26 Aralık 2016 Pazartesi

Clara ve Robert Schumann,


19. yüzyılın iki ünlü ismi Clara ve Robert Schumann, hüzünlerin, kederlerin, mutluluğun en uç noktalarında yaşanmış bir aşkın kahramanlarıydı...
Clara yeteneği ile herkesi kendine hayran bırakan bir piyanist; Robert parmağını sakatladığı için piyanist olamayan bir besteci. Ölümsüz bir aşkın iki kahramanı. Öyle zamanlar oldu ki birbirlerini göremeden, seslerini duyamadan, tek bir mektup bile yazamadan yaşadılar. Aşkları öyle kuvvetliydi ki; onlara engel olan herkesle ve her şeyle mücadele ettiler ve sonunda evlendiler. Ancak talihsizlikler peşlerini bırakmadı. Clara başarıdan başarıya koşuyor, kocasının eserlerini dünyaya tanıtmaya çalışıyordu. Buna karşın Robert iyi bir besteci olarak hak ettiğine kavuşamıyordu. Böyle başarılı bir kadının kocası olmak da kolay değildi şüphesiz.
Bütün bunlar Robert’in içsel dengesini olumsuz etkiliyordu. Kendine ve karısına hayatı zindan edecek buhranlar geçiriyordu. Büyük aşkı Clara’sını, ona olan derin duyguların, onsuzken çektiği acıları yansıtan yapıtlar hastalığından izler taşır olmuştu.
Clara, kocasının talihsizliğine çaresizce boyun eğiyor ve hâlâ ona destek olmaya çalışıyordu. Sonunda biricik Clara’sını tanıyamaz hale gelen Robert, akıl hastanesinde idi. Ama aşkları Clara yaşadığı sürece, sizler bu yazıyı okurken ve hatta Robert’in eserlerinde sonsuza dek yaşayacak. İşte gerçek aşk: Kimi zaman üstünde keder perilerinin gezindiği bulutlarla, kimi zaman da içimizde saklı tutamadığımız, dolup taşan, haykıran dalgalarla çıkar karşımıza. Ancak her şeye rağmen yaşandığı sürece ayaklarımızı yerden kesen harikulade bir duygudur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder