Kızılderili
bilge kulübesinin önünde torunuyla oturmuş, az ötede birbiriyle boğuşup duran
iki köpeği izliyorlarmış. Köpeklerden biri beyaz, diğeri siyahmış ve genç torun
o köpekleri dedesinin kulübesi önünde boğuşup duruyorlarken görürmüş hep.
Çocuk, dedesinin kulübesini korumak için neden bir değil de iki köpeğe ihtiyaç
duyduğunu merak edermiş. Üstelik niye siyah ve beyaz köpek? Dede, torununa
onların kendisi için sembol olduğunu söylemiş. " Onlar benim için iyiliğin
ve kötülüğün simgesidir” demiş. "Aynen şu gördüğün köpekler gibi, iyilik
ve kötülük içimizde sürekli mücadele eder durur. Onları seyrettikçe ben hep
bunu düşünürüm. Onun için yanımda tutarım onları." Çocuk merak etmiş.
"Peki, sence hangisi kazanır bu mücadeleyi?" Dede, bilgece bir
gülümsemeyle bakmış torununa. "Hangisi mi evladım? Ben hangisini daha iyi
beslersem!” Bu köpeklerin besini düşüncelerimiz. Her birimizin Kızılderili
bilge gibi kapımızın önünde sürekli boğuşan siyah ve beyaz köpeği var.
“Eğer
sıkça işlerin kötüye gideceğini söylüyorsan kâhin olma şansın yüksektir” demiş
Isaac Singer. Hayat sıkça barındırdığımız düşüncelerimizi bize yansıtan dev bir
ekrandır. Neden? Üç boyutlu realitede düşüncelerimizi somut olarak yaşayarak
deneyim kazanmamız için. Hayata olumsuz baktığımız sürece sağlıklı mutlu ve
huzurlu olmak imkânsızdır. Hayat daha fazla acı çekene ödül vermiyor çünkü.
Tersine, madem bu kadar çok seviyorsun olumsuz bakmayı, al sana biraz daha
aynısından diyor. Zihin her gün sağlıklı düşüncelerle kurulan bir saat gibidir.
Kurulmazsa bir süre sonra çalışmasını durdurur. Bize sürekli yanlış saati
gösterir. O saatin günde iki kez doğruyu göstermesine kanmak büyük yanılgı.
Her şey
ama her şey bizim düşüncelerimizin sonucu. Düşündüğümüzü oluruz. Yere
düştüğümüzde bile düşüncelerimizi değiştirmek mümkün. Çünkü sırtımız yerdeyken
bakacağımız tek yer yukarısıdır. Tabii gözümüzü kapamazsak. Kendisine acıyan,
karamsar, şikâyet etmeyi huy haline getiren insana bunun kendi seçimi olduğunu
anlatmaya çalıştığın oldu mu? Senin her yardım çabana o mazeretlerle yanıt
verecektir. Kendisinin ne kadar haklı ama bir o kadar da şanssız ve talihsiz
olduğunu kanıtlamaya çalışacaktır. Bu tür insanın bakış açısını değiştirmesine
yardımcı olmaya çalışmak tam anlamıyla değerli anların ziyan edilmesidir. Zamanı
ziyan etme lüksümüz yok çünkü hayat çok kısa. İnsanlar için elinden geleni yap.
Ama akıntıya karşı kürek çekmeden ve kendini paralamadan. Yoksa o kişi seni
aşağıya çekecektir.
Dağa
tırmanmaya ya da denizin derinliklerine dalmaya serüven diyoruz. Gerçek serüven
günlük hayatın engelleri karşısında yeni olanaklar aramak, bilinmeyen
karşısında potansiyel kaynaklarımızı ortaya çıkararak test etmek, kendi özgün
yeteneklerimizi keşfetmektir. Kimi her zorluk içinde olanakları görür, kimi her
olanak içinde zorlukları. Bir şeyden hoşlanmıyorsan değiştir, değiştiremiyorsan
tavrını değiştir. Şikâyet etmek bugüne kadar sana ne kazandırdı?
Çoğumuz
aslında günlük yaşıyoruz. Yarının ne getireceğini bilmeden. Kendi hayatımızın
senaryosunda kurban da olabiliriz kahraman da. Kendimize verdiğimiz rolü biz
biçiyoruz. Yüreğin ve düşüncelerin iyimser yaklaşımının mucizesini hiçbir ilaç
sağlayamaz. İyileşecek hasta “Kendime nasıl yardımcı olabilirim?” der.
Hastalığına sığınan kişi ise, “Bütün bunları yapmak zorunda mıyım?” der.
Kendini iyileştirmek bile bir yüktür onun için. Zaten kendi sorumluluğunu
üstlenen kişi, hastalığı da sağlığı da yaratanın kendisi olduğunu bilir. Hayat
aksiyonu sever. Ayağa kalkıp yürüdüğünde bir şeylere takılmak doğaldır. Sadece
oturduğu yerde oturan insanın ayağı hiçbir şeye takılmaz. Tabii buna hayat
denirse. Hayatın kimseye borcu yok. O biz yokken de buradaydı. Bizden sonra da
olmaya devam edecek. İyi ve kötü günü belirleyen sadece ve sadece tutumumuzdur.
İnsanlar arasındaki farkı belirleyen de budur.
“Olumlu
tutum bütün sorunlarını çözmez ama insanı yeterince rahatsız edeceği için
çabaya değer” diyor bir komedyen. İnsanın, kimsenin elinden alamayacağı son
özgürlüğü her koşulda tutumunu kendisinin seçmesidir. Geçmişi değiştiremeyiz
ama geçmişe bakış açımızı değiştirebiliriz. İnsanların davranışlarını
değiştiremeyiz ama onlara bakış açımızı değiştirebiliriz. Başımıza gelen bazı
şeylerden kaçamayız ama elimizde kalan tellerle kemanımızı farklı bir notayla
çalmayı seçebiliriz. Verdiğimiz tepkilerle karakterimizi inşa ederiz. İnsanlar
arasındaki fark çok küçük. Olaylara yaklaşım farkı. Ama sonuçları çok büyük.
Saygı duyduğun insanla acıdığın insan arasında farkı yaratan da bu. Özgüven ve
özsaygı denilen şey de bu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder