30 Eylül 2018 Pazar

yağmur yağıyor. rüzgar da var. güzel kokuyor hava.

 Yağmurun Diliyle Konuşan Akşam

Yağmur, gökyüzünün en eski hikâye anlatıcısıdır. Her damlası, bulutların iç çekişlerinden süzülen birer kelime gibi toprağa düşer. Bu akşam, rüzgârla kol kola girmiş, sokakları dolaşıyor. Pencereme vuran damlalar, geçmişin izlerini taşıyan bir melodi gibi yankılanıyor içimde. Rüzgâr, dalları eğip bükerek eski bir şarkıyı hatırlatıyor; çocukluğumun serin yaz akşamlarını, annemin balkonda unuttuğu çay kokusunu, babamın sessizliğini. Hava öyle güzel kokuyor ki, sanki dünya bir anlığına durup derin bir nefes almış. Islak toprak, eski kitap sayfaları gibi kokuyor; her biri bir başka zamanın, bir başka duygunun kapısını aralıyor. Yağmurun diliyle konuşuyor bu akşam, ve ben dinliyorum, kelimelerden çok daha derin bir şeyleri.

Rüzgârın Taşıdığı Hatıralar

Rüzgâr, yalnızca esen bir hava akımı değildir; o, geçmişin taşıyıcısıdır. Bu gece, yağmurla birlikte sokak lambalarının altından geçerken, eski bir dost gibi kulağıma fısıldıyor unuttuğum anıları. Her esintide bir yüz beliriyor zihnimde, her savrulan yaprakta bir gülüş. Yağmurun serinliği tenime dokunurken, rüzgâr içime işliyor; düşüncelerimi savuruyor, duygularımı yeniden şekillendiriyor. Hava, öyle bir kokuya bürünmüş ki, sanki zamanın kendisi kokuyor: ne geçmiş ne gelecek, sadece şimdi. Bu kokuda bir huzur var, bir kabulleniş. Yağmurun altında yürürken, rüzgârın taşıdığı hatıralarla baş başa kalıyorum. Ve anlıyorum ki, bazı geceler konuşmaz insan; sadece dinler, sadece hisseder.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder