19 Nisan 2012 Perşembe

İstanbul ve Nisan yağmurları.....


gece+kahve+yağmur+gözyaşı+nisan+istanbul+toprak kokusu…



 
Gripin - Durma Yağmur Durma
cilalanıyor ruhum istanbul sağnağında
damlalar karışmış elmacıklarıma
durma, yağmur durma…
sorma doldur boğaziçini
canım cayır cayır yanıyor

MFÖ - Bu Sabah Yağmur Var İstanbul'da
Bu sabah yağmur var İstanbul'da
Gözlerim dolu dolu oluyor bilinmez niye
Anne sözü dinler gibi masum
Ağladım bu sabah
Günler dayanılmaz oldu

 
Jose Feliciano - Rain
Listen to the pouring rain
Listen to it pour,
And with every of rain,
You know I love you more



yaşamın yanında ölümü de hissettiren nâdir kokulardan… insana huzur veren tarifi imkansız doğallıktaki yağmur sonrası toprak kokusu.



yağmurun en çok yakıştığı şehir belki de İstanbul’dur... yağmur yağdığında bu şehirde yatağına girip hiç çıkmamak istersin. çünkü sana dökemediğin gözyaşlarını hatırlatır.

 

İstanbul, baharın ilk ağıtlarını Nisan yağmurlarıyla söyler. Bu şehir, her mevsimde başka bir yüzünü gösterir; ama Nisan’da, sanki geçmişin bütün hatıraları gökyüzünden damla damla iner. Yağmur, yalnızca toprağı değil, zamanı da ıslatır. Ve insan, bu şehirde yürürken, ayaklarının altında yalnızca kaldırımlar değil; eski bir aşkın, yarım kalmış bir cümlenin, unutulmuş bir gülüşün izlerini taşır. Nisan yağmurları, İstanbul’un hafızasını yıkamaz; bilakis, onu yeniden yazmaya başlar.

Bu yağmurlar, ne serttir ne sessiz; bir tereddüt gibi yağar gökten. Sanki gökyüzü de İstanbul gibi kararsızdır: ağlamakla susmak arasında, anlatmakla saklamak arasında. Ve bu tereddüt, şehrin sokaklarına siner. Galata’nın taşları, Üsküdar’ın rüzgârı, Kadıköy’ün telaşı… Hepsi bu yağmurla başka bir dile bürünür. İnsan, bir çatı altına sığınmak isterken, aslında kendi içine sığınır. Çünkü Nisan yağmurları, dışarıyı değil; içeriyi ıslatır.

İstanbul, bu yağmurlarla bir iç döküm yaşar. Minareler sessizleşir, vapurlar ağırlaşır, martılar bile daha derin uçar. Ve insan, bu şehirde yalnızca bir yolcu değil; bir tanıktır. Tanık olduğu şey, bir mevsimin değişimi değil; bir ruhun çözülüşüdür. Nisan yağmurları, İstanbul’un iç sesidir. Her damla, bir kelime; her ıslaklık, bir cümledir. Ve bu cümleler, insanın kalbine yazılır—silinmez, unutulmaz, ama hep biraz eksik kalır.

Sonunda anlaşılır ki, İstanbul ve Nisan yağmurları, bir mevsim değil; bir hâl, bir özlemdir. Bu özlem, ne geçmişe ne geleceğe; yalnızca o anın içine akar. Yağmur diner, sokaklar kurur, insanlar yeniden hızlanır. Ama o hâl, o içe dokunan sessizlik, bir iz bırakır. Ve insan, her Nisan’da yeniden hatırlar: İstanbul, yağmurla konuşur; ve bu konuşma, en çok suskun olanlara hitap eder.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder