.

Eksikliğinde ;
- Kalp hastalıkları ve kalp krizleri olur.
- Kansızlık olur.
- Sinir bozuklukları olur.
- Cilt hastalıkları oluşur.

ÇİNKO
Bu mineral vücutta her şey için çok gereklidir. Vücudun sağlıklı kalabilmesi için, gelişmenin normal olması için ve vücudun kendi kendini yenilemesinde önemli rol oynar. Vücuttaki her hücrede ÇİNKO vardır. Kalp, beyin ve üreme sistemi için çok faydalıdır. Ayrıca hastalıklara karşı direnci artırır ve yaraları çabuk iyileştirir. Sürekli ve yeterli miktarda bu mineral alınınca rahatsızlıkların çoğu geçer.

Eksikliğinde;
- Saçlar dökülür ve vücut kıllarını kaybeder.
- Sedef hastalığı ve ciltte akne sık görülür.
- Tat ve koku hissi kaybolur.
- Gözlerde katarakt oluşur.
- Erkeklerde erken prostat büyümesi görülür.
- Cinsel organların gelişmesi durur ve özellikle erkeklerde yumurtaların gelişmesi aksar.
DEMİR
Vücut için çok gerekli bir mineraldir. Demir büyümeye yardım eder ve hastalıklardan korunmayı sağlar. Ayrıca B vitaminlerinin kullanımını kolaylaştırıp, artırır. Kan ve bazı enzimlerin üretimi için gereklidir.
Bu mineral özellikle kadınlar için çok önemlidir. Bilhassa regl kanamaları fazla olan hanımlarda kansızlığı giderir. Peklikte, solunum yetmezliğinde yorgunluğu gidermede çok faydalıdır. Demir eksikliğinin uzun süre çekilmesi KANSERE yol açabilir.
Bağırsak parazitleri, tanenli gıdalar, mide ülseri, yiyeceklerden alınan demiri azaltır.

FOSFOR
Bu mineral vücuttaki bütün hücrelerde bulunur. Kemik ve diş yapısı, kalbin ahenkli çalışması ve böbrek fonksiyonları için gereklidir. Kalsiyum ve D vitamini olmadan Fosfor, Fosfor olmadan da B gurubu vitaminler işlevlerini yapamaz. Sinir sistemi ve bütün organların çalışmasını artırır ve genel güç kazandırır.
FLOR

Kalsiyum ve fosfor minerali ile kemiklerin normal ve sağlıklı olmasını sağlar. Kemik erimelerine, kırılmalara, diş minesinin oluşmasını sağlayıp, diş çürümelerini önler.

KALSİYUM
Vücut yapısının sağlıklı olabilmesi için gerekli minerallerden biridir. Bu mineral daha çok vücudumuzdaki kemiklerde bulunur. Özellikle vücuttaki demirin kullanımı ve alınan gıdaların hücre zarından geçebilmesi için gereklidir. Stres, Aspirin, fazla yağ alımı ve fazla şeker tüketimi vücuttaki kalsiyum miktarını azaltır.

Bu mineral;
- Romatizmayı giderir.
- Kemik erimesini önler ve normal gelişmesini sağlar.
- Kalbin ve akciğerin normal çalışmasını sağlar.
- sinir sisteminin normal çalışmasını sağlar.
- Kanın pıhtılaşmasını kolaylaştırır.

KÜKÜRT
Cilt, saç ve tırnakların sağlığı için gereklidir. solunum yolları, karaciğer ve alerjik rahatsızlıklar için çok önemlidir. Oksijen dengesinde ve beyin fonksiyonları için gereklidir.” B” gurubu vitaminlerin görevlerini iyi yapmalarını sağlar.
MAGNEZYUM
Vücudumuzun normal gelişmesini sağlar. Sinir sistemi üzerinde çok etkilidir. Kasları ve sinirleri gevşetir. Bu mineral stresi önleyici olarak bilinir. kandaki şekeri enerjiye dönüştürür. Bu mineral diğer minerallerin daha etkin şekilde kullanımını sağlar. Ayrıca çabuk yorulmayı, damarların sertleşmesini önleyip, tüm salgı bezelerinin sağlıklı çalışmasına faydalıdır.
MANGAN
Vücudumuzun tüm dokularında bulunan bu vitamin, kıkırdakların yenilenmesini sağlayarak ARTROZ’ u önler, ARTRİT’ i ve romatizmayı geçirir. Sinir sistemi içinde önemli olan bu mineral beyin ve kasların beslenmesi için gereklidir. “J (Cholıne) ve B1” vitamini ile çalışarak sindirim sistemine yardımcı olur. Şekerin vücutta enerjiye dönüşümünü sağlar. Bu mineral kadın ve erkeklerde üreme sistemi için çok önemlidir.
POTASYUM
Vücut için hayati minerallerden biridir. Vücutta su dengesinin sağlanmasına yardımcı olur ve gıdaların hücre içine geçişini kolaylaştırır. Bu mineral vücutta her gün tüketilir ve tekrar doldurulur. Sinir sistemi ve beyne oksijenin taşınmasında, kasların sağlıklı kalmasında, karaciğerin korunmasında, pekliğin giderilmesinde, çok önemlidir. Yeterli miktardan fazla alınması,tansiyonu yükseltir.
SELENYUM
Üreme sistemi için önemli olan bu mineral, “E” vitamini ile birlikte kanser ve tümör oluşmasını önler. Hücre koruyucusu olan bu mineral vakitsiz ihtiyarlamayı önler.
SİLİSYUM
- Bu mineral hücre zarlarını kuvvetlendirerek kanamaları önler.
- Organların vakitsiz yaşlanmasını ve bozulmasını önler.
- Beyin yorgunluğunu giderir.
- Yaraların çabuk iyileşmesini sağlar.

SODYUM
Salgı bezlerinin çalışması için gerekli olan bu mineral, safra, pankreas, tükürük ve mide asidi salgıları için çok önemlidir. Ayrıca sinir ve kas fonksiyonları için gereklidir. Yeterince alınmazsa ; gelişmede bozukluk, kilo kaybı, mide ekşimesi görülür.
B 1 VİTAMİNİ ( THIAMINE )
Sinir sisteminin çalışmasını,oksijen almayı,gelişmeyi,kalp atışlarının düzenli olmasını ve karbonhidratların enerjiye dönüşmesine yardım ederek, şeker metabolizmasını sağlar.
Sinirsel hastalıklarda, kasların zayıflamasında, zayıflamaları durdurup yeniden kilo almada, solunum yetersizliği, kabızlık ve iştahsızlıkta faydalıdır.

B 2 VİTAMİNİ ( RIBOFLAVİNE )
Karaciğerin normal çalışmasını ve yağ metabolizmasını sağlar. Protein ve karbonhidratların enerjiye dönüşmesini, kansızlığın giderilmesini, Alyuvarların yenilenmesini, antikorların oluşmasını ve dokuların yenilenmesini sağlar.
Ayrıca göz sağlığı için çok önemlidir. Ağız içi ve dil iltihapları, gözün iltihaplanması, kızarması, ağrıması ve katarakt oluşmasını önlemede. Migrende,cilt rahatsızlıkları ve ince bağırsak iltihaplarında çok faydalıdır

B 3 VİTAMİNİ = PP ( NICOTNIAMIDE )
B 3 Vitamini vücudumuzun, yağ, protein ve karbonhidratları enerjiye çevrilmesi ve şeker metabolizmasını sağlama, bağırsakları çalıştırma, sinir sistemini düzenleme,beyin fonksiyonlarını ayarlama ve cildin sağlığının korunmasında, ayrıca bitkinlik, uyuklama ve depresyonda çok faydalıdır.
B 6 VİTAMİNİ veya G VİTAMİNİ (PYRIDOXINE)
Bu vitamin diş sağlığının korunmasında,sinir sisteminde,kan hücrelerini artırarak kansızlığın giderilmesinde, İNSÜLİN ve ADRENALİN hormonlarının oluşmasında çok faydalıdır.
Proteinlerin, yağların ve şekerli gıdaların sindirilmesine yardım eder. Kolesterolün düşmesine, vücudun direncini artırarak kansere karşı korur ve romatizma, astım,diyabete fayda sağlar. Eksikliğinde böbreklerde OKZALAT taşı oluşur.

B 9 VİTAMİNİ ( FOLİK ASİT )
Alyuvarların oluşumunda ve proteinlerin enerjiye çevrilmesinde gerekli bir vitamindir. Karaciğer ile salgı bezelerinin çalışmasını sağlar. Saçların beyazlaşmasını ve dökülmesini, iktidarsızlığı, düşünceleri toplayamamayı önler ve giderir. Ayrıca hamilelikte anne ve çocuğun sıhhatini korur.
C VİTAMİNİ
Bu vitamin hücre ve dokuların dış etkenlerden korunmasını sağlar. Vücudun enfeksiyonlara karşı direncini artırarak şeker hastalarına, bahar yorgunluğuna, kemiklerin sertliğini muhafazaya ve nezleye karşı korur. Ayrıca kan damarlarını kuvvetlendirerek kanamaları durdurur. Vücudun tüm organlarının ve salgı bezlerinin sağlıklı bir şekilde görevlerini sürdürebilmeleri için bu vitamin gereklidir. Ayrıca menopozda, variste ve karaciğere faydalıdır.
E VİTAMİNİ
Bu vitamin vücudumuzda depolanır. E vitamini, C vitamini ve Selenyum minerali ile birlikte çalışarak toksinleri vücudumuzdan atma özelliği olan kıymetli bir vitamindir.

Bu vitaminin eksikliğinde ;
* Kanda kolesterol oranı artarak damar sertliğine neden olur.
* Kalp ve kaslarda bozulmalara ,
* Sinir bozuklukları ve beyinsel bozukluklara,
* Ciltte ve saçlarda bozulmalara,
* Vakitsiz yaşlanmalara ve cilt buruşukluklarına,
* Kadın ve erkekte kısırlık ve iktidarsızlığa,
* Gözde erken katarakta, göz önünde sinek uçuşmalarına neden olur.

OMEGA 3 ve OMEGA 6
Ana rahminden başlayıp, yaşam süresince hücrelerin yapı taşını oluşturmakta ve bağışıklık sistemini güçlendirerek, kalp, kanser, romatizma, sedef ve egzama gibi hastalıklardan korur. Kolesterol ve trigliseridi dengeler, normal değerlerde kalmasını sağlar. Kanı inceltir ve damar tıkanıklığını önler. Tansiyonu düzenler, cildi güzelleştirir, yaşlanmayı geciktirir.

14 Eylül 2016 Çarşamba

80 lerde çocuk olmak...


1980'li yıllarda hayatının ilk tecrübelerini yaşamış, ilkokula gitmiş,
Kenan Evren´i, Erdal İnönü´yü, Özal'ı tanımış olmak, Ajda Pekkan´ın Alo, Michael Jackson´ın Pepsi reklamlarını hatırlayacak kadar şanslı olmak demek.
Voltran Voltran Voltran, tunder tunder tunder cats demek, depozito toplamak adına kola şişesi biriktirmek demek, peynirli tombi demek sopaya torba takip yakarak koşmak demek.
Adile Naşit`ten masal dinlemek demek. Korhan Abay, Cenk Koray, Metin Milli, Ersen ve Dadaşlar demek. Clementine, He-man, She ra, Transformers, Susam Sokağı demek.
Okula siyah önlükle gitmek demek. İhtilal çocuğu demek, Köle İzaura demek, Ziyaretçiler demek!!!!
Acidçi misin metalci mi demek... Moruk demek, Herild yani demek,
Hey corc versene borc talebine olmaz maykıl bende de yok cevabını vermek, geriye dönüp baktıkça iç geçirmek demek...
Yüzyıl içindeki en iyi, en kıyak kuşak. Hem eski hem yeni olmak demek.
Biraz gözü açık bir 80'li, yüz yıllık nesil kültürünü bir porsiyonda almış demektir.
Mahalle çeşmelerinden su içmek, bayramları iple çekmek, Cumhurbaşkanı denince Turgut Özal'ı hatırlamak demek
Koltuk altında topla okul bahçesine yalnız giderken "nasılsa oynıycak birileri vardır" diyebilmek demek.
Eti kemik geçiyor demek;
Odanın ortasına çarşaflardan çadır kurup oynamak demek.
Renkli küçük poşetteki kolanyaları patlatmak, horoz şeker demek.
Evden çıkmayan bilgisayar bebeleri haline gelmeden çocukluğunu yaşayabilmiş, son dönemin bir üyesi olmak, Ne sorusuna zınk cevabı vermekten zevk duymak, büyüteç ile kağıt yakmak 9 voltluk pile dilinle dokunup o ekşi anı yaşamak, sinek ilacı arabalarının arkasında bıraktığı bulutta deli gibi dolaşmak demek.
Tipe bak demek, Fon müziği Laura Brannigan'dan Self Control olan günler.
Bakkala gitmenin, sokakta oynamanın, harçlık toplamanın geçerli sayıldığı, el değmemiş bir hayat demek...
Sonrasında biz büyüdük ve kirlendi dünya demek.
Pazar akşamları mecburen yıkanmak ve erken yatmak demek. Parliament gece sineması demek.
Sesi açip kısmak için televizyonun dibine kadar gidip üstündeki düğmelere basmak zorunda olmak demek.
Resimli futbolcu kartları demek, süper babaanne demek, fantayla kolayı karıştırmak demek, mahalle kavramı demek.
Anket ve hatıra defterlerinin olması bunlara seviyorum ama kimi diye başlayan maniler yazmak, mustili beslenme çantası, dantel yaka, yenen kokulu silgi, leblebi tozu çekerken atlatılan ölüm tehlikeleri, hulohop, ayak bileğine takılarak çevrilen top, sek sek oynamak, bayramda mahalleye dağılı şeker toplamak, müsaitseniz annemler size gelecek demek.
TRT´nin yayın akışının bitmesiyle çalan İstiklal Marşı için ayağa kalkarak, marşı hazır olda bangır bangır söylemek ve marşın bitiminden sonra çıkan tiz "biiiiiiiiiiiiip"sesine rağmen televizyonu kapatmamak demek.
Annelerin Çernobil yüzünden çay içirmemesi, Challenger'ın olduğu günkü haberleri hatırlamak demek..
Kenan Evreni Atatürk zannetmek demek.
Yazlık diskolarda içeri alınmamak demek, bunun için ağlamak ve içeride - her nedense- You are in the army now- şarkısında sarmaş dolaş dans eden abi ve ablalara bakarak özenmek demek.
Gorbaçov´un kafasındaki kırmızılığın ne olduğunu merak etmek, anneye "Zeki Müren´e teyze mi diyim amca mı diyim" diye sormak, Kenan evren´in cumhurbaşkanlığı görevinden ayrılırken Çankaya köşkü basamaklarından yavaş yavaş inip sekreteriyle vedalaşmasını hatırlamak.
İlkokulda Halley, Petrol ve Komancero şarkılarını uydurma sözlerle söyleyerek dans eden Tolga Han özentisi sefil dans grupları kurmak.
Aldım çantamı kolumaaa, çıktım Dallas yoluna, ben Babi´yi beklerken, Ceyar girdi koluma şarkısını dansıyla birlikte bilmek demek.
Ali-Ayşegül Atik reklamı ve bakkal amca, bir pergel, bir kalem, bir de çikolata alacağım. Biz biz olalım yemeklerden önceeee, lavaboya koşalım, hafta da bir kere tırnakları keselim, fırçalayıp onları tertemiz olalım diye şarkılar ezberleyen bir nesil olmak.
Videocudan American Ninja, Kartal, Kan Sporu ve Evil Dead gibi filmleri kiralamak demek
""""Analogtan dijitale geçiş devrini yaşamış birey olduğunu anlamak ve ikisinden de farklı zevkler aldığının farkına varmak demek"""""
Çok güzel bir ülkenin son yıllarını hayal meyal hatırlamak, sonra da çivisinin çıkışını görerek büyümek demek.
Apartmanın çatısına 5 metrelik anten takıp üstüne de tencere kapağı bağlayan bir abinin sizi TV önüne oturtması ve çatıdan oldu mu diye bağırarak anteni ayarlamaya çalışması. Yunanistan kanallarını görüntülemek adına ... Oldu oldu diye camdan kafayı çıkarı bağırmak ve kimsenin buna şaşırmaması demek.
Siyah beyaz ve karlı bir görüntü de olsa..
Üstelik Yunanca tek kelime anlamasanız da gündüz vakti çizgi film izlemek için az debelenmemiş olmak demek...
Muhtemelen hayatımız boyunca yaşadığımız en güzel 10 yıl demek...
TRT 1´de oluşan sorunlar sonucu yayına bir süre ara verildiğinde ekrana getirilen donuk ağaç, dağ bayır resmine 10 dakika hareketsiz bakabilmek demek,
Türkiye'de yaşamış son mutlu kuşak olduğunu hüzünle hissetmek demek.....

13 Eylül 2016 Salı

Türkiyede yapılacak 25 şey


1.Ocak ayında Çıldır Gölü’nde balık tutun
2.Trans Kaçkar yürüyüşü yapın
3.Nemrut’ta gün batımını izleyin
4.Mardin sokaklarında kaybolun
5.Pamukkale’de antik havuzda yüzün
6.Çoruh Nehri’nde rafting yapın
7.Fethiye’den Antalya’ya Likya yolunu yürüyün
8.Baba Dağı’ndan yamaç paraşütü ile uçun
9.Efes Harabeleri’ni keşfedin
10.Konya’da Mevlana’nın izini sürün
11.Van Gölü’nde yüzün
12.Kapadokya’yı balonla keşfedin
13.Valla Kanyonu’nu geçmeyi deneyin
14.Ağrı Dağı’nın zirvesine çıkın
15.Mavi yolculuk ile Ege’yi keşfedin
16.Selçuk’ta paraşüt ile atlama yapın
17.Doğu Ekspresi ile İstanbul’dan Kars’a yolculuk yapın
18.Van’da kahvaltı yapın
19.İstanbul’da Eminönü-Anadolu Kavağı vapuruna binin
20.Hasankeyf’in büyüsüne kapılın
21.Bozcaada’da Ege kültürünü tanıyın
22.Çeşme’de sörf sporunu öğrenin
23.Kaş’ta dalış yapın
24.Urfa’da sıra gecelerine katılın
25.Eskişehir’in dinamik hayatını keşfedin

10 Eylül 2016 Cumartesi

kaş


Tarihi Likyalılar’la başlayan Kaş’ın içinde bu uygarlığın izlerini rastlamak mümkün. Kasabanın en renkli sokağı Uzunçarşı’nın bitiminde yer alan anıt ise o dönemden kalanların en görkemlisi. Bir krala, komutana ya da zengine ait bir mezar olduğu sanılan bu anıtın dışında, ilçenin içine dağılmış bir çok kaya mezarla, amfitiyatro da Kaş’ın tarihi dokusunu oluşturuyor. Bu mezarların dışında, ilçenin merkezindeki Rumlar’dan kalan ahşap evler de geçen zamana inat varlıklarını sürdürmeye devam ediyor.
Dalış ve yamaç paraşütünün dışında, kano, trekking, canyoning ve dağ bisikleti de Kaş’ta yapılabilecek diğer sporlar arasında yer alıyor.
Kaş’tan bahsedince Meis’i atlamak olmaz. İlçe ile arasında sadece 1-2 deniz mili bulanan Meis bir Yunan adası. (Zaten ilçenin isminin Kaş olması da Meis’le bağlantılı. Meis göze, Kaş’ın kıyıları da onu çevreleyen bir kaşa benzetildiği için ilçe bu ismi almış). Önceleri Meis’te Türkler, Kaş’ta Rumlar yaşarken mübadele yıllarındaki değişimle minik Yunan adası Rumlar’ın olmuş. İşte bu nedenle gündüz Kaş’tan Meis’e baktığınızda beyaz badanalı evlerle birlikte bir cami minaresini de çok net seçebilirsiniz. Meis’in asıl büyüsü ise havanın kararıp ışıkların yakılmasıyla ortaya çıkıyor ve Kaş’takilere, burunlarının dibindeki bu minik ada seyrine doyum olmayan bir görüntü oluşturuyor.
Kaş deyince, akla gelen ilk yerlerden biri de Uzunçarşı’dır. Tarihi dokunun mümkün olduğunca korunduğu ve yerli, yabancı turistlerin mutlaka uğradığı Uzunçarşı’da üstü ahşap cumbalı evlerin alt katlarında gümüşçü, halıcı gibi dükkanlar sıralanır.

9 Eylül 2016 Cuma

vücudumuz

Uzmanlar uyku sonrasında, gözlerinizin gün ışığına karşı dört buçuk kat daha hassas olduğunu belirtiyor. Bu saatlerde metabolizmanız ve vücut ısınız yavaş yavaş artmaya başlar. Eğer kilonuza dikkat ediyorsanız sabahları iyi beslenin. Çünkü yediklerinizin çoğunu yakarsınız. Kalp krizleri çoğunlukla sabah saatlerinde olur. Çünkü bu saatlerde kan basıncımız artar. Glikoaminoglukom adı verilen maddeler bu saatlerde bel kemiğinize sıvı pompalar. Bu sıvı sırt disklerinizi yüzde 15 oranında şişirir. Bu da demek oluyor ki sabah saatlerinde düşüp, belinizi incitmemeye dikkat edin. Yemek üstüne meyve yemenin, sanıldığının aksine hiçbir faydası yoktur. Çünkü meyve, sindirilmesi güç olan diğer yemeklerle birlikte midede sıkışır ve ekşir. İnce bağırsağa ulaşana kadar da bütün vitaminlerini kaybeder. Saat 15 civarında günün diğer saatlerine göre narkoza karşı yüzde 15 civarında daha duyarlı olduğunu biliyor muydunuz? Bu saatte vücut ısımız ve metabolizmamız yüksekliğini korurken, hormon seviyemiz düşüyor. Bu da narkoz karşısında normalden daha hissiz olmamızı sağlıyor. 16.00 ile 18.00 saatleri arasında bir şey  yemediyseniz, saat 18.00 civarında kan şekeriniz litrede 0.5-1 gram arası düşebilir.
Akşam Yemeğinden Sonra Neler Olur: Yemekten üç dakika kadar önce asitler ve enzimler midenizde ve saliva diye adlandırılan tükürük bezlerinde depolanır. Yemeklerinizi çiğnedikçe, bol miktarda nişasta sindirilir. Beş dakika sonra yemekler midenize ulaşır ve oradaki enzim ve asitlerle birleşir, iki saat içerisinde de sindirilir. Bir yemek ne kadar yağlı olursa midede kalması ve sindirilmesi o kadar uzun sürer. Daha sonra yemekler ince bağırsağa ulaşırken, safra kesesiyle birleşir. Enzimler ve besinler buradaki bağırsak duvarlarında emilirler. İki saat sonra, yemekler kolona ulaşır. Burada da su, mineral ve şekerle birleşir. Yemekler kolonda on saat kadar durduktan sonra atık madde olarak dışarı atılır.