Günlüğünüz karşısında ruhen çırılçıplak kalmayı göze alabileceğiniz belki de tek dostunuz.
28 Mart 2014 Cuma
27 Mart 2014 Perşembe
25 Mart 2014 Salı
24 Mart 2014 Pazartesi
23 Mart 2014 Pazar
22 Mart 2014 Cumartesi
Zaman-Uzam-Hız İlişkisi
Birçok
Amerika ve Avrupa üniversitelerinden onursal doktora ödülü alan Albert
Einstein, bu üniversitelerin yanı sıra uzak doğuda dersler verdi. Dünyanın
belli başlı bütün akademilerinin üyelik ve fahri üyeliklerine kabul edildi ve
sayısız ödülün sahibi oldu. Onun zaman ve hız ilişkisi üzerine olan kuramına
bir göz atalım:
“Hareketi
ölçmek için bizim kullandığımız saatleri temel alamayız. Her cisim ve varlık,
hızı ölçüsünde zamanın ritmini değiştirir. Işık hızının yüzde seksen yedisi bir
hızla giden uzay gemisinde zaman, yerde olduğundan iki kez daha yavaş
geçecektir. Bu hızın yüzde doksan dokuza ulaşması halinde ise zamanın
yavaşlaması on misli artacak, yani gemide bir ay yeryüzünde hemen hemen bir
yıla eşit olacaktır.
Hani ikiz
kardeşlerden biri, böyle bir uzay gemisine binip ışık hızına yakın bir hızla
iki yıl kadar dolaşsa, geri döndüğünde, kendisi sadece iki yıl yaşlandığı
halde, ikiz kardeşini sakalı bir karış uzamış, beli bükülmüş bir ihtiyar olarak
bulacaktır.
Uzayda
hareket eden cismin boyu da hızına bağlı olarak değişmektedir. Hareket halinde,
diyelim on metre boyunda bir tramvay, hızı ölçüsünde hareket ettiği yönde boyu
kısalır. Hızı ışığın yüzde doksanına yaklaştığında uzunluğu yarıya, yani beş
metreye iner. Hız ışık hızına ulaştığında ise cismin kütlesi kaybolur, enerjiye
dönüşür ve zaman durur. Demek ki, bir cisim ışık hızına ulaştığında kendini
zaman, uzam ve kütle bağlılığından koparmış oluyor” .
21 Mart 2014 Cuma
yaşam dersi
Kızılderili
bilge kulübesinin önünde torunuyla oturmuş, az ötede birbiriyle boğuşup duran
iki köpeği izliyorlarmış. Köpeklerden biri beyaz, diğeri siyahmış ve genç torun
o köpekleri dedesinin kulübesi önünde boğuşup duruyorlarken görürmüş hep.
Çocuk, dedesinin kulübesini korumak için neden bir değil de iki köpeğe ihtiyaç
duyduğunu merak edermiş. Üstelik niye siyah ve beyaz köpek? Dede, torununa
onların kendisi için sembol olduğunu söylemiş. " Onlar benim için iyiliğin
ve kötülüğün simgesidir” demiş. "Aynen şu gördüğün köpekler gibi, iyilik
ve kötülük içimizde sürekli mücadele eder durur. Onları seyrettikçe ben hep
bunu düşünürüm. Onun için yanımda tutarım onları." Çocuk merak etmiş.
"Peki, sence hangisi kazanır bu mücadeleyi?" Dede, bilgece bir
gülümsemeyle bakmış torununa. "Hangisi mi evladım? Ben hangisini daha iyi
beslersem!” Bu köpeklerin besini düşüncelerimiz. Her birimizin Kızılderili
bilge gibi kapımızın önünde sürekli boğuşan siyah ve beyaz köpeği var.
“Eğer
sıkça işlerin kötüye gideceğini söylüyorsan kâhin olma şansın yüksektir” demiş
Isaac Singer. Hayat sıkça barındırdığımız düşüncelerimizi bize yansıtan dev bir
ekrandır. Neden? Üç boyutlu realitede düşüncelerimizi somut olarak yaşayarak
deneyim kazanmamız için. Hayata olumsuz baktığımız sürece sağlıklı mutlu ve
huzurlu olmak imkânsızdır. Hayat daha fazla acı çekene ödül vermiyor çünkü.
Tersine, madem bu kadar çok seviyorsun olumsuz bakmayı, al sana biraz daha
aynısından diyor. Zihin her gün sağlıklı düşüncelerle kurulan bir saat gibidir.
Kurulmazsa bir süre sonra çalışmasını durdurur. Bize sürekli yanlış saati
gösterir. O saatin günde iki kez doğruyu göstermesine kanmak büyük yanılgı.
Her şey
ama her şey bizim düşüncelerimizin sonucu. Düşündüğümüzü oluruz. Yere
düştüğümüzde bile düşüncelerimizi değiştirmek mümkün. Çünkü sırtımız yerdeyken
bakacağımız tek yer yukarısıdır. Tabii gözümüzü kapamazsak. Kendisine acıyan,
karamsar, şikâyet etmeyi huy haline getiren insana bunun kendi seçimi olduğunu
anlatmaya çalıştığın oldu mu? Senin her yardım çabana o mazeretlerle yanıt
verecektir. Kendisinin ne kadar haklı ama bir o kadar da şanssız ve talihsiz
olduğunu kanıtlamaya çalışacaktır. Bu tür insanın bakış açısını değiştirmesine
yardımcı olmaya çalışmak tam anlamıyla değerli anların ziyan edilmesidir. Zamanı
ziyan etme lüksümüz yok çünkü hayat çok kısa. İnsanlar için elinden geleni yap.
Ama akıntıya karşı kürek çekmeden ve kendini paralamadan. Yoksa o kişi seni
aşağıya çekecektir.
Dağa
tırmanmaya ya da denizin derinliklerine dalmaya serüven diyoruz. Gerçek serüven
günlük hayatın engelleri karşısında yeni olanaklar aramak, bilinmeyen
karşısında potansiyel kaynaklarımızı ortaya çıkararak test etmek, kendi özgün
yeteneklerimizi keşfetmektir. Kimi her zorluk içinde olanakları görür, kimi her
olanak içinde zorlukları. Bir şeyden hoşlanmıyorsan değiştir, değiştiremiyorsan
tavrını değiştir. Şikâyet etmek bugüne kadar sana ne kazandırdı?
Çoğumuz
aslında günlük yaşıyoruz. Yarının ne getireceğini bilmeden. Kendi hayatımızın
senaryosunda kurban da olabiliriz kahraman da. Kendimize verdiğimiz rolü biz
biçiyoruz. Yüreğin ve düşüncelerin iyimser yaklaşımının mucizesini hiçbir ilaç
sağlayamaz. İyileşecek hasta “Kendime nasıl yardımcı olabilirim?” der.
Hastalığına sığınan kişi ise, “Bütün bunları yapmak zorunda mıyım?” der.
Kendini iyileştirmek bile bir yüktür onun için. Zaten kendi sorumluluğunu
üstlenen kişi, hastalığı da sağlığı da yaratanın kendisi olduğunu bilir. Hayat
aksiyonu sever. Ayağa kalkıp yürüdüğünde bir şeylere takılmak doğaldır. Sadece
oturduğu yerde oturan insanın ayağı hiçbir şeye takılmaz. Tabii buna hayat
denirse. Hayatın kimseye borcu yok. O biz yokken de buradaydı. Bizden sonra da
olmaya devam edecek. İyi ve kötü günü belirleyen sadece ve sadece tutumumuzdur.
İnsanlar arasındaki farkı belirleyen de budur.
“Olumlu
tutum bütün sorunlarını çözmez ama insanı yeterince rahatsız edeceği için
çabaya değer” diyor bir komedyen. İnsanın, kimsenin elinden alamayacağı son
özgürlüğü her koşulda tutumunu kendisinin seçmesidir. Geçmişi değiştiremeyiz
ama geçmişe bakış açımızı değiştirebiliriz. İnsanların davranışlarını
değiştiremeyiz ama onlara bakış açımızı değiştirebiliriz. Başımıza gelen bazı
şeylerden kaçamayız ama elimizde kalan tellerle kemanımızı farklı bir notayla
çalmayı seçebiliriz. Verdiğimiz tepkilerle karakterimizi inşa ederiz. İnsanlar
arasındaki fark çok küçük. Olaylara yaklaşım farkı. Ama sonuçları çok büyük.
Saygı duyduğun insanla acıdığın insan arasında farkı yaratan da bu. Özgüven ve
özsaygı denilen şey de bu.
20 Mart 2014 Perşembe
Vipassana Farkındalık Meditasyonu
Vipassana,
"Olanı olduğu gibi görmek" demek. Hindistan'ın en eski meditasyon
yöntemlerinden biri Vipassana meditasyonu, içgörü ve farkındalık meditasyonu
olarak da bilinir. Bu teknik, 2500 yıldan daha uzun bir süre önce Gautama
Buddha tarafından yeniden keşfedilmiş ve evrensel hastalıklara evrensel bir
çare, yani bir "yaşama sanatı" olarak öğretilmeye başlanmıştır.
Buda'nın keşfetmiş olduğu nefes izleme yöntemine de bu isim verilir. Vipassana,
"Olanı olduğu gibi görmek" demek. Hindistan'ın en eski meditasyon
yöntemlerinden biri Vipassana meditasyonu, içgörü ve farkındalık meditasyonu
olarak da bilinir. Bu teknik, 2500 yıldan daha uzun bir süre önce Gautama
Buddha tarafından yeniden keşfedilmiş ve evrensel hastalıklara evrensel bir
çare, yani bir "yaşama sanatı" olarak öğretilmeye başlanmıştır.
Buda'nın
keşfetmiş olduğu nefes izleme yöntemine de bu isim verilir. Bu yöntemde
izlenecek dört nokta vardır. Nefesi görerek, nefesi hissederek sessizce oturma
sonucunda, içeri giren nefes ilk nokta olur. Sonrasında nefes içeri girdiğinde
bir saniyeliğine durur. Bu da izlenecek ikinci noktadır. Sonra nefes döner ve
dışarı çıkar; bu, izlenecek üçüncü noktadır. Sonra tekrar nefes dışarı
çıktığında bir saniyeliğine durur, bu ise izlenecek dördüncü noktadır. Ardından
yeniden nefes içeri girmeye başlar. Böylece nefes döngüsü ortaya çıkar.
Buradaki amaç, zihni bloke etmektir. Bu işlem yoga ile aynı değildir.
Vipassana'da doğal nefesin ritmi değişmez. Uzun, derin nefesler değil, normalde
yapılandan hiçbir şekilde farklı olmayan bir biçimde nefes verilir. Amaç sadece
nefesi izlemektir. Bu teknik, zihinsel kirliliklerin tamamen yok edilmesini ve
bunun sonucunda da eksiksiz özgürlüğün en yüksek mutluluğunu amaçlamaktadır.
Yalnızca hastalıkları tedavi etmek değil, insanın mutsuzluğunun, ıstırabının
asıl tedavisini gerçekleştirmektir.
Düşüncelerinin Esiri Değil, Ustası Olmak
Vipassana,
kendi kendini gözlemle gelen bir kişisel dönüşüm yoludur. Beden ile zihin
arasındaki derin bağlantı üzerinde odaklanır. Bu bağlantı, bedenin yaşamını şekillendiren
ve zihnin yaşamına da sürekli bağlı olan ve onu koşullayan bedensel hisler
üzerine disiplinli bir şekilde dikkatin yoğunlaştırılması ile doğrudan
deneyimlenebilir. Bu gözlem, zihin ve bedenin ortak kökenine giden, zihinsel
kirliliği eriterek dengeli, sevgi ve şefkat dolu bir zihinle noktalanan kendini
keşif yolculuğudur.
İnsanın
düşüncelerini, duygularını, yargılarını ve duyumlarını işleten bilimsel yasalar
anlaşılır hale gelir. Yaşam, artan farkındalıkla, aldanmadan uzak, öz-denetim
ve huzur ile nitelik kazanır. Dikkatin beden ve zihinde ortaya çıkan süreçler
(bedensel hisler, duygu ve düşünceler) üzerinde yoğunlaştırılması sonucunda,
kişi zihninin ve onun sürekli olarak ürettiği düşüncelerin esiri değil, ustası
olmayı öğrenir. İnsanın yaşam kalitesini belirleyen düşünce ve duygularını
üreten yasalar anlaşılır hale gelir. Doğrudan deneyimle, kişinin ilerleyişinin
ya da gerileyişinin, acıyı nasıl ürettiğinin ya da ondan nasıl
özgürleşebileceğinin doğası anlaşılır. Bu gözlem temelli kendini keşif
yolculuğu konsantrasyon becerisi gelişmiş berrak ve dengeli bir zihinle, sevgi
ve şefkat dolu bir kalple noktalanır.
Her Yerde Vipassana
Vipassana
uygulamasında doğal farkındalık durumumuzu kullanırız. Onu, "sıradan
zihnimizi", diğer bir deyişle, düşünceyi, yargıyı, eleştiriyi,
çözümlemeyi, geçmişe ya da geleceğe bakmayı artık kullanmadığımız noktaya
gelinceye dek keskinleştiririz. Bedenin ve zihnin ya da yaşamın gerçek doğasını
tümüyle anlamak için, yalnızca nesnel farkındalığı, yalın dikkati kullanırız.
"Sıradışı-Olağanüstü" zihnimizi geliştiririz. Gerçeği, varoluşun
gerçeğini görmek ve bilmek için kavramların ötesine geçeriz. Böylece, yükselen
dikkatimiz; bir yere sabitlenmemiş, esnek bir durumda olur ve her an, her
yerde, (işte, araba kullanırken, televizyon seyrederken, insanlarla herhangi
bir iletişim içinde iken, aile ilişkilerimizde ya da diğer ilişkilerimizde,
yaşam içinde yaptığımız her ne olursa olsun) onu kullanabiliriz.
19 Mart 2014 Çarşamba
Üstadın ölümsüz öğütleri
Almitra sözü aldı ve sordu:
- "Peki üstad; evlilik nedir?"
Cevap şöyle geldi:
- Siz birliktelik için doğmuşsunuz. Ölüm meleğinin beyaz kanatları sizi ayırana kadar ayrılmayacaksınız. Allah’ın sessiz tanıklığında bile beraber olacaksınız. Ama birlikteliğinizde mesafeler bırakın; bırakın ki, cennetin rüzgârları aranızda dans edebilsin...
- Birbirinizi sevin ama, aşk tutsaklığı istemeyin... Bırakın aşk, ruhunuzun kıyılarına vuran dalgalar gibi olsun...
- Birbirinizin bardağını doldurun ama aynı bardaktan içmeyin; ekmeğinizden verin birbirinize ama aynı somundan ısırmayın...
- Birlikte şarkı söyleyin; lakin birbirinizi yalnız bırakmayı da bilin.
- Sazın telleri de yalnızdır ve armoni içinde aynı melodiyi seslendirir...
- Birbirinize kalbinizi verin ama karşılıklı kilitleyip saklamak için değil!
- Sadece hayatın eli o kalbi saklar! Birlikte durun, ama yapışmayın, tapınakların sütunları da bitişik değildir!
- Ve unutmayın; meşe ile çınar birbirlerinin gölgesinde büyümezler...
Khalil Gibran
"Ermiş" adlı kitabından
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)