Tamamı
renklerle boyalı bir hayat Hindistan. Kadınlar, rengarenk sarilerine sarınıp,
burunlarında hızmalarıyla dolaşıyorlar. Erkekler, iki kulaklarına da küpe takıp
başlarına rengârenk sarıklar doluyorlar. Hintli yazar Kushwant Singh bu gazete
evlilikleri konusunda başından geçen bir olayı şöyle anlatıyor: “Birkaç yıl
önce Delhi’den Bhopal’e giden bir gece treninde yolculuk yapıyordum. Beş
yataklı bir kompartımandı, aşağıda üç, üstte ise iki yatak vardı. Üsteki
yataklar bir profesör adını rezerve edilmişti. Trenin kalkış saatinden az önce
kalabalık bir topluluk, bir adamla birlikte sarisiyle başını örtmüş bir genç
kız getirdi trene. Üstteki yatakların arasındaki mesafeyi görünce hayal
kırıklığına uğradılar. Yeni evli çifte bir jest yapmak için üstte yatabileceğimi
söyledim. Trenin ıslığı duyulunca gürültü, patırtı ve gözyaşları arasında
kalabalık grup trenden indi. Tren kalkar kalkmaz, yeni gelin burnunu siler gibi
yaparak yüzünü açtı. Kulak kabartınca, birbirlerini hiç tanımadıklarından
doğduğunu anladım. Birbirleri hakkında hiçbir şey bilmedikleri için koyu bir
muhabbete daldılar. İnekler Hindistan’ın her yerinde kutsal sayılıyor. Çünkü
inanışlarına göre onlar, zenginlik ve bereket tanrıçası “Lakshimi”nin yeryüzündeki
temsilcileri. Bu nedenle, istedikleri gibi dolaşmalarına izin veriliyor.
“Caynacılık” mezhebinin felsefesi ise daha da ilginç. Öyle ki, herhangi bir
sinek ya da böcek içeri kaçıp ölebilir diye, ağızlarına bir bez parçası gerip,
daima onunla dolaşıyorlar. Her şey sokaklarda; ibadet, traş, ölülerin
yakılması, alışveriş ve yine ibadet. İbadet eden insanlar, yapraklardan
küçük çanaklar yaparak içine bir mum yerleştiriyorlar. Ganj’a sunulan bu
ışıklar o kadar güçsüz, o kadar iğreti ki, en ufak bir rüzgârda veya dalgada
devrilip sulara gömülüyor. Ama hiç bıkmadan kutsal suya ışık sunmaya devam
ediyorlar. Ganj Nehri’nin suyunu bir bardağa koyun, üzerini kapatın ve aylarca
bekletin su hep aynıdır. Yosunlanmaz ve bozulmaz; çünkü bu su kutsaldır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder