25 Nisan 2015 Cumartesi

Giorgia Fiorio


Kadın fotoğrafçı, kahramanları, sert erkekleri, aralarına dişi sineğin bile giremediği erkek topluluklarını seviyor. New York’un zenci boksörlerinin hayatı, Ukraynalı maden işçileri, Saint Petersbourg’un denizcileri, matadorların ve serüvencilerin yaşam tarzları ise en ilgisini çekenlerden... 1990 yılında New York Uluslararası Fotoğrafçılık sınıfında okurken bir eğitimci kendisine fotoğrafçılığı terk edip, sınıfı bırakması konusunda tavsiyede bulundu. O bu fikri çok saçma bulup, yılsonu çalışmaları için “boksörler” temasını seçti. Hiçbir zaman sipariş üzerine çalışmamayı kendime prensip edindim. Matador, madenci ya da maceraperest erkeklerin dünyaları onun ilgi odağı. Erkeklerin “ilkel” davranışlarına, o, şefkat ve “aşkla” yaklaşıyor. Erkeklerin dünyasında sadece ölüm teması gerçektir ve değişmez. Diğer her şeyin değiştiğini keşfettim. Bazıları cesur olduğu için matador, kimileri de seçim şansı olmadığı için Ukrayna’da madenci... Gittiği yerlerde uzun bir zaman dilimi geçirdiği için, her defasında önce gideceği ülkenin dilini öğreniyor ve fiziksel olarak hazırlanıyor. “Sırtım üzerinde sekiz kilo taşıyorum ve karşılaşabileceğim riskleri önemsemiyorum. Hedefim sadece formda olmak” diyor ve devam ediyor: Röportaj sırasında korunduğumu ve ölümsüzlüğe ulaştığımı hissediyorum. İnsanlara önyargı ile yaklaşanlardan nefret ediyorum. Ama ne yazık ki günümüzde herkes önyargılı. İşte bu nedenle serüvenciler üzerine yaptığım çalışma öncesi, onların hakkındaki ayrıntıları öğrenmek istemedim. Bunu aslında bir arkeoloji çalışmasına benzetebiliriz ve benim de onlara tarafsız bir açıdan bakabilmem için bu çalışmayı yapmam gerekiyordu. İnsanlar neden sadece erkeklerin fotoğraflarını çektiğimi merak ediyorlar. Ben de onlara soruyorum: Peki neden bazı fotoğrafçılar sadece moda çekimi yaparlar? Rusya’da baletlerin çekimini yaptım. Karşı cinsin teni tanımadığım bir dünyaya açılan kapı gibi. Aylarca her şeyi paylaştığı kişilerden ayrılma vakti gelince Giorgia çantasını sırtına atıyor ve dünyanın belirsiz bir köşesine hareket ediyor. Bu hiç de kolay değil, her zaman bir  “son gün” yaşıyorum. Onlara güneşi vaat ediyorum, bir gün geri geleceğimi, güzel haberler getireceğimi. Ama onları bir daha hiç göremeyeceğimi ve vaat ettiklerimi yapamayacağımı da biliyorum. İnsanların fotoğrafını çekmeniz için, mutlaka bir sebebiniz olmalı ki, sizi sorguladıkları vakit onları çabucak ikna edin. Örneğin, Rusya’da ortak bir hücreyi paylaşan idama mahkûm hükümlülerin fotoğraflarını çekmek istemiştim. Mahkûmlar neden fotoğraflarını çekmek istediğimi sorunca da, Ruslar üzerine bir kitap hazırladığımı belirttim. Bunun üzerine aralarından biri, “Evet, bizi çekin. Siz bizi dünyaya taşıyacaksınız” dedi. Mühim olan arkanda bırakabileceğin bir şeylerin var olması. Her şeyi fazla ciddiye almadan.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder