27 Aralık 2016 Salı

Annabel Lee


Senelerce senelerce evveldi
Bir deniz ülkesinde
Yaşayan bir kız vardı bileceksiniz
İsmi; Annabel Lee
Hiç birşey düşünmezdi sevilmekten
Sevmekten başka beni
O çocuk ben çocuk, memleketimiz
O deniz ülkesiydi
Sevdalı değil karasevdalıydık
Ben ve Annabel Lee
Göklerde uçan melekler
Kıskanırlardı bizi
Bir gün işte bu yüzden göze geldi
O deniz ülkesinde
Üşüdü bir rüzgarından bulutun
Güzelim Annabel Lee
Götürdüler el üstünde
Koyup gittiler beni
Mezarı oradadır şimdi
O deniz ülkesinde
Biz daha bahtiyardık meleklerden
Onlar kıskanırdı bizi
Evet! Bu yüzden 'Şahidimdir herkes ve deniz ülkesi'
Bir gece rüzgarından bulutun
Üşüdü gitti Annabel Lee
Sevdadan yana kim olursa olsun
Yaşca başca ileri
Geçemezlerdi bizi
Ne yedi kat göklerdeki melekler
Ne deniz dibi cinleri
Hiç biri ayıramaz beni senden
Güzelim Annabel Lee
Ay gelir ışır, hayalin erişir
Güzelim Annabel Lee
Orda gecelerim uzanır beklerim
Sevgilim sevgilim hayatım gelinim
O azgın sahildeki
Yattığın yerde seni...

Çev. Melih Cevdet Anday

Edgar Allan Poe

26 Aralık 2016 Pazartesi

Clara ve Robert Schumann,


19. yüzyılın iki ünlü ismi Clara ve Robert Schumann, hüzünlerin, kederlerin, mutluluğun en uç noktalarında yaşanmış bir aşkın kahramanlarıydı...
Clara yeteneği ile herkesi kendine hayran bırakan bir piyanist; Robert parmağını sakatladığı için piyanist olamayan bir besteci. Ölümsüz bir aşkın iki kahramanı. Öyle zamanlar oldu ki birbirlerini göremeden, seslerini duyamadan, tek bir mektup bile yazamadan yaşadılar. Aşkları öyle kuvvetliydi ki; onlara engel olan herkesle ve her şeyle mücadele ettiler ve sonunda evlendiler. Ancak talihsizlikler peşlerini bırakmadı. Clara başarıdan başarıya koşuyor, kocasının eserlerini dünyaya tanıtmaya çalışıyordu. Buna karşın Robert iyi bir besteci olarak hak ettiğine kavuşamıyordu. Böyle başarılı bir kadının kocası olmak da kolay değildi şüphesiz.
Bütün bunlar Robert’in içsel dengesini olumsuz etkiliyordu. Kendine ve karısına hayatı zindan edecek buhranlar geçiriyordu. Büyük aşkı Clara’sını, ona olan derin duyguların, onsuzken çektiği acıları yansıtan yapıtlar hastalığından izler taşır olmuştu.
Clara, kocasının talihsizliğine çaresizce boyun eğiyor ve hâlâ ona destek olmaya çalışıyordu. Sonunda biricik Clara’sını tanıyamaz hale gelen Robert, akıl hastanesinde idi. Ama aşkları Clara yaşadığı sürece, sizler bu yazıyı okurken ve hatta Robert’in eserlerinde sonsuza dek yaşayacak. İşte gerçek aşk: Kimi zaman üstünde keder perilerinin gezindiği bulutlarla, kimi zaman da içimizde saklı tutamadığımız, dolup taşan, haykıran dalgalarla çıkar karşımıza. Ancak her şeye rağmen yaşandığı sürece ayaklarımızı yerden kesen harikulade bir duygudur.

23 Aralık 2016 Cuma

paris


Modanın gelmiş geçmiş en büyük tutkunu Paris. Aslına bakılırsa moda kendi bildiğini okumak demek ve Parisliler de bunu iyi biliyorlar. Önemli olan size yakışan parçaları keşfetmek, farklı detaylar ve kişisel dokunuşlar katabileceğiniz bir üniforma yaratmak. Paris, haute couture modanın kalbi olarak bilinir ama asıl ilham Fransız sokaklarında. İnkar edilemeyecek bir şey varsa o da şu ki, Paris her zamanki gibi etkileyici. Neredeyse her yerden daha şık, daha gösterişli, daha trendy ve daha sıra dışı – her şeyiyle ilham verici bir kent ve stil merkezi. Paris şıklığı “bon chic, bon genre” zarafetinden, genç erkeklerin karizmatik rock tarzına başlı başına bir efsane.

18 Aralık 2016 Pazar

Thales


(d. MÖ 624 – ö. MÖ 546), Sokrates öncesi dönemde yaşamış olan Anadolulu bir filozoftur. İlk filozof olduğu için felsefenin ve bilimin öncüsü olarak adlandırılır. Eski Yunan'ın Yedi Bilgelerinin ilkidir. Birçok kişi tarafından felsefe ve bilimin kurucusu olarak düşünülür


Thales'e sormuşlar:

En eski olan nedir?
" Tanrı'dır ,başlangıcı yoktur çünkü"
Ya en güzel şey?
" Dünya,Tanrı'nın işidir o çünkü "
Ya en büyük şey?
" Uzay, her şeyi içerir çünkü"
Ya en hızlı şey?
" Düşünce her yere atılır çünkü"
Ya en güçlü şey?
" Zorunluluk, her şeye boyun eğdirir çünkü"
Ya en bilge şey?
" Zaman, her şeyi öğrenip meydana çıkarı çünkü"
Ya en yaygın şey?
" Umut, hiç bir şeyi olmayan kimselerde bile kalır çünkü"
Ya en yararlı şey?
" Erdem, her şeyi iyi kullandırır çünkü"
Ya en zararlı şey?
" Kötülük, her şeyi bozar çünkü"
Ya en kolay şey?
" Doğaya uygun olan şey; her şeyden, hatta zevkten bile usanılır çünkü."

11 Aralık 2016 Pazar

patlıcanlı makarna


MALZEMELER
Patlıcan (2 adet),
Kalem makarna -panne (1 paket),
Kırmızı biber (1 adet),
Soğan (1 adet),
Maydanoz(1/2 demet),
Tuz (1 tatlı kaşığı),
Limon suyu (yarım adet),
Sarımsak (2 diş),
Zeytinyağı (2 yemek kaşığı)
HAZIRLANIŞI
1 2 adet patlıcanı kenarlarından delerek bir ocağın üzerinde (çıplak açık ateşte) közleyin. 2Bir tencerede kaynamakta olan suyun üzerine 1 tatlı kaşığı tuz ilave edin. İçine 1 paket kalem ma­karna (perine) yi koyarak 10 dakika boyunca haşla­yın.3 Diğer bir yanda közlenmiş olan patlıcanları ocaktan alın ortadan ikiye bölerek içlerini bir kaşık yardımıyla ayırın ve temiz bir tabağın içine alın.
3 Diğer bir yanda közlenmiş olan patlıcanları ocak­tan alın ortadan ikiye bölerek içlerini bir kaşık yar­dımıyla ayırın ve temiz bir tabağın içine alın. 41 adet soğanı ince ince dilimleyin. 1 adet içi te­mizlenmiş kırmızı biberi uzun ince dilimleyin. Közlediğiniz patlıcanları ince ince dilimleyin. Yarım demet maydanozu ince ince dilimleyin.
4 Bir tavanın içine 2 yemek kaşığı zeytinyağı koyun ve üzerine dilimlediğiniz soğanları koyarak altın sarısı renk alana kadar kavurun. Soğanlar rengini alınca üzerine 2 diş ezilmiş sarımsak ve dilimlediği­niz kırmızı biberleri ilave edin ve karıştırarak sotele-meye devam edin. 1-2 dakika karıştırdıktan sonra üzerine dilimlediğiniz maydanozu,1 tatlı kaşığı tuzu, dilimlediğiniz patlıcanları ve yarım adet limonun su­yunu koyun. Malzemeleri karıştırın. Bu esnada diğer tencerede haşladığınız makarnayı sıcak suyun için­den süzün ve soğutmadan direk tavanın içine ak­tarın. Tüm malzemeleri beraber karıştırın. 2-3 dakika bu şekilde karıştırdıktan sonra ocaktan indirin ve servis tabaklarına alın. Sıcak olarak servis edin.
Hazırlama süresi:
10 dakika Pişirme ısı ve süresi:
20 dakika ocakta (orta ateşte)
6 kişilik

9 Aralık 2016 Cuma

güzel bir cilde sahip olmak için


Koyu yeşil yapraklı bitkiler: Sivilceye iyi geldiği tespit edilen, ıspanak gibi koyu yeşil yapraklı bitkiler bol miktarda antioksidan içeriyor. Bu bitkilerin bir kısmında bol miktarda demir bulunuyor. Yeterince demir almayan kadınların suratlarında kuyu renkli halkalar belirir. Yeşil yapraklı bitkilerde bulunan minarellerden birisi de çinkodur. İsveç te sorunlu cilde sahip hastalar üzerinde yapılan bir araştırmaya göre, diyetlerine çinko eklendiğinde, 3 ayda yüzde 85 lik bir iyileşme olduğu tespit edildi. Çinko aynı zamanda hasarlı kolajenin kırılıp yeni kolajen üretilmesini de sağlıyor
Zeytinyağı: Cilt kuruluğuna karşı tavsiye edilen zeytinyağı, pürüzsüz bir cilt sağlıyor. Eğer çok kuru ve dökülen bir cilde sahipseniz, yeterince yağ almıyor olabilirsiniz. Bu durumda, beslenme programınıza uygun miktarda yağ eklediğinizde, bu durumun birkaç hafta içerisinde iyileştiğini görürsünüz. Eğer kuru cilt probleminiz varsa, günde bir çorba kaşığı zeytinyağı sizin için idealdir. Eğer probleminiz tıkanmış gözeneklerse, o zaman zeytinyağındaki yağ asitleri bunların temizlenmesine yardımcı olur.
Su: Kurumuş bir cilt, soluk ve gri görünür. Buna en iyi gelen şeyse sudur. Nemlenen cilt, daha sağlıklı görünür. Ayrıca kırışıklıklar da bu şekilde daha az belli olur. Bunun için her gün minimum 2 litre su içmelisiniz. Eğer egzersiz yapıyorsanız, bu miktarı artırın.
Brokoli: Cildi esnek tutan brokoli, A ve C vitaminleri gibi antioksidanlar açısından pek çok besinden daha zengindir. Ayrıca kansere karşı etkili olan kimyasallar da içerir. C vitamini, cildi esnekleştirir ve morarma ve çürümelerin önüne geçer. A vitamini ise enfeksiyona karşı direnci artırarak aknenin önüne geçer.
Orman meyvaları: Dut, böğürtlen, ahududu, çilek gibi orman meyveleri kırışıklıklara iyi gelir. Yaşlanmayı geciktirme konusunda ümit veren, polifenoller (bir tür antioksidan) içerirler. Ayrıca kısa zamanlı hafıza ve denge için de yararlıdırlar. Bir avuç çilekte bulunan C vitamini, günlük ihtiyacınız olan kolajeni tekrar üretmeye yetecek miktardadır.
Somon balığı: Omega-3 yağ asitlerini içerir. Bunlar, kolajeni yok eden bağımsız radikallerle savaşır ve cilt üzerindeli ince çizgilerin derinleşmesini önler. Tavsiye edilen miktar, haftada 3 kez somon yemektir. Eğer deniz ürünlerinden hoşlanmıyorsanız, o zaman alacağınız 2 bin mg lık balık yağı takviyesi de 115 gramlık somonun yerini tutar. Ya da beslenme programınıza ketentohumu yağı ve fındık ekleyebilirsiniz. Bunlar da akneye iyi gelen çinkodan içerir.
Kantalup kavunu: Pul pul dökülmeyi önleyen bu kavun, likopen gibi karotene benzer maddeler içerir. Bunlar, kırışıklıkların ortaya çıkmasına neden olan, kolajenin hasar görmesi durumunu azaltır. Cildinizin rengi donuksa, günde birkaç dilim kantalup kavunu yemek size iyi gelecektir. Ayrıca dirsek bölgesindeki deri sertleşme ve kurumaları için de faydalıdır.
Soya: Sivilceyi önleyen soya, hangi formda olursa olsun tam bir cilt kurtarıcısıdır. İçerdiği östrojene benzeyen kimyasallar nedeniyle, akne oluşumunun önüne geçebilir. Ayrıca soyada, yeni hücre oluşumuna yardımcı olan ve cildi nemli tutan E vitamininden de bol miktarda bulunur.
Havuç: Kırışıklığa iyi gelir. Havuçta bulunan beta karoten kuru cilt için bire birdir. Bu madde, kayısı ve tatlı patates gibi diğer turuncu renkli sebze ve meyvelerde de bulunur.
Yulaf: Toksinlerin dışarı atılmasını sağlayan yulafın ağır ağır pişerek hazırlanması gerekir. Yulafın içerdiği lifler, vücut tarafından toksinleri filtre etmekte kullanılır. Ayrıca B vitaminleri açısından da son derece zengindir.

6 Aralık 2016 Salı

Paul Dirac (1902 - 1984)


Bir İngiliz fizikçisi ve matematikçisi olan Paul Dirac, 1902 yılında Bristol'da doğdu. Öğrenimini Cambridge'de Saint John's College'de yaptı. 1932 yılında aynı yerde matematik profesörü oldu. Daha çok kuramsal fizik alanındaki çalışmalarıyla tanınır. Bağlılık kuramını dalga mekaniğine bağlamayı başardı.

Pauli'nin ihraç ilkesine uygun olarak kurucularından biri olduğu kuantum mekaniğinin istatistik bir açıklamasını yaptı. 1930 yılında pozitif elektronların varlığını, bu elektronların bulunmasından çok önce ortaya koydu. Söz konusu çalışmalar kendisine, Schrödinger ile beraber paylaştığı 1933 yılı Nobel fizik ödülünü kazandırdı. "Kuantum Mekaniğinin İlkeleri" adlı yapıtı 1930 yılında yayınlandı. 20 Ekim 1984 yılında Amerika'nın Florida eyaletinde Tallahasse'de ölmüştür.

5 Aralık 2016 Pazartesi

çay

Camelia Sinensis bitkisinin yaprakları, çaya kendine has koku ve tadını veren birçok kimyasal madde, amino asitler, karbonhidratlar, mineral iyonları, kafein ve polifenolik bileşimler içerir. Ayrıca % 75-80 oranında su içerirler; ki bu oran işleme sürecinin ilk soldurma aşamalarında % 60-70’e düşer. “Oolong” ve “siyah çay” işlemenin mayalanma (veya oksitlenme) aşamasında, polifenolik flavanoller (veya katekinler) havadaki oksijenle oksitlenerek o benzersiz tad ve rengi yaratırlar. Kavurma (veya kurutma) işlemi, oksidasyona neden olan enzimi etkisiz kılar ve hatta içinde bulunan su oranını % 3’e düşürür.

Siyah çayın kokusu çok karmaşıktır. Bugüne kadar hidrokarbonlar, alkoller ve asitler olmak üzere 550’den fazla kimyasal madde tespit edilmiştir. Bunların çoğu işleme sırasında oluşur ve kimyasal madde kendi önemli özelliklerini ekkeleyerek, çayı içenin koku alma duyusuyla çayın tadına katkıda bulunur. Ancak tad, esas olarak çeşitli (çok yaygın ama hatalı olarak tanen diye bilinen) polifenolik bileşimlerin kafeinle değişime uğraması sonucu ortaya çıkar.

Kafein, çayın en önemli bileşenlerinden biridir. Hafif bir uyarıcı olarak hareket eder ve midedeki sindirim sağlayan suların faaliyetini artırır. Her tip çay -yeşil, Oolong, siyah- farklı miktarlarda kafein içerir.
Yeşil çayda Oolong’dakinden daha az kafein vardır. Oolong’daki kafein ise siyah çaydakinden daha azdır. Genel olarak ortalama bir fincan çay 8,36 mg, Oolong çayı 12,55 mg ve siyah çay 25-110 mg kafein içerirken, ortalama bir fincan kahve 60-120 mg kafein içerir. Dolayısıyla kafein alımı konusunda endişelenenler yeşil çay veya Oolong çayı gibi açık renkli, hafif demli çaylar tercih etmelidirler. Önemli başka bir nokta da, kahvedeki kafeinin vücut tarafından çok çabuk emilmesidir. Buna bağlı olarak kahve uyarıcı etkisiyle kan dolaşımını ve kadiyovasküler faaliyeti hemen artırır. Oysa çaydaki poliflavanoller emilme hızını yavaşlatır. Kafeinin etkileri daha yavaş hissedilirken vücutta kalma süresi daha uzun olduğu için çay, kahveden çok daha canlandırıcı ve tazeleyici bir içecektir.

ÇAY VE SAĞLIK
Keşfedildiğinden bu yana çayın, sağlığa yararlı birçok yönü olduğu düşünülmüştür ve modern araştırmalar da yüzyıllar boyu ileri sürülenlerin doğru olduğunu göstermektedir. Çayın en önemli özelliği tamamen doğal bir ürün olması, kokulu çaylardaki çiçek, meyve veya baharatlar hariç hiçbir yapay renklendirici, koruyucu ve kokulandırıcı içermemesidir. Ayrıca sütsüz ve şekersiz alındığı sürece kalorisi yoktur ve vücudun su dengesinin korunmasında önemli bir rol oynar.

Çay doğal olarak florür içerdiği için, diş minesini kuvvetlendirir ve ağızdaki bakterileri kontrol altında tutarak plak oluşumunu azaltır, diş eti hastalıklarına karşı koruma oluşturur. Yapılan araştırmalar, hem yeşil hem de siyah çayların tüketilmesinin kanser riskini -özellikle akciğer, bağırsak ve cilt kanseri- azaltabileceğini göstermektedir. Siyah çayın bileşenlerinin antioksidan etkisinin olabileceği, kanser yapıcı hücrelerin oluşmasını engelleyebileceği düşünülmektedir. Geçtiğimiz yıllarda yapılan çeşitil araştırmalar çayın kalp hastalıkları, felç ve tromboza karşı olası etkilerini göstermektedir. Çaydaki kafeinin kalp ve dolaşım sistemi için hafif bir uyarıcı olabileceği ve böylece arteoskleroz (damar sertliği) olasılığını azaltabileceği düşünülmektedir. Ayrıca çaydaki polifenollerin, kolekstrolün damarlar tarafından emilmesini ve kan pıhtılarının oluşmasını engellediğine de inanılmaktadır.

Çaydaki kafein, konsantrasyonu artırabilir, tat ve koku alma duyularını güçlendirebilir. Çayın hazım sağlayan sıvıları, böbrekler ve karaciğer de dahil olmak üzere metabolizmayı uyarır. Böylece toksinlerin ve diğer istenmeyen maddelerin vücuttan atılmasına yardımcı olur.

ÇAYIMDAKİ SORUN NE?
Çay sert ve acı: Büyük olasılıkla fazla çay koymuşsunuzdur. Genellikle, gerektiğini düşündüğümüzden daha azı yeterli olacaktır. Başlangıç olarak, “bir ölçek de demlik için” kuralından vazgeçin. İkinci olasılık da gereğinden daha uzun bir süre demlemenizdir. Çıkarılabilir filtreli demlikler veya presli “cafetiere” tipi çaydanlıklar idealdir.
Çay bulanık görünüyor: Bu aslında iyi bir işaret olabilir; kaliteli Assam Çayı köpüklenebilir ve ışığı yansıtır. Ancak çay gerçekten çok bulanıksa ya su ya da çay kötüdür.
Çayda metalimsi bir tad var: Bu sorun genellikle kötü sudan kaynaklanır veya çay kalitesizdir.
Çay tortulu görünüyor: Bu da, genellikle kötü sudan kaynaklanır, sudaki tortular bardağın veya fincanın yan duvarlarına yapışır. Sorun düşük kaliteli, küçük yapraklı çayların kullanımına da bağlı olabilir. Şişe suyu veya filtreden geçirilmiş su deneyin.
Çayın tadı yavan: Bunun nedeni kötü kalite çay kullanıyor olmanız. Kendinize daha iyi davranın ve daha iyi çaylar kullanın. Suyu tekrar kaynatmış veya servis yapmayan kaynamasını beklememiş olabilirsiniz.
Çay tatsız: Çay, rafınızda gereğinden uzun bir süre beklemiş olabilir. Küçük miktarlarda ve sık sık çay alın, hem böylece değişik lezzetli çayları da deneme şansınız olacaktır.

ÇAY ÇEŞİTLERİ
Assam: 1830’larda Hindistan’ın kuzeydoğu vilayetlerinden Assam’da İskoçyalı Robert Bruce tarafından keşfedildi. Koyu renkli, güçlü ve kokuludur.
Seylan: Küçük kalite farklılıkları ile Sri Lanka’dan gelen her çay bu cinstendir. Ne kadar yüksekte yetişirse o kadar kalitelidir. Hoş kokulu ve aromalıdır.
Darjeeling: Dünyanın en kaliteli çaylarından biridir. Nepal yakınlarındaki dağların doruklarında yetişir. Çayların şampanyası da denilen Darjeeling’in tadı misket ya da frenküzümüne benzetilir.
Earl Grey: Darjeeling, Assam, Seylan siyah çaylarından birisi ile bergamot yağının özel uyumunu yansıtır.
English Breakfast: Güne iyi bir başlangıç için, Hindistan ve Seylan’ın güçlü çaylarından bir harman.
Formosa Oolong: Aroması şeftaliyi andıran Tayvan mahsulü.
Gunpowder: Toplandıktan sonra yapraklarının sıkıca sarıldığı yeşil Çin çayı. Tad ve aroması ince ve kırılgandır.
Jasmine: Yasemin çiçekleri eklenmiş yeşil ya da siyah ve yeşil çay karışımı.
Lapsang Souchong: “Souchong”, Çin orijinalinde çayın büyük yapraklarını tanımlar. Kuvvetlidir, duman rengindedir ve zengin bir aroması vardır.
Orange Pekoe: “Pekoe” çayın küçük olan yaprak boyutlarını tanımlar. Bu siyah çay kökenine ve işlenmesine bağlı olarak aromasında çeşitlilik gösterir.

ÇAY DEMLEMENİN ALTIN KURALLARI
*Taze ve soğuk su kullanın.
*Daha iyi bir demleme ısısına ulaşmak için demliği ısıtın.
*Çayın ölçüsüne dikkat edin; fazla çay koymak hem ekonomik değildir hem de çay acı olur.
*Su kaynadığı anda, suyu demliğe ekleyin.
*Tüm lezzetin açığa çıkabilmesi için 3-5 dakika demleyin.
*Eğer çayınızı süt ile içmek istiyorsanız daha iyi karışması için fincana önce sütü koyun.
*Çayı kuru, hava almaz bir kapta muhafaza edin.

ÇAY NASIL SAKLANIR?
İyi işlenmiş siyah çaylar, vakumlu ambalajlarda veya kapalı teneke kutularda iki yıla kadar dayanabilmesine rağmen, çayın tam olarak ne zaman toplandığını tespit etmek zor olabilir. Çoğu çaylar, deniz yoluyla taşındığı için satış noktalarına varmaları birkaç ay sürer. Yalnızca, mevsimlerin belirgin olarak ayırdedilebildiği bölgelerde yetişen, Darjeeling gibi birinci ve ikinci sürgünlerden alınan çayların toplanma zamanı belirlenebilir. Örneğin, haziran ayında satılan birinci sürgünler üç aylıktır. Bunlar gibi narin siyah çaylar en fazla altı ay dayanır ve bu durum yeşil çaylar için de geçerlidir. Çayı koyu renkli ve hava almaz bir kap içinde, rutubet ve buğulaşma tehlikesi olmayan bir yerde saklayın. Baharatlardan ve keskin kokulu yiyeceklerden uzak tutun çünkü çay kolayca bozulabilir.

İYİ ÇAY İÇİN BİRKAÇ ÖNERİ
*Su on saniyeden fazla kaynayıp fokurdamamalıdır yoksa gereğinden fazal oksijen kaybeder.
*Soğumuş suyu asla yeniden kaynatmamak gerekir.
*Demlenmiş çayı porselen çaydanlığa boşaltmadan önce bir kez karıştırın.
*Yeşil çay, altlığı olmayan fincanla, siyah çay ise altlıklı fincanla sunulur.
*Demliğin, çaydanlığın ve çay bardaklarının metal olmamaları ve deterjanla yıkanmamaları gerekir. Metal çaydanlıkta yapılan çayda metal tadı olur.

ÇAYLA İLGİLİ BİRKAÇ NOT
*Çay bitkisinin uçlarında ve dallarında küçük çiçekler açar. Meyve üç gözlü kapsüldür. Çay bitkisinden yalnızca çay elde etmek için değil, ilaç üretmek için de yararlanılır. Thea Sinensis ve Thea Assamica (Theaceae) çaygillerin ekonomik açıdan en ilginç olanlarıdır. Literatüre bakılırsa, özellikle de tropik ve astropik ormanlarda, 28 cins ve 520 türde karşımıza çıkar. Çayın işlenmesi; soldurma, kıvırma, mayalama ve kurutulmayla yapılır.
*Dört kilo yeşil yapraktan yaklaşık bir kilo çay elde edilir.
*Avrupa’ya ilk çay 1610 yılında, o sırada henüz sekiz yıllık bir geçmişe sahip olan Hollanda Doğu Hindistan Kumpanyası’nın bir gemisiyle geldi.
*Buzlu çay, 1904’te Saint Louis Dünya Fuarı’nda icat edildi.

3 Aralık 2016 Cumartesi

gökkuşağı


Dünyanın bütün renkleri bir gün bir araya toplanmışlar ve hangi rengin en önemli, en özel olduğunu tartışmaya başlamışlar;
YEŞİL demiş ki:
“Elbette en önemli renk benim… ben hayatın ve umudun rengiyim. Çimenler, ağaçlar, yapraklar için seçilmişim… Şöyle bir yeryüzüne bakın, her taraf benim rengimle kaplı…!
MAVİ hemen atılmış:
“Sen sadece yeryüzünün rengisin, ya ben?.. Ben hem gökyüzünün hem denizin rengiyim. Gökyüzünün mavisi insanlara huzur verir ve huzur olmadan siz hiçbir işe yaramazsınız”
SARI söz almış:
“Siz dalga mı geçiyorsunuz?… Ben bu dünyaya sıcaklık veren rengim… güneşin rengiyim… ben olmazsam soğuktan donarsınız hepiniz.”
TURUNCU onun sözünü kesmiş:
“Ya ben?… Ben sağlık ve direncin rengiyim… insan yaşamı için gerekli vitaminler hep benim rengimde bulunur… Portakalı, havucu düşünün. Ben pek ortalarda görünen bir renk olmayabilirim ama güneş doğarken ve batarken gökyüzüne o güzel rengi veren de benim unutmayın”
KIRMIZI daha fazla dayanamamış:
“Ben hepinizden üstünüm!. Ben kan rengiyim!! Kan olmadan hayat olur mu!. Ben tehlike ve cesaretin rengiyim!. Savaşın ve ateşin rengiyim!! Aşkın ve tutkunun rengiyim!. Bensiz bu dünya bomboş olurdu!.”
MOR ayağa kalkmış:
“Hepinizden üstün benim… ben asalet ve gücün rengiyim. Bütün krallar, liderler beni seçmişlerdir… Ben otorite ve bilgeliğin rengiyim, insanlar beni sorgulamaz… dinler ve itaat ederler”
…Ve bütün renkler hep bir ağızdan kavgaya tutuşmuşlar… Her biri diğerini itip kakıyor; ”En büyük benim” diyormuş… Derken bir anda şimşekler çakmış ve yağmur damlacıkları gökten düşmeye başlamış… Bütün renkler neye uğradıklarını şaşırmış, korkuyla birbirlerine sarılmışlar…
Ve YAĞMUR’un sesi duyulmuş…
“Sizi aptal renkler… Bu kavganızın anlamı ne?… Bu üstünlük çabanız neden?… Siz bilmiyor musunuz ki, her biriniz farklı bir görev için yaratıldınız, birbirinizden farklısınız ve her biriniz kendinize özelsiniz… Şimdi elele tutuşun ve bana gelin” Renkler bunun üzerine kendilerinden çok utanmışlar… Elele tutuşup birlikte gökyüzüne havalanmışlar ve bir yay şeklini almışlar…
Yağmur onlara; “Bundan böyle…” demiş…. “Her yağmur yağdığında siz birleşip bir renk cümbüşü halinde gökyüzünden yeryüzüne uzanacaksınız ve insanlar sizi gördükçe huzur duyacaklar, güç bulacaklar… insanlara yarınlar için umut olacaksınız… Gökyüzünü bir kuşak gibi saracaksınız ve size GÖKKUŞAĞI diyecekler… Anlaştık mı?..”
Bu yüzden ne zaman dünyamız yağmurla yıkansa, ardından gökyüzünde GÖKKUŞAĞI belirir…
Biz de gökkuşağındaki o renkler gibi birbirimizden farklıyız ve hepimiz özeliz… Bunu bilerek etrafımızla uyum içinde yaşamalıyız.
Dilara Pekel

2 Aralık 2016 Cuma

Champagne


Rivayete göre, köpüren şarap ilk kez 1676’de Hautvillers manastırındaki keşiş Dom Perignon tarafından bilinçli olarak üretiliyor. O yıllarda, sonbaharda şişelenen bazı şarapların, ilkbaharda yeniden fermantasyona uğrayıp, tıpalarının atmasına şaşıran Champagnelılar, bu şaraplara “vin-diable”, yani şeytani şarap lakabını takıyor. Champagne, beyaz şarabın ikinci kez fermantasyondan geçmiş hali. Ayrıca toprak çok önemli. Bu bölgedeki üzümler, suyu iyi süzen ve üzümde yüksek aside yol açan kireçli bir toprakta yetişiyor. Sonuçta köpüklü şaraba Champagne diyebilmek için şu aşamalardan geçmiş olması gerekiyor.
Üretimde kullanılan üzümlerin, resmi olarak onaylanmış ve Champagne topraklarında yetiştirilmiş Chardonnay, Pinot Noir ve Pinot Meunier olması ve ekim ayı ortalarında toplanması gerekiyor.
Meşe fıçılarda birinci fermantasyon gerçekleştiriliyor. Bundan sonra Chardonnay, Pinot Noir ve Pinot Meunier’den elde edilen şarap belli oranlarda karıştırılıyor. Örneğin Bollinger, yüzde 20-25 Chardonnay, yüzde 65-70 Pinot Noir ve yüzde 5 Meunier’den oluşuyor.
Karıştırılan şaraba şimdi liquer de tirage, yani imbikten geçmiş şampanya, şeker ve maya ekleniyor. Ve şişelere konup tıpalanıyor, mahzenlerin serin köşelerine kurulmuş raflara başları hafif eğik olarak yerleştiriyor.
İkinci fermantasyon yavaş yavaş 10 günle üç ay şişelerde oluşuyor. Karbondioksit gazı şarabın içinde sıkışıp kalıyor.
İkinci fermantasyon sona erdikten sonra şişede oluşan tortuyu ağza getirmek için 8 hafta süren remulage başlıyor. Şişeler özel delikli raflarda önce yatay olarak yerleştiriliyor. Sonra yavaş yavaş döndürerek iyice baş aşağı pozisyona getiriliyor.
Süper kalitede prestijli şampanya yani cuvees, en az bir yılla üç yıl arası böylece dinlendiriliyor. Bu aşamada özel lezzeti ve “bouquet”si oluşuyor.
Son aşama “degorgement” á la glace: Şişelerin boyunları dondurulmuş özel tuzlu suya sokulup çıkartılıyor. Böylece dik tutulduğunda donmuş tortu, şampanyaya karışmadan üstte kalıyor ve tıpa açılınca da basıncın etkisiyle dışarı püskürüyor.
Kalite Belirleme: İlk seferinde hafifçe sıkılarak elde edilen şıraya Cuvee deniyor. Bundan birinci sınıf şampanya elde ediliyor. İkinci sıkmada elde edilen şıraya Premiere Taille üçüncü sıkmandan elde edilene ise Deuxieme Taille deniyor. Bu sıralama da kalite ve fiyatı belikliyor.
Avrupalılar ille de Bolinger ya da Krüg derken, Amerikalı’lar ve İngilizler Perrier-Jouet tercih ediyorlar. İşte diğer bazı şampanya markaları: Louis Roederer, Vueve Cliquot, Charles Heidsieck, C.H. Mumm / Cordon Rouge, Pol Roger, Pommery, Taittinger ve satış rekorları kıran Moet et Chandon. Şampanya buz gibi içilmez. İdeal soğukluğu 5-9 derece arasındadır. Yasalarla standardı belirlenen ve denetlenen yalnızca Champagne yöresinde, Reims, Cote des Blancs, Vallee de la Marne, Aube ile Cotte de Sezanne’da üretilen köpüklü şaraplar, etiketinde Champagne ibaresini taşıyabiliyor.
Chapnagne’lar arasında yapılan sınıflandırmaya gelince... Her bağ bozumundan önce üretici, ürünü için resmi bir komiteden yüzde 100-80 arasında “echelle de crus” yani değer alıyor. Yüzde 100 değer alan üreticilerin üzümlerinden üretilen şampanya “Grand Cru” 99-90 arasındaki “Premier Cru” olarak sınıflandırılıyor. Champagne yöresinde yalnızca 17 köy “Grand Cru” statüsüne sahip.

1 Aralık 2016 Perşembe

parfüm


Gucci: Envy
Etkileyici bir görünümü var, iyi ki biraz daha uzun değil! Flakonu yüksek ve ağır camdan bir sütun gibi;  sütun başı ise flakonun kapağını oluşturan çelik bir küp şeklinde... Işıltılı bestede sümbüller ve mügeler sereserpe açıyorlar; kadınsı ve güçlü bir parfüm. Bu açıdan başarılı bir kadın kokusu!
Elizabeth Arden: 5 th. Avenue
Görünümüyle vizon mantoları, renkli camlı Limousin’leri, 18 karat elmasları ve gökdelenlerin 48. Katındaki lüks daieleri düşündürüyor. Buzlu kristalden flakonuyla naif bir Amerikan izlenimi bırakıyor insanda.  Düz çizgilerin hâkim olduğu flakonun dore madeni kapağı da mücevher havasında... Neresinden bakarsanız bakın enine ve diklemesine düz çizgiler hâkim dış görünümüne. İçindeki koku daha yumuşak. Ihlamur çiçekleriyle aşılışını yapıyor; güller ve menekşelerle ısınıyor; misk ve iris notalarında finale ulaşıyor. Klasik olmaya aday bir Amerikan bestesi.
Calvin Klein: cK be
Aynı çizgiyi sürdürüyor ve bildiği yolda ilerliyor! Ama farklı bir şekilde cK be, harika bir ad, zira İngilizce’de “be” olmak anlamına geliyor. CK one ne kadar beyaz ise, cK be o denli siyah. Birincisi ne kadar iyotlu ise, yenisi o denli miskli ve meyveli notalarıyla yumuşak. cK devam edeceğe benziyor, bakalım yenisi nasıl girecek hayatımıza!
Kenzo: Jungle
Cam flakonun masif bir ağırlığı var. Kapağındaki dev yapraklar önünde duran filde adını simgeliyor. Kenzo bugüne kadar bizi çiçekli, tatlı notalara, gençliğe alıştırmıştı besteleriyle. Bu yeni beste ise bizi farklı bir yolculuğa çıkarıyor; Hint baharatları, ipek yumuşaklığında tatlı notalarla... Balta girmemiş ormanlar bu denli masum olabilir mi? Kakule ile buluşturulmuş mandalina, vanilya  ile ısınmış siğilotu ve  ylang ylang, kimyon, karanfil... Gerçek bir parfüm ve sizi sarıp sarmalıyor.
Giorgia Beverly Hills: Ocean Dream
Mavi, kadın bedeni gibi yuvarlak hatlı flakonu içinde sevimli, canayakın bir görünümü var.  İyot notalarını siz sevmeseniz de o farklılığı ile kendini sevdirmeyi biliyor. Hafif kokular arasında Amerikan tarzını simgeliyor. Kaliforniya portakal çiçekleri ve nilüferle dokunduğu için bir düş kadar gizemli; masum bir çekiciliği var.