Kış
gelince tarhana çorbası zirve yapar ve yakınlarda ekoseli bir diz battaniyesi,
düz kırmızı rengi olanı ayrıca kabul…
Elma,
armut, tarçın, rezene…
Koku
ve Tat… tütsü, kahve…
Kış, doğanın içine döndüğü mevsimdir; dışarıda kar, içeride sessizlik. Ağaçlar, yapraklarını değil, kelimelerini döker; rüzgâr, bir şairin suskunluğuyla eser. Kış hâli, yalnızca soğuk değil; aynı zamanda bir iç çekiştir. İnsan, bu mevsimde kendine daha çok rastlar. Çünkü dış dünya sustukça, iç dünya konuşur. Ve bu konuşma, ne gürültülü ne neşeli; sadece derin, sadece ağırdır.
Kışın sabahları, bir uyanıştan çok bir uyanıklık gibidir. Güneş, geç gelir; ama geldiğinde bile ürkektir. Pencereler buğulu, sokaklar sessiz, zaman ise ağır akar. Kış hâli, bir bekleyiştir belki de—neye olduğunu bilmeden, ama yine de umutla. İnsan, bu mevsimde geçmişi daha çok düşünür, geleceği daha az hayal eder. Çünkü kış, şimdiyle yüzleşmenin mevsimidir.
Bir fincan çayın buğusunda, bir battaniyenin altında, bir kitabın arasında yaşanır kış. Dışarısı donarken, içerisi çözülür. Kış hâli, bir içsel çözülmedir. Her sessizlik, bir cümleye dönüşür; her yalnızlık, bir anlam kazanır. Ve insan, bu anlamların arasında kendini yeniden kurar. Kış, yıkmaz; sadece durdurur. Ve durmak, bazen en çok ihtiyaç duyulan şeydir.
Kış hâli, bir mevsimden fazlasıdır. Bir ruh hâlidir, bir zaman biçimi, bir varoluş şekli. Soğukla değil, sessizlikle tanımlanır. Ve bu sessizlikte, insan kendine daha çok benzer. Kış, dışarıda beyazken, içeride grileşir. Ama o gri, bir eksiklik değil; bir derinliktir. Kış hâli, insanın en çıplak hâlidir. Ve belki de en çok o hâlde yaşanır hayat.
Kışın sabahları, bir uyanıştan çok bir uyanıklık gibidir. Güneş, geç gelir; ama geldiğinde bile ürkektir. Pencereler buğulu, sokaklar sessiz, zaman ise ağır akar. Kış hâli, bir bekleyiştir belki de—neye olduğunu bilmeden, ama yine de umutla. İnsan, bu mevsimde geçmişi daha çok düşünür, geleceği daha az hayal eder. Çünkü kış, şimdiyle yüzleşmenin mevsimidir.
Bir fincan çayın buğusunda, bir battaniyenin altında, bir kitabın arasında yaşanır kış. Dışarısı donarken, içerisi çözülür. Kış hâli, bir içsel çözülmedir. Her sessizlik, bir cümleye dönüşür; her yalnızlık, bir anlam kazanır. Ve insan, bu anlamların arasında kendini yeniden kurar. Kış, yıkmaz; sadece durdurur. Ve durmak, bazen en çok ihtiyaç duyulan şeydir.
Kış hâli, bir mevsimden fazlasıdır. Bir ruh hâlidir, bir zaman biçimi, bir varoluş şekli. Soğukla değil, sessizlikle tanımlanır. Ve bu sessizlikte, insan kendine daha çok benzer. Kış, dışarıda beyazken, içeride grileşir. Ama o gri, bir eksiklik değil; bir derinliktir. Kış hâli, insanın en çıplak hâlidir. Ve belki de en çok o hâlde yaşanır hayat.


Hiç yorum yok:
Yorum Gönder