Sabahın ilk ışıkları, pencere perdesine nazlı nazlı dokunurken, mutfaktan yayılan vanilya kokusu bir şiirin ilk mısrası gibi içime doldu. Her şey suskunken, çaydanlığın fısıltısı ve kurabiye hamurunun yoğrulma sesi, sanki eski bir aşk mektubunun satır arasıydı. Zaman, o an durdu; çünkü kalbim, fırında pişen hatıraların sıcaklığıyla yeniden yazıldı. Her kurabiye, bir dizeydi belki de—içinde biraz tarçın, biraz özlem, biraz da senin gülüşün.
Ve sonra, elimde bir fincan çay, gözümde buğulu camın ardında dans eden gün ışığıyla, seni düşündüm. Şiir gibi gelen sabahlar, kurabiye gibi tatlı anılarla birleşince, hayatın en sade hali bile bir edebi şölen oluyor. Belki de mutluluk, büyük kelimelerde değil; bir tabakta sunulan sevgiyle, bir şiirde gizlenen tebessümle var oluyor. İşte o yüzden, bu sabah hem şiirliydi… hem kurabiyeli.
Günlüğünüz karşısında ruhen çırılçıplak kalmayı göze alabileceğiniz belki de tek dostunuz.
30 Kasım 2017 Perşembe
Şiirli ve kurabiyeli
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder