30 Ağustos 2016 Salı

Sonbahar geliyor EYLÜL geliyor en sevdiğim mevsime az kaldı...



yağmurlar sarı yapraklar, bulutlar... bir de sen olsan...

  
Sonbahar biraz hüzün, biraz dinginlik, yalnızlık...

25 Ağustos 2016 Perşembe

etme



Duydum ki bizi bırakmaya azmediyorsun, etme.
Başka bir yar, başka bir dosta meylediyorsun, etme.

Sen yadeller dünyasında ne arıyorsun yabancı?
Hangi hasta gönüllüyü kastediyorsun, etme.

Çalma bizi, bizden bizi, gitme o ellere doğru.
Çalınmış başkalarına nazar ediyorsun, etme.

Ey ay, felek harab olmuş, altüst olmuş senin için...
Bizi öyle harab, öyle altüst ediyorsun, etme.

Ey, makamı var ve yokun üzerinde olan kişi,
Sen varlık sahasını öyle terk ediyorsun, etme.

Sen yüz çevirecek olsan, ay kapkara olur gamdan.
Ayın da evini yıkmayı kastediyorsun, etme.

Bizim dudağımız kurur sen kuruyacak olsan.
Gözlerimizi öyle yaş dolu ediyorsun, etme.

Aşıklarla başa çıkacak gücün yoksa eğer;
Aşka öyleyse ne diye hayret ediyorsun, etme.

Ey, cennetin cehennemin elinde olduğu kişi,
Bize cenneti öyle cehennem ediyorsun, etme.

Şekerliğinin içinde zehir zarar vermez bize,
O zehiri o şekerle sen bir ediyorsun, etme.

Bizi sevindiriyorsun, huzurumuz kaçar öyle.
Huzurumu bozuyorsun, sen mahvediyorsun, etme.

Harama bulaşan gözüm, güzelliğinin hırsızı.
Ey hırsızlığa da değen hırsızlık ediyorsun, etme.

İsyan et ey arkadaşım, söz söyleyecek an değil.
Aşkın baygınlığıyla ne meşk ediyorsun, etme.

Mevlana Celaleddin Rumi

23 Ağustos 2016 Salı

FOTOSAFARİ


Fotoğraf plastik sanatların bir kolu, sayfalarca yazı yazarak yapamayacağınızı bazen tek kare fotoğrafta anlatma imkanı bulursunuz. Fotoğrafı çekene de, bakana da mutluluk verir bu anlatım. "Ne var ki fotoğraf sadece makine ile çekilmez"...

Türkiye'nin tarihi, doğası, kültürü böylesine zengin olunca, fotoğrafçılar için eşi bulunmaz bir konu çeşitliliği de beraberinde geliyor. İster yabancı, ister Türk; ülkemizi gezen turistler, kendilerine ilginç gelen her konuyu görüntülüyor yada kaydediyor. Özetle Türkiye, eşi bulunmaz bir "Foto safari" ülkesi olarak da yerini alıyor. Foto safari’ye çıkanlar, değişik açılar bulmak, farklı kareler yakalamak adına rehberin anlattıklarını bile dinlemekten feragat eder, hareket saatine hep geç kalırlar. Bu gezilerde eğer rehber, fotoğrafa uygun otantik bir konu, az rastlanır bir açı yada iyi bir manzara gösterirse gönül bağı kurulmuş ve bu uğurda tüm yorgunluk, olumsuz hava koşulları gibi pürüzler unutulmuş olur...
Foto safarilerde sokak satıcıları, insan portreleri, yöresel özellik taşıyan folklorik konular, el sanatları hep ilgi çeker; Fakat doğa fotoğrafları, gün doğum ve batımları, doğal yaşamdan enstantaneler hemen her fotoğrafçıda "Zamanı dondurmak" adına farklı heyecanlar yaşatır.

TÜRKİYEDE FOTO SAFARİ İÇİN İDEAL MEKANLAR

KLASİK KONULAR

Klasik konularda örneğin "Evler, konaklar, yalılar" objektiflere sığdırılması zor da olsa, en çok ilgi duyulan konular arasında yer alır. Yozlaşmadan günümüze gelebilmiş ve adeta birer "Çekim Platformu" niteliği taşıyan yörelerimizden ilk akla gelenler şöyle sıralanabilir: Safranbolu, Yörük Köyü, Taraklı, Göynük, Mudurnu, Bursa, Cumalıkızık, Mudanya, Afyon, Urfa, Hatay, Mardin evleri, Ayvalık Cunda Adası, Ankara, Antalya, Kaleiçi Evleri, İstanbul Boğazındaki yalılar ve köşkler detaycı fotoğrafçılar için; Ayvalık Cunda Adası örneğinde görüldüğü gibi Rum mimarisi taş evlerin kapı tokmağından, dökme demir balkon, pencere parmaklıkları detaylarına kadar görüntüleyebiliyorlar. Ankara, Antalya Kaleiçi Evleri turistik merkezlerde olması nedeniyle ilgi çeker. Kiremitsiz çatılarıyla kesme taş işçiliğinin en güzel örneklerine sahip olan Mardin Evleri araç girmeyen, çöp toplama dahil taşımacılığın at, eşek ve katırlarla yapıldığı gizemli tünellerden oluşan sonu görünmeyen daracık, kademeli sokakları dini yapı anıtları fotoğraf karelerini çoğaltacak güzelliktedir. Mimari konulara eklenen antik eserler, tarihi ören yerleri yelpazeyi genişletir.

ARKEOLOJİ
Ülkemizin farklı kültür ve medeniyetlere ev sahipliği yapması foto röportaj, belgesel ve film ustalarına olağanüstü imkanlar sağlıyor. İstanbul Antoloji Müzesi, Antalya Müzesi, Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi, Selçuk Efes gibi müzelerde çeşitli ışık efektleriyle aydınlatılıp sergilenen eserler yabancılar için bir tür "Türkiye davetiyesi" yerine geçiyor.

AÇIK ALANLAR
Foto safarilerde ilk akla gelen açık mekanların başında Kapadokya bölgesi gelir. Her adımda değişen kompozisyon ve peyzaj zenginliği mevsimsel renklerin katkısı, iklimsel değişikliklere; yöre insanlarıyla yaşam biçimleri de eklenince, fotoğraf sanatı için eşi bulunmaz bir güzellik ortaya çıkıyor. Farklı yüzey şekilleri arasındaki kiliseler, üzüm kütükleri, çiftçiler, at arabaları, toprak çömlek ve kapların yapım aşamaları, Köyceğiz Gölü ve çevresi, Dalyan Sazlıkları, İztuzu Kumsalı, Kaplıcalar, Caretta Caretta kaplumbağaları safaricilerin ilgisini çeken diğer konular...
Türkiye'nin farklı kuş türlerinin bir arada görülebildiği ender ülkelerden biri olması, kuş gözlemciliğinin yanı sıra kaplumbağa, fok balığı gibi nesilleri tükenmekte olan canlı türlerini de gündeme getiriyor. Ülke faunası bu denli ilgi görürken foto safariyi floraya çevirenler de bulunuyor. Karadeniz yayları, Uludağ'ın alpin çiçekleri, Kaz Dağları, Torosların şifalı otları, çiçekleri, Göksu Deltası'nın endemik bitkileri, yakın plan (Makro) çekimler için geniş imkanlar sunuyor. Safari konusunun uzmanlık isteyen diğer alanlarına göz atacak olursak Milli Parklar, kanyon geçişleri, mağaralar, dağcılık, balonlu uçuşlar, Ege, Akdeniz kıyılarında dalış, krater gölleri, hava ve sualtı fotoğrafçıları için emsalsiz kompozisyonlar oluşturuyor.

GÜN DOĞUMU VE BATIMI
Başta Japonlar olmak üzere şölen niteliği taşıyan bir başka foto safari konusu da günbatımları. Ayvalık Şeytan Sofrası, Sandras Dağları, Ölemez Tepesi, Köyceğiz Gölü, Side, Alanya, Adrasan, Amasra, Sinop ve Anadolu'nun batıdaki en uç noktası olan Babakale... Bu yörelerimizin kiminde doğan günü, kiminde ise günbatımını görüntülemek büyük heyecanlar yaratır... Ufuk hattına yaklaşan güneş, adeta batmak istemez gibi yavaşlar, nazlanır, yansıması suya vurur, erir gider, yeri göğü kızıla boyar. Bu şölende deklanşör sesleri birbiri ardına duyulur. Esas seremoni ise Nemrut Dağı'nda yaşanır. Gece yarısı Kommagene Krallığı'nın mekanı Nemrut dağı tepesine çıkanlar; fotoğraf sehpalarını kurar, makinelerini, açılarını ayarlar, hazırlıklarını tamamlar, battaniyelere sarılıp, Urfa üstünden ilk ışıklarını beklemeye başlarlar. Yavaş yavaş şafak söker, tan ağırır, gökyüzü çatırdarcasına ışık huzmeleriyle aydınlanmaya başlar... Bu resmen günün doğumudur! Güneşin ucunun görünmesiyle de fotoğraf kareleri birbirini takip eder. Gün batımında ise Nemrut'un zirvesi kırmızıya boyanır. Işık, heykelleri okşarcasına aydınlatır, hava karadıkça gizem artar, ışık biter, deklanşörler susar! Fotoğraf plastik sanatların bir koludur. Sayfalarca yazı yazarak yapamayacağınızı, bazen tek kareyle anlatma imkanı bulursunuz. Fotoğrafı çekene de bakana da heyecan verir bu anlatım. Ne var ki fotoğraf sadece makineyle çekilmez...



FOTOĞRAF TEKNİKLERİ

* Fotoğrafları iyi yada kötü yapan çeşitli etkenler bulunur. Fotoğrafın güzelliğinde teknik kadar kişinin yaptığı işi sevmesinin de büyük rolü vardır. Beyin, yürek ve gözün birleşmesi fotoğraf karesine yansırken şimdi de dikkat edilmesi gereken noktalara ana hatlarıyla bakalım.

* Fotoğrafta anlatmak istenen neyse fotoğraf onu anlatmalı, kompozisyon olmalı, mesaj taşımalı.

* Fotoğraf karesi içinde önemli olan kademe neresi ise netlik oraya yapılmalı, derinlik sahası için diyafram ayarını iyi hesaplayıp gereken değer kullanılmalı. Kısık diyaframlar; f11, f16, f22 gibi değerler kullanıldığında derinlik sahası artar ve kademelerin hepsi nitelik kazanır. Bazen bu, objenin fona karışıp etkisinin, öneminin azalmasına neden olabilir.

* Konuya uygun objektif seçilmeli. Çekilecek obje bir portre ise buna nasıl geniş açılı objektif kullanmak yadırganırsa, geniş mekanlar içinde konuyu tele objektife sığdırmaya çalışmak anlatım başarısını engeller.

* Objektif kadar önemli olan bir başka faktör de makine içine konulacak filmin karakter ve performansıdır. Kuvvetli ışıklarda düşük asalı filmler, karanlık mekanlarda, hareketli konularda ise yüksek asalı filmler seçilmelidir.

* Fotoğrafı terbiyeli kılan etkenler arasında, fotoğraf karesi içine alınan objenin simetriği, perspektifi de büyük önem taşır. Obje fotoğraf karesi içine iyi yerleştirilmiş midir? Yapılan yerleştirmede filmin kullanım sahası başarılı mıdır?

* Çekilen konuda neler fotoğraf karesi içine sığdırılmış neler dışarıda bırakılmış, kadraj istenen ölçülerde midir? Kare içine alınan objelerin kesim yerlerine dikkat edilmiş midir? Şartlar ne olursa olsun, bayrak, heykel, kafa, tablo gibi objeler asla kesilmez. Bunlar ya fotoğraf karesi içinde tamamı görülür yada hiç görülmez.

* Fotoğrafı iyi yapan bir özellikte fotoğraf dengesidir. Dengeyi cisim dengesi ve renk dengesi olarak ikiye ayırmak mümkündür. imkan nispetinde kullanım sahası içine yapılan yerleştirmede objelerin homojen dağılımı ön planda tutulmalıdır. Tüm objeler bir kenarda toplanıp fotoğrafın diğer bölümü boş kalmışsa ve tüm objelere karşılık dengeyi koyacak küçük bir hareket veya renkle denge kurulamamışsa fotoğraf dengesiz demektir. Fotoğraf karesi bir tarafa sarkar bir başka deyişle bakışlar, objelerin sıkışık bulunduğu bölümde yoğunlaşır, dikkat buraya toplanır. Bu hata cisim dengesinde olduğu gibi renk dengesinde de yaşanabilir. Çarpıcı renkler kırmızılar, yeşiller, sarılar bir tarafta toplanırsa bu defa da renk dengesi kurulamamış olur.

* Tüm detaylara, kurallara dikkat eden fotoğrafçının fotoğrafı ne zaman çekeceği de önemlidir. Fotoğrafta zamanlama altında konu incelenirse fotoğrafı filmin ışığı görme hızı (enstantane) ne olmalı gibi sorular çıkar. Konu bir spor karşılaşması olup bir gol fotoğrafı çekiliyorsa top ağı şişirmişken havadayken çekilen makbul an "gol fotoğrafı" topun yere düştükten sonraki n ise gol sonrası fotoğrafı olarak nitelenir. Bu yarış fotoğrafı veya uçan bir kuş fotoğrafı da olabilir. Yarış aracının veya kuşun fotoğraf karesi üzerinde aldığı yer denge, kadraj, yerleştirme gibi bir çok etkene tesir edecektir. Bu tip konularda enstantane yüksek olur perde çabuk açılır kapanırsa hareketli obje net, gerektiği hızda açılmışsa durağan objeler net, hareket halindekiler flu bir görünüm kazanır. Objenin çekimi için en uygun ortam ve zaman nedir? Yıl, mevsim, klimatik ortam bile fotoğraf kalitesine etki yapar. Işık efektleri, gölge boyları, ışık saatleri fotoğrafı artistik yapan özelliklerdir. Konu veya manzara her an çekebilir fakat yağmur sonrası açan güneş ışıklarıyla sıcak bir yaz günü çekilen fotoğrafta inanılmaz farklar oluşur. Sıcak, buharlaşma, sis, rüzgar, netliğe ışık kırılmalarına etki yapan faktörlerdir.

* Gün ışığı film kullanırken yeterli ışık gücüne ulaşmak gerekir. 3200 Kelvin ışık gücünün altına inildiğinde gerçek renklerde sapmalar başlar, özellikle sabahın ilk saatleri, akşamın son ışıkları bu güçte ışıklardır. sarı renkler daha ön plana çıkar ve bu asil ışıklarda farklı renkler elde edilir. Fotoğrafta ışık kullanımındaki başarı ortaya çıkar. Orada kazanır, orada kaybedilir. Öğlen saatlerinde güneşin tam tepeye çıktığı ışıkların dik ve sert indiği zamanlarda ışık şiddeti de 3500 kelvini geçmiştir. Bu defa da mavi renkler patlar yaz aylarında 11:00-16:00 saatleri arası makbul değildir. Sert ve koyu gölgeler oluşur, yansımalar rahatsız edici boyutlara ulaşır, diyafram ayarlarında bir yerden yansıyan ışıklar yanılmalara neden olur.

* Zoom objektifler genellikle objenin ve fotoğraf çeken kişinin hareket halinde bulunduğu durumlarda daha çok işe yarar. Örneğin bir bisiklet yarışını herhangi bir araç ile takip ediyorsanız, kompozisyon sürekli hareket halindedir ve kadraj sürekli değişim gösterir. Zoom objektifler sayesinde istenmeyen bölümler kadraj dışında bırakılır ve fotoğraf karesi içinde yer alan kompozisyonu yeniden kesilmeye gerek bırakmaz. Zoom objektifler içinde fix tele objektiflere göre daha fazla element bulunduğu için, ışık bu merceklerden geçerken daha fazla kırılma gösterir ve içinde daha az element olan fix objektif kalitesini vermez fakat tek objektifte taşıdığı değerler sayesinde makro, geniş açı, tele objektif değerlerine sahip olunabilir Zoom objektiflerle çeşitli denemeler de yapılabilir. Makinenin enstantane ayarını düşük tutup, optülatörün açılıp kapanma süresi içinde ani zoom yapılırsa aşağıda görülen zoomlanmış fotoğraflar elde edilebilir. Burada bütün ustalık perde kapanana kadar filmin göreceği ışık ve objenin hareketidir.
HAMAMDA FOTOĞRAF ÇEKİMİ
Fotoğraf makineleri, kameralar için hiç de sağlıklı olmamasına rağmen, hamamda fotoğraf çekmek oldukça zahmetlidir. Hamam içi ısısına göre, daha soğuk havadan getirilip hamama sokulan kamerada buhar ve aşırı sıcaktan doğan bir terlenme başlar! Bu ani terleme neticesinde objektif ve vizör buğulanır, kameradan bakıldığında etraf görünmez olur. Sürekli olarak objektif ve vizör penceresinin silinmesi işe yaramaz . Buğulanma süresi kameranın vücut (body) ısısı hamamın iç ısına eş değere gelene dek devam eder. Bu bir bakıma kameranızı suyun içine sokmakla aynı anlama hatta daha fazla tahribata neden olacak bir davranıştır. Objektif içindeki ulaşılması zor elemanların (merceklerin) arasına kadar ısı ve nem etki yapar. Yüksek ısı ve nemden oluşan dairesel buğu objektif normal hava şartlarına girdikten sonra bile mercekler üzerinde kalıcı izler bırakabilir. Tüm bu olasılıklara karşı hala fotoğraf çekmek isterseniz. Kameranızı çekimden en az 30-40 dakika önce hamamın çekim yapacağınız bölümüne koymalısınız. Isınan makine artık buğu yapmayacaktır. Veya bu kadar bekleme süresi yoksa saç kurutma makinesi (fön) ile kamerayı ısıtmalısınız. Bu da hassas olan iç mekanizmanın zarar görmesine neden olacaktır. Daha sonra çekime başlayacağınız an genellikle hamamların çok aydınlık olmadığı hesaba katılarak yüksek asalı (400 Asa gibi) hassas filmler tercih edilmelidir. Flaş la çekim ise istenilen neticeye ulaşmanıza imkan vermez. Flaş ışığı buharda yüzeysel olarak kalır geri plana gidemeyerek aydınlatamaz. Ayrıca flaş içinde oluşan su damlacığı iletkenlik yaparak kısa devre oluşmasına da sebep olabilir.

* Sonuçta fotoğraf, gerçekleştirilmesi gereken kurallardan kaç tanesi bir araya getirilebildiyse o derece başarılı olacaktır. Aynı zamanda fotoğraf, kişinin bilgi birikimini, dünya görüşünü ruh dünyasını yansıtır. Görülenler karşısında ne denli duyarlı olup etkileniyorsa çekilen fotoğrafta o derece etkileyici olur. Ülkemiz ise foto safari açısından da tam anlamıyla sonsuz hazineye sahiptir.

22 Ağustos 2016 Pazartesi

Michael Faraday (1791 - 1867)


Faraday'ın babası İngiltere’nin kuzeyinden 1791 başında Newington köyüne iş aramak amacıyla gelmiş bir demirci idi. Annesi Faraday'ın zorluklarla dolu çocukluk döneminde ona duygusal yönden büyük destek olmuş, sakin ve akıllı bir köylü kadındı.Babaları çoğu zaman hasta olan ve iş bulmakta zorluk çeken Faraday ve üç kardeşinin çocukluğu yarı aç yarı tok geçti.

Aile Sandemancılar adlı küçük bir Hristiyan tarikatının üyesiydi. Faraday yaşamı boyunca bu inançtan güç almış, doğayı algılama ve yorumlamada bu inancın etkisi altında kalmıştır. Faraday çok yetersiz bir eğitim gördü. Bütün eğitimi kilisenin Pazar Okulu’nda öğrendiği okuma yazma ve biraz hesaptan ibaretti.Küçük yaşta gazete dağıtıcısı olarak çalışmaya başladı. 14 yaşında çiftçi çırağı oldu. Ciltlenmek üzere getirilen kitapları okuyarak bilgisini genişletmeye başladı. Encyclopedia Brtanica'nın üçüncü baskısındaki elektrik maddesinden özellikle etkilendi. Eski şişeler ve hurda parçalardan yaptığı basit bir elektrostatik üreteçten yararlanarak deneyler yapmaya başladı. Gene kendi yaptığı zayıf bir Volta pilini kullanarak elektrokimya deneyleri gerçekleştirdi.

Londra'daki Kraliyet Enstütüsü'nde Sir Humphrey Davy tarafından verilen kimya konferansları için bir bilet elde etmesi Faraday'ın yaşamında dönüm noktası oldu. Konferanslarda tuttuğu notları ciltleyerek iş isteyen bir mektupla birlikte Davy'ye gönderdi. Bir süre sonra laboratuvara yardımcı olarak giren Faraday, kimyayı çağının en büyük deneysel kimyacılarından biri olan Davy'nin yanında öğrenmek fırsatını elde etmiş oldu.

1820'de Faraday, Davy'nin yanından yardımcılık görevinden ayrıldı. Hans Christian Orsted, 1820'de bir telden geçen elektrik akımının tel çevresinde bir magnetik alan oluşturduğunu bulmuştu. Fransız fizikçi Andre Marie Ampere tel çevresinde oluşan magnetik kuvvetin dairesel olduğunu gerçekte de tel çevresinde bir magnetik silindir oluştuğunu gösterdi. Ve bu buluşun önemini ilk kavrayan Faraday oldu. Soyutlanmış bir magnetik kutup elde edilebilir ve akım taşıyan bir telin yakınına konursa telin çevresinde sürekli olarak bir dönme hareketi yapması gerekecekti.

Faraday üstün yeteneği ve deneysel çalışmadaki ustalığıyla bu görüşü doğrulayan bir aygıt yapmayı başardı. Elektrik enerjisini mekanik enerjiye dönüştüren bu aygıt ilk elektrik motoru idi. Faraday bu deneyleri gerçekleştirip sonuçlarını bilim dünyasına sunarken elektriğin farklı biçimlerde ortaya çıkan türlerinin niteliği konusunda kuşkular belirdi.

Elektrikli yılan balığının ve öteki elektrikli balıkların saldığı, bir elektrostatik üretecin verdiği bir pilden yada elektromagnetik üreteçten elde edilen elektrik akışkanları birbirinin aynı mıydı? Yoksa bunlar farklı yasalara uyan farklı akışkanlar mıydı? Faraday araştırmalarını derinleştirince iki önemli buluş gerçekleştirdi. Elektriksel kuvvet kimyasal molekülleri, o güne değin sanıldığı gibi uzaktan etkileyerek ayrıştırmıyordu, moleküllerin ayrışması iletken bir sıvı ortamdan akım geçmesiyle ortaya çıkıyordu. Bu akım bir pilin kutuplarından gelse de, yada örneğin havaya boşalıyor olsa da böyleydi.

ikinci olarak ayrışan madde miktarı çözeltiden geçen elektrik miktarına dorudan bağımlıydı. Bu bulgular Faraday 'ı yeni bir elektrokimya kuramı oluşturmaya yöneltti. Buna göre elektriksel kuvvet, molekülleri bir gerilme durumuna sokuyordu. 1839'da elektriğe ilişkin yeni ve genel bir kuram geliştirdi.

Elektrik madde içinde gerilmeler olmasına yol açar. Bu gerilmeler hızla ortadan kalkabiliyorsa gerilmenin ard arda ve periyodik bir biçimde hızla oluşması bir dalga hareketi gibi madde içinde ilerler.
Böyle maddelere iletken adı verilir. Yalıtkanlar ise parçacıklarını yerlerinden koparmak için çok yüksek değerde gerilmeler gerektiren maddelerdir. Sekiz yıl boyunca aralıksız süren deneysel ve kuramsal çalışmaların sonunda 1839'da sağlığı bozulan Faraday bunu izleyen altı yıl boyunca yaratıcı bir etkinlik gösteremedi.

Araştırmalarına ancak 1845'te yeniden başlayabildi. 1855'ten sonra Faraday'ın zihinsel gücü azalmaya başladı.Ara sıra deneysel çalışmalar yaptığı oluyordu. Kraliçe Victoria bilime büyük katkılarını göz önüne alarak Faraday'a Hampton Court'ta bir ev bağışladı.

20 Ağustos 2016 Cumartesi

evde bebe yağı nasıl hazırlanır


Yarım çay bardağı Tatlı Badem Yağı
1 tatlı kaşığı Susam Yağı
1 tatlı kaşığı Aynısefa Yağı
3 damla Lavanta Yağı
1 damla Sandal Ağacı Yağı

19 Ağustos 2016 Cuma

limonla cilt güzelliği


Limon, cildiniz için serinletici ve canlandırıcı bir etki yapar. Altı adet limonu, kabukları ile birlikte halka şeklinde dilimleyin. Derin bir kaba soğuk su doldurun ve içine dilimlediğiniz limonları atın. Limonların kabukları yumuşayana kadar en az bir-iki saat bekletin. Süre tamamlandıktan sonra limonları elinizle sıkın ve banyo suyunun içine limonları ve hazırlanan suyu ilave edin.
Eğer limonların suda bekletilme süresi sizin için çok uzun ise, o zaman limonların suyunu sıkın ve limonlarla birlikte banyo suyuna katın. Hazırladığınız limon banyosunun içinde 20 dakika kalmanız yeterli olacaktır. Bu özel banyo için kan dolaşımınızı hızlandırırken, iç açıcı limon kokusu da güne dinamik başlamanıza yardımcı olacaktır.
Cilt için limon peelingi
Limonun içerdiği asitler cilde aynı zamanda peeling görevi yapabilir. Dirsek, diz ve tabanlarda oluşan sert derileri size şimdi verecek olduğumuz limon reçetesi ile yumuşatarak, pürüzsüz görünmesini sağlayabilirsiniz. Bir çorba kaşığı limon suyu ile iki çorba kaşığı balı kısık ateşte hafifçe ısıtın. Ocaktan alındıktan sonra bir süre soğumasını bekleyin. Hazırlanan karışım soğuduktan sonra kuruyan ve çatlayan cildin üstüne sürün. 20 dakika beklettikten sonra peeling yaptığınız bölgeyi su ile temizleyin. Son olarak temizlediğiniz bu bölgeyi limon kabuklarıyla ovalıyın. Bu işlem sonunda derinizin taze görünüşü sizi bile şaşırtacaktır.
Limonlu yüz temizle losyonu
Limon yağlı ciltler için ideal bir temizleyicidir. Çünkü limonun sıkılaştırıcı bir etkisi vardır. Tarifini verdiğimiz yüz losyonu, yüzdeki siyah nokta ve sivilcelere karşı en ideal losyondur. Bunun için 30 ml. limon suyunu 30 gr. bal ve 200 ml. damıtılmış suyla karıştırın ve bu karışımı bir cam şişesinin içine koyun. Hazırladığınız bu losyonu sabahları ve akşamları, bir pamuğa damlatarak yüzünüze sürün. Böylece hem temiz hem de canlı bir cilde sahip olacaksınız. Ancak yüzünüze bu karışı sürdükten sonra en az iki saat güneşe çıkmamaya dikkat edin. Aksi halde yüzünüzde lekeler oluşur.
Limonla değişik yüz maskeleri
- Az yağlı yoğurda 5 damla limon suyu katın. Yüzünüzü temizledikten sonra bu maskeyi sürün ve 15 dakika bekleyip yıkayın.
- Avokado”nun yarısını püre haline getirin, içine bir çay kaşığı limon suyu katın ve bir yumurta akını iyice çırptıktan sonra ekleyin. Cildiniz kuru ise birkaç damla badem yağı da koyun. Karışımı yüzünüze ve boynunuza uygulayın. 20 dakika beklettikten sonra su ile temizleyin.
- 100 gr. yulaf ezmesi, 1 limon suyu ve bir yumurta akını karıştırdıktan sonra ortaya çıkan karışımı, maske halinde yüzünüze yayın. 10 dakika bekleyin. Bu maske cildinizi gerginleştirecektir.

18 Ağustos 2016 Perşembe

meyve salatası


6 kişilik  
Hazırlama süresi: 10 dakika
Malzeme:                                                                               
2 adet sert elma,                    2 adet sulu armut,
1 adet portakal,                     2 adet muz,
2 adet kiwi,                             400 gr çilek,
2-3 kaşık pudra şekeri,         ½ limon suyu,
3-4 kaşık portakal likörü.
Hazırlanışı:
Elma, armut, kiwi ve muzu soyun, ufak küp şeklinde doğrayın. Portakalı soyun, dilimlerin zarlarını çıkarıp doğrayın. Çilekleri ortadan bölün. Şeker ve limon suyu ile karıştırın, geniş ve derin bir kap içinde dolapta bekletin. İkram etmeden önce üzerine krem şanti, pudra şekeri, rende çikolata veya ince çekilmiş fıstık, fındık ekleyebilirsiniz.

17 Ağustos 2016 Çarşamba

pilates mucizesi


Madonna'nın fit vücuduyla gündeme gelen pilates trendy bir egzersiz olduğu kadar en etkili "bedene şifa" kaynağı. Mutlaka denemelisiniz diyoruz.

PİLATES NEDİR?

Bedeninizi bir evle kıyaslayın çoğumuzun evinin acil bir tamire ihtiyacı vardır. Sorun belki çatıda belki borulardaki bir çatlakta belki de duvarlarımızın boyasında... Elektrik hattında ve su tesisatında da hata olabilir. Tüm bunlar çok daha ciddi yapısal problemlerin göstergesidir... Birçok fitness programı egzersizin yüzeysel yanıyla dış görünüşteki sonucuyla ilgilidir. Pilates ise daha derindeki içteki yapıyı güçlendirmeye çalışır. Pilates, etkileyici düz bir karın, ince bir bel ve yuvarlak bir kalça hedefini güvenli bir şekilde elde etmenin yoludur.
 
Buradaki egzersizler bedene yapısal bir destek sağlamak için hatalı vücut duruşlarını düzeltmek üzere tasarlanmıştır. Pilates binanın kuruluşuyla uğraşır ve onun ihtiyacı olan destekleyici kirişleri ekler. Böylece bedeni hizalayarak ve dengeyi yeniden kurarak içeriden bir güç inşaa eder.

Günümüzün en güvenli ve en etkili egzersiz sistemidir. Joseph Pilates tarafından 'kontroloji' adıyla zihni ve vücudu ilişkilendirmek, kasları güçlendirmek, esnekliği artırmak ve vücudun genel sağlığını iyileştirmek amacıyla geliştirilmiş bir egzersiz metodudur. Minder üzerinde veya özel tasarlanmış aletlerle yapılır. Pilates, özellikle karın ve bel bölgesi olmak üzere vücudun her bölümünü çalıştırmayı amaçlayan bir egzersiz sistemidir. 20. Yüzyılın başında ortaya çıkan pilates 21. Yüzyılda Madonna, Uma Thurman gibi Hollywood yıldızları, ünlü sporcular, işadamları hatta kraliyet ailesi mensuplarının tercihi haline gelmiştir.
PİLATES'İN FAYDALARI NELERDİR VE KİMLER YAPABİLİR?

Pilates, vücudun merkezini güçlendirip, denge ve koordinasyonu artırarak stresi azaltmaktadır. Egzersiz güvenli ve kontrollü yapıldığından her yaş ve herkes için uygundur. Vücudumuzu tanımamızı sağlar. Üzerimizde günlük hayatımızda hissedeceğimiz farklar yaratır.

Düzenli yapılan pilates,

- Bel ve boyun ağrılarını azaltır.

- Kalp hastalıklarından korunmanızı sağlar.

- Diyabeti önler.

- Yüksek tansiyonu dengeler.

- Kolon kanserini önler.

- Depresyon ve sinir hissiyatını yok eder.

- Kilo kontrolünü kolaylaştırır.

- Daha güçlü ve fit olmanızı sağlar.

- İyi hissetmenizi, daha güzel ve estetik görünmenizi sağlar.

- Karın ve kalça bölgelerindeki sarkmaları toparlayıp yağlanmaları engeller.

- Sakatlanmalar zorlaşır ve dayanıklılık artar.

- Metabolizmanızı hızlandırır.

- Oturuş ve duruş bozukluklarını düzeltir.

- Omurların arasını açan pilates 2 cm. uzamanızı sağlayabilir.

- Daha akıcı hareket özgürlüğü sağlar.

- Kendi üzerine düşünebilen, içte ve dışta sağlıklı bir vücut oluşturur.

En küçük kaslarınız bile çalışmaya katılacak. Sizde olduğunu bilmediğiniz kaslarınızı keşfetmeye başlayacaksınız. Merdiven çıkarken bile pilatesle tanışmış olmanın keyfini yaşayacaksınız.

HAMİLE PİLATESİ

Pilates, doğum öncesi, sırası ve sonrasında kadını güçlendiren, doğuma hazırlayan ve doğum sonrası eski formuna hızlı bir şekilde dönmesini sağlayan sistemdir.

Vücudun ağırlık noktasının değişmesi ve ağırlığın artması; omurgada ağrılara neden olur. Ruhsal açıdan da yıpratıcı olan hamilelik süresince; vücutta kasılmalar meydana gelir. Pilates, özellikle bel ve karın kaslarını çalıştırarak omurgayı rahatlatır. Böylece güçlenen kaslar, ağırlığı paylaşarak omurgaya destek olurlar.

Yapılan esneme egzersizleri, kasılmaları rahatlatır. Tutulma ve ağrıları azaltır. Nefes egzersizleri, meditatif yanıyla sizi rahatlatırken; normal doğuma iyi bir hazırlıktır. Aynı zamanda, pelvik bölge egzersizleri; hem doğum esnasında annenin daha rahat olmasını hem de güçlenen rahim kasları doğum sonrasında rahmin kendini daha çabuk toplamasını ve cinsel hayatın normale dönmesini sağlar.
 
El ve ayak bileklerindeki ve bacaklardaki ödemin atılmasına, şişliklerin inerek derinin rahatlamasına ve kan dolaşımının hızlanmasına yardımcı olur.

BEL VE BOYUN AĞRILARI İÇİN PİLATES  
Bel ve boyun ağrıları günümüz Türkiyesi'nin 45 yaş altının çok genel bir rahatsızlığı halini almıştır.Bu rahatsızlıklar çoğu zaman ameliyat gerektirmeden egzersiz, rejim ve biraz alışkanlık değiştirerek yenilebilecek durumdadır.

Doktor kontrolünden geçtikten sonra, size uygun hazırlanan egzersiz programı omurganın daha sağlıklı ve esnek olmasını sağlar. Güçlenen karın kasları, adeta bir korse gibi sizi dik tutup, duruşunuzu düzeltir ve belinize binen yükü hafifletir.

16 Ağustos 2016 Salı

Kütüphane kurmak, mabet yapmak kadar kutsaldır....


" Kütüphane kurmak, mabet yapmak kadar kutsaldır. "

Victor Hugo

12 Ağustos 2016 Cuma

eski çağlardan günümüze dikilitaşlar


Bu anıtlar, antik çağlarda çoğunlukla tanrı veya kralın yaşantısındaki başarılarını yada kazanılmış bir savaşın anısını geleceğe taşımak amacını güdüyorlardı. Anıtsal dikilitaşların ilk ve en görkemli örnekleri eski Mısır’da bulunuyordu. Bugün, eski Mısır dikilitaşlarının bazıları Roma, Paris, Londra ve  İstanbul gibi sayılı büyük kentlerin alanlarını süslüyor. İstanbul’daki dikilitaşların çoğu Bizanslılar tarafından getirtilmiş. Günümüze kadar gelmeyi başarabilenler arasında, Sultanahmet Meydanı’nda ya da eski adıyla At Meydanı’nda bulunan ve “Burmalı Sütun” da denilen “Yılanlı Sütun” Büyük Konstantin tarafından Delf kentinden getirtilmiş. Helenestik dönemin en eski yapıtlarından biri olarak kabul ediliyor bu dikilitaşı. İlk yapıldığında üç yılanın oluşturduğu 29 burgudan meydana geliyormuş ve 8 metre yüksekliğindeymiş. 6.5 metreden sora, başlarının üstünde üç ayaklı bir altın vazonun bulunduğu üç yılan birbirinden ayrılıyormuş. Bu direğin akrep, çıyan ya da yılan gibi hayvanları kentten uzak tuttuğuna inanılırmış. Bir yeniçeri yılanlardan birinin başını kılıçla vurarak kırmış. O anda direğin tılsımı kısmen bozulmuş ve İstanbul’u akrep, çıyan ve yılanlar basmış! Batılıların “Yanık Sütun”. Bizanslıların “Somaki Sütun” dedikleri Çemberlitaş, Roma’daki Apollon tapınağından getirtilmiş ve Büyük Constantinus tarafından şimdiki yerine dikilmiş. Yüksekliği yaklaşık 35 metreyi buluyor. Fatih’te bulunan Kıztaşının asıl adı, Markianos Sütunu. Sütunun Bizans döneminde tepesinde bulunan heykel, önünden bekaretini yitirmiş bir genç kız geçtiğinde hafifçe eğilerek ortaya çıkarıyormuş onu.  Bu yüzden kırdırıldığı söyleniyor. Bugün, 17 metre yüksekliğinde olan “Kıztaşı”, İstanbul’un Bizans döneminde Konstantinianae Mahallesi’nde İmparator Markianos adına, Vali Tatianus tarafından dikilmiş. Sütüun üç aşamalı bir platform ve mermer kaide üzerine tek parça gri granitten yapılmış. Gövdenin üzerinde Korent beyaz mermerinden bir başlık var. Bir zamanlar başlığın tepesindeki heykelin kaidesi, bugün kırık. 10 metreye yaklaşan granit sütunun en tepesindeki kaidenin her köşesinde kartal kabartmalar görülüyor. Kaidenin kuzey tarafına, bronz veya kurşun harflerle sütunun Vali Tatianus tarafından dikilişi yazılmış. Bugün yalnızca metal harflerin tutturulduğu delikler görülebiliyor. Cerrahpaşa Kocamustafapaşa Caddesinde, Kadın Pazarı denilen yerde dikili olan, Bizans’ın geçmişte en görkemli anıtı olmasına karşın günümüzde pek göze çarpmayan, üstelik git gide yok olan “Arkadios Sütunu,” antik kaynaklara göre 403 yılında İmparator Arkadios tarafından, Gotlar ve Vizigotlar’a karşı kazandığı zaferlerin anısına ve babası Roma İmparatoru I.Theodosius için dikilmiş. Yaklaşık 10 metre yüksekliğindeki kaidesiyle bu sütundan ve üzerindeki kabartmalardan günümüze pek azı kalabilmiş. Söylentiye göre heykelden yılda bir kez ses gelir, çevresindeki tüm kuşlar heykelin çevresinde dönmeye başlar, bir süre sonra da ölü olarak yere düşerlermiş. Halk da kuşları toplayıp yermiş. Bugün Sultanahmet Meydanı diye bildiğimiz Hipodrom’da bulunan ve Konstantinos VII. Porphyrogennetos’a ait olduğu söylendiği için “Konstantinos Sütunu” da denen “Örme Sütun”un, kimin tarafından yaptırıldığı kesin olarak bilinmiyor. 32 metre yüksekliğindeki bu sütunun, temelindeki üç basamaktan sonra mermer kaide geliyor. Gövde yontulmamış taşlardan örülmüş. Alt ve üst kısımlara nazaran daha muntazam olan ortalardaki dolgu bölümün, 19.yüzyılın sonlarında onarıldığı sanılıyor. Sarayburnu’nda Topkapı Sarayı’nın Gülhane Parkı olarak adlandırılan bahçesinde bulunan “Gotlar Sütunu”, mavi damarlı mermerden yapılmış; üç basamaklı bir kaide ile yekpare bir gövde ve başlıktan oluşuyor. 15 metre boyundaki sütünun 4.yüzyıla ait olduğu sanılıyor. Anıtın kimin için ve kim tarafından dikildiği, üzerinde duran heykelin kime ait olduğu bilinmiyor. Bu sütun hakkında çeşitli ve  birbirinden farklı iddialar var. Bazı izlerden ve kitabenin silik olmasından, kaidesinin yüzeyinde önceden kabartmalar bulunduğu, bunların taşçı kalemiyle kazındığı anlaşılıyor. Sütunun tek süsü, Korent üslubunda olan ve günümüze ulaşabilen başlığı. İstanbul’un en eski anıtı olarak kabul edilen “Dikiliştaş”, her yüzünde hiyeroglifler bulunan, Mısır kökenli pembe Syene granitinden yontulmuş esas kaide ile bunun üzerine yerleştirilmiş. Bizans kabartmalarıyla süslü kaideden oluşuyor. Yapı ve kültür açısından ikili bir karakter gösteriyor. Tek parça olan taşın günümüzdeki yüksekliği 19 metre kadar;  7 metresi zamanla kırılmış. Oldukça zorlu uğraşlar sonunda, sütun Mısır’daki tapınağın önünden getirtilmiş. Mermer kaidesinin üzerinde,  Theodosius ve ailesiyle ilgili kabartmalar, saraya ve hipodroma ait sahneler, çeşitli oyunlar anlatılmış.

3 Ağustos 2016 Çarşamba

yaşam dar ayakkabıyla yürüme sanatıdır...


O bayram bana ayakkabı almaya karar verdiler. O zamanlar hazır ayakkabı satan mağaza yoktu kasabamızda. Tek ayakkabı yapan dükkanda ayakkabıcı çıplak ayağımı bir kartonun üzerine koydu, iyice basmamı söyledikten sonra ağzındaki kurşun kalemi eline alıp ayağımın çevresini çizdi. O ayağımın çizildiği karton benim ayakkabı numaramdı. Günlerce yeni ayakkabılarımın hayalini kurdum. Babamın anlattığına göre ayakkabılarım siyah ve bağcıklı olacaktı. Kapının her çalınışında koştum. Ayakkabılarım bayramdan bir gün önce geldi, siyah-bağcıklı. O gün onları giymedim. Bayram gecesi yatağımın altına yerleştirdim yeni ayakkabılarımı. Arada bir kalkıp kutusundan çıkartıyor, yere koyuyor, yukarıdan, yandan, önden bakıp duruyordum. Parlak ve yuvarlak burnunu gecenin karanlığında kim bilir kaç kez okşadım. Uyku girmedi gözüme. Sabahleyin ev ahalisi kalktığında, ayakkabı kutusu kucağımda sandalyede oturuyordum.
Ayakkabımı babam giydirdi. Ayağıma olmamıştı ayakkabılarım, dardı ve canımı yakmıştı. Ama bunu babama söylemedim. O ''Sıkıyor mu?'' diye sordukça ''Biraz' cevabını veriyordum. ''Dar, ayağımı acıtıyor'' desem, geri gidecekti ayakkabılarım ve ayakkabıcının hemen bir yeni ayakkabı yapması imkansızdı. O bayram sabahı canım yana yana yürüdüm. Bir süre sonra acı dayanılmaz oldu. Dişimi sıktım.

Doğrusunu isterseniz yaşam dar ayakkabıyla yürümektir.

Kimi zaman dar bir maaş, kimi zaman sevimsiz bir iş...
Kimi zaman bir mekan dar ayakkabı olur bize,
Kimi zaman bir çevre, kimi zaman bir sokak, ya da bir şehir...
Kimi zaman dostluklar, arkadaşlıklar, akrabalıklar dar ayakkabıya dönüşür.
Kimi zaman, zamandır dar ayakkabı, geçmek bilmez.
Kimi zaman mutlu gözüken bir beraberliktir..
Kimi zaman zenginlik, kimi zaman başınızı koyduğunuz yastık...
Canınız yanar. Topallaya topallaya gidersiniz.
Sonradan öğrendim yaşamın dar ayakkabıyla yürüme sanatı olduğunu.

2 Ağustos 2016 Salı

Söküklerini dik sözlerinin,


Söküklerini dik sözlerinin,
Dilini kalbine yanaştır;
Dilinle söylediğini kalbinle de söyle.

Dikiş tutmuyorsa şayet,
Söylenmeyi bırak; sus,
Kalbinden geçmeyeni diline değdirme.

(Hz. Mevlâna)

1 Ağustos 2016 Pazartesi

neden çok fazla kitap okumalıyız


01 - Kitap Okuma Bir İlaçtır

02 - Kitap Okuma Hayatı Sevdirir

03 - Kitap Okuma Düşünceleri Olgunlaştırır Okuma; düşünceyi besleyen, geliştiren ve çabuklaştıran ana kaynaklardan biridir.

04 - Kitap Okuma Stresi Azaltır

05 - Kitap Okuma Zihni Açar, Hantallıktan Kurtarır

06 - Kitap Okuma Güzel Görmemizi Sağlar

07 - Kitap Okuma Bizi ‘Bir Bilen” Yapar

08 - Kitap Okuyanın Güvenilir Bir Çevresi Oluşur

09 - Bilgi dağarcığımızı ve kelime hazinemizi zenginleştirir.

10 - Anlama gücümüzü ve konuşma yeteneğimizi kuvvetlendirir.

11 - Genel kültürümüzü artırır. Etkin ve etkili bir insan olmanın yollarını açar.

12 - Meslek hayatımızdaki başarı düzeyimizi yükseltir.

13 - Dünyaya bakış açımızı değiştirir.

14 - Toplumsal ilişkilerimizin kalitesini artırır.

15 - Okul hayatındaki başarıları pekiştirir,

16 - Hayal gücümüzü geliştirir.

17 - Okumak haz duymaya, zihnimizi süslemeye, karar verme yeteneklerimizi geliştirmeye yarar. İnsanı olgunlaştırır, erdemli kılar.