California
Üniversitesi'ndeki antropoloji öğrenimi sırasında, Kızılderililer'in kullandığı
şifalı otlar üzerine bilgi toplamak amacıyla gittiği Meksiko, Sonora'da Don
Juan adında ihtiyar bir Yaqui kızılderilisi ile karşılaşan Carlos Castaneda,
doğaüstü güçlere sahip olan Don Juan'ın müridi olmuş ve bir "Bilgi
İnsanı" olarak yetişebilmek için uzun yıllar süren bir inisiyasyondan geçmişti.
Bu zorlu
eğitim sırasında Castaneda'nın başından geçen birçok ilginç olay arasında bir
de hem mekân, hem de zamanda yolculuk yaptığı bir ışınlama olayı yer
almaktadır. Carlos Castaneda, Işınlama Deneyimini şöyle anlatmaktadır:
"Çarşamba sabahı, kaldığım otelden saat 09.45 civarında ayrıldım. Don Juan
ile buluşacağım yere 15 dakika içinde ulaşabilecek şekilde yavaşça yürümeye
başladım. 5 ya da 6 blok ötedeki Paseo de la Reforma'nın bir köşesinde, bir
havayollarının bilet satış bürosunun önünde buluşmak üzere anlaşmıştık.
"Az
önce bir arkadaşımla birlikte kahvaltı yapmıştım. Kahvaltıdan sonra, benimle
birlikte gelmek istemişti ama genç bir bayanla buluşacağımı ima etmiştim.
Dolayısıyla ihtiyatlı davranarak, havayolları bürosunun bulunduğu caddenin
karşı kaldırımında yürümeye başladım. Sürekli olarak kendisini Don Juan ile
tanıştırmamı isteyen bu arkadaşımın, Don Juan ile buluşacağımı anladığından ve
beni izliyor olabileceğinden kuşku duyuyordum. Dönüp de baktığım takdirde
kendisini arkamda bulacağımdan korkuyordum.
"Don
Juan'ı, caddenin karşı kaldırımında, bir büfenin önünde gördüm. Karşıya
geçmeye başladım, ancak cadde geniş olduğundan, orta yerdeki tretuvara
çıkarak, emniyet içinde geçişi mi tamamlayabileceğim bir anı kollamaya
başladım. Öyle beklerken, arkadaşımın beni izleyip izlemediğini görmek için
gayri ihtiyari arkama baktım. Tam arkama rastlayan köşede durmuş bana
bakıyordu. Sanki kendisini kontrol edemediğimi anlatmak istercesine mahçup bir
tavırla gülümsedi ve elini salladı. Bana yetişmesine olanak vermeden caddenin
öte yanına fırladım.
"Don
Juan, içinde bulunduğum güç durumun farkında gibiydi. Yanına vardığımda,
arkama doğru gizlice bir göz attı ve 'Geliyor' dedi, 'Yan sokağa girsek iyi
olacak.' "Bulunduğumuz noktada, diyagonal olarak Paseo de la Reforma'ya
açılan bir sokağı gösteriyordu. Hızla, bulunduğum yerin neresi olduğunu
çıkarmaya çalıştım. Bu sokağı hiç görmemiştim. Fakat iki gün önce o havayolları
bilet satışı bürosunda bulunmuştum. Büronun tuhaf planını biliyordum. Büro, iki
sokağın birleştiği köşedeki üçgen biçimi bir arsanın üzerinde yer alıyordu.
Her iki sokağa da açılan kapıları vardı ve bu kapılar arasındaki mesafe 3 – 3,5
m. kadar olmalıydı. Büronun içi bir kapıdan ötekine doğrudan ulaşılacak
şekilde düzenlenmiş olduğundan, bir sokaktan diğerine kolaylıkla
geçilebilirdi. İki kapı arasındaki geçişin bir yanında sıralar, öteki yanında
çalışan memurlar ile veznedarların bulunduğu büyük, yuvarlak bir bölüm yer alıyordu.
İki gün önce ben oradayken içeride bir sürü insan vardı.
"Ben
acele etmeye, hatta belki de koşmaya niyetliydim, ama Don Juan, rahat bir
tempoda yürüyordu. Büronun diyagonal sokağa bakan kapısına vardığımızda,
arkama dönüp bakmadığım halde, arkadaşımın da caddeyi geçip bizim içinde bulunduğumuz
sokağa dönmek üzere olduğunu biliyordum. Bu duruma bir çare bulacağını umarak
Don Juan'a baktım. Omuzlarını silkmekle yetindi. Kızdığını hissettim;
arkadaşımın burnunun ortasına bir yumruk atmanın dışında benim de aklıma bir
şey gelmiyordu.
"Tam
o anda içimi çekmiş ya da soluk vermiş olmalıydım, çünkü hemen akabinde, Don
Juan'ın beni, havayolları bürosunun kapısından içeriye son hızla itmesiyle
birlikte ani bir soluk kaybı hissettim. Bu son derece güçlü itiş ile
sevkedilerek büronun içine uçtum diyebilirim. Don Juan beni öylesine boş bulunduğum
bir anda yakalamıştı ki, bedenim hiç bir şekilde karşı koymamış ve korkum bu
itici gücün gerçek darbesiyle karışmıştı. Otomatik bir hareketle, yüzümü
korumak üzere kollarımı öne doğru uzattım. Don Juan beni öylesine büyük bir
güçle itmişti ki, ağzımdan tükürükler akmış ve sendeleyerek büronun içine girerken,
hafif bir baş dönmesi geçirmiştim. Neredeyse, dengemi kaybediyordum ve düşmemek
için olağanüstü bir çaba göstermem gerekti.
Olduğum
yerde bir kaç kez döndüm; hareketlerimdeki hız, sanki çevremdeki manzarayı
bulanık bir halde algılamama neden oluyordu. Son derece utandığımı
hatırlıyorum. Büro boyunca dönüp dururken, herkesin bana baktığını biliyordum.
Bir aptal gibi davranmış olmak düşüncesi çok rahatsız ediciydi. Zihnimden bir
dizi düşünce geçti. Yüzümün üzerine düşeceğimden emindim; ya da bir müşteriye,
belki de yaşlı bir bayana çarpacak ve o sadmenin etkisiyle yaralanacaktım.
Daha kötüsü, öteki uçtaki cam kapı kapalı olabilir ve ben de bu kapıya çarparak
kırabilirdim.
"Sersemlemiş
bir halde Paseo de la Reforma'ya açılan kapıya vardım. Kapı açıktı ve dışarıya
adımımı attım. Zihnim o anda, soğukkanlı olmam ve sağa doğru dönerek, sanki
hiç bir şey olmamış gibi bulvar boyunca kentin merkezine doğru yürümem
gerektiği düşüncesiyle meşguldü. Don Juan'ın bana katılacağından emindim.
Arkadaşım belki de diyagonal sokak boyunca yürümeye devam etmişti.
"Gözlerimi açtım ya da daha ziyade, gözlerimi önümdeki mekân üzerinde
odakladım. Neyin olup bittiğini tam anlamıyla idrak edebilene kadar, uzun bir
an için bir uyuşukluk hali geçirdim. Paseo de la Reforma'da bulunmam
gerekiyordu ama orada değildim. 2,5 km. kadar ötedeki Lagunilla
Pazarı'ndaydım. "Bu gerçeği idrak ettiğim an öylesine yoğun bir şaşkınlık
geçirmiştim ki, aptal aptal bakmaktan başka bir şey yapamıyordum.
"Bulunduğum
yerin neresi olduğunu çıkarabilmek için çevreme bakındım. Gerçekte,
Meksiko'daki ilk günümde Don Juan ile karşılaşmış olduğum yerin çok yakınında
durduğumu fark etmiştim. Belki de karşılaştığımız yerin tam üzerinde dahi
bulunuyor olabilirdim. Eski madeni paraların satıldığı tezgâhlar 1,5 m. kadar
ötedeydi. Kendime hâkim olabilmek için olağanüstü bir çaba gösterdim. Bir
halüsinasyon geçirmekte olduğum aşikardı. Başka türlü olmasına imkân yoktu.
Çıktığım kapıdan tekrar büroya girmek için hızla geriye döndüm. Ancak,
arkamda, ikinci elden kitaplar ve dergilerin satıldığı bir sıra tezgâhtan
başka bir şey yoktu. Yanımda, sağ tarafında Don Juan duruyordu. Yüzünü muazzam
bir gülümseme kaplamıştı. "Başımda bir basınç, sanki burnumdan maden suyu
sodası geçiyormuş gibi gıdıklayıcı bir his vardı. Konuşamıyordum. Bir şeyler
söylemeye çalıştım, ama başaramadım.
"Don
Juan'ın konuşmaya ya da düşünmeye çalışmamam gerektiğini söylediğini net bir
şekilde duymuştum. Fakat ne olursa olsun, herhangi bir şey söylemek istiyordum.
Göğsümde dehşetli bir sinirlilik hali birikiyordu. Yanaklarımdan aşağıya doğru
gözyaşlarının aktığını hissettim. "Kontrol edilemeyen bir korkuya
kapıldığım zamanlarda çoğu kez yaptığı gibi, Don Juan beni utandırmadı.
Yavaşça başımı sıvazladı ve 'Yok, yok, küçük Carlos, kendini bırakma' dedi.
"Bir an için yüzümü elinde tuttu, 'Konuşmaya çalışma' diye tekrarladı.
"Elini yüzümden çekerek çevremizde olup bitenlere işaret etti: 'Bu
konuşmak için değil. Bu sadece beni izlemek için. İzle! Her şeyi izle!'
"Gerçekten ağlıyordum.
Ancak,
ağlamama karşı gösterdiğim tepki çok tuhaftı; hiç aldırmaksızın ağlamayı
sürdürüyordum. O anda, aptalca davranıp davranmamamın benim için bir önemi yoktu.
"Çevreme bakındım. Tam önümde; pembe, kısa kollu bir gömlek ve koyu gri
renkte pantolon giyen orta yaşlı bir adam vardı. Amerikalı'ya benziyordu.
Tombul bir bayan -ki eşi olsa gerekti- koluna girmişti. Adam bazı metal
paraları elden geçirirken, kendisini, belki de satıcının oğlu olan, 13–14
yaşlarındaki bir çocuk izliyordu. Çocuk, orta yaşlı adamın hiç bir hareketini
gözden kaçırmıyordu. En sonunda, adamcağızın paraları tezgâh üzerine
bırakmasıyla birlikte çocuk da rahatladı.
"Don
Juan, emredercesine, 'Her şeyi izle!' diye tekrarladı. "İzlenecek
olağandışı bir şey yoktu. Her yönde geçip giden insanlar vardı. Arkama döndüm.
Dergi tezgâhının sahibi olduğunu sandığım bir adam bana bakıyordu. Sanki
uykuya dalmak üzereymişçesine, sürekli olarak gözlerini kırpıştırıyordu. Yorgun
ya da, rahatsızmış gibi bir hali vardı ve keyifsiz görünüyordu. "İzlenecek
bir şeyin, en azından gerçekten önemli olan bir şeyin olmadığını hissediyordum.
Önümdeki manzaraya öylece bakıyordum. Dikkatimi herhangi bir şeyin üzerinde
yoğunlaştırmamın olanaksız olduğunu gördüm. Don Juan bir daire çizerek
etrafımda dolaşıyordu. Sanki bendeki bir hali değerlendiriyor gibi hareket
ediyordu. Başını sallayarak dudaklarını büzdü. "Yavaşça kolumdan kavrayan
Don Juan, 'Gel, gel' dedi. 'Yürüme zamanı geldi.' "Yürümeye başlar
başlamaz, bedenimin son derece hafif olduğunu fark ettim. Aslında, tabanlarımın
sünger gibi olduklarını hissetmiştim. Tuhaf, lastiğe benzer, sıçratıcı bir
özellik edinmişlerdi.
"Don
Juan hissettiklerimi fark etmiş olmalıydı; sanki kaçmamı önlüyormuşçasına,
beni sıkıca kavradı; bir balon gibi elinden kaçarak havaya yükseleceğimden
korkuyormuş gibi, üzerime bastırdı. "Yürümek iyi gelmişti. Sinirliliğim
yerini rahat bir doğallığa bıraktı. "Don Juan, tekrar her şeyi gözlemem
gerektiği üzerinde ısrar etti. Kendisine, izlemek istediğim hiç bir şeyin
bulunmadığını, insanların pazaryerinde neler yaptıklarının beni hiç
ilgilendirmediğini ve 'gerçek şey' parmaklarımın arasından kaçıp giderken,
kendimi, madeni para ve eski kitap satın alan birinin sıradan faaliyetini
gözlemeyi kendine görev edinen bir aptal gibi hissetmek istemediğimi söyledim.
"Don
Juan, 'Gerçek şey nedir?' diye sordu. "Yürümeyi bırakarak, hiddet içinde
kendisine, bilet satış bürosu ile pazar arasındaki mesafeyi bir kaç saniye
içerisinde katettiğimi algılamam için bana ne yapmış ise, işte onun önemli olduğunu
anlattım. "O anda titremeye başladım ve rahatsızlanacağımı hissettim. Don
Juan ellerimi karnıma dayamamı söyledi. "Çevresine işaret eden Don Juan,
olağan bir tonda, bir kez daha, çevremizdeki sıradan faaliyetin önemli olan tek
şey olduğunu belirtti. "Kendisine kızmaya başlamıştım. Fırıl fırıl
döndüğümü hissediyordum. Derin bir nefes aldım. "Zoraki bir doğallık
içerisinde Don Juan, yaptığın neydi diye sordum. "Beni temin edercesine,
bunu bana her zaman için anlatabileceğini, ama çevremde olup bitenlerin bir
daha hiç bir zaman tekerrür etmeyeceğini söyledi. Buna söylenecek bir söz
yoktu. Tanık olduğum faaliyetin, tüm bu karmaşıklığı içerisinde tekrar
etmeyeceği aşikârdı. Benim üzerinde durduğum nokta, buna çok benzeyen bir
faaliyeti herhangi bir zamanda gözlemleyebileceğim hususuydu. Öte yandan,
hangi biçimde olursa olsun, belirli bir mesafe öteden taşınmış olmak sorunu,
ölçülemeyecek derecede önemliydi.
"Bu
fikirlerimi dile getirdiğim zaman Don Juan, benden işittikleri sanki kendisi
için gerçekten ıstırap vericiymişçesine başını salladı. "Bir an için hiç
ses çıkarmadan yürüdük. Ateşim vardı. El, ayaklarım ile tabanlarımın yandığını
fark ettim. Bu olağandışı sıcaklığın aynısı, burun deliklerim ile
gözkapaklarıma da yerleşmiş gibiydi. "Yalvararak, Don Juan, yaptığın
neydi diye sordum. "Beni yanıtlamadan sadece, göğsümü sıvazladı ve güldü.
İnsanların son derece zayıf yaratıklar olduklarını ve düşkünlükleriyle
kendilerini daha da zayıf bir hale soktuklarını söyledi. Ciddileşen bir ses
tonuyla, yok olmak üzere olduğumu hissetmek yerine, kendimi kapasitemin
ötesine zorlamamı ve sadece, dikkatimi çevremdeki dünya üzerinde tutmamı
söyledi.
"Son
derece yavaş adımlarla yürümeye devam ettik. Zihnim aşırı derecede faal idi.
Dikkatimi hiç bir şeye veremiyordum. Don Juan durdu ve konuşup konuşmayacağına
karar veriyormuş gibi bir tavır takındı. Bir şey söylemek üzere ağzını açtı, fakat
sonra fikrini değiştirmiş gibi göründü ve tekrar yürümeye başladık.
"Birden dönüp bana bakarak, 'Olan biten şu ki, buraya geldin' dedi. Bu
nasıl oldu diye sordum. "Bunu bilmediğini ve bildiği tek şeyin, bu yeri
benim kendimin seçmiş olmam olduğunu belirtti. "Konuşmayı sürdürdükçe,
saplandığımız kördüğüm daha da içinden çıkılmaz bir hal aldı. Ben bu olayın
etap etap nasıl meydana geldiğini öğrenmek istiyordum. Don Juan ise
tartışabileceğimiz tek şeyin, bu yerin seçimi olduğu üzerinde ısrar ediyordu.
Ben de burayı seçtiğimi bilmediğim için, aslında üzerinde konuşulacak hiç bir
şey yoktu. Don Juan, sinirlenmeksizin, her şeyi muhakeme etmekteki saplantımı
gereksiz bir düşkünlük olarak eleştirdi. Açıklamalar aramaksızın sadece faaliyette
bulunmanın çok daha basit ve etkili olduğunu ve deneyimlerim hakkında konuşmak
ve düşünmekle bu deneyimleri ziyan ettiğimi söyledi.
"Bir
kaç dakika sonra da oradan ayrılmamız gerektiğini, çünkü her şeyi bozduğumu ve
bu durumun giderek benim için zararlı bir hale geleceğini belirtti.
"Pazaryerinden ayrılarak, Alameda Parkı'na yürüdük. Hiç halim kalmamıştı.
Kendimi bir sıranın üzerine bıraktım. İşte o anda saatime bakmak aklıma
gelmişti. Saat 10.20 idi. Dikkatimi odaklayabilmem için bayağı bir çaba
harcamam gerekmişti. Don Juan ile kesin olarak kaçta buluştuğumuzu
hatırlayamıyordum. Saat 10 civarında buluşmuş olmamız gerektiğini hesap ettim.
Pazaryerinden parka kadar en fazla 10 dakikalık bir süre içinde yürümüş
olabileceğimize göre, geriye sadece açıklanamayan bir 10 dakika kalıyordu.
"Ertesi
gün, yani perşembe günü, bir arkadaşımdan, Don Juan'ın beni ittiği büro
kapısından Lagunilla Pazarı'na kadar benimle birlikte yürümesini rica ettim.
En kestirme yolu izlememize rağmen, bu yürüyüş tam 35 dakikamızı almıştı.
Pazaryerine vardıktan sonra, bulunduğumuz yerin neresi olduğunu çıkarmaya
çalıştım, ama beceremedim. Üzerinde durduğumuz caddenin ta ucundaki bir giyim
mağazasına girdim.
"Elindeki
fırçayla bir şapkanın tozunu almakta olan genç bir bayana; affedersiniz, madeni
para ve ikinci el dergi satılan tezgâhlar acaba nerededir, diye sordum.
"Çıkışırcasına, 'Böyle bir şey yok' diye karşılık verdi. "Fakat ben
bu tezgâhları dün bu pazarın bir yerinde görmüştüm. 'Yok, canım' diyerek
tezgâhın öte yanına ilerledi. "Arkasından koşarak kendisinden, bu
tezgâhların nerede olduklarını söylemesini rica ettim. Beni yukarıdan aşağıya
doğru şöyle bir süzdü ve 'Dün görmüş olamazdınız, o tezgâhlar buradaki duvar
boyunca sadece Pazar günleri kurulur. Haftanın sair günleri yoktur' dedi.
Sadece Pazar günleri diye tekrarladım. 'Evet, sadece Pazar günleri. Haftanın
sair günleri trafiği engelleyecekleri için böyle yapılıyor.' "Arabalarla
dolu olan geniş caddeyi işaret ediyordu."
Işınlama -
Olaylar Gözlemler, BAM Yayınları, İstanbul.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder