28 Nisan 2015 Salı

ÇİNGENELER (Kainatın müziğe, eğlenceye, neşeye adanmış varlıkları)


Yüzyıllar boyunca dünyanın her yerinde, türlü milletler içinde yaşadıkları halde, Çingeneler daima ayrı tutulmuş, içinde bulundukları halkla kaynaşamamışlardır. Onlar hem tam içimizde, hem de bize en uzak bir noktadadırlar. Biz de istemeyiz onlara "gereğinden fazla" yaklaşmayı. En radikal geçinenlerimizin bile kuralları vardır. Ama onların yoktur. Çünkü Çingeneler genel kurallara uymazlar. Çünkü bu kurallar bizim kurallarımızdır, onlar bunları takmazlar. Onların kuralları sanki kuralsızlık üstünedir. Bu nedenle hiçbir şeye sahip değildirler. Çingenelerin Anadolu'da, hele İstanbul'daki varlıkları Türkler'den çok eskidir. Bizans belgelerinde İmparator IX Konstantinos Monomahos'un 1055 yılında Çingeneleri İstanbul'a getirttiği ve onlara "Athinganoi" dendiği yazılıdır. Sonraları çeşitli yazmalarda Çingenelerden sihirbaz, falcı, yılan oynatıcı olarak bahsediliyor.  Ayrıca demircilik, nalbantlık yapan, elek imal eden Çingeneler, belgelere göre "asıl meslekleri" olan hırsızlık, dilencilik ve karabüyücülüğe dönmüşlerdir zamanla. Evliya Çelebi ise, Fatih Sultan Mehmet'in Çingeneleri Gümülcine ve Muğla'dan İstanbul'a getirerek Balat civarına yerleştirdiğini yazar. Ancak Fatih'in torunu Kanuni, dedesinin bu icraatından memnun kalmamış olsa gerek, Çingenelere pek insaflı davranmamış. Osman Şerefgil'in Osmanlı arşivlerinden aktardığına göre, Kanuni Sultan Süleyman Rumeli  eyaletindeki kadılara gönderdiği emirle hırsızlık ve soygunculuk yapan Çingenelerin kürek cezasına çarptırılmasını istemiş. Ayrıca ata binmelerini, eşek ve öküz kullanmalarını, aşağı yukarı gezinmelerini yasaklamış ve sakin sakin kendi işlerini görmelerini buyurmuş. Ancak ne padişah buyruğu, ne kadı cezası onları bildikleri yoldan alıkoymaya yetmemiş tabii. Eremya Çelebi, İstanbul Tarihi'nde, Topkapı'nın iç ve dış bölgesinde yaşayan Ermeni Çingenelerden "poşo" olarak bahseder. İçlerinden bazıları III. Ahmet zamanında Müslüman olmuşlardır. İstanbul Çingeneleri çoğunlukla kentin kırsal kesimlerinde, surdiplerinde ve kenar mahallerde yaşıyorlardı. Sulukule, Balat, Ayvansaray, Kuştepe, Dolapdere, Hacıhüsrev, Üsküdar Selamsız, Karagümrük Sultan Mahallesi, Lonca gibi semtleri mekan tutmuşlardı.
Çingene'nin İşi: Osmanlıda Çingeneler göçebe ve Lonca Çingeneleri olarak ayrılabilir. Bir çeribaşının idaresinde kentten kente gezen göçebe Çingeneler elekçilik, sepetçilik, hasır örücülüğü, ayıcılık, maymunculuk yaparladı.
Müzik, dans, gösteri ve kehanet zanaatında ustalaşan Çingenelerin yazılı bir tarihi yok aslında. Mesleklerinden mesken tuttukları yerlere, Çingeneler hakkında ipuçlarını Padişah fermanları, kartpostallar, polis kayıtları, seyahatnameler ve benzeri kaynaklardan ediniyoruz.
Kökleri, Dilleri, Dinleri: Genel kanı, Çingeneler'in Hindistan kökenli oldukları yönünde... Gittikleri hemen her yerde zulüm gördüklerinden, göç etmeye devam etmişler, pek azı yerleşik düzene geçmiş. 17. yüzyılda Almanya ve Fransa'da görülen Çingenelerin aslında Mısırlı oldukları zalim bir hükümdar tarafından dinlerini değiştirmeye zorlandıkları söylenir. İddiaya göre, günahlarını affettirmek için Roma'ya gitmiş ve sürdürecekleri bu hayat karşılığı Papa'nın onları günahlarından arındıracağına inanmışlardı. İngilizcede Çingenelere "gypsy" denmesinin nedeni de Mısır'ın Amgyptos kentinden geldiklerine inanılmasıdır. Müslüman Çingenelere Türkçe'de Kıpti de denmiştir. Bir varsayıma göre ise Mısır ahalisinden Kopt kavmine ait olduklarından Kıpti ismini aldıkları yönünde... Bugün dünyada değişik ülkelerde yaşayan beş-altı milyon Çingene genellikle yaşadığı ülkenin dil ve dinini benimsemiş durumda. Çingenece diye bir dilden bahsetmek mümkün olmasa da tüm dünya Çingenelerinin kullandığı ortak sözcükler var. Çingenelerin dini inançlarını en iyi anlatan ise belki de Evliya Çelebi'nin şu satırları: Çingeneler kafirler ile kızıl yumurta, Müslümanlar ile Kurban Bayramı, Yahudiler ile Kamış bayramı yapan bir kavimdir. Tarihçiler, vaftiz olmadan ölen Katolik, sünnet olmadan ölen Müslüman Çingenelerden bahseder.
Çingene değil "Roman":  Her yıl 5 Mayıs'ta kutlanan Kakava Çingene bayramı bir cümbüş, bir renk ve eğlence curcunası aslında. Kakava bahar bayramı, birçok inancın; doğunun Hıdrellezi, batının Aziz İlyas kutlamalarının yapıldığı gün. Ortadoğu'nun Nevruz ateşi, Hindular'ın Ganj'ı niyetine Tunca suyu Kakava'nın içinde aşure oluvermiş. Kendi kökenlerine hiç de yabancı olmayan ateş ve su, pagan, şaman ve Zerdüşt inançlarından fırlayıp çıkmış sanki.
Mimozalar Çingeneler Gibidir: Şehir hayatıyla barışıp medeniyete alışan, asimile olmuş Çingenelerden söz edilse de unutmayalım ki Çingeneler çoğunlukla kendi içlerinde evlenirler. Birilerine uymaktansa birilerini kendilerine uydurmayı tercih ederler. Yerleşerek ev kurdukları  muhitler, mahalleler şehrin en az rağbet gören yerleri olduğundan aynı zamanda en ucuz bölgeleri olarak kalmıştır. Dar gelirli pek çok Çingene olmayan aile de bu bölgelere yerleşmiş ve zaman içinde Çingenelerin alışkanlıklarını edinmiş; yaşam tarzları, giyim kuşamları değişerek asimile olmuşlardır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder