Allah
sana kötülük yapanın cezasını verirken, bazen senin görmeni istemez, insansın
sonuçta egona yenilip, oh olsun dersin de, içine fitne eklenir diye. Uzakta,
sen görmeden halleder. Bazen de süreci uzatır, sana unutturur, ona ise yıllar
sonra toplu bir ceza verir. Kimin, neyi, ne kadar hak ettiğini sen bilemezsin. Bilme
ki düşman gibi pusuda bekleme! Sen sadece iyi insan olma mücadeleni arttır.
Günlüğünüz karşısında ruhen çırılçıplak kalmayı göze alabileceğiniz belki de tek dostunuz.
30 Nisan 2015 Perşembe
29 Nisan 2015 Çarşamba
biriyle küsünce
Biriyle
küsünce şuna dikkat edin.
Kim
küstüğünün arkasından
Başkasına
konuşuyorsa suçlu odur.
Haklı
olan emindir sadece üzülür.
Haksız
olan ise toplar herkesi,
Seni
çekiştirir.
O
sadece köpürür.
Unutma
ortalık durulunca
Köpük
gider, su kalır.
28 Nisan 2015 Salı
ÇİNGENELER (Kainatın müziğe, eğlenceye, neşeye adanmış varlıkları)
Yüzyıllar
boyunca dünyanın her yerinde, türlü milletler içinde yaşadıkları halde,
Çingeneler daima ayrı tutulmuş, içinde bulundukları halkla kaynaşamamışlardır.
Onlar hem tam içimizde, hem de bize en uzak bir noktadadırlar. Biz de istemeyiz
onlara "gereğinden fazla" yaklaşmayı. En radikal geçinenlerimizin
bile kuralları vardır. Ama onların yoktur. Çünkü Çingeneler genel kurallara
uymazlar. Çünkü bu kurallar bizim kurallarımızdır, onlar bunları takmazlar.
Onların kuralları sanki kuralsızlık üstünedir. Bu nedenle hiçbir şeye sahip
değildirler. Çingenelerin Anadolu'da, hele İstanbul'daki varlıkları Türkler'den
çok eskidir. Bizans belgelerinde İmparator IX Konstantinos Monomahos'un 1055
yılında Çingeneleri İstanbul'a getirttiği ve onlara "Athinganoi"
dendiği yazılıdır. Sonraları çeşitli yazmalarda Çingenelerden sihirbaz, falcı,
yılan oynatıcı olarak bahsediliyor. Ayrıca demircilik, nalbantlık yapan,
elek imal eden Çingeneler, belgelere göre "asıl meslekleri" olan
hırsızlık, dilencilik ve karabüyücülüğe dönmüşlerdir zamanla. Evliya Çelebi
ise, Fatih Sultan Mehmet'in Çingeneleri Gümülcine ve Muğla'dan İstanbul'a
getirerek Balat civarına yerleştirdiğini yazar. Ancak Fatih'in torunu Kanuni,
dedesinin bu icraatından memnun kalmamış olsa gerek, Çingenelere pek insaflı davranmamış.
Osman Şerefgil'in Osmanlı arşivlerinden aktardığına göre, Kanuni Sultan
Süleyman Rumeli eyaletindeki kadılara gönderdiği emirle hırsızlık ve
soygunculuk yapan Çingenelerin kürek cezasına çarptırılmasını istemiş. Ayrıca
ata binmelerini, eşek ve öküz kullanmalarını, aşağı yukarı gezinmelerini
yasaklamış ve sakin sakin kendi işlerini görmelerini buyurmuş. Ancak ne padişah
buyruğu, ne kadı cezası onları bildikleri yoldan alıkoymaya yetmemiş tabii.
Eremya Çelebi, İstanbul Tarihi'nde, Topkapı'nın iç ve dış bölgesinde yaşayan
Ermeni Çingenelerden "poşo" olarak bahseder. İçlerinden bazıları III.
Ahmet zamanında Müslüman olmuşlardır. İstanbul Çingeneleri çoğunlukla kentin
kırsal kesimlerinde, surdiplerinde ve kenar mahallerde yaşıyorlardı. Sulukule,
Balat, Ayvansaray, Kuştepe, Dolapdere, Hacıhüsrev, Üsküdar Selamsız, Karagümrük
Sultan Mahallesi, Lonca gibi semtleri mekan tutmuşlardı.
Çingene'nin
İşi: Osmanlıda Çingeneler göçebe ve Lonca Çingeneleri olarak ayrılabilir. Bir
çeribaşının idaresinde kentten kente gezen göçebe Çingeneler elekçilik,
sepetçilik, hasır örücülüğü, ayıcılık, maymunculuk yaparladı.
Müzik,
dans, gösteri ve kehanet zanaatında ustalaşan Çingenelerin yazılı bir tarihi
yok aslında. Mesleklerinden mesken tuttukları yerlere, Çingeneler hakkında
ipuçlarını Padişah fermanları, kartpostallar, polis kayıtları, seyahatnameler
ve benzeri kaynaklardan ediniyoruz.
Kökleri,
Dilleri, Dinleri: Genel kanı, Çingeneler'in Hindistan kökenli oldukları
yönünde... Gittikleri hemen her yerde zulüm gördüklerinden, göç etmeye devam
etmişler, pek azı yerleşik düzene geçmiş. 17. yüzyılda Almanya ve Fransa'da
görülen Çingenelerin aslında Mısırlı oldukları zalim bir hükümdar tarafından
dinlerini değiştirmeye zorlandıkları söylenir. İddiaya göre, günahlarını affettirmek
için Roma'ya gitmiş ve sürdürecekleri bu hayat karşılığı Papa'nın onları
günahlarından arındıracağına inanmışlardı. İngilizcede Çingenelere
"gypsy" denmesinin nedeni de Mısır'ın Amgyptos kentinden geldiklerine
inanılmasıdır. Müslüman Çingenelere Türkçe'de Kıpti de denmiştir. Bir varsayıma
göre ise Mısır ahalisinden Kopt kavmine ait olduklarından Kıpti ismini
aldıkları yönünde... Bugün dünyada değişik ülkelerde yaşayan beş-altı milyon
Çingene genellikle yaşadığı ülkenin dil ve dinini benimsemiş durumda. Çingenece
diye bir dilden bahsetmek mümkün olmasa da tüm dünya Çingenelerinin kullandığı
ortak sözcükler var. Çingenelerin dini inançlarını en iyi anlatan ise belki de
Evliya Çelebi'nin şu satırları: Çingeneler kafirler ile kızıl yumurta,
Müslümanlar ile Kurban Bayramı, Yahudiler ile Kamış bayramı yapan bir kavimdir.
Tarihçiler, vaftiz olmadan ölen Katolik, sünnet olmadan ölen Müslüman
Çingenelerden bahseder.
Çingene
değil "Roman": Her yıl 5 Mayıs'ta kutlanan Kakava Çingene
bayramı bir cümbüş, bir renk ve eğlence curcunası aslında. Kakava bahar
bayramı, birçok inancın; doğunun Hıdrellezi, batının Aziz İlyas kutlamalarının
yapıldığı gün. Ortadoğu'nun Nevruz ateşi, Hindular'ın Ganj'ı niyetine Tunca
suyu Kakava'nın içinde aşure oluvermiş. Kendi kökenlerine hiç de yabancı
olmayan ateş ve su, pagan, şaman ve Zerdüşt inançlarından fırlayıp çıkmış
sanki.
Mimozalar
Çingeneler Gibidir: Şehir hayatıyla barışıp medeniyete alışan, asimile olmuş
Çingenelerden söz edilse de unutmayalım ki Çingeneler çoğunlukla kendi içlerinde
evlenirler. Birilerine uymaktansa birilerini kendilerine uydurmayı tercih
ederler. Yerleşerek ev kurdukları muhitler, mahalleler şehrin en az
rağbet gören yerleri olduğundan aynı zamanda en ucuz bölgeleri olarak
kalmıştır. Dar gelirli pek çok Çingene olmayan aile de bu bölgelere yerleşmiş
ve zaman içinde Çingenelerin alışkanlıklarını edinmiş; yaşam tarzları, giyim
kuşamları değişerek asimile olmuşlardır.
25 Nisan 2015 Cumartesi
Giorgia Fiorio
Kadın fotoğrafçı, kahramanları, sert
erkekleri, aralarına dişi sineğin bile giremediği erkek topluluklarını seviyor.
New York’un zenci boksörlerinin hayatı, Ukraynalı maden işçileri, Saint
Petersbourg’un denizcileri, matadorların ve serüvencilerin yaşam tarzları ise
en ilgisini çekenlerden... 1990 yılında New York Uluslararası Fotoğrafçılık
sınıfında okurken bir eğitimci kendisine fotoğrafçılığı terk edip, sınıfı
bırakması konusunda tavsiyede bulundu. O bu fikri çok saçma bulup, yılsonu
çalışmaları için “boksörler” temasını seçti. Hiçbir zaman sipariş üzerine
çalışmamayı kendime prensip edindim. Matador, madenci ya da maceraperest
erkeklerin dünyaları onun ilgi odağı. Erkeklerin “ilkel” davranışlarına, o, şefkat
ve “aşkla” yaklaşıyor. Erkeklerin dünyasında sadece ölüm teması gerçektir ve
değişmez. Diğer her şeyin değiştiğini keşfettim. Bazıları cesur olduğu için
matador, kimileri de seçim şansı olmadığı için Ukrayna’da madenci... Gittiği
yerlerde uzun bir zaman dilimi geçirdiği için, her defasında önce gideceği
ülkenin dilini öğreniyor ve fiziksel olarak hazırlanıyor. “Sırtım üzerinde
sekiz kilo taşıyorum ve karşılaşabileceğim riskleri önemsemiyorum. Hedefim
sadece formda olmak” diyor ve devam ediyor: Röportaj sırasında korunduğumu ve
ölümsüzlüğe ulaştığımı hissediyorum. İnsanlara önyargı ile yaklaşanlardan
nefret ediyorum. Ama ne yazık ki günümüzde herkes önyargılı. İşte bu nedenle
serüvenciler üzerine yaptığım çalışma öncesi, onların hakkındaki ayrıntıları öğrenmek
istemedim. Bunu aslında bir arkeoloji çalışmasına benzetebiliriz ve benim de
onlara tarafsız bir açıdan bakabilmem için bu çalışmayı yapmam gerekiyordu.
İnsanlar neden sadece erkeklerin fotoğraflarını çektiğimi merak ediyorlar. Ben
de onlara soruyorum: Peki neden bazı fotoğrafçılar sadece moda çekimi yaparlar?
Rusya’da baletlerin çekimini yaptım. Karşı cinsin teni tanımadığım bir dünyaya
açılan kapı gibi. Aylarca her şeyi paylaştığı kişilerden ayrılma vakti gelince
Giorgia çantasını sırtına atıyor ve dünyanın belirsiz bir köşesine hareket
ediyor. Bu hiç de kolay değil, her zaman bir “son gün” yaşıyorum. Onlara
güneşi vaat ediyorum, bir gün geri geleceğimi, güzel haberler getireceğimi. Ama
onları bir daha hiç göremeyeceğimi ve vaat ettiklerimi yapamayacağımı da
biliyorum. İnsanların fotoğrafını çekmeniz için, mutlaka bir sebebiniz olmalı
ki, sizi sorguladıkları vakit onları çabucak ikna edin. Örneğin, Rusya’da ortak
bir hücreyi paylaşan idama mahkûm hükümlülerin fotoğraflarını çekmek
istemiştim. Mahkûmlar neden fotoğraflarını çekmek istediğimi sorunca da, Ruslar
üzerine bir kitap hazırladığımı belirttim. Bunun üzerine aralarından biri,
“Evet, bizi çekin. Siz bizi dünyaya taşıyacaksınız” dedi. Mühim olan arkanda
bırakabileceğin bir şeylerin var olması. Her şeyi fazla ciddiye almadan.
24 Nisan 2015 Cuma
hangi parfümü ne zaman sürmeli?
Alışverişte:
Must de Cartier; Tiffany; Champs Elysees, Guerlain; Week end, Burberrys;
Jean-Paul Gaultier.
Spor
Yaparken: New West, Aramis; Polo Sport, Ralph Lauren; L’Eau d’Issey, Miyake;
Gio, Giorgio Armani; Davidoff Cool Water.
İşe
Giderken: Jill Sander No.4; Dune, Christian Dior; Eternity, Calvin Klein; Envy,
Gucci; Acte 2 Escada.
Öğle
Yemeğinde: Miss Dior; Pleasure, Estee Lauder; Eden, Cacharel; Elysium, Clarins;
White Linen Breeze, Estee Lauder.
Kokteylde:
Organza, Givenchy; Treso, Lancome; Dolce Vita, Christian Dior; Allure,
Chanel; Angel, Thierry Mugler.
Partide:
Shalimar, Guerlain; Coco Chanel; Champagne, YSL; Donna Karan; Diva, Ungaro.
22 Nisan 2015 Çarşamba
anais nin
Yaşadıklarım,
hissettiklerim, hayallerim, hayal kırıklıklarım... Her şey, ama her şey
günlüğümün bir parçası haline geliyordu. Kendi yargılarım önemliydi benim için.
Hayatımı böyle
tanımlıyordum... En küçük bir darbede yıkılabilecek olan görkemli bir harikalar
diyarı. Kendime küçük bir klasör aldım ve üzerine “Yalanlar Kutusu” yazdım.
Yaptığım her şeyi fişliyordum artık. Sıkıcılık günahların en büyüğüydü bence.
21 Nisan 2015 Salı
Bodrum... Bodrum...
Bodrum'u
düşünürken maviyi düşlüyor insan. Sonra beyaz ve yeşil... Dar sokaklar, küçük
meydanlar, taş duvarlar, beyaz evler... Bir ahşap kepenk, demir bir kapı,
mor bongonviller. Deniz kıyısında yediği balığı, barlar sokağında içtiği
rakıyı, meyhaneler sokağında dinlediği fasılı düşünüyor. Neyzen Tevfik'i, Cevat
Şakir'i....
19 Nisan 2015 Pazar
istanbul ne renk
İstanbul
bence bal rengi. Sanki bir kişi, bir portre gibi... Ve benim için bir dişi o.
Bir kadın. Onun gözleri bal rengi. Yüzünün rengini de bu renk belirliyor.
Giydiği giysiye göre de gözlerinin reni değişiyor. Mavi giydiğinde bal renginin
içindeki o yeşil ve mavi canlanıyor. Çok hüzünlü olduğunda griye dönüşebiliyor.
Tıpkı balı çevirmenizle oluşan yuvarlak halkların oluşturduğu kat kat renkler
gibi. Onun için ruh durumuna göre değişken. Ama aslı bal rengi. New York’lu bir
arkadaşıma demiştim ki: “Bütün sıkıntılarıma rağmen Ortaköy ya da Kuzguncuk’a
gidip şöyle ince belli bardakta çay içmenin bütün sıkıntılara değdiğini
düşünüyorum. O da bana Tıpkı bir New Yorklu gibi düşünüyorsun. Sıkıntılarına
rağmen oturup da Manhattan’da bir şey içtiğim zaman, iyi ki burada yaşıyorum
derim. Böyle bir tutkudur New York’lu olmak dedi.
17 Nisan 2015 Cuma
nisan ayı...
Nisan, Gregoryen Takvimi'ne göre yılın 4. ayı olup 30 gün çeker.
Nisan
sözcüğünün, Farsça (nisan), Süryanice (nisanna), Sümerce (nisag = ilk
meyveler), Akadca (nisānu) ve İbranice (nîsān) sözcüklerinden alındığı
söylenebilir.
Nisan
adının İngilizcesi olan April sözcüğünün Latince aprilis'den geldiği rivayet
olunur. Klasik etimolojiye göre, Latince aperire (açmak); ağaçların çiçek
açmaya başladığı mevsimi ima eder. Aynı tez, modern Yunancada ilkbahar anlamına
gelen ἁνοιξις (açmak) ile de destek bulmaktadır.
16 Nisan 2015 Perşembe
13 Nisan 2015 Pazartesi
Birbuçuk kiloluk sır küpü- Beynimiz hakkında şaşırtıcı 10 gerçek
İnsan beyni hiç bir bilgisayarla
karşılaştırılmayacak kadar karmaşık bir sisteme sahip. Öyle ki, dünyanın en
zeki canlısı olmamıza rağmen beynimizin sırlarının henüz çok azına vakıfız.
Orada henüz kavramayı tam olarak beceremediğimiz bambaşka bir dünya var. İşte
bu dünyaya ait 10 şaşırtıcı gerçek…
Beynimiz acı hissetmez
Beynimizde acı algılama reseptörü bulunmuyor. Bu sebeple
cerrahlar beyin ameliyatlarını hasta uyanıkken ve anestezi uygulamadan
gerçekleştiriyorlarmış. Bu durum cerrahlara ameliyat sırasında hastanın motor
fonksiyonlarına herhangi bir zarar gelip gelmediğini kontrol etmekte yardımcı
olsa da, ameliyat odasında korku filmlerinden fırlamış görüntülere sebebiyet
verebilir tabii...
Beynimiz tam 1 terabit bilgi
saklayabilir
Bu da Britannica Ansiklopedisi'nin beş katı kadar bilgiye
tekabül eder. Eh, fena sayılmaz...
Beynimizde 160,000 kilometre
uzunluğunda kılcal damar bulunuyor
Yüz milyarlarca da nöron... Bu sayının galaksideki gök
cisimlerinin sayısına çok yakın olduğunu da belirtelim. Gelgelelim
vücudumuzdaki enerjinin %17'sini ve oksijenin %20'sini kullanan beynimiz
vücudumuzun sadece %2'sini kaplıyor.
Uyurken beynimiz daha çok çalışıyor
Çünkü beyinlerimiz, gün boyunca edinilen bilgileri ve
hafızayı düzenleme işini biz uyurken yapıyor. Yani gün boyunca edinilen
karmaşık veriler biz uyurken düzenleniyor. İşte bu yüzden, uykusuz geçen
dönemlerde, hafızamız çok daha zayıf çalışıyor, öğrendiklerimizi çok çabuk
unutuyoruz ve anılarımız hafızada kolay kolay yer edemiyor.
"Bilinçli rüya" görmek gerçekten
mümkün
Kişinin sonuçlarını istediği gibi manipüle edebildiği
"bilinçli rüya" (lucid dreaming) kavramı bize Hollywood filmlerini
hatırlatsa da, hayal ürünü değil. Belli bir eğitim sürecinden sonra
erişilebileceği iddia edilen "bilinçli rüya" durumu istediğiniz
rüyayı istediğiniz kişilerle süsleyip dilediğiniz gibi sonlanmasını sağlıyor.
"Bilinçli rüya", beynimizin uçsuz bucaksız potansiyeline dair ufak da
olsa bir ipucu veriyor.
Niye güldüğümüz (ya da
gıdıklandığımız) ise hala meçhul
Beyinlerimiz, hayvanlar aleminde gülebilen tek canlılar olan
biz insanların bunu nasıl başarabildiğine dair bize henüz bir ışık yakmış
değil. Niçin gıdıklandığımız ve bunun ne işe yaradığı da, aynı şekilde, hala
bir muamma...
Erkek beyni kadın beyninden %10 daha
büyük, fakat...
... kadın beyni daha fazla sinir hücresi ve daha fazla nöron
bağlantısıyla daha verimli çalışıyor. Kadınlarda daha duygusal olan sağ beyinde
daha fazla faaliyet varken, erkeklerde ise mantık ağırlıklı çalışan sol beyin
faaliyeti daha çok görülüyor.
Peki boyunun bir önemi var mı?
Araştırma sonuçları olayı çok aydınlatmamış. Mesela ortalama
bir beyin 1.400 gramken, Albert Einstein'in beyni sadece 1.230 grammış. Öte
yandan, kafası büyük insanların daha zeki olduğunu, sivri kafalılarınsa daha
aptal olduğunu savunan araştırmalar da var. Yani henüz beyin boyutunun zekayla
doğru orantılı olduğunu kanıtlayan hiç bir veri bulunmuyor.
Beynimizin iki yarısı birbirine eşit
değil
Beynimizin iki lobu her ne kadar birlikte çalışsa da, sol
lob, konuşma, matematiksel işlemler, diziler, sayılar ve analiz gibi konularda
yetenekliyken, sağ lobumuz, ritm, hayal kurma, renkler, boyut, hacim ve müzik
gibi konularda uzman. Bu iki lob ayrıca birbirine ayna olarak ters tepki
veriyor, yani sol ayağımıza bir iğne batarsa bu beynimizin sağ lobunu harekete
geçiriyor. En garip gerçek ise şu: beynin bir lobu tamamen alınsa bile insan
tek lobla yaşamaya devam edebiliyor.
Dünyada yaşamış en zeki insan: William
James Sidis
Dünyanın gelmiş geçmiş en zeki insanı olduğu iddia edilen
William James Sidis'in IQ seviyesinin 250-300 arasında olduğu kabul ediliyor.
Sidis, 6 aylıkken alfabeyi çözmüş, 2 yaşında Latince'yi, 3 yaşında Yunanca'yı
öğrenmiş, anatomi üzerine denemeler yazdığında 4 yaşındaymış ve 8 yaşından önce
İngilizce, Latince, Yunanca, Rusça, İbranice, Fransızca ve Almanca'yı öğrenmiş.
11 yaşında Harvard'a kabul edilen William, aynı sene profesörlerine 4 boyutlu
objeler hakkında ders vermeye başlamış! 16 yaşında Harvard Hukuk Fakültesine
geçen Sidis’in, bir günde bir dili öğrenebildiği ve ertesi gün bildiği diğer
dillere tercüme yapabilir hale geldiği de iddialar arasında... Zekiyim mi
dediniz? :)
11 Nisan 2015 Cumartesi
Ünlü Astrofizikçi Neil de Grasse Tyson'ın Zeki İnsanlara Önerdiği 8 Kitap
Amerikalı bir astrofizikçi olan ve 1996 yılından beri Amerikan Doğa Tarihi Müzesi'ne ait Hayden Planetaryumu'nun yöneticiliğin i
yapan Neil deGrasse Tyson, 2011 yılının Aralık ayında Reddit’s Ask Me
Anything isimli bir buluşmaya katıldı. Bu buluşmada halktan insanlar
katılımcılara istedikleri soruyu sorabiliyorlardı. Bir okuyucu Tyson'a
şu soruyu yöneltti: "Sizce her zeki insanın okuması gereken en temel
kitaplar hangileridir?" Tyson bu soruya yalnızca kitap isimleri saymakla
yetinerek cevap vermedi, aynı zamanda hangi kitabın bizlere Batı
dünyasını şekillendiren temel düşünce ve anlayışları anlamak konusunda
nasıl yardım edeceğini de açıkladı. İşte Tyson'ın sıraladığı, her zeki
insanın okuması gereken 8 kitap;
1. Kutsal Kitaplar
Ne
düşünmeniz gerektiğinin başkaları tarafından söylenmesinin çok daha
kolay olduğunu ve asıl meselenin düşüncelerinize kendinizin karar
vermesi gerektiğini anlamak için okunmalı.
2. Doğa Felsefesinin Matematiksel İlkeleri - Isaac Newton
Evrenin bilinebilir bir yer olduğunu ve bilgiye ulaşmak için matematiği kullanmamız gerektiğini anlamak için okunmalı.
3. Türlerin Kökeni - Charles Darwin
Cahil insanların akıllı insanlardan çok daha fazla olduğunu anlamak için okunmalı.
4. Gulliver'in Gezileri - Jonathan Swift
Cahil insanların akıllı insanlardan çok daha fazla olduğunu anlamak için okunmalı.
5. Akıl Çağı - Thomas Paine
Dünya üzerinde temel özgürlük kaynağının rasyonel düşünce olduğunu anlamak için okunmalı.
6. Ulusların Zenginliği - Adam Smith
Kapitalizmin hırs ve açgözlülük dolu bir ekonomi olduğunu anlamak için okunmalı.
7. Savaş Sanatı - Sun Tzu
Tıpkı sizin gibi insan olan canlıları öldürmenin bir sanat haline dahi dönüştürülebileceğini anlamak için okunmalı.
8. Prens - Machiavelli
Güce
sahip olmayan insanların güce ulaşmak için ve güce sahip olan
insanların güçlerini korumak için her şeyi yapabileceğini anlamak için
okunmalı.
"Eğer bu kitapların hepsini okuduysanız" diyor Tyson, "İşte o zaman Batı tarihinin nasıl şekillendiği hakkında derin bir bilgiye sahipsiniz demektir."
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)