Yüzyıllar
boyunca dünyanın her yerinde, türlü milletler içinde yaşadıkları halde,
Çingeneler daima ayrı tutulmuş, içinde bulundukları halkla kaynaşamamışlardır.
Onlar hem tam içimizde, hem de bize en uzak bir noktadadırlar. Biz de istemeyiz
onlara "gereğinden fazla" yaklaşmayı. En radikal geçinenlerimizin
bile kuralları vardır. Ama onların yoktur. Çünkü Çingeneler genel kurallara
uymazlar. Çünkü bu kurallar bizim kurallarımızdır, onlar bunları takmazlar.
Onların kuralları sanki kuralsızlık üstünedir. Bu nedenle hiçbir şeye sahip
değildirler. Çingenelerin Anadolu'da, hele İstanbul'daki varlıkları Türkler'den
çok eskidir. Bizans belgelerinde İmparator IX Konstantinos Monomahos'un 1055
yılında Çingeneleri İstanbul'a getirttiği ve onlara "Athinganoi"
dendiği yazılıdır. Sonraları çeşitli yazmalarda Çingenelerden sihirbaz, falcı,
yılan oynatıcı olarak bahsediliyor. Ayrıca demircilik, nalbantlık yapan,
elek imal eden Çingeneler, belgelere göre "asıl meslekleri" olan
hırsızlık, dilencilik ve karabüyücülüğe dönmüşlerdir zamanla. Evliya Çelebi
ise, Fatih Sultan Mehmet'in Çingeneleri Gümülcine ve Muğla'dan İstanbul'a
getirerek Balat civarına yerleştirdiğini yazar. Ancak Fatih'in torunu Kanuni,
dedesinin bu icraatından memnun kalmamış olsa gerek, Çingenelere pek insaflı davranmamış.
Osman Şerefgil'in Osmanlı arşivlerinden aktardığına göre, Kanuni Sultan
Süleyman Rumeli eyaletindeki kadılara gönderdiği emirle hırsızlık ve
soygunculuk yapan Çingenelerin kürek cezasına çarptırılmasını istemiş. Ayrıca
ata binmelerini, eşek ve öküz kullanmalarını, aşağı yukarı gezinmelerini
yasaklamış ve sakin sakin kendi işlerini görmelerini buyurmuş. Ancak ne padişah
buyruğu, ne kadı cezası onları bildikleri yoldan alıkoymaya yetmemiş tabii.
Eremya Çelebi, İstanbul Tarihi'nde, Topkapı'nın iç ve dış bölgesinde yaşayan
Ermeni Çingenelerden "poşo" olarak bahseder. İçlerinden bazıları III.
Ahmet zamanında Müslüman olmuşlardır. İstanbul Çingeneleri çoğunlukla kentin
kırsal kesimlerinde, surdiplerinde ve kenar mahallerde yaşıyorlardı. Sulukule,
Balat, Ayvansaray, Kuştepe, Dolapdere, Hacıhüsrev, Üsküdar Selamsız, Karagümrük
Sultan Mahallesi, Lonca gibi semtleri mekan tutmuşlardı.
Çingene'nin
İşi: Osmanlıda Çingeneler göçebe ve Lonca Çingeneleri olarak ayrılabilir. Bir
çeribaşının idaresinde kentten kente gezen göçebe Çingeneler elekçilik,
sepetçilik, hasır örücülüğü, ayıcılık, maymunculuk yaparladı.
Müzik,
dans, gösteri ve kehanet zanaatında ustalaşan Çingenelerin yazılı bir tarihi
yok aslında. Mesleklerinden mesken tuttukları yerlere, Çingeneler hakkında
ipuçlarını Padişah fermanları, kartpostallar, polis kayıtları, seyahatnameler
ve benzeri kaynaklardan ediniyoruz.
Kökleri,
Dilleri, Dinleri: Genel kanı, Çingeneler'in Hindistan kökenli oldukları
yönünde... Gittikleri hemen her yerde zulüm gördüklerinden, göç etmeye devam
etmişler, pek azı yerleşik düzene geçmiş. 17. yüzyılda Almanya ve Fransa'da
görülen Çingenelerin aslında Mısırlı oldukları zalim bir hükümdar tarafından
dinlerini değiştirmeye zorlandıkları söylenir. İddiaya göre, günahlarını affettirmek
için Roma'ya gitmiş ve sürdürecekleri bu hayat karşılığı Papa'nın onları
günahlarından arındıracağına inanmışlardı. İngilizcede Çingenelere
"gypsy" denmesinin nedeni de Mısır'ın Amgyptos kentinden geldiklerine
inanılmasıdır. Müslüman Çingenelere Türkçe'de Kıpti de denmiştir. Bir varsayıma
göre ise Mısır ahalisinden Kopt kavmine ait olduklarından Kıpti ismini
aldıkları yönünde... Bugün dünyada değişik ülkelerde yaşayan beş-altı milyon
Çingene genellikle yaşadığı ülkenin dil ve dinini benimsemiş durumda. Çingenece
diye bir dilden bahsetmek mümkün olmasa da tüm dünya Çingenelerinin kullandığı
ortak sözcükler var. Çingenelerin dini inançlarını en iyi anlatan ise belki de
Evliya Çelebi'nin şu satırları: Çingeneler kafirler ile kızıl yumurta,
Müslümanlar ile Kurban Bayramı, Yahudiler ile Kamış bayramı yapan bir kavimdir.
Tarihçiler, vaftiz olmadan ölen Katolik, sünnet olmadan ölen Müslüman
Çingenelerden bahseder.
Çingene
değil "Roman": Her yıl 5 Mayıs'ta kutlanan Kakava Çingene
bayramı bir cümbüş, bir renk ve eğlence curcunası aslında. Kakava bahar
bayramı, birçok inancın; doğunun Hıdrellezi, batının Aziz İlyas kutlamalarının
yapıldığı gün. Ortadoğu'nun Nevruz ateşi, Hindular'ın Ganj'ı niyetine Tunca
suyu Kakava'nın içinde aşure oluvermiş. Kendi kökenlerine hiç de yabancı
olmayan ateş ve su, pagan, şaman ve Zerdüşt inançlarından fırlayıp çıkmış
sanki.
Mimozalar
Çingeneler Gibidir: Şehir hayatıyla barışıp medeniyete alışan, asimile olmuş
Çingenelerden söz edilse de unutmayalım ki Çingeneler çoğunlukla kendi içlerinde
evlenirler. Birilerine uymaktansa birilerini kendilerine uydurmayı tercih
ederler. Yerleşerek ev kurdukları muhitler, mahalleler şehrin en az
rağbet gören yerleri olduğundan aynı zamanda en ucuz bölgeleri olarak
kalmıştır. Dar gelirli pek çok Çingene olmayan aile de bu bölgelere yerleşmiş
ve zaman içinde Çingenelerin alışkanlıklarını edinmiş; yaşam tarzları, giyim
kuşamları değişerek asimile olmuşlardır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder