Yağmur, gökyüzünün en nazlı şiiridir; cama düşen her damla, iç dünyaya yazılmış bir mısra gibi yankılanır. Rüzgâr, perdeleri usulca dalgalandırırken, toprak kokusu geçmişin en sessiz hatıralarını uyandırır. Bu büyülü atmosferde, eline aldığın kitap yalnızca bir metin değil, ruhunun sığınağı olur. Sayfalar çevrildikçe zaman çözülür, kelimeler yağmurla birlikte akar, hikâyeler rüzgârla savrulur. Her cümle, dışarıdaki gri gökyüzüne karşı içindeki renkleri daha da belirginleştirir.
Bir fincan sıcaklık avuçlarında, battaniyenin altında saklanan huzurla birleşir. Dışarıda dünya ıslanırken, sen satırların arasında kuruyup serpilen bir evrenin misafiri olursun. Yağmurun ritmi, hikâyenin nabzına dönüşür; esinti, karakterlerin nefesi gibi dolaşır odada. Ve kitap, o an yalnızca okunmaz—yaşanır. Çünkü bazı anlar vardır ki, doğa ve edebiyat el ele verir; insanın kalbine sessizce dokunur. Yağmurun sesi fon müziği olurken, kitapla kurulan bağ daha da güçlenir; dışarıda akan dünya bir süreliğine unutulur, sadece hikâyenin içinde yaşanır.
Günlüğünüz karşısında ruhen çırılçıplak kalmayı göze alabileceğiniz belki de tek dostunuz.
20 Aralık 2016 Salı
Yağmur sesi, esintisi ve kokusunda kitap keyfi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder